14 Haziran 2025 Cumartesi
Güle Oynaya mı, Ağlaya Sızlaya mı?
12 Haziran 2025 Perşembe
Bankamatik Memurluğu Caiz mi?
4 Haziran 2025 Çarşamba
Allah Arapları Bildiği gibi Yapsın!
2 Haziran 2025 Pazartesi
Bazı Meallere Yasak Gelebilir mi?
Torba yasada yapılan değişiklikle Diyanet İşler Başkanlığına yeni görev verildi.
Kanunun verdiği yetkiye dayanarak Diyanet, yazılan mealler hakkında, özel kişi ve kurumların talebi üzerine ya da Başkanlık olarak resen inceleme başlatabilecek veya başkasına incelettirebilecek. Eğer bir mealin İslam dininin temel niteliklerine aykırı olduğu kurul tarafından tespit edilirse, Başkanlık mahkemeye müracaat etmek suretiyle mealin yasaklanmasını, toplanmasını, imha edilmesini, şayet meal dijital ortamda ise yayının durdurulmasını isteyebilecek.
Meal sahibi mahkemeye 15 gün içinde itiraz edebilecek. Ama bu itiraz mealin toplanmasını engellemeyecek.
Bazılarımız meallerin Diyanet tarafından incelenmesini savunabilir ise de bu torba yasa ile yapılan değişikliği ben yasakçı zihniyet olarak görürüm. İslam'ın temel nitelikleri ifadesi sübjektiftir. Bunun sonucunda birçok meale yasak getirilebilir. Çünkü bizler mealden ziyade mealin kim tarafından yazıldığına bakarız. Kişiye ya da kişinin İslami görüşü içimize sinmiyorsa pekala onun mealini de sakıncalı görebiliyoruz. Bir görüşünden dolayı kişiyi İslam dairesinden çıkarabiliyoruz.
Yol yakınken Meclisten geçen bu yasa değişikliğine neşter vurmada fayda var. Değilse meal yasağı ile anılır bu ülke. Üstelik meal yasağının kimseye ve bu ülkeye faydası olmaz. Ayrıca yasakların cezbedici yönü vardır. İnsanımız yasaklanan meali elde edip okumak bile ister.
Meal yasağından ziyade İslam'ın ve toplumun hoşgörüsü ve özgürlük ön planda tutulmalı.
Ki mealler Kur'an'ın aslı değildir. Tercümesidir. Hiçbir meal de Kur'an'ı yerini tutamaz. Mealdeki yanlışlık yazarı bağlar.
İnsanımız meal okuyacaksa rastgele meal alıp okumaz. Bilene sorup hangisini alayım diye danışır.
Çoğu insanımız da tek meal ile yetinmez. Bir ayetin anlamını farklı meallere bakarak test eder. Bu yönüyle çok sayıdaki meali zenginlik olarak görmek gerekir.
Diyanet yine mealler incelesin, inceletsin. Yanlışlıklar varsa meal sahibini ve kamuoyunu bilgilendirsin. "Bu mealin şurasına, burasına, şu kısmına katılmıyoruz. Bu meali tavsiye etmiyoruz. Buradaki yanlışlık veya görüş meal sahibi bağlar" desin. Meal sahibini yanlışından dönmek için ikna edici bir yol ve üslup kullanılsın.
Diyanetin bir başka yapacağı, mealin yanında orijinal sayfaya da yer verilmesini sağlamak olmalı. Ötesi, dediğim gibi yasakçı zihniyettir, işgüzarlıktır.
Sıra Sıra Yardım Kuruluşları
23 Mayıs 2025 Cuma
O Başlar Örtülecek
Fi tarihinde bir İHL'de yaz dönemi teşehhüt miktarı kadar müdürlük yaptım.
TEOG sonucuna göre sınavla öğrenci alan bir okuldu o zamanlar çalıştığım bu okul.
Sonuçlar açıklanmış, kazanan öğrencilerin kaydı otomatik yapılmıştı.
Bir gün okulu kazanan bir kız çocuğu annesiyle okula geldi. Kız ve annesi benimle görüşmek istemiş.
Bahçede iken yanıma geldiler.
Okulu kazanan kız çocuğunda biraz tedirginlik gözlemledim. Anne, bilgi almak için merak ettiği birkaç soru sordu. Ben de cevap verdim.
Yanı başımızda bizi sessizce dinleyen müstakbel öğrenci, "Bir soru da ben sorabilir miyim" dedi. Buyur kızım, elbette dedim.
"Okulda başı örtmek zorunlu mu" dedi. Kızım, zorunluluk diye bir şey yok. İsteğe bağlı dedim.
Bu cevabımdan cesaret bularak "Şimdi ben başı açık okula gelebilirim. Kimse bana bir şey demez değil mi" dedi.
Elbette dedim.
"Okulunuzda başı açık kız öğrenci var mı" dedi.
Var ama azınlıkta. Çoğunluğu başı örtülü. Baskı olmadan, kimse bir şey demeden kendi isteğinle zamanla başını örteceğini düşünüyorum dedim.
Kız, "Ben örtmem" dese sorduğu sorulara verdiğim cevaplar kızı rahatlattı.
Rahatını bozan annesi idi. Çünkü kız başörtüsüne dair her soru sorduğunda annesi, "Örteceksin örteceksin. Mecbursun”, dedi durdu.
Sonrasında anne kız ayrıldılar.
Ortaokulu yeni bitirmiş, yeni liseli olmuş çiçeği burnundaki bu lise namzedi kızın başı açık, annesinin ise kapalıydı.
Belli ki imam hatibe gidersem, başımı örtecekler. Ben başımı örtmek istemiyorum endişesiyle İHL'yi tercih etmek istemedi. Ailesi zorla tercih yaptırdı.
*
Bir hafta on gün sonra yeni öğretim yılı başladı. Okuldan tayinim çıktığı için müdür başyardımcısına, açılış töreninde konuşma yapmasını söyledim. Kendim de öğrencilerin arkasındaki velilerin arasına geçtim.
Müdür başyardımcısı, yeni eğitim ve öğretime dair kısa bir konuşma yaptı. Okulun kurallarını hatırlattı. Bazı bilgiler verdi. Ardından "Başı açık kız öğrenciler görüyorum. O Başlar örtülecek. Başı açık kız öğrenci istemiyorum bu okulda" dedi. Dedi ama başımdan kaynar sular döküldü. İçimden yapma hocam dedim. Çünkü yardımcının bu açıklaması hiç pedagojik değildi. Zorla güzellik olmazdı.
11 yıl öncesi başımdan geçen bu anekdotu bana hatırlatan ve yazıya döktüren ise 20.05.2025 tarihli Anadolu'da Bugün gazetesinde çıkan bir haber.
Habere göre "Hafızlık ve yabancı dil ağırlıklı öğrenci kabul eden bir proje İHO, ilkokul dördüncü sınıfta okuyan öğrenciler için seçme sınavı yapar. Okulunda okumayı hak eden öğrencilerin asıl ve yedek listesi belli olur. Okul müdürü asıl ve yedek listede ismi olan öğrencilerin velileriyle bir bilgilendirme toplantısı yapar. Müdür toplantıda, 'Başı açık öğrencilerin kaydını yapmayacağını' söyler. Okulun sınavını kazanan öğrencilerden bir tanesi de 10 yaşındaki bir kız çocuğu. İddiaya göre okul müdürü başı açık olduğu için kızın kaydını yapmaz. Şikayet üzerine milli eğitim müdürlüğü hakkında inceleme başlatır".
İddianın içeriği bu şekilde. Adı üzerinde iddia. Bu iddianın gerçek olup olmadığı yapılan inceleme sonucunda belli olur. Yalnız 2014 yılında bizzat yaşadığım anekdot gözümün önüne gelince, bu iddia doğrudur ya da aslı yoktur diyemiyorum. Çünkü her müdür ya da okul yönetimi aynı şekilde olmasa da imam hatip okullarının çoğu yöneticileri bu şekil baskıcı düşünceye sahip. İstiyorlar ki isteyerek veya zorla bu başlar örtülecek. Halbuki böyle düşünmek yerine, okula, başı açığı da gelsin, başı örtülü olan da. Zaten bu okullarda okuyan çoğu kız öğrencinin başı örtülü olur. Az sayıda başı açık olanların önemli bir kısmı da zamanla örtünür. Belki de örtmeyen birkaç öğrenci kalır. Varsın bu çocuklar da başı açık mezun olsun. Mezun öğrenci de "Bu okulu başı açık bitirdim. Allah var. Kimse bana baskı yapmadı" deyip belki sonra örtünür. Halbuki baskı ya da mahalle baskısıyla örtünen çocuğun okul dışında veya mezun olduktan sonra başını açması kuvvetle muhtemel. Çünkü istemeyerek örtünmüştür.
Sözümü fazla uzatmadan, ister başlar açılacak densin, ister başlar örtülecek densin. Bu iki zıt görüş de baskıcı zihniyeti temsil eder. Aralarında zıtlık dışında bir fark yoktur. Aynı amaca hizmet eder. İnsanın zihnine ve beynine bakmaktan ziyade kaportaya bakan zihniyettir. Bu zihniyetin ise pedagojik olmadığı, nefret ve tiksinmeyi barındırdığı maalesef bir gerçek.
16 Mayıs 2025 Cuma
Al-Ayyala Dansının Düşündürdükleri
2 Mayıs 2025 Cuma
Esra Erol Hutbesi *
30 Nisan 2025 Çarşamba
Vicdanlara Bırakılan Değerler
Deprem, sel baskını, yangın, dolu gibi doğal afetler olduğunda, ramazan orucunda ve kurban bayramında fiyatlar katlanır.
Böylesi durumlarda insanımız, "Bunlar fırsatçı. Ahlak, Allah korkusu ve vicdan yok" gibi serzenişlerde bulunur.
Bu durum yani fırsatçılık bildim bileli böyle.
Peki, insanımızda Allah korkusu, ahlak ve vicdan olduğunda fırsatçılık olmayacak mı?
Kanaatime göre yine olur. Çünkü insanımızın eline fırsat geçmeye görsün. Mutlaka değerlendirmek ister. Fırsatçılık yapan kimse de "Serbest piyasa değil mi? İstediğime satarım. Üstelik maliyetler arttı. Çoluk çocuğumun rızkını da düşünmek zorundayım. Sonra dövizin durumunu görmüyor musun" gibi gerekçeler üretir.
Durum bu iken "Ahlaklı nesil yetiştirmek lazım. Dindar nesli çoğaltmak lazım" demek suretiyle bireyin eğitilmesinin gerekliliğine vurgu yaparız.
Elbette çocuklarımız milli ve manevi değerlerle yetişsin. Dindar olmaları için gerekli çabayı gösterelim. Ama tek başına dini eğitim, dindar nesil, milli ve manevi değerlere bağlılık, barış ve huzurun gelmesi ve fırsatçılığın kalkması için yeterli olamaz. Çünkü kişilerin vicdanına ve insafına bırakılan bu değerlerin bir yaptırımı yoktur. Yaptırımı olmayan değerlerin ise toplumda çok bir etkisi olmaz. Herkes bildiğini okumaya devam eder.
Çocukların eğitimi için çaba sarf ederken bir taraftan da denetim ve yaptırımın olduğu müeyyideleri kanun maddesi haline getirmek gerekir. Kanuna koymak yeterli mi? Yeterli olmaz. Çünkü uygulanmayan kanun da tıpkı ahlak, Allah korkusu ve vicdan gibi olur. Bu yüzden konan kanun tavizsiz bir şekilde uygulamaya konmalıdır.
Kanunlar tavizsiz uygulansa, uymayanlara cezayı müeyyide uygulansa toplum düzelir. Değilse bir arpa boyu yol alamayız. Yine aynı konulardan şikayetçi olmaya devam ederiz.
Mesela ÖSYM her sınavın kılavuzunu her yıl yayımlar. Nelerin yasak olduğu kurallarını belirler. ÖSYM koyduğu kuralların uygulanıp uygulanmadığının denetimi yapar. Tüm kuralları tavizsiz uygulatır.
Kanunla belirlenen kurallar da tıpkı ÖSYM gibi olmalıdır.
Bir başka örnek vermek istersek, Zambaklar ülkesi diye bilinen Finlandiya halkı, bir zamanlar kaba, saba kişilerden oluşurken konan kuralların uygulamasıyla o kaba, saba diye bilinen halk kendine çekidüzen vermiştir. Devlet bu işi kanuna koyduğu ağır müeyyide ile çözmüştür.
Bizim ülke insanımızın Beyaz Zambaklar ülkesi gibi olmaması için hiçbir sebep yok. Devlet kanuna koyduğu kuralların denetim, uygulama ve müeyyidesini belli bir süre ÖSYM’ye bıraksa ya da ÖSYM benzeri bir mekanizma kursa, kısa zamanda büyük mesafe alırız.
Örnek Bir Dini Lider
Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa Francis, 21 Nisan Pazartesi günü 88 yaşında hayatını kaybetti.
Vefatının ardından hakkında yazılıp çizilenler şunlar:
12 yıllık papalık görevi için maaş almayı reddetmiş. Maaşını kilise fonlarına ve hayır işlerine harcamış.
Papalık Sarayı yerine misafirhanede kalmayı tercih etmiş.
Sade kıyafetler giymiş.
Üzerinde kayıtlı hiçbir mülk bırakmamış.
Kişisel banka hesabı da yokmuş.
Geride sadece 100-150 dolar para bırakmış.
Papa Francis inancı kendisine. Yalnız görünen o ki imkanlar içerisinde yoksulluğu seçmiş. Ne yer ne içersem kâr, günümü gün edeyim dememiş.
Aldığı veya kiraladığı araba ile anılmamış.
Kısaca Francis itibardan tasarruf olmaz dememiş.
İnancı kendisine Papa’nın. Yalnız mütevazı ve sade yaşantısı, başta din adamları olmak üzere devlet başkanlarına da örnek olacak türden.
Papa arkasında yüklü miktarda servet bıraksaydı, sağlığında tahsis edilen sarayda kalsaydı, öyle zannediyorum, bu kadar dikkat çekmezdi.
Ümit ediyorum ki Francis’in bu sade yaşantısı örnek alınır.
Gönlüm isterdi ki örnek verdiğim kişi Papa değil de bizden biri olsun.
Ne diyelim, darısı bizdeki Diyanet İşleri Başkanına, tarikat şeyhlerine, devleti yönetenlere...
26 Nisan 2025 Cumartesi
Yurtiçi ve Yurtdışı Kurbanlık Bedelleri *
Diğer yardım kuruluşlarının kurban bedellerine bakmadım.
Diyanet her kıtada keseceği kurbanlık bedeli için her kıtada tek fiyat belirlerken diğer yardım kuruluşlarının her bölge için farklı kesim ücreti belirlediğini görmek mümkün.
Diğer yardım kuruluşlarının kesim bedellerini bir tarafa bırakarak Diyanetin belirlediği kesim ücreti üzerinden değerlendirme yapalım.
Kurban bayramına bir aydan fazla bir zaman olduğu için yurtiçinde kurban bedellerinin nerelerde olacağını şimdiden kestirmek mümkün değilse de 13.500 liraya normal bir küçükbaş almanın zor olacağını söyleyebilirim.
Esas değinmek istediğim, yurtiçi kurban bedeli ile yurtdışı kurban bedeli arasındaki uçurum. Yurtiçi bir kurban bedeli ile yurtdışında yaklaşık üç kurban kesmek mümkün. Garipsediğim nokta da burası.
Normal şartlarda yurtiçi kurban bedeli daha uygun, yurtdışı daha pahalı olması gerekirken tersi bir durum söz konusu.
Bu durum sadece bu yıla mahsus bir fiyat farkı değil, bildim bileli böyle.
Nedense bizde kurbanlıklar cep yakarken yurtdışında ise uygundan da öte çok ucuz.
Yurtiçi ve yurtdışı kurban kesim ücretleri arasında bu şekil uçurum varken, keseceği kurbanlığı bağışlamak isteyenler arasından, kaç kişi yurtiçi için vekalet verir? Yurtdışına gönderirim. Aynı fiyata iki hatta üç kurban keserim diye düşünmesi kadar normal bir şey olamaz.
Elbette kurban bağışçısı, kurbanını istediği yerde kestirme hakkına sahip ise de bu fiyat uçurumu, kişiyi ister istemez yurtdışını tercihe yöneltir. Yurtdışındaki insanlar daha fazla ihtiyaç sahibi olabilir. Yalnız bu ülkede de azımsanmayacak ihtiyaç sahibi olduğu bir gerçek. Çünkü bu ülkede askıda ekmek, askıda süt, askıda sebze ve meyve uygulaması var.
Yeniden yurtiçi ve yurtdışı kurban bedelleri arasındaki uçuruma dönersek, bu uçurum, ülke ekonomisindeki vahim tabloyu göstermesi bakımından üzücüdür. Paramızın pul olduğunun bir göstergesidir. Bu ülkede fiyatların normal olmadığına bir örnektir. Hayat pahalılığının yine bel bükmeye devam ettiğine dair acı bir tablodur.
Bir gün yurtiçi kurban kesim bedelinin, yurtdışı kurban bedelinden daha düşük olduğunu görürsem, bu ülkede ekonominin normalleştiğine ve iyiye doğru gittiğine inanacağım. Bekleyip göreceğiz. Yurtiçi ile yurtdışı kurban bedeli aynı olursa, bu da kabulümdür.
*02.05.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
21 Nisan 2025 Pazartesi
Merinos Halı'ya İtibar Suikastı mı Yapılıyor?
Ne zamandır Merinos Halı ile ilgili bu paylaşım sosyal medyada dolaşımda. Bazen paylaşımlara bir ara verilir, sonra yeniden paylaşımlar yapılır.
Genelde bu tür paylaşımları dindar, mütedeyyin, dini eğitim almış, dini hassasiyeti yüksek kişiler paylaşıyor. İçlerinde din görevlileri ve ilahiyat eğitimi almış kişiler de çoğunlukta.
Güya, Merinos Halı'nın sahibi, fabrikasında çalışan personelin cumaya bile gitmesine izin vermiyormuş. İşyerinde de mescit açılmasına izin vermemiş.
Merinos Halı ile ilgili iyice kabak tadı veren bu tür paylaşımların aslı astarı var mı diye o değilden sanal aleme göz gezdirdim.
Yaptığım araştırmada hem namaz yasağına dair hem de bırakın yasağı, fabrikada mescit olduğu gibi civar camilere cuma için işçi taşıyan servis konduğuna dair haberlere rastladım.
Aşağıda kısa kısa bu açıklamalara ve parantez içinde de kaynağına yer vereceğim.
"Merinos halının sahibi İbrahim Erdemoğlu, işçilerin ibadet hassasiyetine sağduyulu bir şekilde yaklaşarak, fabrikada 11 mescit açtı. Fabrikanın çeşitli bölümlerinde bulunan işçi sayılarına göre büyük ve küçük mescitler açan Erdemoğlu, ayrıca Cuma günleri işçilere özel olarak en yakın camiye servis kaldırıyor. İşçiler artık rahat bir şekilde vakit ve Cuma namazlarını kılabiliyor". (Yeni Akit, Risale Haber)
Dün Merinos Halı’nın sahibi, Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İbrahim Erdemoğlu’nun “Biz inançlı ve dini bütün insanlarız. Kesinlikle çalışanlarımıza namaz kılmayı yasaklamadık. Değil bir işçinin inançlarından ötürü ibadetini engellemek, dilini, dinini, mezhebini, ırkını, siyasi görüşüne hayatta ayrıcalık yapılmamıştır. Bir tane çalışanım da bize böyle bir saygısızlık yapıldı derse işletmenin tamamını kapatırım” şeklinde yapmış olduğu açıklama yine her türlü izahtan varestedir. (Adıyaman Ses)
Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erdemoğlu, kurumda cumaya gitmenin yasaklandığı ile ilgili olarak da şunları kaydediyor: “Merinos ülkemize camiler, okullar, yurtlar, sağlık ocakları yaptırmış bir kurumdur. Merinos kurumunda kesinlikle cuma namazına yasak koymamız söz konusu olamaz. Tüm çalışan arkadaşlarımızın cuma namazı ibadetlerini sağlıklı ifa edebilmeleri için fabrikamızdan servis konulmuştur. Tüm inançlara saygılıyız.” (Yenişafak)
Gaziantep'te 20 sivil toplum örgütü, işçilerine namaz yasağı koyduğu için Merinos Halı'nın merkez fabrikasının önünde basın açıklaması yaptı. (Habername)
Merinos Halı'ya dair dört kaynağa yer verdim. Verdiğim dört kaynak da 2010 yılına ait.
Üç tanesinde işçilerin cumaya gitmesinin engellenmesi bir tarafa, fabrikada mescitler açıldığından, civar camilere cuma için servis kaldırıldığından bahsederken bir haber sitesi cumaya yasak konduğundan bahsediyor.
Yıl 2025 olmasına rağmen 2010 yılında belki de bir yanlış anlaşılmadan kaynaklı haberlere, hala günümüzde sosyal medyada yer verilmesi ilginç. Üstelik Yenişafak hariç diğerleri küçük siteler. Merinos'a ait olumlu ve olumsuz haberler dijital ortamda varken araştırılmadan firmaya itibar suikastı yapılması ya cehalet ya da kasıt ve art niyetin bir göstergesidir.
Durum bu iken "bir fâsık size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın" ayetini iyi bilenlerin, firmaya ait bu paylaşımları ne Müslümanlığa sığar ne de insanlığa. Bu konularda dikkatli olmak lazım. Önümüze düşen her şeyi doğru diye paylaşmayalım. Her gördüğümüzü ve önümüze düşeni paylaşmak bize günah olarak yeter.
Aslı astarı olmayan bu paylaşımları görünce şu anekdot aklıma geldi. Bir arkadaş bir vaizin FETÖ'cü şikayeti üzerine uzun süre açıkta kaldı. Sonunda mahkemeye çıktı. Hakim mahkemede "Bu arkadaşın FETÖ'cü olduğunu nereden biliyorsun" diye şikayetçiye sorar. Şikayetçi, "Ben bunun FETÖ'cü olduğunu duydum. Başka da hakkında bir şey bilmiyorum" deyince, şikayetçiye ne iş yaptığını sorar hakim. Vaizlik yaptığını öğrenince, "Sen Hucurat süresi 6.ayeti kürsüde nasıl açıklıyorsun? Ayıp bu yaptığın diyerek vaizi azarlar ve arkadaşın göreve iradesine hükmeder. Burada duyularla iftira atanın bir vaiz olduğu gerçekten düşündürücü değil mi?
Gördüğüm ve anladığım kadarıyla Merinos Halı'ya ait paylaşımlar da birer duyumdan ibaret ve bu duyum 2010 yılından beri dolaşımda. Tek kelimeyle sözün bittiği noktadayız. Vah yazık bize.
Not: İlgi gösterenler için alıntı yaptığım sitelerin adresini yazıyorum:
https://www.risalehaber.com/merinos-namaz-kilmak-isteyen-isciyi-duydu-124123h.htm
https://www.yenisafak.com/gundem/5-bin-calisana-patronluk-firsati-326099
https://adiyamanses.com.tr/rPJTepzi
https://www.habername.com/haber-gaziantepten-merinosa-sert-tepki-50201.htm