Ana içeriğe atla

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder.

Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor.

Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda farklı gelen bir hadis rivayeti okumasını beklersin.  Pekiyi ne dedi Allah'ın rasulü? Arkası yok. Arkasını okumadan Türkçe metne geçiyor.

Arapça hutbe metnini hazırlayan metnin sonunda konuyla ilgili birden fazla hadis okunursa diye fîmâ kâl, ev kemâ kâl ilave etmiş. Ama günümüzde ayetten sonra ya bir hadis okunuyor, ya hiç okunmuyor. Durum bu iken "Sadeka rasülüllah"tan sonra Türkçe metne geçilmesi gerekir. Ama anlamını bilmeden veya düşünmeden Arapça metni ezberden  okuyup geçiyoruz. Bu durumu ne müftü uyarıyor, ne bir başkası. Ben kendimi bildim bileli böyle devam ediyor. Her okuyuşta da kulağımı tırmalıyor. Acaba bu sefer arkası gelir mi diye bekliyorum. Nafile! Bu gidişle daha çok bekleyeceğim.

Hadisten sonra ilave okunan fîmâ kâl, ev kemâ kâl kısmının hutbeye bir manisi yok. Ama okunan kısım zaittir, ilavedir, gereksizdir. Okunmaya devam edecekse en azından ikinci bir hadis daha ilave edilse sanırım bu sorun giderilmiş olur.

İHL'lerde çalışırken hitabet derslerine girdiğimde Arapça metni ezberletirken üzerinde çok durdum, daha önce ezberleyenleri uyardım. Tek hadis okuyacaksanız sadeka rasulullah dedikten sonra Türkçe metne geçin dedim. Ama ne mümkün!

Şimdi meraklısına not... Ben bu konuda yanlış mı düşünüyorum? Yarım mürekkep yalamışlığım beni yanıltıyor mu?  Yanlışım varsa bir dostum beni düzeltsin. Bahsettiğim konu başkasının dikkatini çekti mi? Bu konuda sadece cins bir ben miyim? Yoksa uğraşacak, düşünecek, düzeltilmesini beklediğin o kadar konu varken senin kafanı taktığına bak mı diyorsunuz? Yok mu içinizde benim merakımı giderecek ve beni aydınlatacak? Yardım sevaptır biliyorsunuz...

Yorumlar

  1. kütüb-i sitte sitesinde aramış, bulmuş. oradan alıntı bilgiyle:

    cuma hutbelerinde imam hutbeye başlamadan önce konuyla ilgili bir ayet okur ve sonrasında "yüce olan allah doğruyu söyledi." anlamında 'sadakallahülazim' der, bundan sonra çoğu hoca konuyla ilgili bir de hadis okur ve onun arkasından da sadaka resulullah fi ma kal ev kema kal der.

    hocaların bunu söylemeleri peygamberin bir hadisi sebebiyledir. peygamber o hadisinde "benden olmayanı bendenmiş gibi nakleden cehennemdeki yerini hazırlamıştır."demiş.

    işte çağlar boyunca din bilginleri bir hadis naklederken efendimizin bu uyarısına maruz kalmamak için 'fi ma kal ev kema kal' demişlerdir. bunun anlamı ise şudur: "resulullah böyle söyledi veya buna benzer söyledi."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru hadis değilse neden okunuyor ve sadaka rasulullah deniliyor, peki dinleyen kesin kanaate varmaması için uyarı niye Türkçe yapılmıyor.
      Diyanetin dinden haberi yok

      Sil
    2. Zaten garip olan da burası. Pekala mealen şöyle dedi. Falan hadis kitabında şöyle geçiyor denebilir. Türkçe söylemezler. Şüphe uyandırır. Bu da mevcut durumu idare eden Diyanet'in işine gelmez.

      Sil
  2. Teşekkür ederim verdiğiniz bilgiden dolayı. Cuma hutbesinde okunan ayetten sonra صدق الله العظيم veya الي اخرالاىة denmesi, okunan hadisten sonra صدق رسول الله فيما قال denmesini anlıyorum. Anlamadığım أو كما قال denmesi. Yani "yahut buna benzer şey" kısmına ikna olmuş değilim. Yalan hadis konusunda peygamberimizin hassasiyetini biliyorum. Hadis uydurulmuşsa geçmişte uydurulmuştur. Fakat günümüzde hadis uydurma diye bir şey yok. Hutbede hadis diye okunanlar kütübü sitte veya kütübü tis'a'da geçen hadislerdir. Anlatmak istediğim "Peygamber buna benzer bir şeyler dedi" denmesi okunan hadis üzerinde şüphe uyandırmaktadır. Yazımda da dikkat çekmek istediğim husus burasıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. S.a ben de bir şey söylemek istiyorum bu konuyla ilgili.'ev kema gal' kısmı sahabenin yorum farklılıklarından dolayı 'buna benzer' diye okunuyor.Yani lafızda farklılık olsada mana aynı demektir.Ben bu şekilde biliyorum Allah ilmimizi artırsın inş.

      Sil
  3. Harf, virgul, sözcük hatası dahi olmasın, olursa da vebalde kalmamak icin.

    YanıtlaSil
  4. Böyle bir hassasiyet ile vebalden ne kadar kaçınılır, terettüdüm var. Okunan hadis hadis kitaplarında geçiyorsa kaynağı verilmeli. Ayrıca "veya gibi" denmemeli kanaatime göre.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hem fikirim kardeşim. hutbeyi hazırlayan hadisin kimden alındığını sahih olup olmadığını bilmiyorsa koymasın o hadisi ha oldu ki sahih hadis ise niye bu şekilde fi ma kal .... deniliyor anlayabilmiş değilim

      Sil
    2. Eyvallah, katkın için teşekkürler. Benim de anlatmak istediğime güzel bir katkı oldu.

      Sil
    3. Sadece firma kal geldi aklıma en doğrusunu. Allah bilir

      Sil
  5. Hatip müttefekun aleyh olan bir hadis okuyor sonra da çıkıp "buna benzer şeyler" diyor. Kendimi koruyayim derken sahih hadis müessesesini şüphe altına sokuyor. Ha bilmeyerek söylüyorsa zaten ezbere, kulaktan dolma iş yapıyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim dikkat çekmek istediğim de bu. Şayet bir hadis, sahih hadis kitaplarında sahih olarak geçiyorsa bence fi ma kal kısmı söylenmemeli. Çünkü bu, şüpheyi artırıyor.

      Sil
  6. TEK EFENDİ'MİZ ALLAH'TIR.

    YanıtlaSil
  7. Sav. Nedir sana göre o yokmudur onu yokmu sayiyon

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yazımda sav'yi yok saydığım nereden anlaşılıyor?

      Sil
  8. Merhabalar Sayın Hocam.
    Cuma günü imamın minberden okuduğu hutbenin formatını o kadar ezberimde ki, merak ettiğim bölümlerin üzerinde kendim çalıştım ve ne olduğunu anladım. Ancak, yazınızda paylaştığınız Arapça söylem hiç dikkatimi çekmedi. Aslında son zamanlarda namazı(kimi zaman hastalık, kimi zaman kusur ve mazeret yüzünden) hepten terk eyledim. Cuma namazlarına bile gitmiyorum artık.
    Ben böyle Cuma namazının neyine gideyim hocam. Emevilerin Abbasilerin saltanatları uğruna içtihat ettikleri ve halen de günümüzde bile, bile bile yanlışa devam edilen namazların neyine gideyim.
    Ben, Prof. Dr. Hüseyin Atay ve Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk gibi düşünüyorum. Biraz daha derinlere dalınca da sapıtıyorum.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Bilmukabele. Cuma hutbe içeriklerinde sorunun olduğunu, gündem için belli gün ve haftaların takip edildiğini, hadis diye okunan bazı sözlerin hadis olmadığını, çoğu hatiplerin siyasetin içerisine girip ideolojik yaklaştığını düşünüyorum ve eleştiriyorum. Yaşadığımız dinin bir gelenek dini olduğunu, Emevi, Abbasi, Sasani ve İran etkisinin olduğunu, biz Türklerin kitabi bir dine inanmaktan ziyade kulaktan dolma bilgilerle dini yaşamaya çalıştığımızı düşünüyorum. Dinin özü ahlak olmasına rağmen ritüele çok önem verildiğini, namazın çok ön plana çıkarıldığını düşünüyorum. Kılınan namazların da bizi kötülüklerden arındırması gerekirken maalesef arındırmadığını hepimiz biliyoruz. Bu konularda sıkıntıların olduğunu biliyorum. Her türlü eleştiri ve içime yatmamasına rağmen kılabildiğğm kadar namazlarını kılıyor, cumaya da gidiyorum. Ama özellikle gençler olmak üzere insanımızda dinden soğuma gözlerden kaçmıyor.

      Sil
    2. Bir garip yolcu2 Ağustos 2024 22:37

      Namazın sizi kötülüklerden arındırmamış olduğu konusu doğru.
      Belki de zaten bir dindar değil ama öyle görünüp Müslümanları sağdan yaklaşarak kandırma ve dinden soğutma amacınız var.

      1446 yıldır; (sözüm meclisten dışarı sizide kastetmiyorum ve sadece uyarı için yazıyorum) Nice müşrik, münafık fitneci, yalancı peygamber, hain, gafil ve ahmak çıkıp İslam ve Müslümanlar aleyhinde kimisi bilerek kimisi bilmeyerek sayısız yalan ve iftiralar da bulundular.

      Ancak hemen hepsi tarihe bir yalancı olarak geçip, çoğu unutulup, günahları boynuna dolayıp gittiler ve Ahirette o çetin hesabı verecekleri günü bekliyorlar.

      Onların mücadele ettiği Peygamberler, Sahabeler, Evliyalar, Alimler ve diğer istikametli Allah dostları tarihin şanlı sayfalarında altın harflerle yer alıp yüzlerce sene sonra bile hayırla yad edilip örnek alınmaya ve eserlerinden istifade edilmeye devam ediyorlar.

      Onca zorluk, sıkıntı ve imkansızlıklara rağmen Ömrünü Din yolunda harcamış, İslamın bu günlere kadar ulaşmasına vesile olmuş; binlerce Alim ve Evliyanın problem olarak görmediği şeyleri sanki yeni birşey bulmuş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi insanların önüne sürmek en azından saflıktır.

      Zaten dine olan düşmanlığı ve kinini kusmak için fırsat bekleyen birkaç kişinin destek çıkması ise kimseyi kurtarmaz.

      Her an gelebilecek Ölümü, kabri ve Cehennem azabını bilen bir Müslüman her aklına geleni ve her duyduğunu söyleyemez.

      Sil
    3. Bir garip yolcu rumuzlu kardeşim, bu ön yargılı, niyet okuyucu, saldırgan, tekfirci, hüküm verici, itici yorumuna cevap yazmaya gerek yok. Siz zaten hakkımdaki hükmü vermiş durumdasınız. Yazacağım cevap da size zerre faydası olmayacak. Ama prensibimdir, her yoruma cevap yazarım. Cevabı dizin için değil, bu sayfayı okuyan kimselere saygı olsun diye yazıyorum.
      Bu arada bir garip yolcu olduğunuz kadar garip bir insansınız diyeceğim ama sizin gibi kafa yapısına sahip o kadar çok ki normal şartlarda siz değil, biz garibiz. Biz garip olsak da sizin gibiler bize töhmet etse de hem yazımızı hem de yorum ve cevabımızı müstear isimle değil, kendi ismimizle yaparız. Sizin gibi rumuzun arkasına sığınmayız. Kimseden çekinmemiz de yoktur. Bir konuda görüşümüz yazarız. İster kabul görür, ister görmez.
      Normal şartlarda yorumlar yazan kimsenin ufkunu açar ama sizin itici yorumunuz dışlayıcı bir yorum. Kusura bakma da bu kafa yapısıyla hakikate hiçbir katkınız olmaz. Ne bir kişiyi İslam dairesinde tutarsınız ne bir kişiyi Müslüman yaparsınız. Sizin gibiler bir yorum, bir yazı ile insanları tekfire hazır kişilersiniz. İstersiniz ki herkes sizin gibi düşünsün. Çünkü tek doğru sizin kafanızda oluşturduğunuz doğru yanlış bilgilerdir. Din budur size göre. İnanırsan bu. Yoksa canınız cehenneme düşüncesindesiniz. Araştırmadan, sorgulamadan tüm müktesebatı doğru kabul eden sizin gibiler esas İslam'a zarar veren, İslam'dan soğutan. Sizin bu kaba ham softa İŞİTvari kafa yapınızla dine verdiğiniz zararı İslam düşmanları veremez.
      Şunu unutma ki ben süpürüp alanlardan değilim, süpürüp atanlardan da değilim. Benim temel felsefem sorgulamaktır. Bu konuda "Ölüleri dirilteceğim" fermanına, "Nasıl dirilteceksin" sorgulamasını yapan Hz İbrahim'i örnek alıyorum. Hz İbrahim bunu Allah'a diyor. Baştan eyvallah demiyor, beni ikna et diyor. Allah babası için yaptığı dua dışında İbrahim sizin için örnektir buyurur. Anlaşılan siz İbrahim'i değil, müktesebat olarak bize gelen ne varsa kayıtsız şartsız bir kabul anlayışınız var. Sizi bu anlayışınızla baş başa bırakıyorum.
      Şu elinize mührü alıp da şu Müslüman şu münafık şu müşrik şu kafir hastalığından vazgeçin. İnsanların niyetini okumayın. Din bir fıtrattır. Doğduğu, bulunduğu yere göre şekil alır. Oranın insanının kahir ekseriyeti de o dini seçer. Bunu peygamber diyor. Her çocuk fıtrat üzere doğar, daha sonra bunu annesi, babası Yahudi, Hristiyan, Mecusi yapar diyor. Siz, biz Türkiye'de değil de Hindistan'da doğmuş ve yetişmiş olsaydık, belki de Hindu olacaktık. Hinduizm’i savunacaktık. Hindular, Türkiye'de doğsaydı belki de Müslüman olacaktı. Müslümanlığı savunacaktık. Yani bulunduğumuz dini tekelimize alıp da insanları tekfir etmeyelim. Siz bildiğiniz dini yaşayın, ben de bildiğimi. Öyle belki de deyip beni münafık yapmaya kalkmak sizin haddiniz değil. Kimsenin sağından yaklaştığım, kimseyi dinden soğuttuğum yok. Sizin gibi dinden soğutan varken zaten bana ihtiyaç yok. İslam'ın sizin gibi düşmanı varken başkasına da ihtiyacı yok. Benim bir kişiye verdiğim yorumdan beni tanımadığın halde münafık yapma niyet okuyuculuğu yapman maalesef beni de size karşı niyet okuyucusu yaptı.

      Sil
    4. Şimdi bu kısa girizgahtan sonra kısa kısa cevap vereyim.
      Namazın beni kötülüklerden arındırmadığını nereden biliyorsun? Sana bu sayfadan bu ithamda bulunma yetkisini kim verdi? Akşam sabah yanımda benim namaza rağmen kötülüklerimi mi not ediyorsun?
      Dinden soğutma amacı ithamınıza yukarıda değindim. Tekrara gerek yok. Varsın ben münafık olayım sen kendine Müslüman kal, ben cehenneme gidince kocaman cennette zil takıp oyna. Oh cennet bana kaldı diye.
      Sözüm meclisten dışarı, sizi de kastetmiyorum demek suretiyle burada bir incelik göstermişsiniz. Teşekkür ederim. Unutma ki size incelik yakışmaz. Siz saldırmayı prensip edinmişsiniz tüm yorumunuzda. Teşekkür etmekle beraber çelişki içindesiniz. Lütfen yorumunuzu bir kez daha gözden geçirin. Varsın biz iftira atalım, siz kendine Müslüman doğrularınızı bu şekil saldırarak anlatmaya devam edin.
      Yorumunuz 2018 tarihli yazıdan ziyade bir okuyucunun yorumuna verdiğim cevabı değerlendirmek olmuş. "Alim ve evliyanın problem görmediği şeyleri sanki yeni şeymiş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi" derken yeni bir şey bulduğum, problem gördüğümü değil, kulağımı tırmalıyor demişim. İkinci hadis okunmayacaksa ev kema kal denmemeli diyorum. İkinci hadis okunmadığı halde ev kema kal demek, okunan hadise şüphe getirebilir diye bir endişemi dile getiriyorum. Cevabının da buna dair olmasını istedrdim. Şundan dolayı böyle demiyor şeklinde. Ama heyhat ki heyhat. Geçmiş alimler mesele edinmemiş, sen kimsin diyorsun. Sizden iyi bir nakilci olur. Çünkü her şey geçmişte söylendi, bizim görevimiz onları nakildir. Üzerine bir şey koymayalım düşüncesine sahipsiniz.
      Sizi gibiler işine gelmeyen bir şeyi gördü mü tek problemimiz bu mu diye işi sulandırmayı iyi bilir. Bu konuya dair sözümüz varsa buyurun. Yoksa susun.
      Sizin bu gereksiz bulduğunuz yazı 26 bin kişi tarafından okunmuş. Demek ki bu kadar kişi gereksiz bir yazıyı okumuş. Bunu okuyarak üzerine bir de yorum yazdığın için bu kesim içinde siz de varsınız. Merak ediyorum bu gereksiz yazıyı niye okudunuz. Başlığından belli zaten. Niye o değerli vaktini harcayarak üzerine bir de yorum döşediniz. İnsanın gereksiz gördüğü bir şeyi okumak ve üzerine yorum yapmak kadar en hafifiyle ne olur ki.
      Siz insanları cehennemle korkutmaya devap edin. Bakalım bir Allah'ın kuluna bu korku yaymayla faydanız olacak mı?
      Her aklına geleni söyleyen, yazan, itham eden, iftira eden, tekfir eden sizsiniz be kardeş. Önce lütfen aynaya bak.

      Sil
  9. Hocam, çoğu hutbeler de Türkçe metin olarak birden fazla hadisi şerif okunduguna şahit oluyoruz. Dolayısıyla bu şekilde arapça metnin okunmasında hiç bir sıkıntı yoktur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir yorum. Tebrikler. Yalnız ev kemâ kâl ile kastedilenin Türkçe metinde geçen hadislerin kastesildiğini sanmıyorum.

      Sil
  10. Hadisleri rivayet eden raviler lafzen değil manen rivayet etmişlerdir. Kütüb-i sittedeki rivayetler dahil. Bu yüzden Hz peygamberin ağzından çıkan sözün lafzenaynısı olmama ihtimaline binâen ev kemâ kâle ifadesi kullanılır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki böyle bir hassasiyetten dolayı ev kema kal denmiş olabilir. Eğer bu hassasiyetle dolayı ise bunu almanın yolu, "Kale'nnebiyyü manen" denebilir. Bence bu daha uygun olur. Ev kema kal ifadesinden sonra hadisin farklı rivayeti söylenirse kafalarda şüphe kalmaz. Açıkçası ev kema kal dedikten sonra başka rivayeti okunmaması şüphe uyandırıyor.

      Sil
    2. Bu kadar yorumun içindeki tek doğru olan sizin yorumunuz. Hadisler bire bir kelime olarak derlenmediği için اؤ كما قال kısmı söyleniyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder