Ana içeriğe atla

Siz Hangi Mahallenin Muhtarı ya da Azasısınız?

Ama işte ama işim yokken evde fırsat buldukça yürüyüşe çıkarım. Bir çay ocağı bulunca da çay içmek için otururum. Otururken bloğumu açıp bir şeyler yazmaya başlarım. 

Yine rutin günlerimden birinde yürüyüşün ortasında bir çay ocağına oturdum. Yazmaya başladım. 

Bir başına otururken yan masada oturanların sesi de ister istemez bana kadar ulaştı. 

Ben falan mahallenin muhtarıyım dedi biri. 

Öbür masada oturan da ben de falan mahallenin muhtarıyım dedi. 

Bir diğeri ben iki dönem muhtarlık yaptıktan sonra bu dönem muhtar olmadım dedi. Niye dedi beriki? Biri, iki dönemdir yapıyorsun, bu dönem ben muhtar olacağım dedi. Ondan dolayı aday olmadım dedi. 

Bir diğeri de muhtar olmasa da iki dönemdir muhtar azasıydım. Bu dönem beni değil, oğlumu yazdı aza olarak dedi. 

Hasılı yan iki masa karşılıklı konuşmaya başladı. Konuşmaları da bahsettiğim gibi muhtarlık üzerine. İki ayrı masada iki ayrı muhtar, yanında eski aza ve bu dönemki azanın babası ile yan yan masalarda oturduk. 

İki dönem yaptıktan sonra bir başkası yeter senin yaptığın. Sıra ben de demesini garipsedim. Sanki sıraya koymuşlar gibi. Belli ki mahallede güçlü biri. İki dönem birini desteklemiş, sonra kendisi ortaya çıkmış ve muhtar olmuş.

Mevcut muhtarları ve eski muhtarları anlarım. Adı üzerinde eski ve yeni muhtar. Muhtarlığı bıraktıktan sonra bile ölünceye kadar eski muhtar diye anılacak. Çocukları da eski muhtarın çocukları diye tanınacak. 

Onlar oturmaya ve koyu muhabbete devam ederken azalar ne iş? Bunlar da muhtar gibi para alıyorlar mı diye düşündüm. Google'la yazdım. Meccanen çalışıyorlarmış. Yani bir ücret yok kendilerine. Ücreti de yoksa insanlar niye aza olur dedim. Adam kendisini tanıtırken iki dönem azalık yaptım dediğine göre getirisi olmasa da tanışmalarda demek ki ayrı bir havası var. Seçimde görev yaparken bile mahallemde tanıdığım bir çay ocağını işleten, dışarıda ve koridorda bir muhtar adayının pusulalarını dağıtıyor ve ne hayır dedim. Falan muhtar adayının pusulası. Babam da aza, amcam da aza dedi. Azaların çocuğu da babam ve amcam aza olsun diye pazar pazar çalıştı. 

Eski ve yeni muhtar, eski aza ve yeni azanın babası olmasam da onların yan masasında olduğum için bende de bir hava oluşur gibi oldu. Bir de muhtar ya da aza olsam, kim bilir daha dün ben de şunlar gibiydim diyeceğim. 

Yan masamda bu kadar muhtar ve aza olduğuna göre diğer çay ocaklarında ne kadar muhtar ve aza var, kim bilir. 

Yandaki masaların konuşmalarına bu kadar kulak misafiri olmuşsun. Anladık. Bir de muhtar ve aza olarak ne yaptıklarını anlat derseniz, inan bir iş yaptıklarını anlatmadılar. Muhtarım ve yazayım dediler o kadar. Kısaca işlerinin yoğunluğunu anlattılar da ben mi anlatmıyorum.

Tüm bunlar son yıllarda özellikle bu seçim öncesi ve sonrası sosyal medya paylaşımlarında, şu kadar muhtar var. Bunlar bu kadar maaş alıyor. Zaten bir iş yapmıyorlar. Bu ekonomik krizde muhtarlıklar kaldırılmalı şeklinde yazılıp çizildiği zaman oluyor. 

Gerçi birileri muhtarlıklar kaldırılsın dese de gördüğüm kadarıyla muhtarların keyfi yerinde. Biz maaşımızı almaya, işimizi yapmaya devam ederiz modundalar. 

Size muhtarların icraatları hakkında bilgi veremesem de aldıkları maaş ve ülkedeki muhtar sayısını söyleyebilirim. En düşüğü 17.002 TL, en yükseği, 18.500 TL alıyormuş 2024 itibariyle. Sayıları da 50.370’miş.

E devletin yaygınlaştığı, tüm işlerin nüfus müdürlükleri eliyle giderildiği ve geriye bir şeyin kalmadığı günümüzde bu kadar muhtara her ay bu kadar para gerçekten yazık. Çoğu muhtarın ikinci işi olan muhtarlar aktarılan bu para keşke başka ihtiyaçlarda kullanılsa. Muhtarlıklar da nahiye ve bucaklar gibi tarihteki yerini alsa.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde