Ana içeriğe atla

Benimki de Merak İşte!

Koltuğu olan bir makam sahibi olmadığım için bilmiyorum ama sosyal medyada boy boy paylaşılan hayırlı olsun görüntülerini görünce makam sahibi ile ziyarete gelen kişi, birlikte bir fotoğraf çektirirken aralarında çerçeveletilmiş bir tablo da fotoğraf karesinde dikkatimi çekiyor. 

Anladığım kadarıyla hayırlı olsuna gidilirken hediye olarak tablo götürülüyor. Bu, bir değil, üç değil, beş değil. Sıkça görüyorum bu tür hediyeyi. Kızmayın, sana ne, adam ne götürürse götürsün demeyin. Elbette isteyen istediği hediyeyi götürebilir. Benim ki tamamen bir merak. Makam sahibi, gelen bu kadar tabloyu ne yapıyor? Nereye koyuyor? Nereye asıyor? Gelen tüm tabloyu odasına asmak suretiyle sergilese, duvarın her bir yerine çivi çakması gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla duvarlar sade. Bu demektir ki bu tablolar duvara asılmıyor. 

O zaman bu tablolar ne yapılıyor? Satsa satılmaz, yese yenilmez. Kızmayın. Merak işte! Aklıma bizim Konya düğünlerindeki hediye âdeti geliyor. Malumunuz bizim Konya düğünlerinde hediye olarak mutfak eşyası götürülür. Düğün sahibi, bunların ambalajını açmadan varsa deposuna koyar, bir düğüne davet edildiği zaman alır bir tanesini, götürür düğüne hediye olarak... Acaba makam sahipleri de böyle mi yapıyor? Çünkü kendisi de bir zaman sonra başka makam sahiplerini ziyarete gidecektir. Giderken eli boş gidecek değil tabi. Ziyaret esnasında fotoğraf çekimi yapılırken ambalajından çıkarılan tabloyu tekrar yerine koyar, yeni almış gibi alır bir tanesini, hediye olarak götürür. Aklıma başka bir şey gelmiyor. Bu iş, olsa olsa böyle olur. Hem böylece ziyaret de bedavaya getirilmiş olur.

Dedim ya, benimki tamamen bir merak... Yoksa ne hediye götürüldüğü beni ilgilendirmez. Yok, makam sahipleri kendisine gelen tabloyu bir başka makama götürmez, yenisini alır denirse geriye, bu makam sahibi makamdan el çektirildikten veya emekli olduktan sonra bu tabloları satacağı bir işyeri açmak kalır.

Aklıma bir başka şey daha geliyor. Zenginin parası züğürdün çenesini yorar misali, sen yeter ki dert edin. Gelir de gelir. Makam sahibinin odasında birkaç tablo var. Hayırlı olsun anını ölümsüzleştirmek için o tablolardan bir tanesini aralarına alarak fotoğraf çektiriyorlar olabilir.

Gördüğünüz gibi tabloların akıbeti meçhul. Bunları bir yerde istiflemek de mesele. Bu durumda ne yapmak lazım? Onlar adına ben düşüneyim. Ziyarete giden kişiler tablo yerine yiyip içecekleri bir paket götürseler, koyu muhabbetin arasında paketi açıp "Kürt getirdiğini yer" misali birlikte yeseler, fena mı olur? Böylece hem kursaklarına çay ve kahvenin dışında bir şeyler girmiş olur hem de tatlı yiyip tatlı konuşurlar.

Not: Gönderilen veya getirilen çiçekler için de durum hakeza. Ufukta bir makam sahibi olmam görünmüyor ama -olur ya- bir gün yetkili kişiler döner, şaşar beni bir makama getirirlerse ne çiçek ne de tablo isterim sizden. Tatlı getirin, tatlı yiyip tatlı konuşalım.

Yorumlar

  1. Anlayan anladı. Taziye tebrik vs.için gelecekler olursa yiyecek içecekle gelsinler. Gelenlerde beraberce yenilip içilir israf da olmamış olur. Demek istiyorsan şahsım olarak da ben sana katılıyorum. Daha çok makbula geçer. Birinin getirdiğini diğerine ikram edersin. Hem zahmetten kurtarmış olursun hem masraftan. Hediyeleşmek güzel tabiki. İşin bu yönü de düşünülse iyi olur kanaatindeyim.

    YanıtlaSil
  2. Aslında tatlı götürmek adeti epey yaygın iken şimdilerde tablo ve çiçeğe döndü. Hikmetini bilmiyorum. Çiçeklerde biraz reklam kokuyor, tabelalarda ise çok hikmeti anlayamadım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde