Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ahbap-Çavuş İlişkisinin Neresindeyiz? *

Eşimizi, dostumuzu, akrabamızı, çoluk çocuğumuzu kötülüklere karşı koruyup kollamak güzel… Bu, aynı zamanda bir sılayı rahimdir. Buna kimsenin bir itirazı olmaz. Esas itiraz kamuya eleman alımında, yüksek bir göreve atama yapıldığında bizim sorunumuz başlıyor. Çünkü bu tür atamalarda oturmuş bir kültür ve kriterimiz yok. Çoğu atamalara yakın ve tanıdıklarımızı atıyoruz. Yani gözetiyoruz. Oğul, gelin, kardeş, damat, yeğen, hemşeri vs. Sırayla nasiplenir atamalarımızdan. Halkın ve kamuoyunun itirazı da buna. Kim yapıyor bu tür atamaları? Hemen hemen hepimiz. Yeter ki kendimiz etkili ve yetkili bir makama gelelim. Hemen o makamı veya makamdan aldığımız gücü ahbap çavuş ilişkisine döndürürüz. Kazara  “ben liyakat ve ehliyete göre alım yapacağım” desen teşkilatın, eşin, dostun, seni oraya getirenler tarafından paylanırsın. Yani kimse bu konuda dürüst kalamaz.  Dürüst bırakmazlar. Tefe koyarlar. Biricik oğul ve damadını, kızını ve gelinini, kardeş ve yeğenini ve hemşerini almayacaksın d

Linç Kampanyasında Kimse Elimize Su Dökemez ***

Adana'da çalışırken çalıştığım okula Musa isminde bir misyoner gelmiş. Müdür yardımcısı "Hocam, bir gelir misin" diye beni odasına çağırdı. Musa ile beni tanıştırdı. Koreli olduğunu öğrendiğim, Türkçe bilen ve bizimle kendi dilimizden konuşan Musa'ya "Koreli olduğuna göre ya Konfüçyüs ya da Budist olmalısın. Nasıl Hıristiyan olduğunu sorduğumda bana "Evet, ben daha önce Konfüçyüs idim. Sonradan araştırarak Hıristiyanlığa geçtim." dedi. Neyini beğendin Hıristiyanlığın? İslam dinini de araştırdın mı dedim. "Araştırdım" dedi. İslam'ın neresini beğenmedin dediğimde bana "Muhammed'in çok evliliğini" dedi. Hz Muhammed'in niçin çok evlilik yaptığını, bu evliliklerin çoğu o günün şartlarında bir zorunluluktan kaynaklandığını, peygamberin eşi vefat etmiş bazı kadınları koruma ve kollama amaçlı evlendiğini, onun evliliklerinin birer şehvet evliliği olmadığını, Hz Muhammed 25 yaşında iken kendisinden yaşça çok büyük, daha önce ik

Sonunda Kaplıcanın Sıcak Suyunu Buldum

Kaplıcadan yer ayırttınız. Ödemeyi yapıp apartınıza geçtiniz. Az dinlendikten sonra suya gireyim dediniz. Havuzun içinde iki tane musluk var. İkisini de açtınız. Sol taraftakini açar açmaz soğuk, sağdakinden sıcak akıyor. Şimdi size bir soru. Hangi musluktan sıcak su akıyor? Sağ taraftaki musluktan sıcak su akıyor dediniz. Hay aklınızla bin yaşayın. Ben de öyle düşündüm. Zira aklın yolu bir. İlk ve ikinci günün akşamına kadar havuzu doldurup içine girdim. Su ılıktı. Bu böyle olsa gerek dedim. Akşama doğru resepsiyona giderek suyunuz ılık, bu böyle mi dedim. "Arkadaş, genelde bu şekilde şikayetler geliyor. İki musluğu da açacaksın. Biraz akıtacaksın. Hangisinden sıcak su geliyorsa o musluktan dolduracaksın" dedi bana. Ben sıcak suyu buldum, zira diğerinden soğuk akıyor. Ama suyunuz ılık, herkeste böyle mi yoksa benim oda mı böyle dedim. Adam anlamadın dedi. Az önce söylediğini bir daha söyledi. Çattık dedim, üstelemeden uzaklaştım. Yolda gördüğüm müşterilerden birine aynı

Gazlıgöl'de Bir Öğle Namazı

Kaplıca'nın ikinci gününde 1985 yılında yapılmış, apartıma on adımlık mesafede bulunan camiye öğle namazını eda etmek için gittim. Camiye girerken bahçesinde, girdikten sonra caminin arka mahallinde ve caminin içindeki çocuklar dikkatimi çekti. Elli kadar büyüğün saf tuttuğu camide, çoğunluğu geride olmak üzere yirmi kadar çocuk da vardı.  Caminin girişinde büyük puntolarla yazılıp asılmış "Bu camideki çocukların dokunulmazlığı vardır. Cemaatimize duyurulur" yazısı dikkatimi çekti. Bu işi cemaat ciddiye alsın diye "dokunulmazlığı" kısmını sarı fosforlu kalemle çizmiş cami imamı. Gel de kız bu yazıdan sonra camiye gelen çocuklara. Kıldığım öğle namazı, hafta içi cuma dışında bir vakit olmasına rağmen camiye girdiğimde imam, vaaz veriyordu. Ezanın bitimiyle birlikte saf düzenine geçerek namazımızı kıldık. Namaz esnasında dokunulmazlığı olan çocuklardan bir rahatsızlık duymadım. Küçücük yaşlarına rağmen bizimle birlikte namazlarını kıldılar. Sessiz ses

Şükrü Özüdoğru*

Şükrü Özüdoğru, Konya İHL'nin emekli meslek dersleri öğretmenlerinden. Öğrencilik hayatım boyunca dersimize girmesi nasip olmadı. Başka sınıflardan sorumlu müdür yardımcısı idi. Kendisini her gördüğümde beni etkileyen heybetli bir görüntüsü gözüme çarpardı. Hiç karşı karşıya gelmemekle beraber çekinirdim kendisinden.  1992 yılında Nizip İHL'de öğretmenliğe başladığımda "Kuruluşundan Bugüne Türkiye'deki İmam Hatip Liseleri ve Konya İmam Hatip Lisesi" başlıklı kitabı elime geçti. Güzel bir emek sarf edilerek hazırlanan kitaba bir göz attığımda kitapta her dönem mezun olan öğrencilere de yer verildiğini gördüm. Kendi mezun olduğum döneme bakarak ismimi, okul ve diploma numaramı buldum. İsmimi ve dönem arkadaşlarımı alt alta yazılmış görünce çok mutlu oldum. Defalarca güncellenerek baskısı yapılan kitap, İHL'lerin geçmişi için temel bir kaynak niteliğinde. Hocamızın donanım ve birikimini o zaman fark ettim. Telif edilmiş başka kitapları da var kendisinin. 

Kaplıcada İlk Günüm

Biraz yaşlanınca ağrı ve sızılar artınca yazın gözünüz kaplıcalarda olur. O değilden kaplıcanın faydalarına bir göz atarsanız, mübarek her derde deva. Aman kaçırmayalım diyor ve bir kaplıca arayışına giriyorsun. En azından ben böyle yaptım. Dört gün öncesinden ne olur ne olmaz diyerekten kaporasını gönderdiğim termale üç saatlik bir yolculuktan sonra yerleştim. İlk günüm bugün. Nasipse beş gün kalacağım burada. Niyetim ağrıyan sızlayan bütün dertlerimi burada bırakıp geri dönmek. Sonrasını benim derdimle uğraşmak üzere termal sahibi düşünsün. Adına şiirler yazılan, efsanesi bile olan kaplıcanın bir benzeri de Fransa'da imiş. Fransa'dakini görmemişsem de buradakini görerek orayı da görmüş gibi oldum.  Az dinlendikten sonra odadaki havuzu doldurarak suyun içinde bir yirmi dakika durdum. Suyu, banyo suyu gibi ılık, yakmıyor. Çıktıktan sonra tüm dertlerimden kurtulmuş olabilir miyim diye kendimi bir yokladım. "Nedin lan sen" der gibi hiç oralı olmadı. Sonrada

Hayata Dair *

*Profesyonel siyasetçi değilseniz amatörce siyaset yapmayın. Bırakın bu işi, bu işe soyunanlar yapsın. Siz kendi işinize yoğunlaşın. Siyasetiniz sandıkla sınırlı kalsın.  *Ömrünüz birini veya birilerini savunarak veya kötüleyerek geçmesin.  Unutmayın ki hiçbir kişi veya kişiler her daim iyi, her daim kötü iş yapmaz. Felsefeniz doğruya doğru, yanlışa yanlış olsun. Sevip saydığınız kişinin yanlışını ilk siz söyleyerek karşı çıkın.  *Kendinizin bir fikri olsun. Fikirleriniz doğrultusunda yaşayın. Kişiyi değil, fikirlerini benimseyin. Çünkü kişiler bugün var, yarın yok ya da o kişi sizi yarı yolda bırakabilir.  *Sloganik yaşamayın. Söylediklerinizi pratiğe geçirin. Derinlemesine düşünün. İlla sloganik yaşayacaksanız yaşantınız sloganik olsun. *Rakiplerinize, rakip bildiklerinize veya sizinle zıt düşünceye sahip olanlara önyargılı yaklaşmayın. Onları önce dinlemeye ve anlamaya çalışın. Niçin benimle aynı düşüncede değiller, niye onları ikna edemiyorum diye kafa yorun. Asla diyalo

Kırk Yılı Geride Bırakan Arkadaşlık

Yıllardır geleneksel hale getirdiğimiz sınıf pikniğimizin, sonuncusunu 27 Temmuz 2019 Cumartesi günü Kent Ormanlarında yaptık. 28 arkadaşımız pikniğimize iştirak etti. Adına piknik deyip bir araya geldiğimiz pikniğimizde yedik içtik. Yeme-içme bahane tabi. Maksat bir araya gelmek, eski günleri yad etmek, kimin durumu nedir, bilgi sahibi olmak. Geriye dönüp bakıyorum. Çoğu ile birlikteliğimiz 79 yılına kadar gidiyor. Okuma uğruna yola çıktığımız yolculuğumuz orta birinci sınıfta başlamıştı. Şu ya da bu şekilde ayrılanların yerine gelenlerle iyi bir sinerji oluşturduk. 79 yılında başlayan birlikteliğimiz 1986 yılında okulun bitmesiyle son bulsa da birlikteliğimizi sürdürüyoruz. Dile kolay 40 yılı geride bıraktık.  Bu birlikteliği sürdürmede -okul sıralarında pek farkına varamasak da- İHL'lik duygusunun etkisi büyük olsa gerek. Öyle kopmaz bir bağ oluşmuş ki arada menfaat yok, beklenti yok. Dün sınıfta tutamadığımız, susturmak için uğraştığımız küçükler büyümüşler, na

İyiliklerin En Kötüsü Başa Kakmadır

Millet olarak iyi ve hoş yönlerimiz çok olmakla beraber bir kötü yanımız var ki problem mi problem. Sevdiklerimizi yanımızdan uzaklaştıran bir yönümüzdür bu. Nedir bu kötü yönümüz derseniz? Başa kakma derim. Karşılık beklemeksizin yardım yaparız. Herkesin imdadına koşarız. Verdikçe veririz. İyilikte sınır tanımayız. Amma velâkin daha sonraları en ufak bir durumda tüm bu yaptıklarımızı sayar döker, un-ufak eder, başa kakarız. En hafifinden nankör deriz. Bunun adı bir çuval inciri berbat etmektir. Bu yaptığımız, telafisi ve geriye dönüşü olmayan bir yoldur. Bunun ne insaniyette ne ahlakta ne de dinde yeri vardır. Belleğinizi biraz yoklarsanız başa kakmanın sayısız örnekleri gözünüzün önüne gelir. Mesela hiç düşündük mü Kuzey Kıbrıslı soydaşlarımız bizden niçin haz almaz? Bugün bir referandum yapılsa “Güney Kıbrıs'la birleşmeyi mi istersiniz yoksa Türkiye ile mi” dense bizim soydaşlarımız hangi ülkeyi tercih eder? Herhalde Türkiye'yi değil, Rum Devletini tercih eder. Ni

Değişik Adlarla Oynanan Kumar İlletine Dikkat!*

Toto, Loto, İddaa, Ganyan gibi değişik adlarla bilinen şans oyunları, sorumluluğunu daha tam üstlenmemiş gençlerimizi, içine çekip yuttuğu kumar türleridir. Değişik isimler altında internet yoluyla oynanan türleri de var sanırım. Kumar girdabına duçar olan gençlerimizin her birinin ayrı bir hikayesi vardır ama hepsinin ortak yönü, arkadaş kurbanı olarak bu bataklığa saplanmalarıdır. Önceleri merak ve vakit geçirmek, bir maceraya girmek için harçlıklarını harcayarak bu yola giriyorlar. Genelde sonu kaybetmekle biten bu oyunlar kaybettirdikçe, kaybedileni geri almak için gençlerimizi hırslandırıyor. Daha fazla harcamaya başlıyorlar. Elde, avuçta olanı bitirdikten sonra ailenin kötü günde lazım olur diye bir kenara koyduğu altına, paraya ve dövize göz dikerler. Habersizce alıp yine kumar oynamaya veya kumara yatırmaya giderler. Ardından varsa mevduat hesabından avans çekerler, buradaki kredi bitince kredi kartlarından nakit çekmeye başlarlar. Kredi kartı döndürülemez noktaya gelince

Fahri Olarak Çalışmak ***

"Fahri olarak çalışıyorum" cümlesi bugünlerde pek duyulmaz oldu. Eskiden bu cümleyi sıkça duyardık. Şimdilerde duysal duysak fahri trafik müfettişini duyarız. Özellikle fahri müfettişten bir trafik cezası yersek fahri müfettişi kolay kolay unutmayız. Ben burada "Fahri olarak çalışmak" üzerinde duracağım. Nedir fahri çalışmak? Bir karşılık beklemeksizin gönüllü olarak kabul edilen iş veya görev. Onur ve iftihar vesilesi olarak görülen bu işten ücret ya da maaş alınmaz.  Bu kişiler fahri olarak görev yaptığı yerin imkanlarından faydalanmaz, kendisi oraya katkıda bulunur. Fahri işi genelde kamu ya da özelden emekli olmuş, ununu elemiş eleğini duvara asmış, paraya-pula ihtiyacı olmayan kişiler yapar. Bundan amaç tecrübelerinden faydalanmaktır. Hizmeti önceleyen bu işte Allah rızası için görev yapılır. Günümüze gelirsek fahri iş yapmayı ara ki bulasın. Karşılık beklemeksizin vermek Allah'a mahsus görüşü daha geçer akçe. Ömrünü devlette çalışarak geçiren, dev

"Sedyede Fotoğrafımı Çek!"

—Baba, hastaneye muayeneye giderken ben de sana eşlik etmek istiyorum. —Ne işin var evlat hastanede? Elim ayağım tutuyor halihazırda. —Tahlil, tetkik yaptırırken belki bir faydam dokunur. —Faydan? Ama gel yine de sanırım bana lazım olacaksın. —Geleyim gelmeye. Fakat fikrini birden değiştirdin. Ne değişti hemen? —Sana fotoğrafımı çektirteceğim.  —Baba! Unuttun galiba... Hastaneye gidiyoruz hastaneye, tarihi ve turistik geziye değil. —Biliyorum evlat, nereye gideceğimizi. Birkaç fotoğrafımı çekeceksin o kadar. —Fotoğraf ve hastane...bir bağlantı kuramadım. Ne alaka? Senin için hastanede fotoğraf çektirmek niçin önemli? —Ânı ölümsüzleştirmek evlat. —Diyelim ki çektik. Ne yapacaksın fotoğrafı? Madem ânı ölümsüzleştireceksin, ver telefonunu, burada çekivereyim. Ha hastane ha burası. —Öyle deme evlat! Hastanede sedyeye uzandığımda, koluma serum takıldığında, ultrasyon çekinirken, kolumdan kan alınırken fotoğrafımı çekeceksin. Hele bir de doktor kafamı-gözümü sararsa bi

Benimki de Merak İşte!

Koltuğu olan bir makam sahibi olmadığım için bilmiyorum ama sosyal medyada boy boy paylaşılan hayırlı olsun görüntülerini görünce makam sahibi ile ziyarete gelen kişi, birlikte bir fotoğraf çektirirken aralarında çerçeveletilmiş bir tablo da fotoğraf karesinde dikkatimi çekiyor.  Anladığım kadarıyla hayırlı olsuna gidilirken hediye olarak tablo götürülüyor. Bu, bir değil, üç değil, beş değil. Sıkça görüyorum bu tür hediyeyi. Kızmayın, sana ne, adam ne götürürse götürsün demeyin. Elbette isteyen istediği hediyeyi götürebilir. Benim ki tamamen bir merak. Makam sahibi, gelen bu kadar tabloyu ne yapıyor? Nereye koyuyor? Nereye asıyor? Gelen tüm tabloyu odasına asmak suretiyle sergilese, duvarın her bir yerine çivi çakması gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla duvarlar sade. Bu demektir ki bu tablolar duvara asılmıyor.  O zaman bu tablolar ne yapılıyor? Satsa satılmaz, yese yenilmez. Kızmayın. Merak işte! Aklıma bizim Konya düğünlerindeki hediye âdeti geliyor. Malumunuz bizim Konya düğünle

Okulların Yüzdelik Dilimleri Pek Değişmiyor*

2019 lise yerleştirme sonuçları açıklandı. Öğrenciler sınavlı veya sınavsız olarak istedikleri okul türlerine yerleştirildiler. Bir üst okula yerleşmek isteyenler, yerleştiği okulu beğenmeyenler ve tercih ettiği okullara yerleşemeyenler iki nakil döneminde şanslarını tekrar deneyecekler. Lise yerleştirme süreci, belirlenen takvim çerçevesinde devam ederken ÖSYM'nin yaptığı YKS sınavının sonuçlarına göre yerleştirme süreci başladı. Hem ortaokulu bitirip liseye gitmek isteyenler veya liseyi bitirip üniversiteye kapağı atmak isteyen öğrencilerin aldıkları puan, yüzdelik dilim ve başarı sırasına göz attığımız zaman pek şaşırtıcı gelmiyor. Derece yapan veya başarılı öğrencilerin çıktığı okullara baktığımız zaman sonuçlar bizim için sürpriz değil. Düzenli ve bilinçli çalışan, bir hedefi olan, hangi konuda ne eksiği olduğunu bilen öğrencilerin okuduğu okullar daha başarılı ve hedefini üç aşağı beş yukarı tutturmuştur. Hedefi olmayan öğrenci profilinin yoğun olduğu okullarda da du

İsraf Karnemiz ***

Türkiye İsraf Önleme Vakfının(TİSVA) 2018 yılına ait hazırladığı rapora göre ülkemizde israfın boyutları  555 milyar liraya ulaşmış durumda. Bu miktar, milli gelirin yüzde 15'ine tekabül etmektedir. Rapor hazırlanırken ana israf kaynakları, gıda, enerji, su gibi israf kaynakları esas alınmış. Raporda, -gıda alanında israf edilen miktarın 26 ton(125 milyar) olduğu, -yetişen 49 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25-40 arası(25 milyar) kaybolduğu veya israf edildiği, -300 gram üzerinden günde çıkarılan yaklaşık 85 milyon ekmeğin 79 milyonunun tüketildiği, geriye kalan yüzde 7’lik bir oran olan 6 milyon ekmeğin çöpe gittiği, -kişi başı 70 gram olan kağıt-karton tüketiminin yaklaşık 6 milyon ton olduğu, bunun kişi başı 7 ağaca tekabül ettiği, -damlayarak akan suyun yılda 3 metreküplük bir su kaybına sebep olduğu, bunun her konuta maliyetinin 6 bin lira olduğu, (Bir kişinin günde iki kez 1 dakika boyunca musluk suyunu kapatmadan diş fırçalaması yılda 8 ton su israfına ned

İHL'leri Doğal Akışına Bırakmalı! ***

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, milli ve manevi değerleri önceleyen bir okul türü olmasına rağmen kuruluşundan bu yana tartışmalardan uzak kalamamış bir okul türümüz var. Diğer okul türleri gibi her türlü denetime sahip olmasına rağmen siyasi iktidarların eli ve gözü hep bu okullarda olmuştur. İmam Hatip Liselerinden bahsediyorum. Kuruluşundan son 8-10 yıla gelinceye kadar siyasi iktidarlar tarafından genellikle ötekileştirilmiş, dışlanmış, sakıncalı olarak görülmüş, başarılı olması pek istenmemiş, hatta katsayı kararıyla mezunlarının önü kesilmeye çalışılmış bu okullar, en hafifinden görmezden gelinmiş, üvey evlat muamelesi görmüştür. Son yıllarda bu okullara bakış açısı önceki yıllara oranla değişmiş, üvey evlatlıktan öz evlatlığa yükselmiş, çok sayıda okullar açılmak suretiyle öğrencilerin bu okulları tercih etmesi teşvik edilmiş, bu okulların başarılı olması için bazı okullar proje okul kapsamına alınarak bünyesinde Fen ve Sosyal Bilimler bölümleri uygulamaya konmuş duru

Kıstasımız Bireysel Başarı mı Yoksa Kolektif Başarı mı?*

Önce LGS, ardından YKS sonuçları açıklandı. Gözler ve kulaklar birinci nereden/kim üzerine yoğunlaşıyor. Okullar ilk yüzde kaç öğrencimiz var, buna bakıyor. Kurs ya da etüt merkezleri, derece yapan bir veya iki öğrencileri varsa afiş bastırıp reklamını yapıyor. Sosyal medya ise herkesin başarı hikayesinin ve derecesinin sergilendiği yer. Okul, etüt, kurs neresi olursa her birinin önceliği birinci çıkarmak; olmuyorsa ilk yüz, olmuyorsa ilk bin, olmuyorsa ilk on bin hedefleri arasında.  Derece yapanların ve derece çıkaranların sevinmek hakları. Elbette sevinecekler. Zira bunun sevinç ve mutluluğu başka. Verilen emeklerin karşılığının alınması ayrı bir duygu olsa gerek. Hele YKS'de ilk yüze girmenin devlet nezdinde de ayrı bir yeri var. Devlet öğrencinin maddi durumuna bakmaksızın bu başarıyı üç katı burs ile ödüllendiriyor. Haklarıdır. Analarının ak sütü gibi helaldir. Güle güle harcasınlar. Buraya kadar bireysel başarıdan ve sonuçlarından bahsettim. Bundan sonra biraz d

Yine Konya Düğünleri ***

Yazdığım bir konuda kolay kolay yazmamaya özen gösteririm. Ama bazı konular vardır ki sezonu geldiğinde yazmak zorunda hissederim kendimi. Bunlardan biri de Konya düğünleri. Çok defa yazdım bu konuda. Temcit pilavı gibi farklı cümlelerle tekrarlarım yine de. Benim bu durumum, senede iki defa olduğundan unutulmuştur diye bayram namazlarını kılmadan önce imamların namazın kılınışını anlatması gibidir. Ömrüm kifayet edip yazmaya devam ettikçe, Konya inadım inat dedikçe Konya düğünlerine değinmeye devam edeceğim. Ne zamana kadar? Ne zaman Konyalılar pes der, o zamana kadar… ya da beni el üstünde musallaya taşıyıncaya kadar. Ne varmış Konya düğünlerinde demeyin. Adı tatlı telaşe olan düğünlerimizin sorunu çok. Yemeği sorun, konvoyu sorun, hediyesi sorun… Düğün sahiplerinin her şey olacak diye gırtlağına kadar borçlandıklarını saymıyorum. Bu yazımda düğün yemeği âdetimiz ile çoğumuzun götürdüğü hediyelere değineceğim. Yoğurt çorbası, etli pilav, bamya, zerde, helvadan ibaret Konya d

ÖSYM, Yerleştirmede MEB'in Yolunu İzlemeli *

Ortaokulu bitiren öğrencilerin lise tercihlerine göre yerleşmesini MEB yaptı. Tercih edilmeyip boş kalan veya bir okula yerleştiği halde özel okula geçiş yapan öğrencilerin boşalttığı kontenjanları doldurmak amacıyla MEB, okullar açılmadan önce, nakil yoluyla yeni başvurular alarak boş kalan kontenjanları doldurmayı hedeflemektedir.   1.nakil tercihleri 29 Temmuz-2 Ağustos, 2.nakil tercihleri ise 5-8 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. Nakil tercihine, bir okula yerleşen ama daha iyi bir okula geçiş yapmayı hedefleyen veya herhangi bir okula yerleşemeyen tüm öğrenciler başvurabiliyor. Nakil tercihlerinde istediği okula yerleşemeyen öğrenci, önceki yerleştiği okulda okumaya hak kazanıyor. İki nakil döneminde de herhangi bir liseye yerleşemeyen öğrenciler, ilçe milli eğitim bünyesinde oluşturulan komisyonlara müracaat ederek komisyon marifetiyle kayıt alanına uygun bir okula yerleştirilecekler. MEB'in, sınav puanına veya kayıt alanına göre lise yerleştirmesi yaptıktan sonr

Hayır Gelmez!

Bir ülkede; *Eleştiri kültürü gelişmez, en ufak bir eleştiriye tahammül edilmez, eleştiri yapan kimse düşman ilan edilirse, *Üretime dayalı bir ekonomik model geliştirilmez, stratejik öneme sahip şeylerde dahi dışa bağımlı yaşanmaya devam edilir ve tedbir alınmazsa, *Kaç seçim kaybetmesine rağmen bir genel başkan  istifa etmeyi düşünmez, delegeleri sesini çıkarmaz ve yerinde kalmaya devam ederse, *Her türlü başarısızlıkta başarısızlık nedenlerinin üzerine gidilmez, mazeret ve bahanelerin arkasına sığınılır, suç başkasına atılırsa, *Siyasette bir ortak kültür, diyalog ortamı geliştirilmez, istişare geri plana atılır, milli meseleleri çözmek için birlikte hareket edilmez ise, *Bir makama gelenler makamdan aldığı gücü halka hizmet etmek olarak kullanacağı yerde makamını kendisine hizmet edecek şekilde kullanırsa, *Siyasete girenler yapacağını yapar, tadında bırakıp köşesine çekilmez, ölümü siyasetle olur ise, *Sorumlu bir makamda oturanlar yaptıkları icraatların yanlış ol

Maarifte Hali Pürmelâlimiz*

2019 YKS istatistikleri yayımlandı. Rakamlara boğmadan kısaca bilgi vereyim:  Temel Yeterlilik Testi (TYT) ile sayısal, sözel ve eşit ağırlık puan türlerinden birer, yabancı dilden ise 5 aday 500 tam puan alarak birinci oldu. 2 milyon 390 bin 491 kişinin girdiği TYT (Temel Yeterlilik Sınavı) sınavında adaylardan yüzde 74,16’ı barajı geçerek 150 ve üzeri puan aldı. Kadın adayların yüzde 77,21'i 150 ve üzerinde puan alırken, erkeklerin yüzde 71,24'ü barajı geçti. TYT'de sınavı geçerli olan 2 milyon 390 bin 188 adayın testlerdeki ortalama net sayıları şöyle: (Küsuratlar yuvarlanmıştır.) "Türkçe 40 soruda 15 ortalama, Sosyal bilimler 20 soruda 7 ortalama, Temel matematik 40 soruda 6 ortalama, Fen bilimleri 20 soruda 2 ortalama." AYT'ye (Alan Yeterlilik Testi) girip sınavı geçerli kabul edilen 1 milyon 880 bin 711 adayın ortalama net sayıları ise şu şekilde: (Küsuratlar yuvarlanmıştır.) "Türk dili ve edebiyatı 24 soruda 5 ortalama, Tarih-1 10 soruda 2 ortalama