Ana içeriğe atla

Eğitim ve Öğretimle İlgili Yazılarım (2015-2018)


Ziya Selçuk yaptığı basın toplantısında 2 ay içerisinde 3 yıllık bir yol haritası açıklayacağını, şimdilik üzerinde çalıştıklarını ve sosyal medyayı çok iyi yöneten bir ekip kurduğunu açıkladı. Basın toplantısının her bir cümlesi dikkate şayan. Ama izin verirseniz ben “Sosyal medyayı çok iyi yöneten bir ekip kurduk” sözü üzerinde duracağım. Acaba Bakan, 3 yıllık yol haritası için sosyal medyadan da mı faydalanacak? Her türlü paylaşımın yapıldığı sosyal medyayı tarayarak insanlar en çok eğitimin hangi yönünden şikayetçi araştırması mı yaptıracak? Veya olur olmaz sosyal medyayı kullanan eğitimcileri tespit edip “İşte eğitimin önündeki en büyük engel, bunlarla başa çıkarsam eğitim ve öğretimimiz düze çıkar” tespiti mi yapacak? Ya da yapacağı icraatı anlatabilmek, halkı ikna edebilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde mi kullanacak seçtiği ekibi sayesinde? Acaba eğitim ve öğretim konusunda önerilerde bulunan kişileri yanına alıp onlara görev mi verecek?

Hasılı şu anda içim kıpır kıpır! Biraz kopya vereyim size: “Oğlum Ramazan, gün bugün! Bak bakan seni arıyor, basın toplantısında sana göz kırpıyor, bahtın açılacak…” gibi içimden neler geçmiyor neler! Bakan beni özel aracıyla aldırıp Bakanlığa davet ettiği zaman “Sayın eğitim gönüllüsü arkadaşım! Biz seni yıllardır sosyal medyadan takip ediyor, takdir ediyor, ‘Keşke şu adamla beraber çalışma imkanı bulabilsem’ diye içimden geçiriyordum. Gecikmiş olsa da  gün bu gün! Haydi başlayalım bismillah” diyeceğini adım gibi biliyorum. Buna öyle inanıyorum ki hayaller yalan söylemez. Zaten darı ambarı da bunun için vardır. Yatağa uzandığım zaman sabaha dek beni derin bir uykuya daldıran da bu hülyalar… Yine dedim “Bakanın sosyal medya ekibi, sosyal medyayı enine boyuna tarayıp zaman geçirmesin, onlara da bir kolaylık olsun” düşüncesiyle blogumdaki eğitim ve öğretimle ilgili yazı ve önerilerimi tarayarak yardımcı olmak istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde