Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Azimli’yi Farklı Okumak (1) *

İlk, orta ve lise ve üniversite tahsilini Konya’da yapmış, Konya doğumlu Mehmet Azimli, halen Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta. “…Farklı okumak” şeklinde biten eserleriyle tanınan Azimli, emsallerine göre farklı bir bilim insanı. Bu farklılığı dolayısıyla seveni olduğu kadar sevmeyip nefret edeni de çok. Bu yönüyle bazılarının eline geçse onu bir kaşık suda boğacak. Bu farklılığı yönünden kendisini ele almak istiyorum. Kendisini ne kadar doğru anlatabilirim, emin değilim. Zira birçoğunuz gibi uzaktan tanıyorum. Niyetim onu ne övmek ne de yermek. Zaten böyle bir şeye de ihtiyacı yok. Azimli, bildiğimiz İslam tarihini farklı okuyor. Birçok doğru bildiğimiz ya da meşhur olmuş olayları değişik kaynaklardan derinlemesine irdeliyor. Benim bu konuda vardığım sonuç budur. Farklı düşünen varsa eleştirilere açığım, yeter ki önüme kaynak koysunlar, değerlendiririm diyebilen biridir. Gördüğüm kadarıyla siyer ve tarih okumalarında

Hangi Millet Daha Güçlü?

Bana, ülkesi sürekli veya geçici işgal altında, dış güçlerin yolgeçen hanı olmuş ülkelerin dışında, hangi ülkenin insanı daha güçlü şeklinde bir soru sorulsa, tereddütsüz Türkiye derim. Neden derseniz, kısaca anlatmaya çalışayım. Bu ülke; ·          Zengin yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklarına, yetişmiş insan gücüne rağmen hep dışa bağımlı yaşamıştır. Zengin kaynaklarının farkına varmadan yaşıyor. İmkân sun/a/madığı yetişmiş insan gücünü de beyin göçü olarak dışarıya kaptırıyor. ·          Ta Osmanlıdan beri cari açığı var. Durmadan borç alır. Aldığı borç hiç azalmaz, devamlı artar. Her gelen öncekilerin borcunu öder. Kendisinin yaptığı borcu da ödemeleri için arkadan gelenlere miras bırakır. Hâsılı bu millet kaç kuşak borç öder. Yine de borç paçalarından akar.  ·          Bu millet üçkâğıt ekonomisi diyebileceğimiz faiz, döviz ve borsa sarmalı içerisinde boğuşur durur. Enflasyon ve hayat pahalılığı bu milletin kaderi (!) dense yeridir. Her gelen hükümet ekonomiye el atar. Galib

Yeni Yemek Denemesi *

—Hanım, kurt gibi açım. Yemek hazır mı?  —Biraz bekleyeceksin.  —Ne kadar biraz?  —Çok biraz.  —Niye? Her gün bu saatte yemiyor muyduk?  —Yiyorduk ama bugün böyle oldu. Bundan sonra da böyle olacak.  —Ne demek istiyorsun? Bırak şu gizemi. Bugün gezmeye mi gittin? Eve misafir mi geldi? Hasta mıydın yoksa?  —Hiçbiri değil.  —İyi de o zaman ne? —Bugün size bir sürprizim var. Bu sürprizler her gün birbirini kovalayacak.  —Ne sürprizi?  —Yeni bir yemek modeli üzerinde çalışıyorum. Bir yemek deneyeceğim.  —Adı ne? —Daha adını koymadım. —Neyse ne. Getir yiyelim. Zira açlıktan yıkılacağım.  —Yeni yemek deniyorum diyorum. Daha hazır değil.  —Yahu hanım, nereden çıktı bu yemek denemesi? Bu kadar yıllık evliyiz. Bugüne kadar niye denemedin de bugün denemeye kalktın? Eski köye yeni adet getirme. —Haklısın ama hep aynı yemek. Biraz farklılık olsun istedim. —Mübarek, böyle bir niyetin var da söyleseydin, karnımı doyurur gelirdim. Zaten gündüzü iğde yiyerek geçirdi

Freni Patlamış Kamyon *

—  Gel evlat, seninle şöyle yukarı çıkıp tepeden aşağıyı gözlemleyelim. Kim, ne yapıyor bir bakalım. —  Ne gerek var baba yukarı çıkmaya. Buradan gözlemleyelim, olmaz mı? —  Beni dinle evlat, yukarı çıkıp oradan bakalım. Çünkü kalabalıklar içerisinde durdukça olup biteni göremeyiz. Gördüğümüzü de sağlıklı değerlendiremeyiz. Sana tavsiyem, böyle durumlarda ortamdan uzaklaş, onları uzaktan izle. Böylece daha objektif değerlendirmede bulunmuş olursun. Bir koyun sürüsünün içindeki koyunların ahvalini onları izleyen çoban daha iyi bilir. Koyun dediğin bazen sürüden ayrılıp kendini çoban yerine koyacak, içinden çıktığı hemcinslerinin durumunu daha iyi anlayacak. Aynı şekilde koyunları uzaktan izleyen çoban da bazen sürünün içerisine girecek, kendini koyun gibi görecek, olup bitenleri bir de içeriden izleyecek. Buna empati diyebiliriz. Aynı şekilde bir maçı yöneten hakem, futbolcular kavgaya tutuştuğu zaman aralamaya girmez. Onları kenardan izler ki suçun kimde olduğunun kararını doğru bir şe

Dış Güçler Modası *

Türkiye'de son yıllarda bir moda başladı: Ne zaman bir konuda işimiz rast gitmese, bir sıkıntı yaşasak, bir darboğaza girsek, işin kolaycılığına kaçarız. Nerede hata yaptık demeyiz. Suç, hata ve yanlışı dışarıda arar olduk. Küresel güçlerin, dış güçlerin işi deriz. Zaten bunlar bizim onmamızı istemez. Bunlar bize düşman, bizim gelişmemizi istemiyor şeklinde söylenir dururuz.  Dış güçler bizi alt etmek ve süründürmek için çaba sarf ediyor olabilir. Ki olması kadar doğal bir şey olamaz. Nasıl ki insanlar arasında hatta kardeşler arasında bile rekabet ve anlaşmazlık oluyorsa, devletlerarasında da rekabet, anlaşmazlık ve çekememezlik olabilir. Burada önemli olan devletlerarası ilişkilerde ülkeyi ezdirmeden kazan kazan prensibiyle hareket etmektir. Onlarla dostluk babında ne kol kola girilir ne de ilişkileri bitirecek şekilde rest çekilerek düşman bellenir. İki tarafın da memnun olacağı ve asgari müştereklerde anlaşabileceği çözüm yollarına odaklanılır. İlişkiler gerilince bu gerilim

Dış Güçlerle İmtihanımız

—Şu dış güçlerin hiç insafı yok, biliyor musun? —Hayırdır, ne yaptılar yine? —Görmüyor musun ekonomimizi ne hale getirdiler. —Ne yaptılar? —Anlamazlıktan gelme. Baksana ortalık toz duman. Dövizi fırlatıyorlar durmadan. Döviz fırlayınca her şeye zam geliyor. —Aslında fırlayan döviz değil, kendi paramızın değerini kaybetmesi durumu söz konusu. —Tamam, neyse ne. Paramızın değerini düşürüyorlar durmadan. Ah bu dış güçler ah… —Yahu bırakıver şu dış güçleri. Dış güçlere kızınca ekonomimiz düzelecek mi? —Düzelmeyecek ama en azından suçluyu bulmuş oluyoruz. —Böyle yapmakla başkasını hedef göstermiş, kendi suçumuzu gizlemiş oluruz. —Suç onlarda değil mi? —Bak kardeşim, nasıl ki insanın başına gelenler kendi yapıp ettiklerinin ya da yapmadıklarının yüzünden ise devletlerin başına gelenler de yapıp ettiklerinden ya da yapma imkanları varken yapmadıklarındandır. —Güçlü bir ekonomimiz vardı bizim. —Neresi güçlü bizim ekonominin? Ben bildim bileli bu ülkenin cari açığı var.

Etliye Sütlüye Karışmamak

—Azizim, bugünlerde hep kedi köpek paylaşımı yaptığını görüyorum. Ne hayır? —Kedi köpekle pek işim olmaz. Evde de bunları besleyen biri değilim. Birkaç yavrusunu birden çarşı ortasında emziren köpeği görünce ilginç buldum. Çekip paylaştım. Kedi ise o kadar geniş yerleri bırakıp yatıp uyumak için arabanın üstünü mesken edinmiş. Bunu da ilginç bulup paylaştım.  —Kedi köpekle aran nasıl?  —Pek değil hatta hiç işim olmaz. Evde besleyen, kediyle yatan, kızım deyip paylaşan, TV yarışmalarında çocuğumu tanıtırcasına, iki yaşında bir kedim var diyen biri değilim. Bahçede, yolda, çarşı-pazarda ayağımın etrafında sürtünmesinden de pek haz almam. Köpeğe gelince ne beslerim ne kucağıma alırım ne park-bahçe gezdiririm. Hâsılı benim kedi, köpekle pek yıldızım barışık değil. Bazıları ise kedi ve köpeklere karşı çok ilgililer. Onlara da saygı duyarım.  —Hepsi bu kadar mı? —Yani? —Seni tanıdığım kadarıyla kedi ve köpek paylaşımlarının gerekçesi sadece bu dediklerin olmamalı diye düşünüyorum. —Doğrusunu

Evladıma Altın Öğütler *

—Babacığım, şimdilik ufukta bir ışık yok ama yine de hazırlıklı olmamda fayda var. İleride bana sorumluluk ve yetki gerektiren bir görev tevdi edilirse, niyetim başarılı olmak ama bazen evdeki hesap çarşıya uymayabilir. İşler tıkırında giderse problem yok. Umduğum gibi gitmezse ne yapmamı önerirsin? —Senin böyle bir göreve gelmeni ben de isterim. Madem b öyle bir niyetin var. İleride görür veya göremem. Şimdiden sana üç kapalı zarf vereyim. Başın sıkıştıkça onları sırayla açarsın. Bil ki bu üç zarfın mucidi ben değilim. Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi bırakırken üç zarf bırakmış. Ben de bunu sana uyarlıyorum ki yerinde evladiyelik olasın. —Merak ettim doğrusu, neymiş onlar? —Daha dereyi görmeden paça sıvanmaz. Zarf da göreve başlamadan açılmaz ama madem hazırlık yapacaksın. Sana şimdiden bir kıyak geçeyim. Baştan söyleyeyim. Başa gelir gelmez ilk işin, bu zarfları uygulamak olmasın. İlk başlarda her şeyi yerli yerinde yapmak için çaba sarf edeceksin. Öyle kaçak güreşmek, ipe

Cebim ve Dolar

24 Kasımda içime umut dolar Getirse her bir öğrencim bir dolar Cebimde  bolca olur birlik dolar Etrafım sevenlerimle dolar   Ders anlatırken içime sevinç dolar Çünkü gözümde hepsi bir dolar Karşılığında, öğrencim bilgiyle dolar Notları hep beşle dolar   Geleceğe yatırımdır dolar Teneffüslerde hep konuşurum dolar Bir de çıktı mı, yüzüm sevinçle dolar Bozdurunca bereket cebime dolar

İnadın Zaferi *

Televizyonun lüks; bilgisayar, tablet ve cep telefonunun olmadığı küçüklüğümüzde, bizi evde oyalayacak bir meşgalemiz yoktu. Bizim tüm meşgalemiz, mahalle arkadaşları ile vakit geçirmekti. Evden çıkar, akranlarımızla buluşurduk. Gelmeyen arkadaşımızın evine gider, haydi gel diye çağırırdık. Ne yapalım ne edelim üzerine kısa bir görüşme yapardık. Elimizde de doğal oyuncaklardan başka bir seçenek yoktu. Ya çember sürecektik ya kim geçecek diye koşu yarışması yapacaktık ya bilye ya aşşık oynayacaktık ya teker sürecektik ya da plastik (naylon) top oynayacaktık. Çember, bilye, aşşık, teker herkesin vardı. Topa gelince bakkaldan gidip alacaktık. Önce bakkala topun fiyatını sorar, sonra aramızda para toplar, ortaklaşa bir top alırdık. Topu eline alan sağa sola değdirmeden, özene bezene top sahasına kadar topu götürürdü. Çünkü yere düşen top yuvarlanıp bir dikene, bir çöğüre dokunsa hemen patlardı. Biz de onunla beraber soluğu sahada alırdık. Saha dedimse 8-10 kişinin kendi arasında çift kale

Zamlı Hayat

— Baba kaç gündür akşam eve geç gelir oldun.  — İşten her zamanki vaktinde geliyorum. Ama bugünlerde trafik daha bir yoğun. Çekmiyor yollar. Ayrıca trafikten kurtulur kurtulmaz petrole de giriyorum.  — Doğru. Ne zaman arasam, petrolde yakıt alıyorum diyorsun. Depo boşalıyor mu ki her akşam dönüşte petrole giriyorsun? Gidip geldiğin mesafe de uzak değil ki depo bitsin.  — Yok, babam. Deponun bittiği yok.  — O zaman her Allah'ın günü seni petrole çeken ne? Depo boşalınca gitsen ya. Niye boşu boşuna zaman harcıyorsun?  — Öyle deme evlat. Elim mahkum gitmeye.  — Niye ki?  — Gelen zam beni petrole götüren.  — Her gün mü geliyor zam? — Şimdilik gün aşırı geliyor ama eli kulağında her gün gelmesi. — Demek öyle. — Öyle maalesef. Eskiden arabaya binip yolda giderken yakıt azalmadan petrol aklıma gelmezdi. Önüme bakıp yoluma devam ederdim. Yakıt kaç lira diye yakıt tabelasına bakma ihtiyacı bile hissetmezdim. Şimdi her sabah yol alırken bir taraftan da istasyonlarda gözüm. Çünkü akşam eve gi

Sevmenin Bir Bedeli Var Değil mi?

—Efendim! Yandık, bittik, kül olduk. —Olabilir, ne yapabilirim? —Ama efendim? —Aması maması yok. —Efendim, böyle demenizi beklemiyorduk. —Ya ne bekliyordunuz? —Bizi sevdiğinizi sanıyorduk. —Seviyorum yine. Bu yetmez mi? Gülü seven dikenine katlanacak. Siz de beni sevmiyor musunuz? —Sevmez olur muyuz efendim? Üstelik gözleri kör eden aşk derecesinde. Onca olup bitene rağmen suskunluğumuz da bu sevgiden zaten.  —Mesele ne o zaman?  —Biz de sanmıştık ki... —Ne sanmıştınız? Aşk derecesinde sevgi ne demek? —Ne demek efendim? —Karşılıksız, her halükarda sevmek demektir. Ölseniz de bitseniz de bu böyledir. Ölürseniz benim sevgim uğruna öleceksiniz. Sizler için bundan büyük bahtiyarlık mı olur? —Zaten öyle efendim. Ama gülü sevmenin karşılığında dikenin elimize batmasından geçtik. Bu sevgi, vücudumuzu yaraladığı gibi canımıza kastetmeye ve çevremize zarar vermeye başladı. Tahammülsüz acılar içerisindeyiz. Ağzımızın tadı da kaçtı. —Hiç ağlayıp sızlanmayın. Hani seviyordunuz. Öyle kuru kuruya se