Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yatalak Hastaların Bakımı

Bakıma muhtaç hastalar var. Yatağa bağlı yaşıyorlar. Kendi başlarına hayatını idame ettirme durumları yok. İyileşip ayağa kalkma durumları zaten yok. Bu tip hastalar başkasının bakımına muhtaç olarak hayatın geri kalanını yatakta tamamlayacaklar. Böyle hastalar için hayat çekilmez. Dört duvar arasında nefes alıp duracaklar. Böyle hastalara bakan için de hayat zor.  Bu tip hastalara çocukları arasında sıraya konup bakılıyor ya da evi varsa evinde sırayla bakılıyor. Bakan kimseler sıra kendisine gelince yemesini, içmesini, gezmesini, dolaşmasını, işini ve gücünü bırakıyor, hastasına bakıyor. Bu durumdaki hastalar için özel bakımevleri var. Buralara her ailenin gücü yetmez. Çünkü hastane masrafı, yatak ücreti dünyanın parası.  Devlete ait bazı hastanelerde palyatif odalar var. Bura için de refakatçi lazım. Bakıcı bulsan, çoğu ailenin gücü yetmez. Ayrıca her hastayı da palyatif odaya almazlar. Yatağa bağlı hastaların bakımı, çoğu evlerde çocukları tarafından yapılıyor. Bu d

Yatağa Bağlı Hastan mı Var?

İnsanın imtihanı bitmez. Belki de kurtuluşu ölümdür. Yüzü soğuk olsa da ölüm en büyük nimettir. Giderken hayatta gördüğü acı ve sıkıntıların hepsi bitiyor. Ölüm geride kalanları üzse de hayatın da ölümün de hayırlısını ve bereketlisini dilemek lazım.  Ölümün ardından geride kalanlar üzülse de ölenle ölünemeyeceği için onlar da bir zaman sonra ölenin yokluğuna alışacaklar.  Ölümün en tehlikelisi yaşarken ölmektir. Yatağa bağlı hayattır bu. Ne ölürsün ne kalkar yürür, kendi işimi kendin yaparsın.  Yatağa bağlı olunca esas ölüm bu hastaya bakanlar içindir. Hastadır. Ne atılır ne satılır. Bakmak zorundasın. Gözüne bakarsın, bu emanet ne zaman gider diye. Vakti gelmeden de gitmez.  Hastanede yoğun bakımda aylar aylar kaldı. Bir umut gidip geldin ha şimdi uyanır şimdi kalkar diye.  Her geçen gün umutlar biraz daha tükenmeye başlar.  Ama hasta ayağa kalkamasa da ölü gibi yatmaya devam ediyor.  Böyle ne olacak, yok mu bir çıkış yolu derken bir gün doktorlar, hastanızı ya eve

Muhtarlıkları Kaldırma Zamanı Gelmedi mi?

Mahalli seçimlerle birlikte seçimi yapılan ve seçimle iş başına gelen köy ve mahalle muhtarları üzerine geçmişte birkaç yazı yazdım. Geçmişte önemli bir görev ifa eden muhtarlığın, günümüzde devletin sırtında bir kambur olduğunu, sembolik anlamı dışında bir işlevi kalmadığını ve kaldırılması gerektiğini ifade ettim.  Başta muhtarlar olmak üzere bazıları bu görüşüme tepki gösterse de halkın çoğunluğu muhtarlığın kaldırılması gerektiğine dair görüşümü destekledi.  Yeni bir seçim arifesinde muhtar adaylarının boy boy resimlerinin paylaşıldığı bir dönemde hemen hemen halkın çoğunun muhtarlıkların kaldırılması yönündeki görüşlerini görünce, bu konuda giderek bir konsensüsün oluştuğunu görüyorum. Bu da sevindirici.  Halkın bu önerisine kulaklarını tıkayan tek devlet kaldı. Bakalım devlet bu konuda ne zaman son noktayı koyacak ve muhtarlıklar da tarihteki yerini alacak.  Bir zamanlar devletin taşra teşkilatında, devletin eli, ayağı olan nahiye ve bucaklar ve buralarda görev yapan na

Bu Ülkede Yaşamanın Bedeli

Efendim, otelinize iki kişilik rezervasyon yaptırmıştık. Niçin tercih ettiniz otelimizi? Fiyatı çok uygundu da ondan.  Aksanın pek İngiliz’e benzemiyor. İngiliz değilim ama İngilizcem çok iyi. Belli. İngiliz sitesinden rezervasyon yaptırdığına göre. Bu arada nereden geliyorsunuz? Türkiye'den efendim. Milliyetiniz nedir? Anlamadım.  Uyruğunuz? Ne alaka? Nüfus müdürlüğü mü burası? Nüfus müdürlüğü değil ama milliyet önemli burada. Hele bu paraya bu otelde kalmak... Türk'üm Türk. Öz ve Öz Türk'üm. Tıpkı sizin gibi. O zaman sizden fark alacağız.  Ne farkı? Milliyet farkı? İngiliz ile aynı otelde kalmanın farkı. Ne alaka? İngiliz olsanız ne âlâ. Bu ülkede Türk olmanın bir bedeli var. Niçin? Senin rezervasyon yaptırdığın site İngilizce site. Bu kampanya da İngilizlere mahsus bir kampanya idi. İngiliz olmadığınıza göre bu farkı almak zorundayız. Ne kadar fark? 120 euro kadar. Ama bu bir çuval fark demek. Bir çuval da rezervasyonda yazıl

Kırmızı Işık Fobimiz

Yazır'dan, Abdülhamit Caddesi üzerinden, Meram Tıp Fakültesine doğru yol alıyorsunuz. En son ışıklar olan dörtlü bir kavşağa geldiniz. Geçtiniz geçeceksiniz. Ama kırmızı ışık yandı. Işığı gören durdu. Bu durumda sen ne yapacaksın? Kaderim kaderim deyip herkes gibi duracak mısın? Unutma ki sen kırmızı ışıkta bekleyecek, kurallara uyacak adam değilsin. Ayrıca kurallar aciz insanlar içindir. Hem senin acelen var. Acelen olmasa da kurallar çiğnenmek için vardır. Bir de kırmızı ışığa boyun eğmek senin lügatinde yok. Sonra senin bu ışığa karşı alerjin var. Üstelik akıl küpü bir zekan var.  Bu durumda ne yapacaksın? Saksıyı çalıştıracaksın. Hemen yolun sağından Sarayköy istikametine giden kontrollü yolu kontrol edeceksin. Baktın ki bu yol bölünmemiş yol. Tamam, yırttın. Işıkta beklemeyeceksin. Sağ, sol sağ yapıp ışıkta hiç beklemeden yoluna devam edeceksin. Ardından ışığın yanmasını bekleyenler sendeki bu zekayı görünce sana şapka çıkaracaklar. Onlar bekleye dursun ve sendeki zeka

Milliyet Farkı

Yabancı bir site üzerinden Antalya'daki bir otele rezervasyon yaptıran bir kişinin Türk olduğu anlaşılınca, kendisinden "milliyet farkı" adı altında 120 euro ilave para alınması sosyal medya üzerinden paylaşıldı. Bu paylaşımın ardından Kültür Bakanlığı haber üzerine bir kontrolör görevlendirdiğini, olayın aslı çıkarsa ilgili otele müeyyide uygulanacağını duyurdu.  Bakanlık harekete geçtiğine göre olayın aslı var sanırım. Ümit ediyorum ki bu haber asparagas çıkar. Aksi çok vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlamına gelir.  Yazıma böyle devam ederken ilgili otel grubunun bu konuya dair bir açıklaması var mı, ona göre yazayım. Şayet aslı yoksa boşu boşuna kalem oynatmayayım. Belki yalanlamıştır diye sanal aleme baktım. Bir açıklamaya yer verilmiş. Rezervasyon yaptıranın yanıltıcı bilgi verdiği, Romanya vatandaşı olduğunun anlaşıldığı, bölgesel ve dönemsel kampanyalardan kaynaklı farkın oluşabildiği, fiyat farkının milliyet farkı şeklinde yazıldığı, bu ifadenin dikkat

Şehit Fethi Sekin MTAL'den Örnek Bir Sosyal Sorumluluk Projesi

Muhittin Güzelkılınç Anadolu Lisesinin ek binasında Hadimi Ticaret Meslek Lisesi olarak 2011-2012 öğretim yılında öğretime başlamış. 2019-2020 öğretim yılından itibaren Meram ilçesi Alakova mahallesinde yapılan yeni binaya taşınmış. Yeni binayla birlikte okulun adı da değişmiş. Okula, İzmir Adliyesinde menfur cinayete kurban giderek şehit olan polis memuru Fethi Sekin'in adı verilmiştir. Okulun adı Konya Şehit Fethi Sekin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olmuştur. Şehir merkezine 13 km mesafedeki okula, çiçeği burnunda okul dense yeridir. Okulda 23 derslik ve 8 atölye bulunmaktadır. 29 öğretmen, 5 idareci, 1 teknisyen görev yapmaktadır. 513 öğrencinin okuduğu okulda üç ayrı statüde öğrenci eğitim ve öğretim yapmaktadır. Bunlar: Bilişim teknolojileri, muhasebe ve finansman ve gıda teknolojileri bölümlerinde normal eğitim yapan öğrenciler. Kuyumcu, takı imalatı, vitrin kuyumculuğu, satış elemanlığı, bilgisayar teknik servisi, muhasebe, şekerleme, emlak komisyonculuğu gibi dal

Siz Hangi Mahallenin Muhtarı ya da Azasısınız?

Ama işte ama işim yokken evde fırsat buldukça yürüyüşe çıkarım. Bir çay ocağı bulunca da çay içmek için otururum. Otururken bloğumu açıp bir şeyler yazmaya başlarım.  Yine rutin günlerimden birinde yürüyüşün ortasında bir çay ocağına oturdum. Yazmaya başladım.  Bir başına otururken yan masada oturanların sesi de ister istemez bana kadar ulaştı.  Ben falan mahallenin muhtarıyım dedi biri.  Öbür masada oturan da ben de falan mahallenin muhtarıyım dedi.  Bir diğeri ben iki dönem muhtarlık yaptıktan sonra bu dönem muhtar olmadım dedi. Niye dedi beriki? Biri, iki dönemdir yapıyorsun, bu dönem ben muhtar olacağım dedi. Ondan dolayı aday olmadım dedi.  Bir diğeri de muhtar olmasa da iki dönemdir muhtar azasıydım. Bu dönem beni değil, oğlumu yazdı aza olarak dedi.  Hasılı yan iki masa karşılıklı konuşmaya başladı. Konuşmaları da bahsettiğim gibi muhtarlık üzerine. İki ayrı masada iki ayrı muhtar, yanında eski aza ve bu dönemki azanın babası ile yan yan masalarda oturduk.  İki dönem yaptıktan s

Sadaka Ülkesiyiz Vesselam

Ne zaman bir camiye gitsem, çıkışta para isteyen bir veya birden fazla dilenciyle karşılaşırım. Ne zaman bir cumaya gitsem, Diyanet İşleri Başkanlığının, din görevlileri eliyle hutbede yardım talebinde bulunduğunu ve çıkışta sergi açıldığını görürüm.  Ne zaman bir esnafın yanına gitsem, otururken kapıdan Allah rızası için diyerek yardım talebinde bulunan dilencinin kapıda belirdiğine şahit olurum. Ne zaman bir çay ocağına otursam, hemen birinin veya birden fazlasının geldiği ve yardım talebinde bulunduğu olur. Ne zaman bir markete girsem, marketin çıkışında ve elimde alışveriş poşetiyle ilerlerken ha bana da bir şeyler alıver diyene rastlarım. Esnafın kasasının önünde, fırında, marketlerde kasiyerin ön tarafında yardım isteyen olmasa da değişik yardım kuruluşlarına ait yardım kutusu eksik değil. Caminin içinde her daim sabit yardım sandığı zaten var.  İnşaat halindeki camilerin görünür tarafında yardım levhası dikkat çeker.  Okullarda farklı yardım kuruluşlarına ait y

Savunma ve Suç Bastırma Psikolojisi

"Kendi cenahımızdan birilerinin, savunulamayacak bazı yaptıklarını örtbas etmek adına, karşı cenahın yaptıklarını gündeme getirmek, bir savunma ve suç bastırma psikolojisidir. Biz onlara göre daha iyiyiz ya da bizim bu yaptığımızı herkes yapıyor. Eğer bu kötü bir şey ise niçin onlara bir şey demiyorsun demektir. Bu savunma psikolojisinin maalesef bir tedavisi yoktur." Yukarıdaki yazıyı yazıp yıllar öncesi sosyal medyada paylaşmıştım. Yazım, anılar bölümünde karşıma çıkınca, baktım bu yazı güncelliğini koruyor. Sosyal medyada yeniden paylaştım. Beğeni ve olumlu tepkilerin yanında şöyle bir yorum da yazıldı: "Karşı tarafa şirin görünmek için ha bire bu tarafın eksiğini, yanlışını dile getirmek de bir yanlıştır. Biz zannediyoruz ki böyle yapınca onlar yola gelecek".  Bu yorum bile yazdığım yazının doğruluğunu ispatlıyor. Tipik bir savunma refleksi. Bu kişiye “ Herkes kendi evinin önünü temizlemekle yükümlü” yazdım. Öyle ya her camianın içinde aklı selim insan

Kızlık Soyadı

Kızların, evlenmeden önceki ailesinin soyadını kullanmaya başlaması son yıllarda iyice yaygınlaştı. Kızlar böylece nikahla birlikte evinden çıkıp yuva kurmak için gittiği eve soyadını da resmen götürür oldu. Aynı zamanda tüm resmi işlerde bekarken kullandığı soyadını, eşinin soyadıyla birlikte kullanmakta. Çünkü soyadı adından bir parça olmuş oldu.  Bazıları da evlendikten sonra aile soyadını bırakarak eşinin soyadını almaya devam ediyor. Bazılarının, ailesinin soyadını kullanma özlemi vardır, kullanabilir. Bunun önünde bir engel yok. Yalnız ailenin soyadını kullanmanın bazı sakınca ve külfetinin olduğunu düşünüyorum. Hem kendi ailesinin hem de eşinin soyadıyla beraber kadının ismi daha da uzun oluyor. Adıyla soyadıyla iki olan ismi eşinin soyadıyla üçe çıkmış oluyor. Çoğu kızlarda olduğu gibi kızın iki ismi varsa iki soyadı ile birlikte dört isme çıkıyor. Bu da ismi uzatıyor. Halbuki isim ve soy ismin kısa olmasında fayda var.  Uzun ve çift isimler her zaman her yerde çoğu z

Yapmazdım (2)

Bir zamanlar eleştirdiklerimi fazlasıyla bir bir yapmazdım. Sözümde dururdum.  Ülkeyi bankamatik memurlarıyla doldurmazdım. Hepsini faydalı olabileceği bir yerde istihdam ederek onlardan faydalanırdım.  Diplomaside diplomatik bir dil kullanır, dilime kemik koyar, devletler arası ilişkilerde gerilimi yükseltmez, kazan kazan politikası uygulardım.  Rakiplerimi hor görmez, onları eleştirirken güzel ve nazik bir üslup kullanırdım.  Bu can, bu ten türü en son söylemem gereken sözleri ilk başta söylemezdim.  Yol yürürken dini söylemlerden özellikle kaçınırdım. Nassı emellerime alet etmezdim.  Kazanmak için her yolu, her kişiyle yol yürümeyi mubah görmezdim.  İyiyken söz söylemediklerim, yolunu ayırdığında geçmiş hukuku gözetirdim. Karşıma rakip çıksa dahi onları eleştirirken saygıyı elden bırakmazdım. Öküz öldükten sonra ortaklık bozulur sözünü boşa çıkarırdım.  Kaybettikten sonra nerede hata yaptık arayışına girmekten ziyade hata ve yanlışı ilk kendimde arardım. Önce kendi

Yapmazdım (1)

Herhangi bir olumsuzlukta, ben olsam şöyle yapardım, böyle yapmazdım der durur birileri. Bu tipler için "Bekara avrat boşamak kolaydır" sözü söylenir. Bu söz ise sorumlu bir makamda olmayan kişilerin herhangi bir olumsuz durumda olur olmaz şeyler söylemesi üzerine kullanılan bir deyimdir. Normalde bir konuda işin uzmanları konuşması gerekirken millet olarak her konuda söz söyleriz. Ben de bu milletin bir ferdi olarak bu yazımda bekarlık kontenjanımı kullanacağım. Başlıyorum.  Ben olsam; 17-25 Aralıkta adı yolsuzlukla anılan bakanları Yüce divana gönderirdim. Şeriatın kestiği parmak acımaz derdim. Ucu kime dokunsun deyip sonucun takipçisi olurdum. Bunun için kendime güvenirdim. Siyasi hayatıma mal olsa da EYT'yi çıkarmazdım. Bugün bir anlamı kalmayan ve devletin sırtına büyük bir yük olan muhtarlık müessesesini kaldırırdım.  2-3 dönem görev yaptıktan sonra yaptığım işi tadında ve zirvede bırakırdım. Tökezleyinceye kadar devam etmezdim. Kazandıkça hubris sendr

Çuvalla Para Dönemi

"Bir eşek yükü kadar para verdim",  "Dünyanın parasını harcadım/verdim",  "Kendini satsan, ödeyemezsin/alamazsın",  "Bir çuval para verdim/döktüm", "Çuvalla para verdim", "Bir çuval dolusu para verdim" gibi ifadeler kullanılırdı eskiden. Bu ifadeler abartı olsa da dökülen ve saçılan paranın çok olduğu anlaşılırdı. Geçmişte abartılı söylenen bu cümleler, günümüzde gerçek oldu. Hayaldi, gerçek oldu da diyebiliriz buna. Artık abartı yok. Hayatın acı gerçeği var. Yine eskiden birinin veya bir şeyin değersiz olduğunu ifade etmek için "Gavur parasıyla beş para etmez" deyimi kullanılırdı. Bu deyim de öyle zannediyorum, yabancı paraların çok değersiz olduğu zamanlara binaen söylenmiş olmalı. Bugün bu deyimin de bir anlamı kalmadı. Çünkü tersi bir durum söz konusu. Buna, nereden nereye diyebiliriz. Bu deyimden hareketle, ülkemizde TL gibi tedavülde olan dövizlere bir bakalım. Bakalım diyorum ama yazdığım anda

Müteferriçliğimden Kesitler (2)

Bir önceki yazımda günlük rutin yürümeye nasıl başladığımı anlatmaya çalışmıştım. Sizin için hiç önemi olmasa da günlüğümde yer alsın diye aklımda kalan yürüyüş güzergahlarımı yazmaya çalışacağım. Yürüdüğüm yerlerin mesafesini Konya dışındakiler bilmese de Konyalılar bilir. Meram Yaka-Altın Apa Barajı. Bugüne kadar mesafesi uzun en uzun  güzergah. 2 defa gidiş-geliş, bir dönüş. Her gidiş geliş süresi toplam beş saat. Meram Yaka-Takkeli Dağ. Bu yürüyüşümde 1675 m. yüksekliği olan dağa, yolundan değil, yamaçlarından çıktım. Toplam dört saat sürdü. Meram Yaka-Sarayköy (3 kez) gidiş-dönüş.  Meram Yaka-Sille (3 kez) gidiş-dönüş. Meram Yaka-Eski Sanayi Köprüsü (Koyuncu Petrol), Meram Yaka-Meram Bağları-Dutlukırı Millet Bahçesi-Antalya Çevre Yolu (3 saat), Meram Yaka-Akyokuş Tepesi (defalarca), Meram Yaka-Akyokuş-Takkeli Dağ hizası (defalarca), Meram Yaka-Tavus Baba,  Meram Yaka-Meram Dere, Meram Yaka-Adliye, Meram Yaka-Alaeddin Tepesi, Meram Yaka-Mevlana Kültür Me

Türk Futbolunun Gelişmesine Dair Önerilerim

Eskiden her takımda birkaç yabancı olur, geriye kalan futbolcuların çoğu Türk futbolcu olurdu. Son yıllarda takımlarımızdaki Türk futbolcu oranı değişti. Tüm takımlarımızın on birinde çoğunluk artık yabancı futbolcu. Takımlarımızda yabancı futbolcu bolluğu olsa da hakemlerimiz Türk idi. Ali Koç'un haksızlık yapılıyor, VAR hakemleri istiyoruz isteği doğrultusunda kritik maçlarda yabancı VAR hakemine görev verilir oldu. Fenerbahçe'nin Sivasspor ile yaptığı maç gösterdi ki yabancı VAR hakemi de FB'nin kötü gidişine çözüm olmadı. Bizim VAR hakemleri bugüne kadar bu sezon FB lehine 16 penaltı vermiş. Bu penaltıların 12 tanesi FB mağlupken ya da berabere iken gelmişti. Penaltıların zamanlaması da manidardı. Genelde son dakikalarda ve uzatmalarda FB lehine penaltı kararı verildi. Bu sezon kulüpler arasında en fazla penaltı verilen unvanını koruyor FB kulübü. Gel gör ki Ali Koç'un isteği üzerine Sivasspor maçında görev yapan yabancı hakem bir kural hatası yaparak maçın