Ana içeriğe atla

Zamlı Hayat

Baba kaç gündür akşam eve geç gelir oldun. 

İşten her zamanki vaktinde geliyorum. Ama bugünlerde trafik daha bir yoğun. Çekmiyor yollar. Ayrıca trafikten kurtulur kurtulmaz petrole de giriyorum. 

Doğru. Ne zaman arasam, petrolde yakıt alıyorum diyorsun. Depo boşalıyor mu ki her akşam dönüşte petrole giriyorsun? Gidip geldiğin mesafe de uzak değil ki depo bitsin. 

Yok, babam. Deponun bittiği yok. 

O zaman her Allah'ın günü seni petrole çeken ne? Depo boşalınca gitsen ya. Niye boşu boşuna zaman harcıyorsun? 

Öyle deme evlat. Elim mahkum gitmeye. 

Niye ki? 

Gelen zam beni petrole götüren. 

Her gün mü geliyor zam?

Şimdilik gün aşırı geliyor ama eli kulağında her gün gelmesi.

Demek öyle.

Öyle maalesef. Eskiden arabaya binip yolda giderken yakıt azalmadan petrol aklıma gelmezdi. Önüme bakıp yoluma devam ederdim. Yakıt kaç lira diye yakıt tabelasına bakma ihtiyacı bile hissetmezdim. Şimdi her sabah yol alırken bir taraftan da istasyonlarda gözüm. Çünkü akşam eve giderken gördüğüm fiyatın sabahında değiştiğini görüyorum. O yüzden sabahı beklemeden eve dönerken istasyona giriyorum. Böylece gece 00.00'dan itibaren gelecek zamdan kurtuluyorum. Depo iyice boşalmadığı için daha az yakıt alıyorum. Daha az para ödüyorum. Bir de deponun bittiğini düşün. Dolmak bilmiyor. Dolarken makineli tüfek gibi para atıyor. Dolmuyor sanki içiyor.

Senden başka var mı böyle her akşam petrole karargah kuran sürücü? 

Olmaz olur mu evlat. O kadar çok ki yakıt kuyruğu oluşuyor. 

Ne olacak böyle? 

Yakıt fiyatları şimdilik gün aşırı değişecek. Sonra günlük. Saatlik değişmesi de yakın. 

Demek öyle. 

Peki, sen ne isteyecektin benden? 

Gelirken ekmek alabilir misin diyecektim. Petroldeyim deyince iş bana düşüyor. 

Gidip alıver. Onu da mı ben alayım? 

Almaya alırım ama 1,40 olan ekmek 1,75'e çıktıktan sonra hevesim kaçtı. Üç ekmek alıyorum. 5 lira yetmiyor. Hasılı, seni petrole götüren gelecek yeni zam ise beni de fırına götürmeyen zamlı fiyat. 

—Zamlı hayat sadece yakıt ve ekmekte değil evlat. İhtiyaç olan ne varsa iğneden ipliğe hepsi zam gördü. İhtiyaç bile olsa kimse gönüllü alışverişe gitmiyor. Zorunlu alışverişe de savaşa gider gibi gidiyorum. 

—Gidişat nereye böyle? 

—Bizim neyse iyi kötü alma imkanımız var ama fakir fukara bu ortamda ne yapar? Allah onların yardımcısı olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde