Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Taraklara Elveda!

Kaş dışında saçımda, bıyığımda ve sakalımda bir tane saç, kıl, tel ve tüy bulun da göreyim. Bulana benden bir çay. Bulamazsınız. Kendi mahsulüm. El emeği, göz nuru ne de olsa. Ben öyle bildiğiniz berberlerden değilim. Saç, kıl, tel ve namına ne varsa hepsini çeker alırım. Bu konuda değme berberler elime su dökemez. İsteyene bu şekil tıraş yaparım. Çayın dışında berber parası da almam. Bizde saç kesimi tek çeşit. Öyle nasıl olsun tıraşınız sorusu sorulmaz.  Bu tıraşla, 1.Kafanız küçülür. 2.Saçınız kolay kolay büyümez. 3.Sık sık berber ihtiyacınız olmaz. 4.Ayda bir, bir berbere para ödeme durumunda kalmazsınız. 5.Yıkandıktan sonra saçımı kurutmam lazım derdiniz olmaz. Saç kurutma makinesi kullanmak durumunda kalmazsınız. Yıkan-çık modeli bunun adı. Saçınız ıslak çıkmayınca kolay kolay hastalanmayacaksınız, soğuk algınlığı hali yaşamayacak, en azından sinüzit olmayacaksınız.  6.Hem elektrikten hem berberden tasarruf ederek aile bütçesine katkıda bulunacak.

ÖSYM Sınırları Zorluyor *

Her yıl 2,5 milyona yakın gencimizin iyi bir üniversitenin gelecek vadeden bölümlerini kazanmak için ter döktüğü ÖSYM tarafından yapılan sınavlar, hem sınav öncesi hem sınav anı hem de sınav sonrası adından sıkça söz ettiriyor. ÖSYM bu konuda zirveyi kimseye bırakmıyor, daima tartışmanın odağı oluyor ve her sınavda tahammül sınırını aşacak şekilde sınırları biraz daha zorluyor. Sınavın güvenliği açısından koyduğu kuralların bir kısmı mantıklı olmakla beraber   “Askerliğin başladığı yerde mantık biter” misali koyduğu kriterlerin çoğu, gereksiz ve sınırları zorlayan kurallar. Öyle kriterler var ki öğrenciler sınava neredeyse anadan üryan girmiş oluyorlar ve her kural da acımasız bir şekilde uygulanmaktadır. Özellikle sınav başlamadan, sınav kapılarının 15 dakika önce kapanması kuralından az öğrencinin canı yanmadı. (Biz “falan öğrenciyi emniyet müdürü sınavına yetiştirdi” diye seviniyoruz. Hiç ÖSYM’yi sorgulamıyoruz. Emniyet müdürünü bulamayan öğrenciler ne yapacak?) Sınavın ge

Hassasiyeti Ara ki Bulasın! ***

LGS ve YKS sınavları, çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğine yön veren hayati sınavlardandır. Bundandır ki bu sınavların yapıldığı günlerde devletin kurum ve kuruluşları; sınavın ses ve gürültüden uzak bir şekilde geçmesine özen gösterirler ve bir dizi tedbirler alırlar ve uyarılarda bulunurlar. Çünkü sınava giren öğrenci için sınav güvenliği yanında sınavın ses ve gürültüden uzak bir ortamda yapılması olmazsa olmazdır. Bu sınavlar zamanla yarışılan sınavlardır. Aday, yeni nesil uzun soruları okuyup anlayacak ve analiz edecek. Ardından, soruyu hazırlayan kişinin kastettiğini tespit edip birbirine yakın çeldirici cevaplardan birini bulup çıkaracak. Bir tık sesi, çocuğun okuduğu soruyu tekrar okuması demektir. Bu da zaman kaybı ve moralinin bozulması demektir. 2020 LGS ve YKS sınavları, salgın nedeniyle olağanüstü bir ortamda yapıldı ve tüm tedbirlere ilaveten devlet bu sınavların yapıldığı tarihlerde kısıtlılığa gitti. Yerinde bir hassasiyet. Ki olması gereken de bu. Pekiyi ayn

Yeni Yüz Gece Bekçileri *

Kısıtlılığın olduğu LGS’de sınavdan çıkıp aracımla evime doğru giderken gençten iki gece bekçisi durdurdu.   Bir tanesi, “Beyefendi! Kısıtlılık var. Niçin dışarıdasın?” dedi. Sınavdan geliyorum” dedim ve görev kağıdımı göstermek için elimi cebime doğru götürürken “Öğretmen misiniz?” dedi. Evet dedim. “Tamam o zaman. Kağıt göstermenize gerek yok. Buyurun hocam” dedi. Kolaylıklar dileyerek yoluma devam ettim. YKS’nin birinci etabı olan TYT sınavının bittiği cumartesi akşamı yürüyüşümü serinde yapayım diye evden çıktım. Tam yürüyüş parkuruna yaklaşırken maskeyi evde unuttuğumu hatırladım. Yanımda eşim olduğu için maske için eve geri dönmedim. Eşimi yürüyüş parkurunda bırakarak tenha cadde ve sokaklarda, insanlar ve kalabalıklardan uzak bir şekilde yürümeye başladım. Önüme yine iki gece bekçisi çıktı. Selam verdiler. “Masken yok muydu?” dediler. Durumumu anlattım kendilerine. “Bir daha unutmayalım, olmaz mı? İyi akşamlar” dediler. Onlar yoluna, ben yoluma devam ettim. Polisi görm

Bakmak mı, Görmek mi? ***

Berberlere kısıtlamanın olmadığı yılların birinde saç tıraşı olmak için berber koltuğuna oturdum. Berber koltuğuna oturmuşsan berber seni rahat bırakıvermez. Bir taraftan tıraşını yaparken aynı zamanda olup bitenlerden haberler verir, ardından seni konuşturur. Çünkü piyasanın nabzının attığı yerlerden biri de berber salonlarıdır. Şuradan, buradan derken söz döndü dolaştı, havaların soğuk gittiğine getirdi berber. Mevsim kıştı zira. Zaten orta yerde konuşacak bir konu yoksa diğer konulara girmek için havalardan bahsedilir önce. Ardımda sıra bekleyen konuştu, berber konuştu. Evsiz barksız, odun, kömürü ve kıyafeti olmayanlara acınıldı. Mevsimine göre giyinmek gerektiği, bazılarının dekolte giyindiği belirtildi. Tüm bu konuşmaları ben sessizce dinliyorum. Bana “Öyle değil mi arkadaş? Sen ne düşünüyorsun bu konuda dedi. Ben de üzerimdeki kıyafeti görüyorsunuz, alabildiğine giyindim. Bu halimle üşüyorum. Dışarıda bu havada dekolte giyinen bazıları, kuruma veya çalıştığı işyerine geldiğ

Yıllara, Yollara ve Bize Meydan Okuyan Ağaçlar

1 No'lu Resim 2 No'lu Resim Zamanın büyükleri gölgesinden birileri faydalanır, gelecek nesle oksijen kaynağı olur diye boş bulduğu, uygun yere ne bulduysa dikmiş.  Onların diktiği yerleri biz parsel parsel satıp evler dikmişiz. Ev dikmişsek yol da açmışız.  Ev ve yol yaparken de önümüze çıkan ne engel varsa biçmişiz.  Bereket ki geç de olsa ağaç duyarlılığımız oluşmuş olmalı ki yolun ortasında kalan ağaçlara dokunmamışız.  Yürürken çektiğim; yıllara, çağlara, yollara meydan okuyan yıllanmış ağaçlardan örnekler göreceksiniz: Yeşiliyle nam salmış Meram ilçesi, Aşkan Mahallesinden...  Resimlerde gördüğünüz gibi ağaçların bazısı, sokak/yol ortasında kalmış. Belediye sulamak için etrafını çevirmiş, diğer taraflar asfaltlanmış. Yol trafiğe açık.  Belediye bu ağaçların her birine plaka gibi bir bakım numarası vermiş. 3 No'lu Resim 4 No'lu Resim Yol ortasında kalmış bazı ağaçlar kavşak görevi görüyor. Doğal bir kavşak olmuş. Konacak başka bir yer bulunamamış gibi

"Biniciysen Şunu Takalım" *

Aracınızın varsa bakım, onarım, parça değişimi ve kaporta tamiri gibi nedenlerle bir gün sanayi ile yolunuz kesişir. Sizin başınıza geldi mi bilmiyorum. Benim başıma birkaç defa geldi. En sonuncusundan bahsedeyim: Yağmur yağdığı zamanlarda aracın bazen ön ve arka camından su damlatıyor. İki oto cam ustasına gösterip fiyat aldık. Her ikisinin de söylediği ön ve arka camlar sökülüp yeni yapıştırıcı ile yeniden takılacak. İlki, “yabancı yapıştırıcı istersen 400, yerli kullanırsak 280'e olur” dedi. İkinci, “300'e olur” dedi. Ne yapıştırıcı kullanacağını sordum. “Yabancı” dedi. İhaleyi sonraki ustaya verdik. Başladı yapmaya. Az sonra geldi. “Antipasa ihtiyaç olur, kullanırsak şu kadar” dedi. Tamam dedik. Az sonra “camı sökerken fitiller yırtılırsa bu kadar” dedi. Tamam dedim. Zaten başka da seçeneğimiz yok. İşe başlanmış. Elimiz mahkum. Usta az sonra "Ön camın iyi değil, Çin malı. Sonradan takılmış. Takan da iyi takmamış. Riskli bir cam. Çıkarırken kırılabilir" dedi. Bu

Bunlara Çip Takılsın! *

Bugün ayaklarım, bir saatlik yürüyüşle beni Tavus Baba'ya götürdü. Doğa, tüm yeşilliği ve doğallığı ile kendisini temaşa edenlere seyir zevki verirken aynı zamanda stres de attırıyor. Oksijeni bol bir yer. Hafif bir rüzgar ortamı serinletiyor. Piknik yapanlar, oturup çay içenler gündüzün bu vaktinde eksik değil.  Girişteki yoğunluk, yukarılara doğru çıktıkça yerini gençlere bırakmış. Hepsi sere serpe bir yere serpilmiş. Kimi kuytu yer olarak ağacın ardına durmuş, kimi belediyenin -bunlar için- koyduğu banklara yan yana oturarak kumrular gibi birbirlerine sarılmış, kimi de başını sevdiğinin boynuna yaslamış. Ortam alabildiğine sessiz. Herkes kendi aleminde. Belli ki canım, cicim ayları ve sözleri bitmiş, hal ehli bir durumu yaşıyorlar. Ben yaşamadım ama sanırım hepsi aşkın zirvesini yaşıyorlar Tavus Baba'nın zirvesinde ve eteklerinde. Çoğu da gelip geçenden pek rahatsız olmuyor. Belli ki bu konuda epey tecrübe kazanmışlar. Öyle ya, aşk dediğin bugünden yarına olacak bir şey

Daha Çocuğum Çocuk!

43 doğumlu 77 yaşında olan bir tanıdığımı bir çay içimi kadar ziyaret ettim. Laf döndü dolaştı. Büyüğüm, "Biz de yavaş yavaş yaşlı sınıfına girmeye başladık" dedi. Bu sözü üzerine, yüzüne baktım. Şakadan eser yoktu yüzünde. Zaten şakayı sevmez. Hiç olmadığı kadar ciddi gördüm kendisini. Hasılı daha yeni yeni ihtiyarlık moduna doğru geçmeye başladığına kendisini inandırmış. (Şükür ki en azından ihtiyarlığa doğru ilerlediğini kabul ediyor.) Buradan hareketle biri kalkar da 57 yaşına yeni girmiş bana; 1.Daha çalışın mı, emekli olmadın mı hala, bırakıver artık! Yeter kazandığın. Ahirete mi götüreceksin derse, 2.Saçın, başın ağarmış, saçların dökülmüş, yüzünde kırışıklar oluşmuş derse, 3.Hey gidi gençlik! Gençlikten eser kalmamış. Zira çökmüşsün derse, 4.Ahın gitmiş, vahın kalmış, bir ayağın çukurda derse, 5.Bir yazı okurken gözlüğü çıkarınca niye gözlüğü çıkarıyorsun yoksa yakını görmiyor musun derse, 6.Şaka maka sen de dede oldun derse, 7.Ana len bu hoca yaşlıymış der

Abartıda Üstümüze Yok *

Bir ülke düşünün ki üzücü bir olay, bir sevinç ya da ciddi bir mesele, olduğu gibi enine boyuna araştırılmaz, konuşulup karara bağlanmaz. Ya yok kabul edilir ya pireyi deve yaparcasına abartılır ya olduğundan fazla ümit verilir ya insanın, içinden çıkmayacak şekilde korkular salınır ya da meseleyi lehe çevirmek için algılar oluşturulur. Bu da olayı, amacından saptırmak ve asıl mecrasından çıkarmak demektir. Tüm bunlar ve daha fazlası, hangi ülkede görülür diye size bir soru sorulsa hiç düşünmeden Türkiye deyin. Çünkü bunlar ancak bu ülkede görülür.  Tezimi ispatlamak için vereceğim örneklerde çok öteye gitmeyeceğim. Koronavirüsü küçümsemiyorum ama olduğundan fazla abartarak fazlasıyla korkular saldık. Korunmak için öyle tedbirler alındı, bilim kurulu üyelerinden ve bazı uzmanlardan hala öyle tavsiye ve uyarılar yapılıyor ki yaydıkları endişe korkunç. İşte bir örnek: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Mehmet Ceyhan, kafe

İfrat ve Tefritte En Güzeli, Ortası Olmaktır ***

Ülke olarak her konuda olduğu gibi giyim ve kuşam konusunda da ifrat ve tefrit durumunu yaşadığımız hepimizin malumu. Bazı kadınların göbeklerini ulu orta her yerde niçin gösterdiklerini pek anlayabilmiş değilim. Olsa olsa modaya uymuşlardır. Çünkü moda denince akan sular durur. Moda için de olsa göbeğin açılmasını garip karşılıyorum. Ama göbeğin gösterilmesi salt moda değildir diye düşünmeden de edemiyorum. Göbeğin ya da göbek sahibinin bize vermek istediği bir mesajı olmalıydı. Sebebini de kimseye soramadım. Sorsan göbeğini açmış tanımadığım bir hanımefendiye soracaksın. Zira tanıdığım böylesi biri yok. Bu da bir bedel ödemek demektir. Çünkü en hafifinden elinde çantası varsa başına çantayı yersin. Hızını alamasa polisi çağırır, tacizden savcının huzuruna çıkarılırsın. İşin yoksa bir merakın başına neler açabileceğini böylece hakkal yakin görmüş olursun. Yiyeceğim küfür ve hakaretleri saymama gerek yok. Bu Allah’ın emri gibi bir şey. Hepsini göze alsam da böyle bir soru sormaya zate

Cuma Mesajları Kabak Tadı Verdi *

Cep telefonları ilk çıktığında görüşmek ve mesajlaşmak bir bedel isterdi. Çünkü pahalı idi. Hele farklı bir operatörü aramak ve bir süre sohbet etmek cesaret gerektirirdi. Bundan dolayı bir cep telefonuna sahip olduğu halde çoğunun fazla kontörü olmaz ve çaldırarak anlaşırlardı. Bu şekil çaldırıp kapatanların oranı şimdilerde kaldı mı bilmiyorum ama bir zamanlar toplumun yüzde 6’sını oluşturuyordu. İlk çıktığında herkeste olmayan cep telefonuna şimdilerde sahip olmayan yok. Konuşma ve mesajlaşmaya ilave olarak İnternet de cep telefonlarının bir parçası oldu ve çoğunluk faturalı ve faturasız hatta sahip; konuşma, mesajlaşma ve whatsapp ile yazışma sudan ucuz diyeceğim ama bugünlerde su faturaları da katmerli gelmeye başladı. Kampanya ve GSM’ler arasındaki rekabetten dolayı aylık 30-40 lira ile istediğin iletişimi istediğin şekilde tepe tepe kullanabiliyorsun. Cep telefonlarının yaygınlaştığı günümüzde cep telefonlarından kaynaklı yeni bir sektör daha oluştu: Cuma mesajları. Pe

Değerli Babalar! **

Kiminiz darı bekaya göçtü, her geçen yıl giden ömründen bir yıl daha deviriyor, kiminiz de köşesinde gideceği günü bekliyor. Gittiyseniz de gidişi bekliyor idiyseniz de size şunu söylemek isterim:  Ne ölüme terk edildiniz ne de öldükten sonra unutuldunuz. Zira geride sizi çok seven, hep hasretinizi çeken, size özlem duyan, yokluğunuzu her daim özellikle Babalar Gününde ve ölüm yıl dönümlerinizde sizi anan evlatlarınız var.  Sosyal medya sizi ananlarla dolu… Kimi anmakla da kalmamış, duygularını yazıya dökmüş. Tabir yerindeyse döşenmiş. Sanırsın ki benim çocuk şair ve yazarmış da haberim yokmuş. Öyle yazmışlar ki görüp okusanız "Bu ben miyim" dersiniz. "Evet" cevabı alınca da "Ooo, ben  neymişim de haberim yokmuş" der, duygulanmakla da kalmaz, babalar ağlamaz demeyip hüngür hüngür ağlarsınız. O yüzden içiniz rahat olsun, gözünüz ve gönlünüz arkada kalmasın. Siz görmüyor olsanız da ben buna şahidim. Bu yazdıklarımı "Yok ya, o kadar da değil. Zi

Yeni Nesil Bir Matematik Sorusu

8.sınıflara LGS'de sorulan yeni nesil bir soru. Kolay mı zor mu bilmem. Zira anlamam.  Benim Matematiğim iyi diyenler! Buyrun, soru sizi bekliyor. Anlamadığım, tuzu , yemeği ne karıştırırsınız? Haydi karıştırdınız. Tuzun gramını ne yapacaksınız? Bunun cevabını çocuklar bulunca göğe mi ereceksiniz? Reel hayatta yediği yemeği bırakın, aşçılar bile pişirdiği yemeğe kaç gram tuz attığını bilmez. Pişirirken tadar. Tuzlu ya da tuzsuz der. Hasılı bu soruların reel hayatta yeri yok, bilesiniz.  Yeni nesil soruların mucidini ve bu soruları hazırlayanları sizi bilmem ama Rabbim bildiği gibi yapsın. Son sözüm budur.  Bu arada 20 sorunun her biri, al birini vur ötekine türünden.  Çocuğunuz bu ve diğer soruları yapamazsa çocuğunuzda kafa yok diye kızmayın. Bilin ki çocuğunuz normal. Anormal olan sorular ve bu soruları hazırlayanlar. Yine de çocuğunuza kızmaya devam edecekseniz buyrun, soruyu bu yaşınızda siz çözün.  İçinizde ne var bu soruda, beylik bir Matematik sorusu d

Bu Ne Yaman Çelişki Böyle! *

Tüm devlet memurları, işçiler, özel sektörde çalışanlar maaşlarını kamu veya özel bankalardan veya finans kurumlarından almak zorunda. Bunun için kurum, kuruluş ve özel sektör, kurum içinden üç kişilik bir komisyon oluşturarak ilgili komisyon banka veya finans kurumlarından en uygun teklif ve ödeme şartlarını alır. Teklifler komisyon marifetiyle masaya yatırılır. Şartları en uygun olan banka veya finans kurumunu üst amire teklif eder. Amir de uygun görürse karşılıklı imzalar atılarak maaş anlaşması yapılır. Banka ya da özel finans kurumlarıyla anlaşma genelde bir, iki, üç yıllık yapılır. Diyanet İşleri Başkanlığı da personelinin maaş anlaşması için bir finans kurumuyla anlaşmış. Buraya kadar bir sorun yok. Zira maaş anlaşmasında olması gereken bu.  Sorun, bu maaş anlaşmasını 18 Haziran tarihli tweetiyle personeline duyuran Diyanet İşleri Başkanının açıklamasında. Başkanın bu paylaşımını okumadı iseniz ilgili tweeti buraya alıyorum: "İslam’ın haram kıldığı ve haksız kazanca yol