Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gündelik Hayata Dair Alıcısına Öğütler *

Aşağıda yazacaklarım tecrübe ile sabit olmuş ve olması muhtemel hayatın içinden olaylardır. Tedbir almaz isen başına gelmesi mukadderdir. Bana bir şey olmaz deyip burnunun dikine gidersen bir acı tecrübe de sen elde etmiş olursun. Böylece yaşayarak tecrübe etme işine bir katkın olmuş olur. *Çarşı pazara çıkacağım vakit evden abdestli çık. Zira abdest müminin silahıdır aynı zamanda. Umum yerlerde ve cami şadırvanlarında abdest almaya kalkma. Farz edelim ki bir umum yerde abdest almak durumunda kaldın. Sakın ola ki ceketini, hırkanı arka taraftaki sütuna çakılmış askılığa asma. Ceketini omzuna koy. Kolunda saatin, parmağında yüzüğün varsa âdetim diye çıkarıp şadırvanın oturağına veya önündeki yerlere koyma. Ceketini asar, saat ve yüzüğünü koyarsan ne olur? Sen kuru yer kalmasın diye abdest azalarını bir güzel yıkarken kaşla göz arasında koyduklarını biri alır gider ya da unutur gidersin. Sonra ceketim, saatim, yüzüğüm nerede diye kıvranır durursun. Abdest aldığına pişman olursun. Ne

Günah İşlemek mi İstiyorsun? *

Anlamı "Kişinin her duyduğunu söylemesi ona günah olarak yeter" şeklinde rivayet edilen bir hadisi şerif var. Bu hadisi şeriften, duyduğunun doğruluğunu araştırmadan, doğruymuş gibi başka yerde anlatmanın günah olduğu anlaşılmaktadır. Eğer bir kişi günah kazanmak istiyorsa duyduğu her şeyi ulu orta her yerde anlatsın. Günümüzde sosyal medya ortaya çıkınca bu aleme takılanlar daha iyi bilir. Bu alem çıkınca insanın duyduğunu sağda solda dolaşarak anlatmasına ve yorulmasına gerek kalmadı. Duyduğunu, gördüğünü ve okuduğunu oturduğu yerden cep telefonu marifetiyle aynı anda takipçilerine ulaştırabiliyor. Aktarılan ve paylaşılan bilgi yeter ki işimize yarasın. Paylaşan paylaşana. Bu aleme girip çıkanların çoğunluğu gördüğünü, okuduğunu "Acaba bu paylaşım doğru olabilir mi" diye sorgulamıyor. Hemen bir tık ile paylaşıveriyor. Paylaşımın doğru olduğuna inanmasa bile paylaşıyor. Çünkü işine öyle geliyor. Düşman bellediğini alt edecek veya onu zor durumda bırakacak. Rak

"Allah Beni Affetsin!"

Bir zaman birileriyle birlikte iş tut, bir dediklerini iki etme, her yere onlardan yerleştir, istedikleri her şeyi onlara ver, "Ne istedilerse verdim, Allah beni affetsin" deyip işin içinden sıyrıl. Sonra onlarla mücadele etmeden önce yapıyı "Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet" şeklinde tasnif et. "İbadet kesimi masumdur, onlara zarar vermeyeceğim" de. Ardından ihanet şebekesini elde edemeyince kendi yapıp ettiklerini ve söylediklerini unutup altı ibadet dediğin kesimle mücadeleye hız ver. Üç yıllık mücadelenin sonunda ortaya çıkan fatura ağır. Binlerce insan KHK ile ihraç edildi. Binler yargılandı ve damgalandı. Çoğu ceza aldı. Ceza almayıp berat veya takipsizlik alanlar oluşturulan OHAL komisyonu marifetiyle görevlerine başlatılmadı. Kamuda çalışan insanlar geriye dönük didik didik incelenip soruşturuldu. Geçmişte suç kabul edilmeyen birçok şeyler suç kapsamına alındı. Kamudan ihraç edilenleri inceleyen OHAL komisyonu göreve geri dönmelerine

Mehdilik ve İsa-Mesih'in Nüzulü ***

Türkiye ve İslam dünyası başta olmak üzere dünyada peygamberlik müessesesini diline dolayıp Allah, peygamber diyerek toplumda kendini pazarlayan insanların sayısı az değil. Önüne gelen "Ben beklenen mehdiyim, ben İsa-Mesih’im, gavsım, kainat imamıyım, kutubum, ben müceddidim, ben resulüm, bu kitap bana Allah tarafından yazdırıldı, bana vahiy geliyor, ben Allah'ı gördüm, peygamberlere namaz kıldırdım" gibi gizemlerin arkasına sığınarak kendisinin bir şey olduğunu iddia ediyor. Bu iş, bir kişinin safsatası olarak kalmıyor, her biri arkasında epey bir kalabalık takıyor. Bu iddia sahiplerinden biri de İskender Evrenesoğlu'dur. Peygamber olduğunu iddia eden, kendini sözde 'resul' ve 'mehdi' olarak tanıtan İskender Evrenesoğlu, aynı zamanda Mihr Tarikatı'nın kurucusudur. Resulullah olduğunu ve Allah katından kendisine kitap verildiğini, kendisine vahiy geldiğini ve “Risalet Nurları” isimli kitabın Allah tarafından yazdırıldığını iddia etmiştir. Ve

Kamuoyuna Zorunlu Açıklama

Onca sorunu arasında Türkiye'yi meşgul eden, ülke gündemini gereksiz yere işgal eden aşağıdaki hususlarla ilgili bir açıklama yapmam zarureti doğmuştur: 1.Cumhurbaşkanı ile görüşmek üzere Beştepe'ye giden CHP'li ben değilim. Zaten CHP başta olmak üzere hiçbir partiye üyeliğim yoktur. Cumhurbaşkanı'ndan herhangi bir davet almadım. Beştepe ile ilgili yakınlığım 3-4 yıl öncesinde bir grup öğretmenle birlikte Millet Camisini ziyaret etmekten ibarettir. Camiye girerken şahsım VİP'ten yararlanmamıştır. Tepeden tırnağa üzerimdekileri boşaltarak X-ray cihazından geçtim. Bu ziyaretimde Sayın Erdoğan bana eşlik etmemiştir. Bu duruma kırılmadım mı? Kırıldım elbet. Ama bu, Beştepe ile benim aramda bir şey. 2.Geçen hafta salı günü  günübirlik yüksek hızlı trenle Ankara'ya gidip geldim. Altındağ civarında bulundum. Kızılay, Çankaya, Beştepe gibi yerlere gitmedim. Zaten o gün partilerin grup toplantısı vardı. Bir görüşme yapmamız mümkün değil. Şahsıma ait 2000 model a

Saygı Anlayışımız *

Her toplumda etik ve ahlak ilkesi olan saygı anlayışı vardır. Fakat her toplumun saygı anlayışları farklı farklıdır. Türk milletinin saygı anlayışına gelince yörelere göre farklılık gösterse de şu şekil saygı örneklerine rastlayabiliriz. *Büyükler ile karşılaşıldığında ve ziyaret edildiğinde mutlaka önünde eğilir ve iki elin ile elini öpersin. Sen öpmesen de çoğu büyük; al öp, görgüsüzlük yapma dercesine elini sana doğru uzatır. Öpmeyip tokalaşmaya kalkarsan saygısız addedilirsin. Elin mahkum, öpeceksin. Zira adet böyle. *Yanında büyük varken ayağını uzatamazsın, bacağı bacak üstüne atamazsın. *Hiç içmemek lazım ama büyüklerin yanında sigara içemezsin. Sigara içiyor musun denince "Zinhar içmem" diyeceksin.  Tanıdığın bir büyükle karşılaşınca ya avucunun içine saklayacaksın ya yolunu değiştireceksin ya da görünce sigarayı heder etme uğruna yere atacaksın. Büyüklerle bir arada otururken onlar içecek, sen ağzına almayacaksın. İlla içeceksen tuvalete girip orada zıkkımla

Bir Yanlış Bir Başka Yanlışla Düzeltilmez *

Usul, yol, yöntem bilmek ve adabı muaşeret dediğimiz nezaket kurallarına riayet etmek asıl olandır. Bunu herkes ister. Zaman zaman nezaket ve görgü kurallarına uymayan insanımız olmuyor mu? Oluyor elbet. Mesela bir büyüğün karşısında bacağı bacak üstüne atıp oturmak bizim toplumun saygı anlayışına uymaz.  Bu durumda ne yapmak lazım? Kişi bu şekil oturmasına devam etmeli, ses çıkarılmamalı mı? Yapanın yanına kar kalmamalı. Mutlaka tepki verilmeli. Ama bu tepki nasıl gösterilmeli? *İsim belirtmeden, kişinin yüzüne bakmadan üstü kapalı bir şekilde genel bir uyarı yapılabilir. Kulakları çınlasın! Burnunu karıştıran bir öğrenciyi gördüğünde Recai Gümüş, başını havaya dikerek "Yavrum! Çöp sepeti gibi burnunu karıştırıp durma" derdi. Herkes bu kim diye bakardı. Ama öğretmen kimse değil diyerek şahsın kim olduğunu söylemezdi. Peygamberimiz de herkesi rahatsız eden bir koku sürünen bir kimseyi görünce "Bazılarına ne oluyor ki insanları rahatsız edecek şekilde koku sürü

Zamanın Ruhunu Yakalayabilmek ***

Son yıllarda sıkça dillendirdiğimiz "Değişmeyen tek şey değişimdir" sözüdür. Zira her şey değişiyor. Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle değişim daha bir hızlandı. Hiçbir şey dünkü gibi değil. Yaşam tarzımız, giyim kuşamımız, aile yapımız, yetişme tarzımız da bu değişimden nasibini aldı. Örf-adetler, ahlaki ilke ve değerler de değişimden etkilendi. Günümüzde mahalle baskısına boyun eğmeyen, anne ve babayı dinlemeyen, öğretmeni rol model olarak almayan; toplumun yerleşik düzenini, yaşam tarzını ve değer yargılarını iplemeyen bir nesil var. Ben bir bireyim ve özgürüm, beni bu şekilde kabul edin. Yoksa siz bilirsiniz diyen ve özgürlüğünden ödün vermeye yanaşmayan bir gençlik var. Farklılığını göstermek ve bir farkındalık oluşturmak için kendisini farklı şekil ve şemailde göstermeye çalışıyor. Kah kulağına küpe takıyor kah saçını kadın gibi uzatıyor, sakal koyuyor, değişik aksesuarlarla kendini süslüyor, modayı takip ediyor, aldığı elbiseyi tam vücuduna göre alıyor, bizim

Ah Şu Beklentilerim Ah!

Öğretmenler günü münasebetiyle üç gün önce düzenlenen kahvaltı programına katılmak için giderken arabamın tekerine çivi batması sebebiyle kahvaltıdan sonra zorunlu ve hummalı bir çalışma ile tekeri değiştirebildim. Amatörce yaptığım bu iş saatlerime mal oldu. Akşamı nasıl yaparım bugün derken iş esnasında vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım. Madem güne lastiğimin patlamasıyla başlamıştım. Bu vesileyle kışlık lastikleri de değiştirip aradan çıkardım. Patlayan lastiğin tamiri ve yaz-kış lastik değişimi derken cebime sıkışan parayı lastikçiye verdim.  Yıllardır hiç patlamayan lastiğimin bir öğretmenler günü münasebetiyle düzenlenen yemeğe giderken patlaması, üzümünü yediğim bağını sormadığım kahvaltıdan Allah razı olmadı demek ki. Halbuki günüme dair bir kahvaltı buldum diye ne kadar sevinmiştim. Ne ummuştum ne buldum. Çıkacağı ve olacağı varmış demek ki… Bu da benim kulağıma küpe olsun. * 24 Kasım öğretmenler günü sabahında eşimin kahvaltı hazır sesiyle uyandım. Bakalım kahvalt

Komisyonların Marifeti

Hiçbir anne baba bir suç işlesin diye dünyaya getirmez. Aynı şekilde çocuk da suç işlemek için dünyaya gelmez. En problemli aile bile çocuğunun dünyada mutlu ve iyi olmasını ister. Hakeza çocuk da öyle. Ama burası dünya. İnsan olup da suç işlemeyen, hata ve yanlış yapmayan var mı? Çünkü bu dünya suç makinesi gibi. Ürettikçe üretir. Suçu dünyaya atma niyetim yok. İnsanın olduğu yerde suç da vardır. İyi biri olmak için yola çıkanın çoğu yollarda kaybolur. Kimi kanar, kimi kandırılır, kimi de girdiği bataklıktan kurtulmaya çalışır. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, sonunda yakayı ele verir, polis yakalar. Suçlu mahkemeye çıkarılır. Hakim kararını verir. Zanlı ya suçludur, cezasını çekmek için hapsi boylar ya işlenen suç içeride yatmayacak kadar TCK nezdinde küçüktür, adli kontrol şartı ile salıverilir ya da suçu yoktur, beraat eder veya takipsizlik alır. Kişi kendini dışarıda bulur. Suçlu bulunan kimselerin bir kısmı cezasını çektikten sonra tövbekar olur, kendisine yeni bir yol çi

Öğretmenler Günü ve Öğretmene Dair

Bil ki öğretmenim! Her 24 Kasım'da yılda bir defa anılır; fedakar, cefakar diye övücü sözler duyarsın. Günün adına bir yemek verirler. Onun da sponsoru meçhuldur. Bağını sormadan yediğin üzüm bir güzel kılıfına uydurulmuştur. Çoğu kimsenin sesini çıkarmadığı bir ortamda, içine sinmese de arabozanlık yapmamak için sesini çıkarmazsın ya da birkaç arkadaş ortamında bu meseleyi dillendirirsin. Tüm kutlamanın hepsi bir günde biter. Bu sene biraz şanslısın. Seni övmek ve seni kutlamak için bir hafta ayrıldı. Kimse 24 Kasım'ı beklemedi. Hafta içi öğrencilerle beraber kendi hazırladığın programı dinler, duygulanır, kendi kendini ağırlarsın. Yetmez mi bu kadar? Yetmez dersen daha ne istersin be kardeşim derim. Üstelik Sayın Bakan da kutlama mesajı gönderdi. Yüzü görünce astarını isteme. Karnın doyduğuna, sanal alemde kutlama mesajları aldığına, öğretmen meslektaşlarınla birlikte birbirinizin gününüzü körler, sağırlar misali ağırladığınıza göre haydi derse artık. Bu gazla/havayl

Yoldaki Çivi *

-Öğretmenler günü anısına- Kardeşim! Yola attığın çivi benim arabanın tekerinde. Yani tam isabet. Seni tebrik ediyorum. Attığın çivi olur ya kendi tekerime batar diye boşu boşuna endişe edip yolunu uzatma. Haber veriyorum ki o yoldan rahat bir şekilde geçebilesin. Sana aynı anda haber veremedim. Kusuruma bakma ve hakkını helal et.  Niçin zamanında haber edemedim. Çünkü tekerle uğraştım. Değiştirmesi için lastikçiyi aradım. Yoğunum, gelemem dedi önce. Sonra ben seni beş dakika sonra ararım dedi. Kaç beş dakika geçti, aramadı. Adı üzerinde yoğun. Ama arayacağım diye söz vermişti. Lastikçinin telefonunun olması ve cebimde param işe yaramadı. İçimden bir ses "Ramazan böyle olmayacak. Sen bu işi yaparsın. Ki daha önce değiştirmiştin. Arabanda yedek lastiğin de var. Sadece aradan yıllar geçince acaba yapabilir miyim diye özgüvenin eksik. Haydi sığa kolları" dedi.  Arabanın bagajında malzeme var mı diye baktım. Önce bir şey bulamadım. Sonra kriko, bijon anahtarı ve bir

Kim Bizden, Kim Bizden Değil? *

Cumayı bir sanayi camiinde kıldım. Biraz vaaz dinleyeyim diye camiye biraz erken girdim. Beklediğim gibi namaz öncesi bir hatip konuşma yapıyordu. Konuşmanın başında orada olmadığım için o kadar zorlamama rağmen vaazın konusunu çıkaramadım. Çünkü o daldan bu dala atladı durdu hatibimiz. Aklımda kaldığı kadarıyla her ne dediyse peygamberimize dayandırarak "Bizden değil" dedi durdu. "Bıyığını uzatıp sakalını kısaltan bizden değildir". "Bir başkası babası olmadığı halde baba diyen bizden değildir". "Sakal koymanız lazım. Bunun için eşinizden izin almanıza gerek yok. Dini konularda kimseden izin alınmaz. Bak biriniz elini sakallarına götürdü. Sanırım çıkınca hemen sakal koyacak” dedi. Daha birçok şey daha söyledi. Hepsinin sonu bizden değil ile bitti. Kimseyi içeride ve bizden bırakmadı. En son "Cenneti garantileyen biri, cehennemdeki arkadaş ve dostlarını görünce 'Ya Rabbi! Falan ile birlikte hacca gittik, şu şu işleri yaptık. Onu cehennemd

EYT'liler Konusu ***

Emeklilikte yaşa takılanlar birkaç senedir daha bir organizeler. Çalmadıkları kapı yok. Zaman zaman bir araya gelip eylem de yapıyorlar. Bu duruma ve hak aramaya kimsenin diyeceği olamaz. Zira haklarıdır. Fakat madalyonun bir de öbür tarafına bakmak lazım. Devlet yetkililerin yaptığı açıklamaya göre erken emeklilik sürdürülebilir değil. Kamu maliyesine büyük yük getiriyor. SGK'nın bu durumu ve emekliliğin normal seyrinde yürümemesi, geçmiş hükümetlerin erken emekliliğe kapı aralamasıdır. Geçmişte seçim yatırımı olarak prim ve gün sayısını dolduranların erken yaşta emekli edilmesi Bağ-Kur ve SSK'yı batırdı. SGK çatısı altında birleştirilen sosyal güvence, kör topal yürüyor. Bu duruma EYT'lileri (Emeklilikte yaşa takılanlar) dahil etmek çok mantıklı görünmüyor. Anladığım kadarıyla EYT'lilerin isyanı kazanılmış bir hakkın sonradan değiştirilmesine ve erken emeklilik dolayısıyla yapılan maliyet hesabının diğer birçok kalem ve kişilerde yapılmamasına. Bir konuda b

Kadınların Üzerinden Ellerimizi Çekelim ***

Kadınları korumaya yönelik olarak çıkaran İstanbul Sözleşmesi ve TBMM tarafından çıkarılıp uygulamaya konan 6284 sayılı kanun toplumumuzda halen tartışma konusu.  6284 sayılı kanun ile birlikte ortaya çıkan istatistiğe bir bakalım:  2015 yılında 270.218, 2016 yılında 320.280, 2017 yılında 413.790, 2018 yılında 521.434, 2019 yılında 447.893 kişi için önleyici tedbir ve evden uzaklaştırma cezası verilmiş. Bu demektir ki resmi rakamlara göre son beş yılda 1 milyon 973 bin erkek, evinden uzaklaştırılmış. Bu kanun çıkarılmadan önce kadın cinayetleri yılda 121 iken bu kanunla birlikte 441'e yükselmiş. İstatistiklere bakınca 6284 sayılı kanun, kadınları korumak için mi çıkarıldı yoksa kadınları telef etmek için mi çıkarıldı? Çünkü sonuçlar manidar.  Çıkarılan bu kanun, bu işleyişiyle kanun koyucunun maksadının dışında bir işlev görüyor. Durum bu iken, toplumun ekseriyetinde bu kanuna ve İstanbul Sözleşmesine karşı büyük bir tepki varken bu Kanun ve Sözleşmede ısrarı a

"Öğretmen Kütüphanesi" *

Eğitim ve öğretim alanında sınıf geçemeyen MEB'in en iyi yaptığı işlerden biri de proje üretmektir. Okulların ve MEB'in ürettiği projenin sayısı saymakla bitmez. Düşünülür, taşınılır, ortaya bir proje konur. Bir heyecanla başlatılır. Büyük ses getireceği düşünülür. Ses getirse de projeler çok uzun soluklu olmaz. Çünkü başlangıçtaki heyecan kalmaz. Bir müddet sonra ya kaldırılır ya da yerine getirilmesi gereken bir rutine döner. Adı konmasa da bu projelere "Hazırla-başlat-çöpe at" projesi denebilir. Çünkü başlarken ses getiren, çoğu projenin yarını yoktur.  Milli Eğitim Bakanlığı, "Öğretmen Kütüphanesi" başlıklı bir projenin startını verdi. Bu projeyi diğerlerinden farklı kılan, bu projenin öğretmenlere yönelik olmasıdır. İçeriğini tam bilmemekle beraber projenin uygulanışı, anladığım kadarıyla şu şekilde olacaktır: Öğretmenler odasına bir kütüphane kurulacak. (Kütüphane ile kastedilen kitaplık olmalı. Çünkü çoğu öğretmenler odası, fiziki yönüyle kütüp

Derdimiz/Dersimiz FETÖ

Türkiye 17-25 Aralık 2013 süreciyle birlikte "Paralel Devlet Yapılanması ile tanıştı. Aynı yapı 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle FETÖ diye anılmaya başlandı. Kanlı darbe teşebbüsünün üzerinden üç yıl geçmesine rağmen FETÖ ile mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Operasyon üzerine operasyon yapılıyor. Tüm dert, devletin içine çöreklenmiş, devletin kendisi olmuş, kısa zamanda devasa bir güce ulaşmış, devlet içinde devlet olmuş sinsi bir örgütten kurtulmaktır. FETÖ belasından kurtulmak, örgütü çökertip yok etmek için devlet yoğurdu üfleyerek yiyor, kılı kırk yarıyor. En ufak bir duyumu bile dikkate alıyor. Herkesten şüphe ediyor. Devlet topyekûn giriştiği bu mücadeleden nasıl çıkar? Sonucu ne olur? Bunu zaman gösterecek. FETÖ konusunda halkımız ne durumda? Bir kesim vardır ki onlara göre hemen hemen herkes FETÖ'cü. Bunlarla sonuna kadar mücadele edilmeli, hiç acıma ve merhamet gösterilmemeli, kamuda çalışanların görevlerine son verilmeli. Çünkü bunların eline imkan geçmi

Vücudumuz Bir Emanettir *

İster kabul edelim ister kabul etmeyelim, vücudumuz Allah'ın bize bir emanetidir. Ne demek emanet? Önce emanetin anlamına bir bakalım. Emanet " Birine, geri alınmak üzere, geçici olarak bırakılan, teslim alan kişice korunması gereken eşya, kimse vb." demektir. Emanetin bu tanımından anladığımıza göre bize teslim edilen bu emaneti gözümüz gibi korumalıyız. Canımızın istediği gibi hoyratça kullanamayız. Şayet kullanırsak hıyanet etmiş oluruz. Vücudumuzun emanet oluşu sadece nefes alıp verdiğimiz hayatla sınırlı değildir. Öldüğümüz zaman da devam eder. Tek farkı, ölünceye kadar vücudumuzun tasarrufu bizde iken öldükten sonra geride kalanlara emanettir. Bu emanetin muhafaza edileceği yer de asıl mayamız topraktır. Zira topraktan geldik yine toprağa ait olacağız. "Benim cesedimi yakın" gibi vasiyetler emanet anlayışına terstir. Biz kim oluyoruz ki cesedimizin yakılmasını vasiyet ediyoruz? Sonra ne hakkımız var? Kimin malını kimden kaçırıp yaktırıyoruz? Akla

İki Koltukta Kaç Bir Kişi ***

Şehirlerarası yolculuk yaparken seyahat seçenekleri arasında hızlı tren varsa çoğunluğun tercihi yüksek hızlı trendir. Hem hızlı hem konforlu hem de otobüslere göre fiyatı cazip. Hızlı trenlerin tek sorunu yer bulma sorunu. Şayet günler ve saatler öncesinden almadı isen ara ki bulasın. Özellikle sabah ve akşam seferleri yüzde yüze yakın doluluk oranına ulaşıyor.  Niçin yüzde yüze ulaşmıyor derseniz; size, şu kadınlar var ya şu kadınlar! Ah şu kadınlar diyeceğim. Aşağı yukarı her seferde 8-10 koltuk boş gidiyor. Boş olan bu koltukların cinsiyetini sorarsanız, hepsi kadın yanı olması. Almış hepsi teker teker pencere kenarını. İki kişilik koltukta teker teker seyahat ediyorlar. Keyifleri mi? Sormayın. Zira keyiflerine diyecek yok. Kim istemez iki kişilik koltukta tek kişi gitmeyi. Onlar keyiflenirken sen internet başında kafanı kaldırmadan TCDD Taşımacılıktan e bilet alacağım diye uğraş dur. Hangi peronda bir boş koltuk varsa sevinçle o peronu açıyorsun. Bulduğun boş koltuk kadın yan

İletişim Özürlü

Ayrı kalan insanlar bir zamanlar mektupla haberleşir, bayramlarda bayram kartı göndererek birbirlerinin bayramlarını tebrik ederlerdi. Kim bir mektup veya tebrik kartı gönderse mektubuma/kartıma cevap gelecek diye dört gözle postacıyı beklerdi. El yazısıyla özene bezene yazılan bu mektup ve kartlar insanı duygulandırdı. Bir zamanların vazgeçilmesi olan mektuplar şimdi tarih oldu. Yerini önce ev telefonları, şimdi de cep telefonları aldı. Cep telefonlarını meramımızı anlatmanın ötesinde kullandık. Sohbet ve muhabbetimizi telefon vasıtasıyla yaptık. Son yıllarda telefonla görüşme faslı eskiye oranla biraz azaldığını düşünüyorum. Whatsapp ile haberleşme, dosya gönderme, tebrikleşme daha yaygın. Yazdığın bir metni veya fotoğrafı aynı anda yüzlerce kişiye gönderebiliyor, ortak grup kurabiliyorsun. Bu hızla, iletişim ve haberleşme için yarın ne tür bir iletişim aracı çıkar bilmiyorum ama halen whatsappın pabucu dama atılmadı. Whatsappı diğer iletişim araçlarından ayıran en önemli özelli

Cevabı Bende Olmayan Sorular

1.Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra Anadolu'yu işgal eden İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar tek kurşun atmadan niçin Anadolu'yu terk ettiler? (Bir hakkı teslim edelim. Kahraman Maraş, Gaziantep ve Şanlıurfa'da Fransızlara karşı bir direniş olmuştur. Bu yüzden bu illerimiz kahraman, gazi ve şanlı ünvanlarını almış oldular.) 2.Giderlerken bizi niçin sadece Yunanistan ile karşı karşıya bıraktılar? Anadolu'yu Yunanistan'a vermek için İtilaf Devletleri niçin Yunanistan'a destek olmadılar? 3.Biz Kurtuluş Savaşını 14.asırdan 19.asıra kadar bir Osmanlı toprağı olan bir eyaletimize karşı mı verdik? 4.Misaki Milli sınırlarını biz mi çizdik yoksa kuracağınız devletin sınırları buralar mı dendi? 5.Mondros Mütarekesi ile Osmanlı'nın ordusu terhis edilir iken Kazım Karabekir komutasındaki Doğu cephesi niçin terhis edilmedi? 6.Milli mücadeleyi biz mi başlattık yoksa bizi işgal eden devletler haydin bir mücadele başlatın mı dedi?  7.Mustafa Kemal Atatürk&#

Sahici Kadın Vefat Etti ***

Sinema ve tiyatro dünyasına yabancı birisiyim. Tüm sinema kültürüm öğrenciliğimde gittiğim sinemalardan ibaret. Birkaç defa tiyatroya gitmişliğim vardır. TV’de zaman zaman film izler, dizileri takip ederim. Birlikte sinema, tiyatro veya dizi izlediklerim, konuya yoğunlaşırken ben konusuyla birlikte oyunda rol alan sanatçıların rolünü de önemserim. Rolünü sahici yapan aktör veya aktrisi görünce izlediğimin, rol gereği oynanan bir oyun olduğunu unutur,   izlediğimi daha sahici izler, oyuna kendimi kaptırırım. Gözlemlerime göre Türk sinema, tiyatro ve TV dizilerinde rolünü sahici oynayan oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Rolünü iyi yapan, oyuna kendini kaptıran sanatçılar üstlendiği görevini iyi yapanlardır. Sektörde de hep aranan kişilerdir. Sinema ve tiyatro tarihimize isimlerini altın harflerle yazdırırlar. Toplumda ayrı bir yerleri ve saygınlıkları olur. Aldıkları roller gereği çok para kazanmalarına ve şöhret olmalarına rağmen kişilik ve kimliklerini kaybetmezler. Bun