Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kitabında Geri Adım Olmayanlar *

Hayatımızın bir parçası olan araçların her parçası önemli bir işlevi görmekle beraber manüel araçlar için söylüyorum, debriyaj, fren, gaz pedalı ve vites kutusu vazgeçilmezdir. Aracı hareket ettireceğimizde, hız yükselteceğimizde ve hız düşüreceğimizde debriyajdan destek alırız. Duracağımızda debriyajla birlikte freni kullanırız. Aracı çalıştırırken ve hızlanacağımızda gaz pedalına basarız. Araçlarda aynı şekilde 1.2.3.4.5. hatta 6.vitesler olur. 1.vitesle kalktıktan sonra yolun durumuna ve hız sınırına göre 2.3.4.5.6. vitese atarız. Vites yükseltirken de gaza yükleniriz.  Araçlarda 5-6 vites olurken aynı zamanda geri vites de olur. Geri vites her zaman kullanılmasa da bir ihtiyaçtır. Park edileceği zaman, çıkmaz ve yanlış sokağa girildiğinde, yol kapalı olduğunda, gideceğin yeri geçip gittiğinde, eğer aracı döndürme imkanın yoksa gerisin geri gitmek için geri vites kullanılır. Araçlarda geri vitese atmak ve geri geri gitmek zor olsa da mecburiyetten kullanılır. Bir an için düşünelim

Bu Fiyata Bu Limon

Bu devirde, bu günlerde evinde limonu olsa daha ne ister insan. Limon dediğin her şeye maydanoz olur. Çay, çorba, salata, balık, etli ekmek, lahmacun, turp, zeytin vs ne varsa hepsinin içine sıkabilirsin. Tavsiye etmem ama şapır şapır yiyenler bile var. Miden götürür, dişlerini de kamaşmıyorsa ye yiyebildiğin kadar. Karşındakinin yüzü buruşurmuş, dişleri gıcırdarmış, umurunda mı sanki. Üstelik her derde deva. Bazıları, gribe birebir. Kışın hastalanıp poşet poşet ilaç kullanacağına bir çuval limon ye. Hiç hastalanmazsın, der.  Neyse, siz yiyin yiyebildiğiniz kadar ve yiyecek adına ne bulmuşsanız üzerine limon sıkın. Benim limonla hiç aram yok. O yüzden hiç aramam. Bir yemek ve çorbanın içine limon sıkacaksam da limon tadı gelmeyecek. Sadece sıkmış olmak için sıkıyorum. Bazılarının yediği gibi yiyemem. Sadece limonu değil, ekşi ve mayhoş olan hiçbir şeyi yiyemem. Kazara yemiş isem, dişlerim kamaştığı için uzun süre bir şey yiyemem. Ondan sonra dişleri normal işlevine döndürünceye kadar

Çocuklarımıza Bırakacağımız Miras

Kız çocuğu da aynı, erkek çocuğu da aynı dense de toplumumuzun bir kesiminde kız çocuklarına karşı aşırı bir korumacılık var. Onlar, kızımın başına bir şey gelir düşüncesiyle tedbir üzerine tedbir alırlar. Diğer bir kesim daha var ki saldım çayıra, Mevla’m kayıra dercesine kendi haline bırakır. Toplum olarak orta yolu bulmak zorundayız. Zira aşırı korumacılık da yanlış, çocuğu kendi haline bırakmak da.  Şu var ki toplum olarak çocuklara ne şekilde davranacağımız, onları hayata nasıl ve ne şekil hazırlayacağımız konusunda kafamız net değil. Bu konuda ne yapılabilir diye çok kafa yorduğumuz da yok. Yaptığımız tek şey, ya kendi doğrularımızla hareket etmek ya büyüklerden gördüğümüzü uygulamak ya büyüklerin bize uyguladığını taklit etmek ya bildik polisiye tedbirlere başvurmak ya da baskı uygulamak. Bu durum sadece anne baba ve diğer aile bireyleri için geçerli değil, eğitim camiası için de aynı durum söz konusu. Hangi yolları denersek deneyelim, çoğu anne-baba ya da eğitimci, yıllar son

Hangi Partiyi Tutuyorum?

Bir okuyucum, bir yazımın altına “ Merhabalar, yazılarınızı uzun zamandır takip ediyorum ama siyasi görüşünüzü merak ediyorum. Hangi partilisiniz?” şeklinde bir yorum yazmış. Zaman zaman başka platformlarda böyle sorularla muhatap olduğum için bu konuda bir yazı yazmak vacip oldu artık. Okuyucum haklı. Çünkü bizde hangi partili olduğumuz merak edilir. Bu yazımda bu merakı gidermeye çalışacağım inşallah. Sadece hangi partili olduğumuz mu merak edilir? Bunun dışında aynı zamanda hangi takımı tuttuğumuz, din ve dünya görüşümüz, sünni-alevi olup olmadığımız, dindar-mütedeyyin-İslamcılığımız veya laik sekulerliğimiz, Türk-Kürk-Afgan-Suriyeli olup olmadığımız, Atatürk’ü sevip sevmediğimiz merak edilir. Niye merak ederiz? Bir kişinin görüşünü öğreneceğiz ki aynı görüşte isek konuşurken muhabbetin dibine vuracağız. Farklı görüşte isek tartışma için kolları sıvayacağız. Bazen de kişiyi mimlemek, kara listeye almak ve mesafe koymak için tanımadığımız muhatabımıza yem bile atarız. Daha olmadı,

Yöneticilerimiz Nezaket Kurallarının Neresinde? *

Protokol ve nezaket kuralları, resmi kurum ve kuruluşlarda olmazsa olmazdır. Riayet edilmediği takdirde affı yoktur. Çoğu zaman krizlere sebebiyet verir. En hafifiyle ayıp edilmiş ve pot kırılmış olur. Bu yüzden başta amir ve yöneticiler olmak üzere kurum çalışanları, bu konuda kurs ve seminerlerden geçirilir. Burada niyetim bu kurallardan bahsetmek değil. Sadece bir tanesinin üzerinde duracağım: " Olağanüstü durumlar hariç, sabah saat 9.00'dan önce akşam saat 21.00'dan sonra telefon edilmez " . Bu kuralı bilmeyen yönetici, amir ve memur yoktur. Ama ne kadar riayet ettiğimiz tartışılır. Çünkü bizde tüm kurallar çiğnenmek ya da bizim dışımızdakilerin uyması için vardır. Telefonla ilintili olarak son yıllarda bir de WhatsApp, Bip gibi mesajlaşma hayatımıza girdi. Bugün telefonla konuşma yerine genellikle bu mesajlaşma yolları kullanılıyor. Her türlü bilgi, belge, video, resim, yönetmelik, talimat, duyuru, resmi yazı vs bu yol ile hızlı bir şekilde ulaştırılabiliyor. M

Ben Kimi mi Tutuyorum? *

Babamlar, 5 erkek 2 kız olmak üzere 7 kardeşler. Dedemin vefatından nice sonra dedemden kalan miras paylaşıldı. Yanlış hatırlamıyorsam kız-erkek ayırmadan her birine yedişer dönüm tarla düştü. Hangisine hangi dönümler düşeceği de kura ile belirlendi. Farklı mevkilerde iki de bağ vardı paylaşılacak. Yine kura ile bağın biri üç amcama, diğeri de amcamla babama düştü. Kendilerine bağdan pay verilmeyen halalarım, amcama “Ağa, bize bağdan niye pay vermediniz yoksa kız diye bizi hesaba katmadınız mı” derler. Amcam bu durumu babamla paylaşır, ne yapalım diye sorar. Amcam ile babam, bizim de kardeşlerimize bir hayrımız olsun. Kendi hissemize düşen bağı iki kıza verelim derler. Amcamla bu kararı birlikte alan babam, bu durumu bize anlattı. “Bağı kızlara verdik” dedi. Bize düştükten sonra bu bağın üzümünü yemek bize nasip oldu mu, bu bağ bizde ne kadar kaldı hatırlamıyorum.  Bildiğim, öğrenci idim o zamanlar. Gurbette okurdum. Ya yaz dönemi ya da hafta sonu tatili idi. Ziyaret için ailem

İlçelerin İlleriyle İmtihanı *

Uzak veya yakın, bir ilçede mi görev yapıyorsun. Baştan söyleyeyim, yandın demektir. Çünkü ayağındaki çarık seni sıktıkça sıkacaktır. Bağlı bulunduğun ve sorumlu olduğun il müdürlüğünün istekleri bitmez.  Yazı, çizi, bilgi ve doküman istese öp başına koy. Bunları oturduğun yerden, masa başında hazırlar gönderirsin DYS üzerinden.  Ama ilin senden, ilçeniz için hazırlanmış; *Şu kadar kitap var; şu saatle şu saat arası falan depodan alınması, *Bu kadar tabletiniz var; bu saate kadar müdürlüğümüzden falan kimseden alınması, *Şu evrakı ıslak imzalı 12.00'a kadar istiyorum; hemen getirilmesi, *Eksik kitaplarınızın falan ilçeni şu deposundan şu gün şu saate kadar giderilmesi, *Fazla kitapların şu saate kadar getirilip falan depodaki falan kimseye teslim edilmesi, *Sınav evrakının falan depodan şu gün şu saatte alınması, almaya gelinirken araçla gelinmesi ve beraberinde iki eleman getirilmesi, *Sınav yapıldıktan sonra optiklerin istiflenerek falan yerdeki falana imza karşıl

Dağın Evliyası ve Şehrin Evliyası

Asgari ücretle çalışan, evinin geçimini güç sağlayan bir tanıdığım vardı. Bir kızı lisede okuyordu. Bir gün kendisine, okula nasıl gidiyor dedim. Servisle dedi. Durumun belli. Al kendisine bir abonman. Toplu taşıma ile gidip gelsin dedim. “Kız çocuğu. Onu otobüsle göndermem. Ortamı biliyorsun” dedi. Kendin bilirsin ama otobüsle gidip gelirken insanları tanır, hayatı öğrenir dedimse de ikna edemedim. Bir yıl sonra kızımız liseyi bitirdi. Bir duydum ki kızımız internette tanıştığı başka şehirden birine kaçmış. Birkaç ay sonra da kızı, gece vakti şehirlerarası yola bırakıvermişler. Gece vakti bir başına yol kenarında bekleyen bu kızı, yoldan geçmekte olan bir kamyon ya da tır şoförü, babasının ikamet ettiği şehre kadar getirivermiş. * Son sınıf bir kız öğrenci, lavaboda düşüp bayılmış. Ambulans çağrılarak hastaneye götürülür. Kızımız bir kutu hap içmiş. Midesini yıkarlar. Kızımız kendisine geldikten sonra nedir derdin, seni intihara götüren sebep ne dendiğinde, bir sevgilisi varmış.

Çocukları Hayatın İçinden Yetiştirmek

Çocuk yetiştirmede oturmuş bir kıstasımız yok. Ki olmaması da lazım. Çünkü bir insan yönetimi diyebileceğimiz çocuk yetiştiriciliği de başlı başına bir alandır. Küçük olsun, büyük olsun, insanın olduğu yerde formüller bir işe yaramaz. Çünkü her çocuk veya insan keşfedilmeyi bekleyen kapalı bir kutudur.   Çocuk yetiştirmede izlediğimiz yolların bir kısmını kısaca ifade etmek isterim: 1. Aşırı korumacılık: Her istediğini yapmak, her imkanı sağlamak, onu el-bebek gül bebek büyütmek, sorumluluğunu üstlenmesi için yaşına uygun iş vermemek, uğruna saçımızı süpürge etmek; ben çektim, çocuğum çekmesin demek, elini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek…Bu çocuğumuzdan tek istediğimiz okumasıdır. Okuyup kendini kurtarması. Bunun için en iyi okul en iyi öğretmen en iyi etüt merkezini seçeriz ve en iyi yardımcı kaynakları alırız. Bir veya birkaç dersten eksiklikleri varsa gerekirse özel dersler aldırırız. Çocuğumuz okuyacak ve emsallerine fark atacak, derece yapacak ve okul bittikten sonra yüksek maa

Benim Dünyam

Dünyada iki kesim vardı: Ben ve başkaları. Başkaları çoktu ve çok güçlüydüler. Onların tek özelliği bana karşı birleşmeleriydi. Çünkü beni çekemiyorlardı.  Kendimi dünyanın merkezine koyma geçmişim küçüklüğümden beri böyleydi.  Küçüklüğümde, korkusuz gibi görünürdüm ama bir başıma bir yere gitmek istemezdim. Akşam karanlığında bir yerden bir yere bir başıma gitmek zorunda kalırsam, gözüm hep sağda soldaydı. Çünkü bilirim ki beni çekemeyenler beni alt etmek için pusuya yatmışlardı. Ama elim mahkum. Gitmem lazımdı. Pusuda kimler ve neler yoktu ki... Ağaç hışırtıları, rüzgar, kedi, köpek, çatıdaki saclar, ağaç gölgesi vs. Hepsi sinmiş bir insandı nazarımda. Ben yaklaşırken üzerime çullanacaklardı. Tüm bunlarla mücadele etmem mümkün müydü? Elimdeki tek gücüm başta ayetel kürsi olmak üzere bildiğim duaları tekrar tekrar okumaktı. Dönüp dönüp okumam, menzilime varıncaya kadar devam ederdi. Sağda solda sinmiş insanları geçtikçe oh be, dünya varmış derdim. Bunlara çocukluk dedim, büyüdüm

Bazı Taşra Kaymakamları Ne İş Yapar? *

Bir önceki “Bazı Taşra Kaymakamlarını Nasıl Bilirsiniz” başlıklı yazımda küçük ilçelere ilk defa atanmış kaymakamların acemiliklerini bu ilçelerde attıklarını, acemilik atılırken daire amirlerini nasıl strese soktuklarını kısaca işlemeye çalışmıştım. Bu yazımda da bu acemi kaymakamların neler yaptıklarına yer vereceğim. Huzur ve güveni sağlamakla sorumlu bu kaymakamlar, bakalım ilçeye ne kadar huzur veriyorlar? Hep birlikte görelim. İlçe küçük ve sorunsuz, ziyaret ve denetlenecek yer az olunca huzur ve güveni sağlamakla yükümlü kaymakamlara pek iş düşmüyor. İşi olmayınca haliyle sıkılıyorlar da. Evli değiller ki gidip ailesiyle ilgilensinler. Çoğu bekar bu kaymakamların. Niye evli değiller? Sebebi hikmeti bilinmez. Ya kaymakam olmak için uğraştıklarından evlenmeye vakit bulamadılar ya da kaymakam olduktan sonra evlenirsem bahtım açılır, önümde birden alternatif  olur diye düşünüyor olabilirler.  Böyle ilçelerde zaten sosyal hayat olmaz. Varsa da kahvehane, çay ocağı olur. Koskoca kayma

Merkez Bankası ve Ben *

Merkez Bankası politika faizini 200 baz puan (ne demekse) düşürerek yüzde 18'den 16'ya indirdi. Fırtına koptu tabi. Döviz fırladı, altın ise uçtu.  MB Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri bu kararlarıyla yerlerini bir ay daha garantilerken elinde döviz ve altın bulunduranların da hayır duasını aldı. Aynı zamanda bağımsız ve özerk olduklarını da cümle aleme duyurmuş oldular. Kendilerini kıskandım tabi. Kendileriyle ne kadar gurur duysalar azdır. Ama bu demek değildir ki yerleri çok garanti. Bence fazla sevinmesinler. Temenni etmesem de yerlerinde uzun ömürlü olamayacaklar. Çünkü öncekilerin akıbeti onları da vuracak.  Bu durumda ülkenin para musluğu sahipsiz mi kalacak? Kalmaz. Kalmamalı. Çünkü ülke bu boşluğu kaldıramaz. Ülkemin bu kaosa sürüklenmesine gönlüm razı olmaz ve böyle bir durumda her ne kadar ekonomi ve finanstan anlamasam da işin ucunda para olunca ve ben de parayı çok sevince bana bu görev tevdi edildiğinde, memleketime hizmet etmekten imtina etmem. Atlarım buna p

Tedarik Sıkıntısı *

Artan hayat pahalılığı ile ilgili son günlerde bir "tedarik sıkıntısı" teranesidir gidiyor. Evet, bir tedarik sıkıntısı var. Üretilenler ve çıkarılanlar, tüketilenle orantılı yani arz talebi karşılamadığı için bu da ister istemez piyasaları vuruyor ve bize zam olarak dönüyor. Kıt kanaat geçinen dar gelirlinin beli de bu vesileyle iyice bükülüyor.  Dünyayı bilmem ama bizdeki hayat pahalılığının yegane sebebi tek başına tedarik sıkıntısı olmasa gerek diye düşünüyorum. Çünkü bunda cari açık, kamu disiplininden uzaklaşma, tasarruf etmeme, çok seçim yapma, seçimlerde seçim ekonomisi uygulama, TL'nin diğer paralara göre daha fazla değer kaybetmesi, Merkez Bankasının diğer ülkeler gibi karşılıksız para basması gibi başka sebepler var. Ekonomik dar boğaz 2018'de kendini göstermişti zaten.  Gelelim tekrar tedarik sıkıntısına. Bu tedarik sıkıntısı ne demek? Dünyada yeraltı ve yerüstü kaynaklarda bir sıkıntı mı var? Yani kaynaklar bitiyor mu? Kaynaklarda eskiye oranla bir az

Ülkenin Ülkeyi Sevenleriyle İmtihanı *

Ben bu ülkeyi sevmeyeni görmedim. Çünkü kime sorarsan ülke sevdalısı. Elbette sevilecek. Zira başka ülkemiz yok. Yalnız kim ne kadar ve içten seviyor, bunu bilmiyoruz. Zira elimizde bir kıstas ve içlerini okuyacak bir alet yok. Sayıları ne kadardır bilmiyorum ama bu ülkeyi gerçekten seven samimi insanlarımız var. Kiminin ülke sevgisi kuru gürültüye yani sözde bir sevgi. Bunların oranı epey fazla. Kiminin de ülke sevgisi kedinin ciğeri sevmesi gibidir. Bunların çoğu da sorumluluk sahibi kişiler.  Ülkesini içten seven insanlar, ülkesinin kalkınması için çalışırlar. Bunun için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Ülkeye verdikleri katma değerden daha azıyla nasiplenirler. Fedakardırlar. Gerekirse uğruna ölürler. Ülkesini zarara sokacak eylemlerden kaçınırlar. Bilerek veya bilmeyerek zarar vermişlerse de bedel ödemekten kaçınmazlar. En azından nedamet duyarlar ve bunu itiraf ederler.  Kuru gürültüye ülke sevgisi edebiyatı yapıp mangalda kül bırakmayanların foyası zor zamanlarda ortaya çı

Biz Yine İyiyiz *

" Kardeşim, ben zamdan etkilenmiyorum. Çünkü her defasında 50 liralık yakıt alıyorum demeyi bırak. Bu esprin bayatladı artık."  "Farkındayım. Değiştirmeye değiştireceğim ama aklıma başka bir espri gelmiyor. Sence nasıl bir espri yapayım?"  "Bence hiç espri yapma. Çünkü espri zamanı değil.  “Ama duramıyorum ki."  "Bence dursan iyi olur. Çünkü millet burnundan soluyor."  "İşte ben de bu yüzden milleti rahatlatmak istiyorum." "O zaman rahatlatacak bir şeyler söyle." "Mesela?" "Mevcut halin beterini söylersen, millet beterin beteri varmış. Bereket biz öyle değiliz desin." "Yani?" "Mesela, Avrupa'da yakıt daha pahalı. Onlar bize gıpta ediyorlar. Çünkü en ucuz yakıt bizde. Gelip bizden alıyorlar. Eskiden Avrupa'dan gelenler ülkeye girmeden depolarını fulleyip gelirlerdi. Şimdi çıkarken depolarını ülkemizden dolduruyorlar. İnanmıyorsan Avrupa'daki yakıt fiyatlarıyla bizdeki fiyatları bir

Dereyi Görmeden Paçaları Sıvamak *

Anne-kız birlikte yaşıyorlar. Annenin en büyük muradı kızının mürüvveti. Ama kızımızın talibi yok. Yaşı geçmiş olmasına rağmen bugünden yarına ufukta bir talipli çıkacağa da benzemiyor. Yani kızımız evde kalmış anlayacağınız. Ama bu, dünyanın sonu mu? Hayır. İlk evlenmeyen bu kız mı? Hayır. Üstelik evlenmeyince masraf da yapılmaz. Çünkü bu devirde düğün yapmak, çeyiz düzmek cep yakar. Neyse biz gelelim anne kız ikilisine. Anne dışarıda bir gün. Eve gelip kapıyı bir açmış ki kızı hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Merak, korku, endişe hepsi belirir annede. Ne de olsa anne yüreği. Yürek mi dayanır buna. Sorar kızına. "Ne oldu kızım sana? Biri bir şey mi yaptı?" "Yok anne" "O zaman niye ağlıyorsun, neyin var yoksa hasta mısın?" "Hayır anne" "O zaman seni bu derece ağlatan ne?" "Ben ağlamayayım da kimler ağlasın. Of of, olur mu hiç" "Kızım söyle artık. Ben senin annenim. Söyle ki derman olayım." "Tamam anne" "Hah şö