Ana içeriğe atla

İlçelerin İlleriyle İmtihanı *

Uzak veya yakın, bir ilçede mi görev yapıyorsun. Baştan söyleyeyim, yandın demektir. Çünkü ayağındaki çarık seni sıktıkça sıkacaktır. Bağlı bulunduğun ve sorumlu olduğun il müdürlüğünün istekleri bitmez.  Yazı, çizi, bilgi ve doküman istese öp başına koy. Bunları oturduğun yerden, masa başında hazırlar gönderirsin DYS üzerinden. 

Ama ilin senden, ilçeniz için hazırlanmış;

*Şu kadar kitap var; şu saatle şu saat arası falan depodan alınması,

*Bu kadar tabletiniz var; bu saate kadar müdürlüğümüzden falan kimseden alınması,

*Şu evrakı ıslak imzalı 12.00'a kadar istiyorum; hemen getirilmesi,

*Eksik kitaplarınızın falan ilçeni şu deposundan şu gün şu saate kadar giderilmesi,

*Fazla kitapların şu saate kadar getirilip falan depodaki falan kimseye teslim edilmesi,

*Sınav evrakının falan depodan şu gün şu saatte alınması, almaya gelinirken araçla gelinmesi ve beraberinde iki eleman getirilmesi,

*Sınav yapıldıktan sonra optiklerin istiflenerek falan yerdeki falana imza karşılığı teslim edilmesi,

*Şu şu elemanlarınız ödül törenine katılmamıştır. Ödüllerin falan yerden falan tarihe kadar alınması, ilgililere tebliğ-tebellüğ edildikten sonra ıslak imzaların şu tarihe kadar gönderilmesi,

*İmza eksiğiniz var, şu gün şu saatte gelerek imzalanması,

*Şu şu sınıf öğrencilerine yönelik tatil kitabı gelmiştir; şu saate kadar alınması ya da aldırılması...

Başka bir emriniz var mıydı efendim?

Gördüğünüz gibi istek bitmiyor. İlçedesin. Nasıl gider, nasıl aldırırsın. Aracın yok ki gidip alıp gelesin. Olan araca da araç demeye bin şahit lazım. O mu seni götürür yoksa sen mi onu götürürsün, tartışılır. Haydi, eldeki araçla alıp geleyim dedin.  Yazık değil mi birkaç parça evrak için yakıt yakmaya. Bu durumda ne yapacaksın? İlçeye ilden gidiş-geliş yapanları araştırıp bulacaksın. Aman kardeşim, ne olur, şunu bir alıver diyeceksin. Alttan girip üstten çıkıp onları ikna edip aldıracaksın. Ama bu durum bir değil, iki değil, beş değil. Aşağı yukarı her hafta böyle angarya çıkar. Bir insana kaç defa rica da bulunabilirsin. Bu durumda iş başa düşüyor: Ya erken çıkıp alacaksın ya geç gelip alacaksın ya ilden birine aldırıp bir yere koydurup akşam varınca alacaksın ya birine görev yazacaksın, gidip o alacak ya hastaneye giden birine muayeneden sonra şunları ile veriver ya da ilden alıver diyeceksin. Diyeceksin oğlu diyeceksin. Kime yük yüklersen yükle, her bir işi yapmak için kuruma veya belirtilen yere gitmek için özel aracınla gideceksin, park yeri bulacaksın, mesai bitmeden gidip poşeti, koliyi alacaksın, aracına kadar taşıyacaksın, aracına koyup ertesi günü işyerine getireceksin. Sonra da planlama yapıp dağıtacaksın.

İşin garibi il, ilçelerin imkanlarının olmadığını, imkansızlıkların içinde boğuştuğunu, eleman sıkıntısı çektiğini bilir. İlçelere göndereceği evrak, kitap, tablet ne ise bunları kargo vasıtasıyla gönderse fena mı olur? Bakanlık ile, senin ilin için şu kadar kitap vb   hazırladım. Kamyon getir, bunları götür mü diyor. Ankara sana nasıl gönderdiyse sen de ilçelerine öyle göndersen kıyamet mi kopar? Maalesef il bunu yapmıyor. Bunu yapmadığı gibi empati de yapmıyor. İl kusura bakmasın ama esas kıyamet; al, şunu götür dendiğinde kopuyor.

Aslında ili yola getirmenin yolu, ilde görev yapanları bir müddet ilçelerde görevlendireceksin. İlçelerdekini de ilde. İlçeden ile geçen; ilçedekine alın, götürün, şu saatte alın diyecek. O zaman anlarlar yaptıkları ayıbı.

*12/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde