Ölümlerin yüzü soğuk olsa da hayatın acı bir gerçeği. Sırası gelen herkes bu gerçeği tadar. En büyük acıyı da geride kalan eşi, dostu ve yakınları bizzat yaşar. Çünkü ateşin düştüğü yer bu hanedir.
Eş, dost ve tanıdıkları, cenaze merasimine katılarak, ardından taziyede bulunarak son görevlerini yerine getirir. Cenaze ve taziyeye katılım ne kadar çok olursa cenaze sahiplerinin çektiği acı bir nebze de olsa teselliye döner ve moral bulur. “Amma sevenimiz ve sayanımız varmış. Uzaktan yakından katılarak acımıza ortak oldular. Farkına varmadan ne çok dost edinmişiz. Sağ olsunlar, var olsunlar” derler.
Cenazeye katılım az olursa hem cenaze sahiplerinin morali bozulur hem de cenazeye katılanlar kendi aralarında “cenazeye katılım azdı, öyle değil mi” değerlendirmesinde bulunurlar.
Fırsat buldukça tanıdık ve yakınların cenazesine katılmaya özen gösteririm. Kalabalık cenazeye de katıldım, huzurevinde vefat edene de ünlü kişilerinkine de ünsüz kişilerinkine de. Sanırım katılmadığım şehit cenazesi, bir de protokol uygulanan cenazeleri var. Her ikisini de ekranlarda gördüğüm kadarıyla biliyorum. Bir de TBMM önünde kortej eşliğinde askerlerin taşıdığı sal var ki çok garip karşılarım bu görüntüyü.
Bu girişten sonra 3 Eylül 2025 günü, Kayseri’de kılınan bir cenaze hakkında vefat edenin kardeşi, aynı zamanda Konya’dan sınıf arkadaşım olan Rıza Bozdağ’ın, abisinin cenazesinde yaşadığı durumu anlatan yazısına yer vereceğim:
“Tanınmış kişilerin cenaze namazına gelen protokolün cenazeye ve cenaze sahiplerine zerre miskal saygılarının olduğunu düşünmüyorum.
Ana-baba bir öz abimin cenaze namazında en ön safta yer alabilmek için ikindi namazını kılmak maksadıyla camiye bile girmedim. Ama namazdan çıkan protokol bizi sıkıştıra sıkıştıra kenara ittikleri gibi oğlumu da amcasının cenazesinde bir arka safa attılar. Oğlum “Baba, ben arkaya geçeyim de sen sıkışma” demesine rağmen beni de arkaya atacaklardı ki oğlum “Yav bırakın da adam abisinin cenaze namazını kılsın” diye tepki gösterdi de birazcık yer buldum. Buna rağmen namazda ellerimi bağlamayı başaramadım...
Oysa bizim cenazemiz, protokol kurallarının uygulanacağı bir cenaze de değildi. Keşke şu protokoldekiler cenaze sahiplerine birazcık saygılı olsa. Keşke görünmeyi değil de bulunmayı tercih edecek bir anlayışa sahip olsalar.
Hele bir de buradan çıktıktan sonra da “Mehmet Bozdağ’ın babasının cenazesine katılım sağladık” diye hilkat garibesi “katılım sağlamak” ifadesini kullanmıyorlar mı, deme gitsin”.
Sayın Bozdağ sayesinde protokol cenazelerinin nasıl olduğunu öğrenmiş oldum. Koyun can derdinde, kasap ise et derdinde misali, protokole gelenler görünmek için ön safa üşüşmüşler. Sanki cenaze namazı sonrası omuz verip cenazeyi kabre koyacaklar. Bazıları yine görünmek için sembolik olarak sala yapışır. Hepsi bu. Keşke kabre kadar salı götürseler, hiç gam yemeyeceğim.
Protokol istenmese de protokol uygulanan bu tip cenazelerde aile fertlerine ön safta yer ayırmak gerek. Hatta cenaze yakınlarından ön safta kimse olmasa bile cenaze yakınları ön safa gelsin diye seslenmek lazım. Çünkü hem cenaze namazını ön safta kılsınlar hem bir aksaklık olursa müdahale etsinler, imamın cenaze hakkında bilgi edinmek isterse bilgi versinler hem de namaz sonrası salı omuzlasınlar.
Aslında ölen kim olursa olsun, halkın katıldığı cenaze merasimlerinde camiden çıkan, ön saftaki yerini almalı. Protokol nerede boş yer bulmuşsa orada saf tutmalı. Ötesi şekil A da olduğu gibi sıkıntıdır, gösteriştir.
Merhabalar.
YanıtlaSilCenaze namazlarında en eftal saf, en arkada kalan saflardır. Vakit namazlarında ise, en eftal olan saf, en öndeki saftır. Öyle değil mi sayın hocam? Bu konuyu siz benden daha iyi bilirsiniz.
Cenaze namazında en ön safta yer almak için yapılan çabalamalar; yağcılık, yaltaklık, gösteriliktir.
Can ciğer akrabamın cenaze namazında en ön safta olmam gerekirken, yağcı, yalaka ve göstericilerin yüzünden arka saflarda olabildim.
Bizim memlekette cenaze işleri ile ilgili daha ayıplı çok işlerimiz var. Cenaze sahibi acısını yaşayamıyor, cenazeye katılanlara yeme ve içme hürmetinde bulunmak için çok ağır bir masraf yükünün altına giriyor. Hangi vakit olursa olsun. Bizim burada mezarlıktaki cenaze defin işinden sonra taziye evine gidilir, cenaze sahibi gelenlere kıymalı pide ve ayran ikram eder. Kur'an okunduktan sonra, misafirlere gülsuyu lokum tutulur daha sonra bir bardak çay ikram edilir, akrabalık bağı olmayan diğer misafirler cenaze sahiplerine taziye dileklerinde bulunur ve ayrılır. Ertesi günü herkes bir kez daha cenaze evine gelir, gülsuyu, lokum ve çay ikram edilir. Kur'an okunur ve ardından tekrar cenaze sahiplerine taziyeler dilenir.
Üç gün bu böyle devam eder, öğle ve akşam yemek vakitlerine denk gelen zamanlarda misafirlere yine yemek ikram edilir, yemek alan alır, almayan almaz. Cenaze sahiplerine taziye için gelenlere tokalaşarak hoş geldiniz derler. Giderlerken de onlar cenaze sahiplerinin olduğu yere varırlar ve taziye dileyerek ayrılırlar.
Oysa, cenaze evinde üç gün yenilmez ve içilmez, öyle değil mi hocam, mekruhtur derler. İşte ben hangi cenazeye katılırsam katılıyım, hiçbir şey yemem ve içmem. Sadece avuçlarıma sıkılan gülsuyunu alırım.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Recep Bey, As. namazlarda en ön safın faziletli olduğunu biliyordum. Ama cenazelerde hangi saf olduğunu bilmiyordum. Siz yazdıktan sonra baktım. Arka saf daha faziletli imiş. Teşekkür ediyorum. Sayenizde bunu da öğrenmiş oldum.
SilEn ön safta görünmek özellikle protokol cenazelerinde kameraya görünme, karede yerini alma düşüncesi hakim olsa gerek. Düşünsene bir de ulusal kanallarda çıkarsa, herhalde havası başka olur. Yatmayınca bilemiyorum.
Toplumumuzda cenaze namazına katılma ve ardından taziyede bulunmak için evine gitmek yaygın. Dinimiz de böyle ister. Hocalar, cenaze sahiplerinin yemek yapması ve yedirmesin doğru olmadığını, dinde terimin olmadığını son yıllarda çok dillendirdi. Yalı akraba ve komşuların getirdiği yemek birlikte yenir diyorlar ama pek dinleyen yok maalesef. Doğrusu yakınlar getirir. Cenaze sahipleriyle yerler. Gel gör ki eski akrabalık ve komşuluklar çoğu yerde kalmadı. Cenaze defin işinden sonra büyük bir çoğunluk taziye için eve geldiği için cenaze sahipleri daha cenazeyi defnetmeden sizdeki etli pideye burada etli ekmek derler. Fırına etli ekmek ve ayran siparişi verirler. Paket içinde gelen etli ekmek gelene ikram edilir. Akşamında yine aynı şekilde sipariş verilir. Göze görünmez ama baya masraflı oluyor.
Şu var ki ilk defin günü tüm yük cenaze sahiplerine biniyor. Eskiye oranla komşu, eş, dostun yemek getirmesi azalsa da yine devam ediyor. Yalnız herkes hazıra bindi. Eskisi gibi sıcak yemek gelmiyor. Getiren komşu da aynı şekilde etli ekmek getiriyor. Su böreği, tatlı getiriyor. Bu cenaze evine yemek götürme işi de düğünlerde olduğu gibi karşılıklı oluyor.
Bir ara belediyeler taziye sonrası cenaze evine etli ekmek yaptırıp götürdüğü de oldu. Hala devam ediyor mu bilmiyorum.
Yine İç Anadolu’da taziye üç, bilemedin bir hafta sürüyor. Güneydoğu’da ise kırk gün devam ediyor.