Ana içeriğe atla

Okul Kantincilerinin Feryadını Duyacak Yok mu? *

Nerede bir okul kantini çalıştıranı görseniz, hepsi dert küpü. Bir dokun, bin ah işit, derler ya. İşte öyle. Beğenmiyorlarsa niye çalıştırıyorlar, bırakıp gitsinler diyebilirsiniz. Yapacak iş olsa bundan sonra bir tanesini kantin işletmecisi olarak göremezsiniz. Naçarlığa yapıyorlar bu işi. Acaba bir hal yolu bulunur mu diye bekliyorlar?

İçinizden bol bol kazanıyorlar, zevkten dört köşe olmalılar diye düşünebilirsiniz. Kazın ayağı hiç öyle değil, içine girer veya az bir gözlemlerseniz işin vahametini anlarsınız. Bilmeyenler neyi var kantincilerin diyebilir? O zaman söyleyeyim. Kantinciler yasaklardan şikayetçi. Çünkü kantinler yok satıyor, yani hemen hemen her şey, yasak oğlu yasak. İsterseniz neler yasak bir bakalım. MEB'in sayfasında satılması yasak ürünler şunlar:

“Enerji, gazlı, aromalı, kolalı, aromalı doğal mineralli içecekler; aromalı şurup, içecek tozu ve su, meyveli içecek ve tozu, meyveli doğal mineralli içecek, yapay soda, meyveli şurup, sporcu içecekleri ve suları, meyve suyu konsantresi; kızartmalar, cipsler, çerezler; çikolatalar, gofretler, tüm şeker ve şekerleme türleri; guarana, guarana özü, eklenmiş kafein içeren ürünler; kremalı, çikolata dolgulu, jöleli, kekler ve pastalar (yaş pastalar, ekler, kruvasan, donuk, parfe, mozaik pasta, muffin cupcake vb.); hamurlu, şerbetli tatlılar, tatlandırıcılı yiyecek ve içecekler; krema, Hindistan cevizi sütü ve kreması; çay ve kahve tarzı içecekler (liseler hariç).” 

Listede açıkça göremedim ama sanırım, bisküvi çeşitleri de yasak. Ama hakkını yemeyelim, satılması caiz olan ürünler de var. İsterseniz bir de onlara göz atalım: 

“Meyveler, çiğ tüketilebilen sebzeler, salatalar, kuru meyveler, kuruyemişler, içme suyu, süt (pastörize), taze sıkılmış meyve ve sebze suyu, yoğurt, ayran, pastörize peynir, günlük haşlanmış yumurta, çeşnili ekmekler satışı uygun bulunan gıdalar. Ayrıca tam buğday ekmeği, tam buğday unlu ekmek, karışık tahıllı ekmek vb. ürünlerden yapılan, yumurta veya beyaz peynir, turşu hariç taze domates, havuç, marul, biber vb. sebzelerle yapılan sandviçler, doğal mineralli su, şekersiz gıdalar.” Eksik olmasınlar, en azından yukarıdaki ürünlerin satışına izin veriliyor.

Peki, öğrenciler yukarıdaki yasaklanmış ürünleri yemiyor mu? Yemez olur mu? Hem de alasını yiyor. Nereden derseniz? Satılması yasak olan bu ürünler okul kantinleri dışında bakkalda, markette…her yerde satılıyor. Okul bahçesinin demirinden bile dışarıdaki esnaf getirip satıyor. Öğrenci gizli-kaçak alıyor demir parmaklıkların arasından. Her yerde satışı caiz olan bu ürünler nedense okul kantinlerine haram.

Amaç, çocukların obeziteden kurtarılması ve sağlıklı beslenmeleri olsa gerek. Tamam, güzel bir karar. O zaman bu ürünlerin bırakın satışını, üretimini de yasaklayalım. Bu ürünler zararlıysa her yerde yasaklayalım ve bu yasağa her birimiz uyalım ve sıkı bir denetime tabi tutalım. Çünkü bu çocuklar bizim geleceğimiz. Yok, bunu beceremiyorsak o zaman kantincilerin suçu ne burada? Çocuk ne yapacak? Dışarıdan şu ya da bu şekilde aldığını kantincinin gözünün önünde açıp yiyecek. Yazık değil mi, yüksek bedellerle okul kantinlerini kiralayıp işleten kantincilere! Gücümüz sadece onlara yasak koymaya ve onları denetlemeye mi yetiyor?

Uygulanmayacak ve uygulanması mümkün olmayan bu yasakları sürdürmeye çalışmak ve hala bir orta yol bulmamak gülünç geliyor bana. Eğer bu uygulama böyle devam edecekse -ki devam etmesi mümkün değildir- o zaman kapatalım okullardaki kantinleri. Bari çocuklar beslenmelerini evlerinden getirsin, bu işe kökten bir çözüm bulalım. Kantinciler de bu vesileyle rızıklarını başka yerlerde arasınlar. Bu arada kantinci falan değilim, haberiniz olsun. 18/11/2017 Ramazan YÜCE

* 20/11/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Ramazan Bey meslektaşlarızın sorunlarını dile getirdiğimiz için başta şahsım ardından tüm meslektaşlarımızın adına size teşekkür ederim.
    Evet dizinde belirttiğiniz gibi meslektaşları izin bu problemi hayati bir önem arz etmektedir.Masabaşı uygulamalarla ve biz yaptık oldu,olacak şeklindeki bu tip çalışmaları onaylamamız mümkün değildir.Çocuklarımız bizler için değerlidir.Onların sağlığı bizlerin kazancından önde gelir.Ancak bizlerin itirazı bu tip uygulamaların tüm kesimleri kapsayıcı olmamasına yöneliktir.Bu uygulama Anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır.Umuyorum ki en kısa sürede ilgili STK'larla işbirliği içinde tüm tarafların kabul edebileceği makul bir sonuca ulaşılır.Ben tekrar size teşekkür ediyor,saygılarımı sunuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Güzel duygu, düşünce ve teveccühünüz için ben teşekkür ederim Ergün Bey! Umarım çalışmalarınız ve görüşmeleriniz en kısa zamanda olumlu sonuçlanır ve bu komedi de böylece sona ermiş olur. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde