Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni bir yıla merhaba derken*

İnsan şeytanlarının, sinsi varlıkların, hainlerin bol olduğu bir yılı geride bıraktık. Kan, gözyaşı, ihanetler birbirini izledi hep. -Kabus gibi- bir yıl idi.  Yeni bir yıla merhaba diyeceğiz. Yeni yıl ne getirir, ne götürür bilinmez. Çünkü gaybı bilemeyiz. Ama görünen köy kılavuz istemez. Zira insan denen ne menem varlık tiyniyetini değiştirmediği, bu tiplerin kökü kurumadığı müddetçe daha çok ağlayacak gibiyiz. Kötülerin kökünün kuruması, onların girdikleri  delikten çıkamamaları için çoğunluğu iyi ve 'eşref-i mahlukat' olan pasif iyilerin birbirlerine karşı mücadelesini bir tarafa bırakıp kötülere karşı birleşmeleri gerekiyor. Şer odaklarına karşı iyiler görevlerini yapmadıkları müddetçe ihanet şebekeleri at oynatmaya devam edeceklerdir. Vicdanı kararmamış, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeyen insanlar kötülere karşı kollektif mücadele yolunu seçmelidirler. Farklı zihniyette olan rakipler, "Düşmanımın düşmanı dostumdur" dar ve sığ bakış açısını bir ta

Eğitimin en büyük sorunu davranıştır

Türkiye'de eğitim ve öğretimin sorun olduğunu sağır sultan bile bilir. Sorunu bulduk da nasıl çözeceğiz konusunda karar verilemedi. Çözmeye dönük ne yapılırsa yapılsın kapanmayacak şekilde yeni kara delikler ortaya çıkıyor. Etkili ve yetkili kişiler bir araya gelip de çözüm konusunu konuşamıyor. Eline mührü alan kendisi çözeceğim diye uğraşır. Çünkü eğitim ve öğretim her toplumda olduğu gibi bizde de önemlidir. O kadar önemli ki başkasıyla paylaşılamayacak kadar önemlidir. Herkes kendi zihniyetine uygun bir nesil yetiştirmek için uğraşır, didinir. Yani nesli başkasından kurtarmaya çalışırız. Çünkü öbürünün eline geçerse taban tabana zıt bir sistem getirecek paranoyası hiç peşimizi bırakmaz. Siyasiler aralarında sağır dövüşü yapmaya, birbirlerine kaptırmama yarışına nesli/nesilleri kurban etmeye devam etsinler. Olan geleceğimizin teminatı çocuklarımıza oluyor. Çünkü kobay olarak kullanılıyor, Hoca'nın deyimiyle "ya tutarsa" mantığıyla. Zar atılıyor durmadan. Eğitim

Bazılarının rahmet hevesi

İnsanoğlu çok acelecidir. İster ki derdi hiç olmasın, olursa da hemen geçsin. İsteği hemen olacak. Asla mazeret kabul etmez. Suçu da hiç kendinde bulmaz. Bu geçici hayatın külfetine  değil, nimetine taliptir. Her şeyi ister. Rahmeti de. İstediği rahmet hevesini alıncaya kadardır. Ayağına takılıp işini aksatmaya başlayınca vaveylayı basar. Karı bekler. Yağınca önce şükreder. Ardından kartopu oynar, üzerine kardan adam yapar. Az sonra "Nerede bu belediye, nerede bu yetkililer" demeye başlar. Eleştirilmeye gelmez ama eleştiriden geri kalmaz. Aşırı bahanecidir, üç vardiya çalışan bir fabrikanın seri üretimi gibi durmadan mazeret üretir. Bu tiplere ağzınla kuş tutsan asla kendini ve hizmeti beğendiremezsin. Yerin ve göğün karla kaplı olduğu, kışın çetin geçtiği, biri kalkmadan ardı arkasına diğerlerinin yağdığı bir ortamda da sürdürür eleştirisini. Mübarek sanki iş yapmasın hep eleştirsin diye yaratılmış. Bir çok ülkeden daha büyük Konya'ya yağan karı aynı anda dünyanın hi

Kendisiyle kavgalı olanların kavgası dışarı vurur

Yaşadığı sıkıntılardan mıdır bilinmez bazı insanların anlaşılmaz tavır ve hareketleri insanların kendisinden uzaklaşmasına sebebiyet vermektedir. Bu tip insanlar derdini açıklamaz, içine kapanır, kendini ifade etmez, iletişime kapalıdır. Kimseye muhtaç olmadan kendi sorun ve meselesini halletmeye çalışır. Yüzü gülmez. Gülmeyen bu yüz etrafına  pozitif enerji de vermez. Hep insanlardan kaçar. Derdini içine attığı için konuştuğu zaman muhatabını dövecek şekilde bağırarak konuşur. Karşı tarafı kırdığının farkında bile değildir. İnsanların içine girse de kalabalıklar içerisinde yalnızdır. Kendisini yalnızlığa iten bu tipler bir müddet sonra doğuştan gelen sosyal yönünü de kaybederler. Hayata hep düz kontak olarak bakmaya başlar. İçinde ne fırtınalar koptuğunu kimseler bilmediği için içindeki fırtına yüzüne, konuşmasına, hal ve hareketlerine vurur. Ne hayattan zevk alır, ne de aldırır. Kendisine bu geçici hayatı zindan ettiği gibi etrafına da zindan eder. İçindeki kavga vücudunun her bir

Ötekileştirme hastalığımız

Allah Teala'nın emriyle Peygamberimiz, -kalplerini İslam'a ısındırmak ya da en azından İslam'a ve müslümanlara husûmet beslemelerinin önüne geçmek amacıyla- kafirlere zekattan pay vermiştir belki berileştiririz diye... Abdullah b.Sebe, Abdullah Ubeyy b.Selül ve nicelerine tahammül edildi. Bugün biz ise öteye gönderiyoruz; ötekileşsinler diye, tıpkı dün birilerinin bizi ötekileştirdiği gibi. Bu ülkenin  yanlış yapanları kazanma diye bir derdi yok. Toptancılığa devam maalesef... Ötekileştirme ve dışlamaya harcadığımız efor kazanmaya harcasak fena olmaz sanırım. 31.12.2014

Sen burada bostan korkuluğu musun?

Şehir merkezinde neredeyse adım başı GSM operatörü bayileri var. Bunların ne iş yaptığını merak ettiniz mi hiç? Ya da parmağa işediğini gördünüz mü? Açıkça söyleyeyim, ben pek görmedim. Eskiden her yerde bakkal dükkanı olurdu, şimdilerde tarih oldu dense yeridir. Çünkü çok nadir yerlerde bulabilirsiniz. Bu GSM operatörlerine ait bayiler eskinin bakkal dükkanlarının yerini aldı. Çarşıda her köşe başında bulabilirsiniz. Fatura yatırma, hat değiştirme, yeni hat alma, yeni kampanyaya geçme, telefon satma gibi işlevleri görmekte. Sattıkları hat veya reklamını yaptıkları hat değişikliği ile ilgili bir sorununuz veya sorunuz olduğu zaman kapılarını aşındırdığınızda size tek yardımları: "444.....'ü arayın" derler. Ararsın verdikleri numarayı. Karşına bir robot çıkar. Sanki lokantaya gitmiş, garson menüyü sayar gibi sayar. Anlattıkları da seninle alakası olmayan bilgiler. Bir türlü senin aradığın müşteri hizmetlerinin numarasını vermezler. Gözümden mi kaçtı, ana menüye döndükten

Karı en çok kim ister? Niçin

Kar yağdı, her yer beyaza büründü. Eski kışlardan bir kışı yazıyoruz bu sene. Ne zaman yere kar düşse herkesin aklında "Okullar tatil mi?" sorusu akla gelir. Karın yağmaya başlamasıyla birlikte herkesin eli kulağı valilik'ten gelecek haberde. Ellerden telefon düşmez: "Ne zaman açıklanacak bu kar tatili" diye homurdanır dururuz. Hepimiz kar bekleriz. Fakat herkesin beklentisi ve niyetleri farklı. Devlet kar yağsın, barajlar sularla dolsun, önümüzdeki yıl içme suyu sıkıntısı çekmeyelim, derdindedir. Çiftçi: "Kar yağsın ki, toprak nemini iyi alsın. Bu sene mahsulümüz daha iyi olsun, yoksa kuraklık kapıda. Yaptığımız masrafı çıkartamayız" düşüncesindedir. Hırdavatçılar: "Yağsa da biraz kürek satsak," Esnaf: "Kışlık ürünler elde kalacak, hava soğusa, kar bastırsa da bot, elbise satsak," öğrenciler: "kar yağsa da bir kartopu oynasak, kaysak, okullar da tatil olsa iyi olur," öğretmenler: "kar yağsa da okullar bir tatil o

Geyik muhabbeti

Kamu-kurum ve kuruluşları, okullar duyuru vb konularda daha çabuk haberleşmek amacıyla teknolojinin nimetlerinden faydalanmak için whatsapp grubu kurarlar. Grubu kuran yönetici, "Grubun ne amaçla kurulduğunu, sohbet ve muhabbet olmayacağını, sadece çabuk iletişim kurmak vb amaçlı olduğunu" izah eder. "Çok iyi düşünmüşsünüz, çok isabetli olmuş, iyi akıl etmişsiniz, teşekkür ederiz" iyi dilek ve temennileri yazılır ilk önce. İlk zamanlarda amaca hizmet eder. Zaman zaman salvo atışlar olsa da fazla muhabbete dalınmaz. Biri bir şey yazsa ben de cevap versem diye çatlayan üyeler olur. Bu tiplerin yönetimle arası iyi olur. Senli-benli konuşurlar. Gruba bir şey yazsam ayıp olur mu endişesi taşımazlar. Aklına eseni yazmaya başlar. Biri ona cevap verir, sonra öbürü katılır. İş zıvanadan çıkar artık. Grubun kuruluş amacı falan düşünülmez. Grubun az sayıdaki üyesi derin bir geyik muhabbetine dalar. O kadar kendilerini kaptırırlar ki gruba katılmayanların rahatsız olup olma

FETÖ'nün en büyük zararı

FETÖ'nün bu ülkeye verdiği zararları çok. Ne kadar tamir edilmeye çalışılsa da onulmaz yaralar açtı. Bana bu terör örgütünün bu ülkeye verdiği en büyük zarar nedir dense 'Müslümanlık' zarar gördü derim. Can çekişen, yerlerde sürünen Müslümanlığımızı felç durumuna getirdi. Bir daha ne zaman kalkar bilinmez. Aramızda her şeyden önce güven bunalımı oluştu, şüpheci olduk, herkese şüpheyle bakar olduk. Namaz kılan birini, başı örtülü birini görsek 'Acaba onlardan mı?' diye düşünmeye başladık. İçki içen birini görsek acaba bu adam kripto olabilir mi, FETÖ ile mücadelede biraz pasif birini görsek bu adam gizli FETÖ'cü olabilir belki dedik. FETÖ ile mücadelede kılı kırk yaran, mücadele eden birini gördüğümüzde kendini gizlemeye çalışıyor, büyük bir ihtimalle bu da FETÖ'cü dedik.  Hal ve hareketlerini tasvip ettiğimiz birini görmüşsek Allah vere de FETÖ'cü olmasa diye temenni etmeye başladık... Çünkü adı geçen örgüt sinsiliği, takiyyeyi prensip edinmiş gizli bi

Türkiye satranç oynamayı öğrendi*

Suriye iç savaşı 11/04/2011 tarihinde başlamıştı. Neredeyse altı sene oldu. Yıkılmadık ev, ölmedik insan kalmadı neredeyse. Harabeye döndü koca ülke. Büyük devletlerin terör örgütlerinin arkasına gizlenerek kozlarını paylaştığı ülke oldu nice zamandır. Kimin kimi öldürdüğü belli olmayan bir savaştı bu. Akan Müslüman kanı. Ölen de Müslüman, öldüren de. Bu kirli savaşta yer almak istemeyenler ya da aciz kalanlar soluğu komşu ülkelerde aldı. Avrupa, mülteci akını olursa ne yaparız diye hop oturup hop kalkarken Türkiye kucağını ve yüreğini açtı. Mülteci durumundaki 3 milyon Suriyeli'ye ev sahipliği yaptı yıllardır. Son bir kaç yılda Türkiye'nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. İçerideki hainler ve onların arkasındaki dost görünen medeni görünümlü devletlerle yalın kılıç mücadele etti. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'ndan sonra hiç bu kadar zor durumda ve yalnız kalmamıştı. Kimseye boyun eğmeden kendi yağıyla kavrulmaya çalıştı, kendi yaralarını s

Bir insanı tanımanın yolları*

Bir Hz. Ömer (r.a.)'in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü'l-Hattâb hazretleri ona, "Be adam n seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir" dedi. Orada bulunanlardan birisi, "Ben onu tanıyorum, deyince Hz. ömer, "Nasıl bilirsin?" diye sordu. O da, "Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum" cevabını verdi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu: "Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur?" "Hayır" diye cevap verdi adam. Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti: "İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alış'veriş yaptığın bir kimse midir?" Adam tekrar, "Hayır" dedi. Hz. Ömer (r.a.) bu defa; "Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı?" diye sordu. Adam bu soruya da, "Hayır" cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.) "Sen onu tanımıyorsun" dedi ve sonra da adama dönerek, "Git, seni tanıyan

Öğretmenlik can çekişiyor

Konu öğretmenlik mesleğinden açıldı mı: "En güzel mesleği icra ediyorsunuz, en kutsal görevi ifa ediyorsunuz, öğrenci yetiştiriyorsunuz, ne güzel" denir. Ardından "olacaksan öğretmen olacaksın bu devirde 3-4 ay tatil yapıyorlar, yaz ve 15 tatilleri var, kar yağdı mı okula gitmezler, haydi öğrencilere tatil, öğretmenler niye gitmiyor okula. haftada 10-15 saat derse giriyorlar, sabahçı ve öğlenci olma durumları var. yarım gün gidiyorlar işe. haftada bir iki gün de dersleri boş oluyor. Bizim bir tanıdığımız var, okula gitmesiyle gelmesi bir oluyor, öğrenciler okulların tatil olmasına yakın son haftalarda okullara gitmiyorlar, çünkü öğretmenler ders işlemiyorlarmış, çocuklara bir şey öğretmiyorlar, ne veriyorlar ki bir de ek dersleri var. Bunların yaptığı öğretmenliği ben bile yaparım. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz bu kişiler görevlerini layıkıyla yapmıyorlar, bu işi para için yapıyorlar..."gibi şikayet ve serzenişleri duyabilirsiniz. Toplumda hiçbir meslek grubu öğr

Doğu ve Batı çocukları

Eğitim ve öğretim ve çocuk yetiştirme konusunda yeterli donanım, tecrübe ve bilgi birikimine  sahip olmamama rağmen zaman zaman bu konularda da kalem oynatırım. Çünkü dert edindiğim konuların başında gelir. Whatsappıma mesaj olarak gelen uzun bir yazı bu konu üzerine. Yazı kime ait  belli değil.Görebildiğim yazım ve imla düzeltmelerini yaparak aynen yayımlıyorum: “ Doğu & Batı Çocukları” * (Doğu çocukları niçin daha egoist, Batı çocukları niçin daha öz güvenli yetiştirilmekte?) Yurt dışına dil öğrenimi ve eğitim için çıkmıştım. Türkiye’de daha önce ciddi hiçbir iş deneyimim yoktu, rahat bir öğrencilik hayatım olmuştu... Yaşam masraflarını karşılamak için bir restaurantta çalışmaktaydım. Benimle birlikte 14-15 yaşlarında yerli bir lise öğrencisi çocuk daha çalışıyor, hafta sonları gece saat 10-11’e kadar bulaşık yıkıyordu. Acıyordum çocuğa. Arada izin veriyor, yerine ben yıkıyordum. Ülke refah düzeyi yüksek bir ülke idi. Bir gün, çocuğa niçin çalıştığını sordum. “Yaşam masr

Yardıma ilk önce nereden başlanmalı?

Bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz aslında. Yakın akrabadan uzağa doğru verilir. Sadece yardım değil; davet, tebliğ, iyiliği emretme,  kötülükten sakındırma vb her türlü işimizde ilk önce yakın akrabadan başlanır. Bizim için örnek olan Hz Muhammed'in hayatında bunun örnekleri çoktur. Davete ilk önce yakın akrabalarını uyararak başladı. Faizi kaldırdığı zaman ilk önce amcası Abbas'ın haksız kazancını kaldırdı. Kan davalarını kaldırmak için yine amcası Rebia'nın kan davasına son verdi. Zekat, sadaka, hayır ve hasenatın verilmesi hususunda Kur'an hep yakın akrabayı işaret eder. Bunları zaten biliyoruz. Niye anlatıyorsun? Sorun nedir derseniz? Çoğumuz kurban bedeli, zekat ve sadaka olarak uzağı tercih ediyor. Genelde yurt dışı veya vakıf ve dernekler. Yani ayet ve hadisin emirlerinin tam tersini yapıyoruz. Niçin acaba? Tam sebebini bilmiyorum. Uzağı tercih edenlerin hepsi tek düze değildir. Bu konuda tam bir tespitten ziyade yorumda bulunmak istiyorum. Sanır

Fikir hürriyetinin neresindeyiz? *

Hem içindeyiz, hem dışında. İçindeyiz; İslam dini, fikir ve vicdan özgürlüğünü savunur, dinde zorlama yoktur, baskı ve cebir yoktur." deriz. Bu konuda bilgi yüklüyüz. Dışındayız. Çünkü İslam'ın ve Kur'an'ın bu emirlerini yerine getirmeyiz. Herkes bizim fikrimizde olmalıdır. Çünkü benim görüşüm en doğru fikirdir, düşüncesini bizzat yaşıyoruz. Farklı fikre asla tahammülümüz yoktur. Hele bu fikri savunan bir de bizden biri olursa, çekeceği var. Ne ajanlığı, ne hainliği, ne özenti, ne gaflet ve dalalet içerisinde olduğu kalır muhatabımızın. Bununla da yetinmeyiz. Yedi ceddini katarız işin içine. Hızımızı alamayız. Daha önce hangi konuda ne görüş serdettiğini, kimlere hizmet ettiğini, neleri inkar ettiğini, kimlere özenti duyduğunu, kimler tarafından beslendiğiyle ilgili tüm cemaziyel evvelini ortaya dökeriz. Muhatap "Yanlış anlaşıldım, maksadım bu değildi, benim cümlem çarpıtılmıştır, esas görüşüm şudur" dese de asla kabul görmez. Buna da 'kıvırma'

Karlar Değerlendirilemez mi

Son yıllarda yağmayan kar yağdı. Konya şehir merkezinde 30 cm, ilçelerde 40-50, köylerde 50-60 cm, yüksek yerlerde daha fazla karımız oldu. Keremine şükür! Doldurdu her yerimizi. Bembeyaz oldu sağımız, solumuz, çatımız ve yerlerimiz.  Salı gecesi yağmaya başlayan kar, çarşamba günü yerleri doldurmuştu. Gördüğümüz göreceğimiz bu derken perşembe ve cuma günleri aralıklarla yağdı. Kara doyduk denir ya, öyle bir şey. Bir daha kar yüzü görür müyüz,  yağarsa ne zaman yağar, hangi kış yağar Rabbim bilir. Geçen sene olmayan kıştan sonra da baharın ve yazın yağmayan yağmurlar dolayısıyla içme sularımız çekilmişti iyice. Birçok yerde yağmur dualarına çıkılmıştı. İçimizdeki masumların hürmetine yağdı da yağdı. Yağan karın ardından, buzlanma ve don olayı da meydana gelmedi. Kaldırımlarımız hala karla kaplı, birçok sokağa girilmiyor kardan. Açılan yolların kenarları boy boy kar yığını. Dağlara yağan karlar eriyince barajlara iner. Tarlalara yağan karı toprak eme eme mahsüllere fayda sağlayacak.

Konuşturmayın, vurun!

İslam’da fikir ve düşünce hürriyeti vardır” sözüne karşı çıkan bir Müslüman olmaz. Çünkü doğru bir sözdür. Hatta bizde “Öyle fikir hürriyeti var ki, “Allah bir” sözü dışında her konu tartışma konusu olmuştur” denir konuşma arasında. Bu ne demektir? İslam’da cebir, zorlama, baskı yoktur. Herkes hür bir şekilde fikir serdedebilir bir konuda demektir. Teoride böyleyiz. Ya pratikte? Ne mümkün efendim! Farklı fikre asla tahammülümüz yoktur. Hele sevdiğimiz bir kişi, bir kesim veya bir camia hakkında söz söylenilirse  hemen tukaka yaparız. Kişiyi bir sözünden dolayı ona yapmadık hakaretimiz kalmaz. Anasından girer, babasından çıkarız. Yedi ceddini sorgularız. Sözün hangi anlamda, ne maksatla söylendiğine bakmayız. Koro halinde saldırırız. Söylediği sözün yanlış anlaşıldığını düşünerek adam kazara bir açıklama yapsa yapılan açıklamayla yetinmeyiz. Şimdi de kıvırmaya başladı deriz. Aynı zamanda iyi bir niyet okuyucuyuz. Gerçekten ne olacak bizim bu halimiz? Birbirimizi yaptığımız şey

Teaffüf sahibi biriydi o *

Normal şartlarda doğum-ölüm günlerini ve yıl dönümlerini takip eden biri değilim. Kendi doğumumu da takip etmem. Bankalar, firmalar, GSM operatörleri "Doğum günün kutlu olsun, nice yıllara" şeklinde mesaj göndermese belki de kendi doğumumdan haberim bile olmayacak. Zaten olsa da benim için bir şey ifade etmiyor. Bir yaş daha yaşlandığım aklıma gelir. Hazırında moralim bozulur. Doğum ve ölüm yıl dönümlerini takip etmesem de bazı doğum ve ölümlerden haberim olmuyor anlamı çıkmasın. Bugünlerde bir iki yazımda Mehmet Akif ERSOY'un şiirlerinden alıntı yaptım. Nedir bendeki bugünlerde Akif ilgisi derken şairimizin 27/12/1936 tarihinde vefat ettiği aklıma geldi. Bazı insanlar öldüğü gün unutulur, iyi ki öldü gitti denir. Fakat benim ve milletimizin nezdinde Akif'in ayrı bir yeri var. İz bırakanlardan. Aramızdan gideli 80 yıl olsa da atasözü ve vecizeye benzer mısra ve beytleri vasıtasıyla hiç aramızdan gitmedi. Sosyal olaylar başta olmak üzere hemen hemen her konuda ağ

Ölüm gelmeden önce ölmeye ne dersiniz?

Gecenin soğuk ve ayazı, dereceler eksi 10-15'leri gösterdiği bir gece yatmak için odama girdim. Hem odam hem de yatağım sımsıcak idi. Uyumak için üzerime yorganımı örttüm. Aklıma ölüm geldi. Her şeyden kaçarız kaçmasına, nice badireler atlatırız atlatmasına. Ne edersin ki ölümden kaçış yok. Bir gün yakalayacak mutlaka. Zaten şimdiden peşimizi bırakmayacağını gösteriyor. Ağırlığını yavaş yavaş hissettiriyor. Eski güç-kuvvet yerini zayıflığa bırakıyor. Saçlar dökülüyor, saç-sakal ağarıyor, yürürken nefes almakta zorlanıyoruz. Her şeyi yiyemiyoruz. Çünkü dişler gitmiş. Daha önce uzağı görmeyen gözler şimdi yakını da görmez oldu.(İhtiyarlık hastalığı deniyor zaten buna) Yediğimiz dokunuyor, mümkün olduğu kadar kaçınmaya çalışıyoruz. Hastaneye gitmemiz eksik olmuyor: Tahlil, tetkik... poşet dolusu ilaçlar. Ben geliyorum, ona göre hazırlığını yap, benden kaçış yok diyor gün be gün. Her gün yarım ölüm olan uykudan kalkınca şükrediyoruz, bir defa daha kalkabildik diye. İşimizi gücüm

Ailelerin çocuklarına yaptığı kötülük

Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babaların çocuklarına yaptığı en büyük kötülük aşırı korumacılıktır. Çocuklar bizim her şeyimiz elbetteki koruyup gözeteceğiz. Biz onu yolda bulmadık. Korumayıp da ne yapacağız, senin ki de iş mi denebilir.  Elbette çocuklarımızı koruyup gözeteceğiz. Sorun koruyup gözetmede değil. Bir defa onlara sorumluluk vermiyoruz, onlara hep balık yediriyor, balık tutmayı öğretmiyoruz. Bir dediklerini ikiletmeden  hemen alıyoruz, onu memnun etmek için saçımızı süpürge ediyoruz.  Bu durumda çocuk fiziken büyüse de kişilik olarak büyümüyor. Biyolojik yaşı büyüse de zihin ve beyin olarak büyümüyor. Her şeyi anne ve babasının yapmasını bekliyor. Çocuk hayatı düşünmüyor bile. Başına gelen sıkıntıları nasıl çözeceğini kafaya bile takmıyor. Başına ne gelirse ailesine aktarıp sorunu ailesinin çözmesini bekliyor. Nerede bir sorun varsa ailesi önüne düşüyor, sorunu çözmeye çalışıyor. Bir şey alınacaksa alınıyor gerekirse borçlanılarak. Bir yere gidilecekse gid

Kayıp eşek ve ayakkabıdan haber var*

3 ay önce  eşeğini ve ayakkabısını kaybeden bir  zatla karşılaştım. Son durum nedir, dedim?  "Ayakkabısının hâlâ  kayıp olduğunu, yalın ayak olmaktansa paraya kıyıp yeni bir ayakkabı aldığını, eşeğinin ise geri gelmediğini fakat 3 ay boyunca gerçekleştirilen 'işlem hacmi' sayesinde kendisine eşeğin sıpasını verdiklerini" söyledi. Başka kendisine sıpa verilen var mı, dedim. Eşeği alınanların çoğuna yeniden sıpa bahşedildi dedi. İyi de kardeş, anasına bakamayan sıpasına nasıl bakacak? Bu da zaten büyüyünce yine eşek olmayacak mı? Madem iyi bakıyordu, daha önceki eşeği niye alındı? Ya da bakamıyordu madem, yeniden niye eşek verildi? Aslında anasına bakamayan sıpasına da bakamaz ama ne yapacaksın büyüklerimizin merhametini gözardı etmemek gerekir dedi bir meczup. Diğer meczup durur mu: Desene eşeklik bizde bâki kalacak. Bense bakakaldım kendilerine... 24.12.2014 * Çıkarılan bir kanunla 2014 yılında müdür ve yardımcılıkta 4 yılını dolduranların müdürlüğü sona

İlçe belediyeleri ne işe yarar?

Siz bu soruyu  ilçelerde kurulmuş olan kamu-kurum ve kuruluşları ne işe yarar diye genişletebilirsiniz. Gerçekten devlete yük olmaktan ziyade sadra şifa herhangi bi işiniz görülmüş müdür? Bu kurumların yaralı bir parmağa işlediğine siz şahit oldunuz mu? Benim sorduğum  soruları siz bana sorarsanız, ben hiç görmedim. Zaten çözmelerini de beklemiyorum. Zira çözüm mercii değildir. O devasa binalarına, içinde çalışan elemanlarına bakarak bir iş yapacaklarını falan düşünmeyin. Büyük işlerin yeri değildir, çözüm yeri zaten hiç değildir. Devletin bu kurumlar için araç tahsis etmesine, bina yapmasına, ödenek göndermesine yazık. Milli servetin üzerinde bir kanburdur buralar. Konumuz ilçe belediyeleri idi. İlçe belediyelerinin yazayım. İlçe belediyeleri büyük şehir yasası çıkmadan önce özellikle küçük ilçe belediyeleri gelen ödenekle başkan ve personelin maaşını güç bela yetiştirir, ufak tefek yaptıklarıyla göz boyar, günü kurtarmaya çalışırdı. Yeni yasa ile birlikte ilçe belediyelerinin uhd

Kafamızdaki yanlış dini değerler

“ Önceleri melek olan şeytan, isyan ettiği için huzurdan kovulmuştur.” Cümlesi doğru mu-yanlış mı diye 7.sınıflara sınavda sordum. Ekseriyeti ‘doğru’ seçeneğini kodlamış. Derste de o kadar üzerinde durmuştum halbuki. Sınavdan sonra incelesinler, yanlışlarını görsünler diye kağıtları dağıttım. Yukarıdaki cümleyi doğru şeklinde kodlamış çok sayıda öğrenci ya parmak kaldırdı, ya da yanıma gelerek cümleyi gösterdi: “Bu doğru değil miydi” diye. “Yavrum! Bu konuyu işlerken halk arasında şeytan önceleri melekti, kibrinden dolayı Adem’i kabul etmedi...şeklinde yanlış bir algı var. Bunun doğrusu şeytan yani İblis, melek değildir. O, cinlerdendir. Bakın meleklerin özelliğini anlatırken isyan etmezler, Allah’ın emrinden dışarı çıkmazlar, asla günah işlemezler...’ diye işledik” şeklinde açıklama yaptım. Çoğu ikna oldu. Bazısı ise: “Ama hocam, geçen sene ki hocamız bize melek dedi, ama hocam, babam böyle dedi, ama hocam ben bir kitapta böyle okumuştum” şeklinde yine gerekçeler sundular bana. “A

Kimse kıskanmasın! Konuşma şampiyonuyuz*

Zaman zaman  PISA sonuçlarından dert yanıyoruz. 72 ülke arasında 50.sıralardayız, daha da geriye gidiyoruz diye. Geri kaldığımız konu çok. Ama hakkını yemeyelim. Tüm ülkelere fark attığımız birinciliğimiz de var. Yıllardır kimseye, hiçbir ülkeye kaptırmadık. Açık ara öndeyiz. Merak ediyorsanız şampiyonluğumuzu? Hemen söyleyeyim. Abbas GÜÇLÜ’nün 21/12/2016 tarihli Milliyet gazetesindeki “Ne oldu bize böyle?” başlıklı yazısındaki verdiği bilgilere göre konuşma şampiyonuyuz: “ Türkiye, aylık 436 dakika mobil kullanım süresiyle, ortalama 257 dakika cep telefonu görüşmesinin yapıldığı  Avrupa ’da liderliğini bu yıl da kimseye kaptırmadı... Bazı Avrupa ülkeleriyle aylık mobil kullanım (MoU) süreleri kıyaslandığında, Türkiye’nin en fazla mobil görüşme yapan ülke olduğu görüldü... Türkiye’nin, 2015 üçüncü çeyreğinde 404 dakika olan MoU değeri, bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 8 artışla 436 dakikaya yükseldi. Böylece Türkiye, cepten görüşmede en yakın takipçileri  Fransa ,  İsveç  ve  N