Ana içeriğe atla

"Biniciysen Şunu Takalım" *

Aracınızın varsa bakım, onarım, parça değişimi ve kaporta tamiri gibi nedenlerle bir gün sanayi ile yolunuz kesişir. Sizin başınıza geldi mi bilmiyorum. Benim başıma birkaç defa geldi. En sonuncusundan bahsedeyim:
Yağmur yağdığı zamanlarda aracın bazen ön ve arka camından su damlatıyor. İki oto cam ustasına gösterip fiyat aldık. Her ikisinin de söylediği ön ve arka camlar sökülüp yeni yapıştırıcı ile yeniden takılacak. İlki, “yabancı yapıştırıcı istersen 400, yerli kullanırsak 280'e olur” dedi. İkinci, “300'e olur” dedi. Ne yapıştırıcı kullanacağını sordum. “Yabancı” dedi. İhaleyi sonraki ustaya verdik. Başladı yapmaya. Az sonra geldi. “Antipasa ihtiyaç olur, kullanırsak şu kadar” dedi. Tamam dedik. Az sonra “camı sökerken fitiller yırtılırsa bu kadar” dedi. Tamam dedim. Zaten başka da seçeneğimiz yok. İşe başlanmış. Elimiz mahkum. Usta az sonra "Ön camın iyi değil, Çin malı. Sonradan takılmış. Takan da iyi takmamış. Riskli bir cam. Çıkarırken kırılabilir" dedi. Buna da tamam dedim. Camı kırmadan çıkardı ve "Camda taş izi var. Cam, cam özelliğini kaybetmiş. Bu cam takılsa da iyi olmaz. Yapışmaz, tekrar kalkar ve su alır. Baksana yapışkanı tutan camın kenarındaki siyahlıklar kaybolmuş. Binici isen camı yenileyelim. Yok satıcı isen eskisini takalım. Tercih sizin" dedi. Hangi camı takacaksın. Fiyatları bir göreyim dedim. Biri 400, diğeri 600 olan iki seçenek sundu. “400 olan senin eski camdan, Çin malı. Şunu takalım” dedi. Bu nerenin dedim. “Kore malı” dedi. Demek ki Kore'nin malı iyiymiş. 600 liralık Kore camını taktırdım.
Uzatmayayım. Usta ne dedi ise tamam dedim. Her tamam bana pahalıya patladı ama olsun. Burada farklı fiyattan, taksit taksit “şu şöyle olursa böyle olur” üzerinde durmayacağım. Ustalıklarına da bir şey demeyeceğim. Aldıkları da helâli hoş olsun. Zira emek sarf ettiler, haklarıdır. Burada üzerinde duracağım husus, konuşma arasında birkaç defa "Binici isen şunu takalım. Yok satıcı isen bunu takalım" sözüdür. Söz normalde beni korumaya yönelik. Satacaksan ucuzundan tak geç git. Fazla masraf etme demektir. Sağ olsunlar. Ben bile kendimi bu kadar düşünmem. Ama bu sözde bir anormallik yok mu? Bana göre hem de nasıl var. Ahlaki bir sorun var. Ne demek binici veya satıcı isen... Hatta yanımda bana mihmandarlık yapan da “Çin malını taktır” dedi. Farz edelim ki ben bu arabayı satacağım. Sattığım adam bu aracın binicisi olmayacak mı? Ben ucuz yoldan sanayiden kurtulayım. Sattığım binici ne yaparsa yapsın. O da sanayiden çıkmasın. Ben çektim, o da çeksin. Ayrıca iyi değil, işe yaramaz dediğin Çin malını seçenek olarak bana tekrar niye sunuyorsun? 
Oto cam ustasının bana sunduğu "se" li, "sa" lı seçeneği maalesef çoğu sanayi esnafı yapıyor. Hatta araç vuruksa kaporta baştan savma yapılıyor. Sonra boya, pasta-cila yapılıp ardından satılığa çıkarılıyor. Müşteri bu işi en düşük maliyete nasıl çıkarırız hesabı yapsa da ustalar buna tevessül etmemeli diye düşünüyorum. Çünkü Ahilik veya Lonca Teşkilatı üyesi olmak da bunu gerektirir. Alıcı-satıcı, usta-çırak veya binici olalım. Her yaptığımız veya yaptırdığımız ve her sattığımız malı kendimize alıyoruz diye düşünmek ve işimizi düzgün yapmak zorundayız.
Sözün özü, toplumun diğer meslek gruplarında var olan ahlaki kokuşmuşluk bazı sanayi esnafında da var. O yüzden toplum şöyle, böyle diye oturup ahkam kesip dürüstlük abidesi bir görüntü sergilemeyelim. (İstisnalarımız kaideyi bozmaz. Bunlar her meslek grubunda azınlıktalar.)  Ahlaki dejenerasyon az veya çok toplumun tüm katmanlarına yani hepimize şu ya da bu şekilde sirayet etmiş durumda. Vah ki bize vah!

*03/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde