Ana içeriğe atla

Engelli dili

Son yıllarda empati kelimesini ağzımızdan düşürmüyoruz. Güzel bir şey. Bu demektir ki başkasını kendimizin yerine koyabileceğiz. Fakat öyle olmuyor. Çünkü biz empatiyi sadece kendimize bekliyoruz. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da maalesef benciliz.

Haydi birbirimize yapamıyoruz bu empatiyi. İçimizde epey bir yekûn oluşturan engellilere yapabiliyor muyuz? Onlara gereken ilgi, alaka ve saygıyı gösterebiliyor muyuz? Onlar için ayrılan pozitif imkanları kendi menfaatimize kullanmıyor muyuz? Benim verebileceğim cevap maalesef engellilere tahsis edilen yerleri hor kullanıyoruz. Kaldırımlara engelliler için yapılmış sarı renkli yürüyüş bantlarının üzerine aracımızı park ediyoruz. Yol benim diye ama biri gelip çarpıp yere düşse ne olur? Bir düşünmek lazım. Park yerlerinde engelliler için uyarı levhası olmasına rağmen boş yer yok diye aracımızı park ediyoruz. Bu konuda verilebilecek örnekleri çoğaltabiliriz.

Bugün mevcut engellilerin bir kısmının engeli doğuştan değildir. Yarın bizim de engelli olmayacağımıza dair bir garantimiz var mı? O zaman bu meseleyi ciddiye almak lazım. Engellilere ilgi, alaka ve hatırlamayı sadece 3 Aralık'a indirgememek lazım. Onlar bizim velinimetimizdir. Onları gördükçe kendi sağlığımızın kıymetini bilir, şükretme aklımıza gelir.

Engellilere karşı devlet son yıllarda daha bir duyarlı hale geldi. Onlar için hayatı kolaylaştıracak imkanlar sağlamakta ve faaliyetler yapmakta ve teşvik etmektedir. Kaldırımlar onlara göre düzenlenmekte, toplu taşıma araçlarını onların bineceği şekilde değiştirme yoluna gitmektedir.

İçimizdeki engelliler her şeye rağmen hayata tutunmuşlar, içimizde kimseye yük olmadan yaşamaya çalışıyorlar, kendilerindeki engele aldırmadan, isyan etmeden hayat mücadelesi veriyorlar, mevcudu kabullenmişler. Burada sorun biz sağlamlarda. Bizim onları anlamamız ve yardımcı olmamızda. İçimizdeki engelleri atamıyoruz.

Dünya Engelliler Günü münasebetiyle dünyalılar olarak ortak bir engelli dili oluşturabiliriz. Böylece ister engelli ister engelsiz olalım, dünyanın neresine gidersek gidelim, dilini bilmediğimiz insanlarla daha kolay anlaşabiliriz. Yabancı dil öğrenmeye vereceğimiz önemi ortak işaret diline versek daha hayırlı bir iş yapmış oluruz, çok da faydalı olur kanaatindeyim. Yabancı bir ülkeye gittiğimiz zaman olaya fransız kalmayız. Hemen B planımızı devreye koyarız: Ortak engelli dili. 02.12.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde