—Üstat! Herkesin ağzında bir emanet, ehliyet ve liyakat gidiyor, sakız çiğner gibi çiğneniyor. Nedir bu?
—İşin ehline verilmesi demek.
—Verilmiyor mu?
—Ağızlarda sakız olduğuna göre öyle!
—Emanet ehline verilmediğine göre kim yapıyor bunu?
—Sen, ben, bizim oğlan...hepimiz.
—Yani?
—Hem itiraz ediyor, hem de yapıyor muyuz?
—Öyle!
—Herkes şikayetçi ise niçin düzelmiyor?
—Emanet, ehliyet ve liyakatta samimi değiliz de ondan.
—Niçin?
—Çoğumuzun itirazı kendimiz bir yere gelene kadardır. Bir koltuğa oturduk mu liyakattan bahsetmeyiz. Çünkü ehliyet oluşmuştur. Gelemeyenler sesini çıkarır, koltuktakiler sağır olur. Bir zaman sonra dün bir yere gelemeyenler, koltuktakiler al aşağı edilir; yeni koltuğa geçenler sesini keser. İndirilenler emanet, ehliyet ve liyakat demeye, bize haksızlık yapıldı serzenişinde bulunmaya başlar. Yani sadece roller değişir. Aslında oynanan bir tiyatrodur. Zaten bundan dolayı bu ülkeye emanet ve ehliyet gelmez.
—Nasıl olacak bu? Böyle gelmiş böyle gider mi yani?
—Sessiz yığınlar sessizliğine devam ettiği, herkes kafasını kuma gömdüğü, yetkili makamdakiler buna çanak tutmaya; körler ve sağırlara oynamaya devam ettiği müddetçe bu böyle devam eder gider. Sen bir yere gelirken kaç kişi bulmuşsan, ben de senden bir fazlasını bulmak için çabalayacağım.
—Hiç umut yok mu?
—Durum bu. Sence emanet ve ehliyet bizim illerimize gelir mi?
Yorumlar
Yorum Gönder