Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2025 Perşembe

Parkur Kültürümüz

Pandemide başladığım hızlı, tempolu ve uzun mesafeli yürüyüşlerim sayesinde fazla kilo ve göbekten kurtulmuştum. Bu şekil tempolu yürüyüşlerim için tercihim genelde şehir dışı ve rampa yerler olmuştu.

Günlük yine yürüyorum ama bu sefer şehir içinde ve tempo düşürerek yürüyorum. Terlemeden yürüyüşlerimi de 8-12 bin adımla sınırlandırdım. İki yıldır böyleyim.

Gel gör ki dört günlük yarım pansiyon kaplıca seyahatim hem kilomu artırdı hem de göbeğimi çıkardı.

Göbekteki anormalliği gördüm. Tartıya bir çıkayım dedim. Ne zamandır 74-75 bandında olan ben terazide kendimi 78,80 gördüm. Yanlışlık olmalı deyip inip inip çıktım. Yanlışlık yoktu. Basbayağı kilo almıştım.

Ne yapayım ne edeyim, bu kilo ve göbekten nasıl kurtulayım demedim. Çünkü ne yapacağımı biliyordum.

Hemen o günün akşamında eşofmanımı giyip çıktım evden. En yakın Evliya Çelebi Parkı parkuruna yöneldim. Yürümüyorum. Adeta koşuyorum. Tıpkı eski günlerdeki gibi.

2000 adımlık mesafeyi kısa zamanda aldım. Park, akşamın serinliğinde kalabalıktı. Hiç oyalanmadan parkura attım kendimi. Hem öyle böyle yürümüyorum. Tempo namına Allah ne verdiyse tepiyorum. 800 metrelik parkuru bir turladıktan sonra ikinci tura başlarken turu kaç dakikada tamamlayacağımı öğrenmek için kronometreyi çalıştırdım. 6 dakika 50 saniye sürdü. 2,5 yıldır hamlığa rağmen iyi sayılırdı bu tempo. Gördüm ki eski tempodan bir şey kaybetmemişim. Bu da benim adıma sevindiriciydi. Az daha gayret edersem ayaklar açıldıkça eski tempomu yakalamam an meselesiydi.

Üçüncü turu yürürken ikinci süremi egale etmek gerekir deyip iştaha geldim. Ama bir önceki altı dakika elli saniyeyi yakalamak ve bu süreyi egale etmek ne mümkündü. Çünkü genişliği dar parkurda yok yoktu. Yürüyüşünü ters yapanı mı ararsın, köpeğini gezdireni mi, ağır ağır yürüyeni mi, mesire yeri gibi volta atanı mı, yolun ortasında dikilip sohbet yapanı mı, senin hızlı hızlı geçtiğini gördüğü halde önünden yavaş yavaş dikey geçeni mi, bisiklet ve BinBin süreni mi, çocuğunu o kadar boşlukta çocuk arabasına yerleştirmeyip yürüyüş yolunun ortasında bindireni mi, dört kişinin yürüyebileceği yolu iki kişinin, yanından ve arasından kimseyi geçirmeyecek şekilde parkura yayıldığını mı ararsın. İnan yok yoktu. Tam önünde yürüyenleri sollayıp gitmek istiyorsun. Karşıdan ters gelenler ve anlattığım örnekler ister istemez tempomu düşürdüğü için 3.4. ve 5. turlarımda ilk süreyi yakalayamadım. Ya bekledim ya parkurda çıkıp çimlerin üzerine basarak kah solladım kah sağladım. Şu var ki eski zamanlardaki gibi bir iyi terledim. Yalnız gördüm ki bizim insanımızda parkur kültürü yok. Her yürüyüş yapan kendi kural, kuralsızlık, kültür ve kültürsüzlüğünü parkurda sergiliyor. Hoş, hangi alanda oturmuş kültürümüz var ki parkur kültürümüz olsun. Benimki de laf yani. Hakkını yemeyeyim. Bir hızla geldiğini gören ve hisseden yürüyüş severler de vardı. Hemen çekidüzen verip ya da yanındakini kendine doğru çekerek yol açanlar vardı. Ama sayıları azdı.

Güzel ve yürümeye elverişli parkurdaki onca olumsuzluğa rağmen parkurun bir iyi yönü vardı. Hızlı ve tempolu yürümeye trafik cezası yoktu. Çünkü hız limiti konmamış. Araç trafiğinde ben böyle araç sürseydim, azami hızdan dünyanın cezasını öderdim. Çünkü her yerde radar, her yerde TEDES ölçümü var.

Beş turun ardından sırılsıklam olup aynı tempo eve gelirken tempomdan hiçbir kaybetmediğimi hissedince kendime öz güvenim geldi. Benim Hakan Çalhanoğlu ve İlkay Gündoğdu'dan nerem eksik dedim. Onların jübile öncesi çocukluk aşkı olan Galatasaray'da top koşturma özlemi depreşti ise ben ne güne duruyorum. Bende de var GS aşkı. Üstelik ben Hakan ve İlkay gibi transfer ücreti falan istemem. Fahri olarak GS'de top koşturmak isterim. Her ne kadar yaşım onlardan biraz fazla olsa da gençlere taş çıkartacak şekilde tempoma güveniyorum. Yeter ki sarı kırmızı formayı giyeyim. Yeter ki bana top şu desinler. Top nere, ben ora koşar dururum. Barış Alper bile hızıma yetişemez. Bakmayın yaşımın 62 olduğuna dedim durdum kendi kendime yol boyunca. Bu arada formayı İlkay'dan da Hakan'dan da kapacağıma inancım tam. Bildiğim kadarıyla yaş sınırı da yok. Bu durumda çocukluk aşkım GS'de oynamamam için hiçbir sebep yok. Belki futbolcu lisansım eksik olabilir. Onu da köklü kulübüm halleder diye düşünüyorum.

Gülmeyin bana. Bu kadar da değil demeyin. Yarın yaşını, başını almış kişileri ilk on birde gördüğünüz zaman bizim Ramazan bunlardan iyiydi dersiniz de iş işten geçmiş olur. Çünkü alındıktan sonra çıkmam sahaya.

Derdim parkur kültürüne değinmekti. Gördüğünüz gibi nerelere girip çıktım. Kimlere göz kırptım. Ne diyeyim, huyum kurusun. Bir de parkurlara parkur kültürü gelsin. Hele herkes bir yöne yürürken o tersinden gelenleri ve bunda inat edenleri Allah bildiği gibi yapsın.

Bu arada parkurlarda parkur kültürü yok diye köşeme çekilmeyeceğim. Göbekteki bu arızi durumu gidermek için ben yine yürümeye devam edeceğim. Ama parkurlarda ama başka sokak ve caddelerde.

22 Temmuz 2025 Salı

Nasıl Poz Vereceğinizi Görün!

Kaplıcasıyla ünlü bir belde belediye başkanı hiç otobüsün geçtiğini görmediğim yol kenarına bir otobüs durağı yaptırmış. Durağın iki tarafına da bu şekil poz vererek "Termal bölgemize hoşgeldiniz" yazısı yazdırmış. En alt tarafa da ismini, altına da ... Belediye Başkanı yazdırmış.

Eller cepte verdiği bu poz dikkatimi çekti.

Bu görüntüsüyle başkan daha dün ben de sizin gibiydim. Başkan olun siz de böyle yapın, böyle poz verin der gibi. 

Bir poz nasıl verilir, görmedi iseniz görün diye sizler için bu fotoğrafı seçtim. Olur ya bir gün belediye başkanı olursunuz, nasıl poz vereceğinizi bilemezseniz, acemilik çekmeyesiniz diye sizler için fotoğrafladım. Unutmayın, ellerin cepte olmasına dikkat edin.

Bir de belde belediye başkanı olduğunuz zaman böyle eller cepte poz vereceksiniz. Bir ilçeye, ile veya büyük şehire belediye başkanı seçilirseniz, inan nasıl poz verilir, bunu şimdiden kestiremiyorum. Sadece sizler için yorum yapabilirim. Bir belde başkanı böyle eller cepte poz veriyorsa, diğer başkanlıklarda yine eller cepte bir iyi gamıdır mısınız, ayakkabıların arkasına mı basarsınız, ceketi omzunuza mı atarsınız, onu siz daha iyi bilirsiniz. Ama nasıl poz verileceğini bence en iyi bu başkan bilir. Bunu bilmek için de bu genç başkanı bir büyük şehire başkan yapmak lazım. 

Bu arada pozu veren vermiş, fotoğrafı çeken çekmiş, otobüs durağına yapıştıran yapıştırmış. Bu muhteşem üçlüyü (çekinen, çeken ve yapıştıran) tebrik etmek lazım.

Belediye başkanı olursak böyle poz güzel ama daha farklı poz vermek isterim derseniz, bir zaman Isparta'ya giderken Eğirdir Gölünün önünde küçüklük özlemim bir poza sembolik olarak yer vermiştim. Size böyle bir poz öneririm. Bu iyiliğimi de unutmayın. Hava kapalı, kameram da iyi olmadığı için fotom net çıkmamış ama yine de size fikir verir düşüncesindeyim.

Bir de belediye başkanı olursanız, pozdan sonra fotoğrafınızı yapıştırdıttığınızda "Hoşgeldiniz" derken bunun " Hoş geldiniz" şeklinde ayrı yazılmasına dikkat edin. Lütfen Türkçemizi katletmeyin.

20 Temmuz 2025 Pazar

Termal ve Oruç

Geldim, gezdim, gördüm hem de hakkalyakin.

Konforumdan ödün vermedim buraya gelmek ve burada kalmak için. Siz buna itibardan tasarruf etmemişsin deyin. Öyle ya varsa harcayacaksın.

Yediğin, içtiğin senin olsun, varsın itibar da senin olsun, kaplıca nasıl derseniz, bilin ki anlatmakla olmaz. Ancak yaşanır. Gelip görmelisiniz gününüzü. Yine de anlatayım:

Valizleri hazırlayıp birkaç günlüğüne taşınıyorsunuz kaplıcaya.

Odaya girer girmez 1.5*2 metre ebadındaki havuzu sıcak suyla dolduruyorsunuz. Suya girilebilecek gibi ise hemen girebilirsiniz. Yakıyorsa az soğumasını bekliyorsunuz.

Suyun içinde iken kaç dakika oldu suya gireli diye durmadan kolundaki saate bakıyorsun. Çünkü faydası için bir 20 dakika içinde durman gerekiyormuş.

Bu zaman zarfında telefon yok, İnternet yok. Yeme, içme zaten yok. Havuzun bir kenarında büzüşüp duruyorsun. Çok zaman oldu diye o değilden saate bakıyorsun. Akrebi de yelkovanı da demir atmış limana. Tık yok. Saniye ise bal yapmaz arı misali fırıl fırıl dönüyor.

Anlayamadım, biraz daha açar mısın demeyin, dalga geçmeyin benimle. Bildiğiniz ramazan ayından bir gün. Hem de en uzun günlerinden bir gün. 20 dakika deyip de geçmeyin. Bu kadar süre sıcak suda hareketsiz durmak oruçtan beter. Bilin ki oruç daha masum.

Suda süreyi tamamlamak için hayal kurmaya kalkıyorsun. Hiçbir şey aklına gelmiyor. Yazı yazmaya kalkıyorsun zihnen. Su onu da yazdırmıyor. Ayrıca zihne yazı yazmak suya yazı yazmak gibidir.

Ömründen ömür alan bu yirmi dakika bitince, arkana bakmadan sudan çıkıyorsun. Adeta kaçıyorsun. Ramazanda akşam ezanı okunur gibi seviniyorsun. Günde üç defa giriyorsan bu havuza, tıpkı ramazanın bitmesine şu kadar kaldı dediğin gibi kaldı iki havuz seansı daha diyorsun.

Havuzdan çıkmakla iş bitmiyor. Ardından duş alıyorsun.

Havluya sarıp sarmalanıp evdeki gibi kurulanıyorsun. Ama kurulanmak ne mümkün. Vücudundan ter fışkırıyor. Buram buram terliyorsun.

Güç bela giyiniyorsun. Balkona çıkayım diyorsun. Çıkmak ne mümkün. Rüzgar esiyor. Ne olursa olsun, bunaldım çıkacağım dersen, sen bilirsin. Yalnız bil ki ıslak ıslak esen rüzgar seni yatağa düşürür. Bu da şifa bulacağım derken şifa kapmak gibi bir şey olur.

Faydası ne diyorsanız, say say bitmez. Neyin vardı da gittin, faydasını gördün mü derseniz, bir şeyim yoktu ki göreyim. Dertlenmeye geldim vesselam.

O zaman ne diye gittin derseniz, Dedim ya dert yokken dertlenmek isteyenlerin adresi buralar. Yeter ki sen dert iste, yeter ki paran olsun. O gelir seni bulur.

Havuzu varmış, hamamı varmış, bilmem tuz odası, buhar odası varmış bana ne? Maksat dertlenmek değil mi? Odadaki termal neyime yetmez.

Maksat sıcak suya girmek değil mi? O kadar yolu tepmektense hiç yola çıkmadan evin banyosunda da bunu yapabilirsin diyebilirsiniz. Doğru dersiniz de yağı, tuzu aynı fiyata gelir. Çünkü yakan doğal gaz ve akan su ocağına incir diker. Zira belediye şebeke suyunun ve doğal gazın hiç şakası yok. Hele bir de bu ikisine olan devletin desteği de bir gün kalkarsa yatacak yerimiz olmaz bilesiniz.

Hasılı kaplıca kaplıca dedikleri, termal termal dedikleri, sıcak su, şifalı su, SPA dedikleri, bildiğin geçmek bilmeyen uzun günlerin orucundan başka bir şey değil. Ramazan çıkınca bayram yapıyorsun. Kaplıcaya daha varmadan masrafı bayılıyorsun. Bayram için bayram hazırlığı yapıyorsun. Bu da masraf demek. Kaplıca da masraf demek hem de kaç bayram hazırlığının masrafını kaplıcaya bayılıp gidiyorsun.

Gördüğünüz gibi kaplıcanın benim için ne anlama geldiğini sizi tenzih ederim ama “geri zekalıya anlatır gibi anlattım”. Buna rağmen yine anlamadık yine anlamadık derseniz, bir kaplıcaya gidin, gününüzü görün. Daha ne diyeyim mübarekler. Yok, biz bu trşbiji beğenmedik derseniz, biliniz ki bildiğiniz çilehane. 

Para yok, kaplıcaya nasıl gideriz diyorsanız, oruç tutun oruç. Aynı kapıya çıkar. Üstelik bayramı hariç masrafsız.

6 Temmuz 2025 Pazar

Bu Valinin Rüyasına Girmeyin

—Şunun suyu ısındı. Alın onu. Atın içeri. 
—Ne zaman alalım?
—Laf olsun diye soru sorma. Ne zaman alacağınızı biliyorsun. Sabah erkenden. Teamül böyle. 
—Tamam efendim. 
—Bunu da alın. 
—Emriniz olur. 
—Şunu da alın.
—Aldık efendim. 
—Şunu şunu da alın. 
—Aldık.
—Bunları da alın. 
—Bunları da aldık. 
—Onları aldınız mı?
—Yarın sabah alıyoruz. 
—Başka kim kaldı alacak? 
—Bilmiyorum efendim.
—Ne demek bilmiyorum. Hepsini ben mi söyleyeceğim? 
—Efendim, alınma gerekçelerini bilsek belli aralıklarla alırız. 
—Ha şu mesele. Onların gerekçeleri bende mahfuz. 
—İyi de suçun ne olduğunu bilmeden kimi, ne diye alacağız? 
—Onların suçu bende mahfuz kalsın isterdim. Ama gece gündüz bugün kimi alalım diye sorup duracaksınız. En iyisi söyleyeyim. 
—Memnun olurum efendim. Bu vesileyle bunları niye alıyoruz diye merak edip duruyordum. 
—Sence bunları niye içeriye aldırıyorum? 
—Efendim, ben nasıl bilirim. 
—Tabi ben bileceğim. Ama sen yine de bir tahminde bulun. 
—Aklıma bir şey gelmiyor ana mutlaka suçları vardır. Değilse niye içeri aldıracaksınız?
—Onların suçu benim rüyama girmeleridir. 
—Efendim, çok özür dilerim ama bir insan rüyanıza girdiği için içeri alınır mı? 
—Alınır hem de bal gibi alınır. Girmeyeceklerdi rüyama 
—İlginç. Ama efendim, onların elinde değil ki rüyanıza girmek. Böyle giderse korkarım ki beni de rüyanızda görebilirsiniz. Bu durumda benim halim nice olur. O kadar da hukukumuz var. 
—Hiç kusura bakma. Hiç affım yok. Rüyana girersen, gözünün yaşına bakmam, sen de girersin oraya. 
—Efendim, af talebinde bulunuyorum. Köşeme çekilmek istiyorum. 
—Asla. Af talebin kabul edilmemiştir. 
—Efendim, rüya dışında başka bir kriter belirleseniz. 
—Mümkün değil. Kimse kusura bakmasın. Ben zamanın Bağdat valisini örnek alıyorum. Benim için o rol modeldir. 
—Bağdat valisi nasıl biriymiş ki onu örnek aldınız. 
—Bunu da bir hikayeyle anlatayım:

Alfabetik Sıra Operasyonları

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları önceleri aralardan başlatıldı. Bir o şehir, bir bu şehir yapıldı.

Adana, Adıyaman ve Antalya şehirlerinde de yolsuzluk ve rüşvet operasyonları başlayınca, dedim şimdi yandı tüm belediye başkanları. Çünkü denmiş olmalı ki böyle aradan olmaz. Biz şu işe baştan başlayalım deyip belediyeler alfabetik sıra ile operasyona dahil edildi.

Eğer bu hızla gidilirse öyle görünüyor ki alfabetik sırası gelen belediye başkanı hakkında harekete geçilecek.

Hepsine sıra gelecek olsa da burada en şanslı şehirler alfabenin sonlarında yer alan şehirler. Çünkü operasyona en son dahil olacak şehirler buralar.

Yalova, Yozgat ve Zonguldak belediyeleri sonlarda olmanın avantajını kullanacak. Gel keyfim gel, bize sıra gelinceye kadar diyecekler ve derin bir nefes alacaklar:

Eşleriyle, dostlarıyla ve seçmenleriyle doya doya günler geçirecekler.

Belki de şimdiden ziyaretlere başlayıp veda çayı içecekler.

Helalleşecekler. Doyamadık şu belediye başkanlığına. Varsa hakkınız, helal edin. Bizden yana helal olsun. Belki bugünden sonra görüşemeyebiliriz. Şehrim size emanet diyecekler.

Borçları varsa ödeyecekler.

Her zamankinden daha nazik ve kibar olacaklar.

Vatandaşın işini jet hızıyla yapacaklar.

Şayet yolsuzluk yapıyorlar ve rüşvet alıyorlarsa, almayacağım bundan sonra deyip belediyeler daha operasyon başlamadan temizlenmeye başlayacak. Hepsi daha içeriye girmeden tövbekar olacak.

Böylece tüm şehirlerimiz irinlerinden temizlenecek.

Tüm bu olup bitenleri izleyen İçişleri Bakanlığı da yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yerine "Temiz Eller, Temiz Şehirler Operasyonu adını verecek yaptığı operasyonlara.

Ülkenin yaptığı bu Temiz Şehirler Operasyonu, devletin diğer tüm kurumlarına da yapılacak. Tüm kurumlarımız temize çıkacak.

Tüm belediye ve kurumlar bakacaklar ki bu iş tamamen yasal ve doğal. Her biri hakkında operasyon başladığında hiçbiri cayırtı koparmayacak. Sadece bize değil, herkese yapılan mutat bir operasyon diyecek. Halk da polis nezaretinde götürülen başkanlarını alkışlarla cezaevine gönderecek. Ayrıca miting ve protestoya ihtiyaç kalmayacak. Rutin bir operasyon. Bugün bize, yarın size diyecek.

Ülkenin bu yaptığı Temiz Şehirler ve Temiz Kurumlar operasyonu tüm dünyaya örnek olacak. Türkiye en iyisini yaptı. Bunu niye biz ülkemizde yapmayalım diyecek. Böylece her ülke temizlenecek, dünya temize çıkmış olacak.

Burada beni düşündüren, bu operasyonlar alfabetik sıraya göre mi yapılıyor yoksa trafik plaka koduna göre mi? Öyle zannediyorum beni düşündüren sonradan vilayet olan şehirleri de düşündürüyordur. Şayet alfabetik sıraya göre yapılıyorsa, mesela sonradan il olan Ardahan'a operasyon yakındır. Yok, trafik plaka koduna göre ise Ardahan daha çok bekleyecek. Çünkü kendisine, bir zamanların son şehri Zonguldak'tan sonra sıra gelecek. Yetkililerin bu konuya bir açıklama getirmelerinde fayda var.

Bu önemli mevzuyu işlerken şu ayrıntıya da dikkat çekmezsem olmaz. Bir ara Hakkari'den il hakkı alınıp Yüksekova'ya il statüsü konuşulmuş, sonra rafa kalkmıştı. Şimdi bu konuyu yeniden gündeme getirme zamanı. Bunu da Hakkari düşünecek. Belki de alfabede önlerdeyiz. Bir an evvel bu Temiz Eller Operasyonuna dahil olalım, sonra işimize bakalım diyecek, Yüksekova'ya hakkını devretmeyecek. Belki de biraz zaman kazanalım. Bunun için il olmaktan feragat edip bu hakkı Yüksekova'ya devredelim diyecek. Bekleyip göreceğiz bu samimiyet sınavını Hakkari nasıl verecek?

Pazar pazar sabah kahvaltısını yaparken bu önemli konuya değindim. Sakın olan pazar pazar su koyverdin demeyin. Hele izahı olmayan şeyin mizahı olur hiç demeyin. Yazımı okuma zahmetinde bulunursanız, hiç olmadığı kadar ciddiyetime hayran kalacağınızdan eminim.

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Size Kim Dedi Belediye Başkanı Olun Diye?

Kim dedi size işi gücü bırakın, belediye başkanlığına aday olun, belediye başkanı seçilin ve belediye başkanlığı yapın diye.

İşsiz miydiniz de belediye başkanı oldunuz?

Düşünemediniz mi ağrımaz başınızın ağrıyacağını?

Bir gün kodese girebileceğinizi hiç aklınıza getirmediniz mi?

Ne işe yaradı şimdi?

Sırayla, bazen toplu halde gidiyorsunuz güneş görmez yerlere. Hem de sabahın erken saatinde.
Bir makam uğruna değer miydi bu sıkıntıya girmeye?

Sıra bizden sonra kimse deyip duracaksınız hem de.

Şimdi ne zaman çıkacağız diye bekleyip duracaksınız orada.

Üstelik tam da işe yarayacağınız zaman yoksunuz. Çünkü memleket yangın yeri. Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Böyle bir zor zamanda sizler yoksunuz.

Böyle zamanda şehrinizde olmayacaksınız da ne zaman olacaksınız?

Neyse olan oldu. Bugünkü aklınız olsaydı, kim başkan olursa olsun deyip belediye başkanlığına aday bile olmazdınız. Ama şu var ki son pişmanlık fayda vermez.

Biraz da geride kalan başkanlara değinelim.

Biliyorum bize sıra ne zaman gelecek diye bekleyip durursunuz. Bilirim kolay değil böyle beklemek.

Siz siz olun, bana bir şey olmaz demeyin. Şu anda dışarıda iseniz elbet şükredin. Bugün de dışarıdayım deyin.

Yalnız rehavete kapılmayın. Hiç içeriye girmeyecekmiş gibi çalışmaya devam edin.

Sabahı bırakmadan eşinizle dostunuzla helalleşin.

Borcunuz varsa ödeyin.

Çamaşır, terlik, havlu, diş fırçası vs. ihtiyaçlarınızı bir valize koyun. Kapının yanında hazır dursun.

Erken yatıp uykunuzu tam alın.

Sabah erkenden zilini çalarsa, hayır ola, bu kim ki bu saatte? Sütçü mü, postacı mı demeyin. Lütfen aklımızla dalga geçmeyin. Polistir polis.

Üzülmeyin, hemen birden götürmüyorlar içeriye.

Bildiğim kadarıyla önce genel bir muayene için tam teşekküllü bir hastaneye götürüyorlar. Sıra beklemeden tepeden tırnağa muayene oluyorsunuz. Bunun için bir kuruş para ödemiyorsunuz.

Göz altı ve tutukluluk halinde de yatak ve iaşe bedeli ödemiyorsunuz.

Orada mesai kavramı ve mefhumu yok. Sabah akşam yatacaksınız.

Burada yatarken vaktinizi boşa harcamayın. Kitap yazın orada. Yazar olarak çıkın oradan.

Çıkınca da yazarlığa verin kendinizi. Bir daha belediye başkanlığı mı, tövbe tövbe deyin.

8 Haziran 2025 Pazar

Radara Gel Radara!

Araban varsa şayet
Basacaksın tüm gaza, 
Atacaksın vitesi,
Yolların hakkını vereceksin. 

Allah devlete zeval vermesin. 
Ne güzel yol yapmış de. 
Allah ne verdiyse
Bastıkça basacaksın. 

Araban fazla yakarsa yaksın. 
Yolun hakkı basmaktır. 
Radara yakalanırsan yakalan. 
Çünkü devletin hakkı radardır. 

Bittikçe yakıtın, doldur deponu
Öde devlete ÖTV ve KDV'ni. 
Devlete görevimi yaptım deme, 
Radara da gir ki bütçe düzelsin. 

Radara girip ceza yedim diye üzülme. 
Çünkü yolun zekatı radar cezası,
Arabana basmak da arabanın zekatı. 
Unutma, ceza vatandaşlık görevidir. 

Bu cezalar sana yol, su olarak dönecek. 
Yeter ki sık sık radara gir, ceza ye. 
Çok ceza geldi deyip hayıflanma. 
Erken ödeme indiriminden yararlan. 

Devlet vatandaşına kumpas kurdu deme. 
Çünkü devlet asla ve kat'a kumpas kurmaz. 
Tüm bu cezalar senin güvenliğin içindir. 
Güvenliğini düşünenden de üçü, beşi esirgeme. 

Bu cezalar gelmeye devam ettikçe
Ver kendini şiir yazmaya. 
Varsın olmamış desinler şiirine, 
Çünkü dertler seni şair yapar. 

4 Haziran 2025 Çarşamba

İyi ki Belediye Başkanı Olmamışım

Bir zaman nerede bir koltuk boşalmışsa talip oldum. Daha doğrusu atladım. Zaman zaman belediye başkanı da oldum.

Oldum demiş isem sahiden değil. Kendimi darı ambarında görür, bir adaylık teklifi gelirse, millet başkanlık nasılmış, nasıl hizmet yapılırmış görsün derdim.

Ama hiç adaylık teklifi almadım. Haliyle nasip olmadı. Kendi kendime gelin güvey olmuş oldum.

Şimdi düşünüyorum da iyi ki belediye başkanı olmamışım. Allah beni büyük tehlikeden korumuş diyorum.

Niye derseniz? Anlatayım efendim.

Malumunuz bir kesere sap olma, bir koltuğa oturma arzusu, sevda derecesinde bende. Benden iyisini mi bulacaklar, ben milleti hizmete boğarım. Zira vizyon var, misyon var, dürüstlük zaten istemediğiniz kadar dedim durdum.

Diyelim ki belediye başkanı oldum. Benim dürüstlüğüm bitecekti. Nereden biliyorsun demeyin. Çünkü benim dürüstlüğüm elimde imkan olmadığından yani yokluktan. Elime imkan geçse anasını ağlatırım dürüstlüğün. Dürüstlüğün 'd' si kalmazdı bende. Çünkü makam kadar debdebe ve şatafata, dünya dolusu olsa da mal, mülk ve servet edinmeye karşı aşırı tamahkarlığım var. Bakmayın gözü tok göründüğüme. Bu görüntüm, ciğere ulaşamayan kedinin ete murdar demesinden başka bir şey değil.

Belediye başkanı olduktan sonra daha fazla mal edinmek için kirli işlere girişecektim. Ben böyle yaparken devletin eli armut toplamayacaktı elbet. Bir sıçarken, iki sıçrarken bir sabah bakmışsın, bir kaçıncı dalga operasyonu ile ellerim kelepçeli bir şekilde önce gözaltı, nezarete alınma, ardından tutukluluk halinin devamı... Yani içerideydim.

Böyle derken müneccim olduğumu sanmayın. Zira ben kendimi biliyorum. Dalga dalga gelen operasyonlar beni de bulacaktı. Ondan sonra da iddianame hazırlanıncaya kadar içerideyim. Artık yargılama ne zaman biterse. Güneş yüzü görmeyecektim anlayacağınız.

Bu aşamada basın hakkımda neler yazacaktı neler... Belki de "Bir de ilahiyatçı. Adam malı götürmüş. Boşuna dememiş atalarımız, kıyamet hacı ile hocadan kopacak diye. Adam bize vermiş talkını, kendi yemiş salkımı" yazacaklardı.

Şimdi düşünüyorum da belediye başkanı olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum ve verilmiş sadakam varmış diyorum.

Aman belediye başkanlığı sizin ve başkasının olsun. Bu halimden memnunum. Belediye başkanı olanlar düşünsün. Bir de operasyonda sıra bana ne zaman gelecek diyenler düşünsün.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Hep Pişmanlık Niye Olmasın!

Yaşım 60'ı geçmiş. İşimin bitmesi demek olan 70'e doğru gidiyorum. Bir taraftan da zorunlu emekli yaşım gelmediği için çalışmaya devam ediyorum.

Her ne kadar görevime devam etme gibi bir derdim olmasa da kanuni olarak yaş 65 oldu mu adım Abbas olmasa da yolcu olacağım.

Yerim doldurulabilir mi? Kendimi bulunmaz Hint kumaşı olarak gören biri için zor diyorum. Şu var ki bu zorluğu yenmek için kimsenin zorluk ve sıkıntı çekmesine de gönlüm Rıza göstermez.

Fakat bunun için birileri de taşın altına elini koyup bir şeyler yapmalı.

Ne yapmalı? Benim bir ihtiyaç olduğumu, bunun hayatın bir gerçeği olduğunu söylemesi gerekir. Yaşın 65 olsa bile, çalışmanın önünde kanuni engel olsa dahi bu yoldan cayma hakkın yok, ölmem var, dönmek yok demeli. Hatta mevzuat değişikliği yapılması için öncülük yapmalı. Böyle deyip böyle yapmalı ki ben de önümü göreyim. Değilse bu yaştan sonra ne yapar ne ederim.

Gerçi ne yapar ne ederim desem de benlik problem yok. Sadece ağız alışkanlığı bu. Yokluğum ülkeye zarar. İşin içine memleket giriyorsa gerisi zaten teferruat olur benim için.

Söylemeyeyim diyordum ama söyleyeceğim artık. Aslında benim gibi yokluğu sıkıntı olanlar için yaş ve mevzuat engeli olmamalı, süre ya da dönem sınırı olmamalı. İstediğimiz yerde istediğimiz kadar kalmalıyız. Bu konuda ülkenin tek yapacağı, benim gibi bulunmaz Hint kumaşlarının önümdeki engeli kaldırmak için özel mevzuat çıkarılmalı. Bir kez daha şeklinde değil, görevi ölünceye kadar devam eder denmeli. Övünmek gibi olmasın ama benim gibiler her zaman gelmez. O yüzden mevcudun kıymetini bilmeli, nankörlük yapılmamalı.

Ondan sonra görün hizmeti. Çünkü ülke hizmete doyar.Ayrıca yaptıklarım da yapacaklarımın teminatıdır.

Demedi demeyin. İsterseniz deneyin. Denemekle sonra ne kaybedeceksiniz? Belki pişmanlık duyarsınız ama dünyanın sonu değil. Üstelik bu, sizin kaçıncı pişmanlığınız. Ha bir defa daha pişman olsanız siz pişmanlık sıralamasında ben de ömür boyu olmak suretiyle yeni rekorlara imza atmış oluruz. Ayrıca bugüne kadar pişmanlıktan kim ölmüş ki siz öleceksiniz. 

23 Nisan 2025 Çarşamba

Trump Bizim Yolda

Hep ABD ve Batı'yı kıskanır. Ne zaman onları taklit etmekten kurtulup lider ülke olacağız dedim durdum.

ABD başkanının FED başkanına faizi indir sözünü görünce keyfim yerine geldi. Hah şöyle dedim. Arkaya yaslandım.

Hayıflanmadım da değil. Nasıl hayıflanmam. Boşuna hep Batı'yı taklit ediyor bu ülke diye suçlamışım.

Geldiğimiz nokta itibariyle bırakın Batı'yı taklit etmeyi, dünyaya meydan okuyan koskoca Trump faizi indir. Ekonomi kötüye gider bak diye talimatla faizi indirmeye çalışıyor. Hem de bunu kaç defa tekrarladı.

Görüyorum ki Trump bizi taklit ediyor.

Böyle derken de hiç olmadığı kadar ciddi. İnadım inat diyor. Çünkü inandırmış kendisini buna. Faiz inerse ekonomisi düze çıkacak. Bir bildiği var belli ki. Belki de ekonominin kitabını yazdı Bay Trump. Değilse durduk yere niye faizleri indir desin. Öyle ya kendisi gayrimenkul zengini. Yıllar yılı emlakçılık yapmış. Piyasanın içinden geliyor. Bu konuda kendisine özgüveni tam.

Yalnız dünyayı titreten Trump'ın talimatını FED başkanı dinlemiyor. Sanırım Trump inat. FED başkanı ondan inat. İndirmedi hala faizi.

FED başkanı söz dinlemediği gibi istifa etmeyi de düşünmüyor.

Bu durumda söz dinlemeyen bu asiyi görevden almaktan başka yol kalmıyor. Fakat Trump görevden alamıyor. Çünkü ABD Merkez Bankası bağımsızmış. Bakalım bu iki inadın inatlaşmasından nasıl bir sonuç çıkacak?

Trump'ın emri altındaki bir memuruna söz geçirememesine hayret ettim. Düştüğü duruma üzüldüm. Koskoca Trump dünyaya ayar versin. Bir sözüyle borsa çöksün, diğer bir sözüyle borsa uçsun. Çin ile girdiği ekonomi savaşı dolayısıyla altın tarihi rekor kırsın. Rusya ve Ukrayna'yı barış masasına oturtmasına ramak kalsın. Akşam sabah şu ülkeye bu kadar vergi koydum desin. Dünya bu işin sonu nereye varacak diye endişeli bir bekleyiş içerisine girsin. Böyle bir figür ülkesindeki merkez bankası başkanına sözünü geçiremesin.

Diyeceğim şu ki Trump dünyaya hükmediyorum. Bir FED başkanına sözüm geçmiyor diye üzülmesin ve pes etmesin. Yapacağı tek şey bizi izlemeye ve bizi taklit etmeye devam etsin. Çünkü biz o yollardan geçtik.

Ne yapabilir Trump? Başkanlık sistemine geçsin diyemiyorum. Zaten başkanlık sistemi var ABD'de. Pekala bir anayasa değişikliği ile FED başkanını görevden alma yetkisini elde edebilir. Şayet bunu yaparsa, FED başkanı sözünü dinlemesin de göreyim. Baktı söz dinlemedi mi? Alır görevden sözünü dinleyecek bir merkez başkanı atar. O da dinlemezse onu alır, bir başkasını getirir. Herhalde Trump için bu zor olmasa gerektir.

Aman neyse ne. Ne halleri varsa görsün. Sadece kayda geçsin diye söylüyorum. Görüyorum ki Trump bu konularda acemi. Böyle böyle pişecek. Çünkü o gelirken biz gidiyorduk.

Ha talimatla faiz indirmenin sonu faiz yükseltmek olurmuş. Olsun. Faiz değil mi? İner de çıkar da. Dünyanın sonu değil ya. Baksın bize. Çünkü biz faizler indiğinde de ayaktaydık. Çıktığında da ayaktayız. 

Suda Belediye Desteği

Nisan ayında gelen su faturam 605,50 TL geldi. 33 günde 16 ton su kullanmışım.

Faturayı yüksek görünce bir önceki ayın tüketim miktarına ve fatura bedeline baktım. 27 günde 13 ton kullanmışım. Fatura bedeli de 458 lira gelmiş.

İkinci kademeye geçmiş olabilir miyim diye göz attım. Her iki ayda da ikinci kademeye geçmemişim. 

Nisan ayı itibariyle suya zam geldi mi bilmiyorum. Yalnız nisan ayında kullandığım sarfiyatın tonu 37,84 TL iken mart ayı sarfiyatın tonu ise 35,23 lira. Başka bir hesap yoksa öyle görünüyor ki suyun tonunda 2,61 TL bir fark ortaya çıkıyor.

Gelen yüksek su faturasının üzüntüsünü paylaşmak için faturayı edi, büdü ve tekne kazıntısından ibaret grubumuza gönderdim. Bilinçaltımda da fazla kullanmışsınız. Eserinizle gurur duyun demek vardı. Hiç oralı olan olmadı. Nice sonra içişleri bakanı, "çok fazla gelmiş. Her zamanki gibi kullandığımız" yazarak ne üzerine aldı ne de kimseyi suçladı. İçişleri bakanı üzerine almayınca belki halı saha maçına ve spora giderken bir banyo bir de dönüşte banyo yapan tekne kazıntısı sorumluluğu üzerine alan bir şeyler yazar dedim. Tek kelime yazmadı. Vay be, bu ne demedi. Eve girdikten sonra da bu ay çok gelmiş demedi. Belli ki baba olarak işin ne? Bir zahmet ödeyiver. Babalar bugünler için var diye düşündü.

Son kez bir umut faturaya bir kez daha göz attım. Acaba belediye de MEDAŞ ve Enerya'nın yaptığı gibi "Sayın abonemiz, bu ay kullandığınız su sarfiyatının bedeli şu kadar. Bunun şu kadarını belediyemiz karşılayacak. Sizin payınıza düşen pay bu kadar" şeklinde bir not yazarak belediye desteği vermiş olabilir mi dedim. Böyle bir nota rastlamadım. Haliyle sevincim kursağımda kaldı.

Halbuki devlette devamlılık esastır. Devlet nasıl ki elektrik ve doğal gazda yüzde 60-65 devlet desteği veriyorsa devletin bir kurumu olan belediye de bir "belediye desteği" verebilirdi. bu Böyle bir mesaj görmediğime göre belli ki belediyeler ayrı birer cumhuriyet.

Burada, yağış yok, barajlar boşaldı. Zaten susuzluk ve su kesintisi kapıda. Bunu düşüneceğine senin dert edindiğine bak denebilir. Haklısınız. Yalnız ben de bütçemi düşünmek zorundayım. 

Belediye de sudan tasarruf edin diye su fiyatlarını yüksek tutuyoruz diyebilir. Elbette kuraklıktan kaynaklı su sıkıntısından herkes gibi ben de bu endişeyi taşıyorum. Sudan tasarruf etmeye gelince, ne kadar özen göstersek de sudan tasarruf etmek mümkün değil. Çünkü su da tıpkı doğal gaz ve elektrik gibi ihtiyaç. Ne kadar ihtiyaç duyuluyorsa o kadar kullanılacak. 

Yine de bu su sarfiyatını aşağıya çekmek için düşünmeye başladım. Ama şu ana kadar aklıma bir şey gelmedi. 

Sakın ola. Sana yine az gelmiş. Bize şu kadar geldi demeyin. Kırarım. Çünkü hiç havamda değilim. Şunu derseniz, gönlümde ayrı bir yeriniz olur: "Bu fatura bedeli benden". 

18 Nisan 2025 Cuma

Rasim Hutbesi

Ergenekon operasyonlarında tetikçi bir gazetede yazarlık yaparak sonradan "Ergenekon diye bir şey yokmuş, milli ordumuza kumpas kurulmuş" denip dava düşse de o sürece katkısı küçümsenemez.

Halk TV yetkilileri büyük bir başarıya imza atarak kendisiyle röportaj yapınca, Halk TV'den altı gazeteci birden istifa etti.

Spor programlarında yaptığı bilimsel skor tahminleri görülmeye değer.

Tartışma programlarında ortamı germede, sesini yükseltmede üstüne tanımam.

Bildim bileli bir şöhrete sahip. Şöhretinden hiç eksilme olmadı. Şöhretinde bir düşme sezdiği zaman yeniden gündeme gelmeyi de çok iyi becermekte.

En sonunda da "CHP'ye kayyum atanacak" paylaşımıyla gündeme oturdu. Bu haberle borsa yüzde 6 değer kaybetti.

Görünen o ki yaptığı iş ne ise ağırlığı olan biri. Siyaset, spor her alanda var. On parmağında on marifet.

Sayesinde gazeteciler işini kaybediyor, borsa düşüyor, ses getiriyor, infiale sebebiyet veriyor. Kısaca hep ses getiriyor.

Sonunda kayyum iddiasından dolayı yalan haberi alenen yaydığı için savcılık resen soruşturma başlattı. Göz altına alındı. Ama yapacak çok işi olmalı ki tutuklamaya gerek görülmedi. İfadesinin ardından adli kontrol şartı ile salıverildi. Sadece yurtdışı yasağı kondu kendisine.

İşin içine yalan haberi alenen yaymak girince Diyanet de topa girdi. Bu konuda bana da söz düşer dedi. Bu haftanın konusunu bu şöhret sahibine ayırdı. Hucurat süresinden bahsetti. Kısaca ahlak süresi olarak da bilinen süre özetlendi. Ayetlerin hem orijinali hem de mealine yer verildi. "Ey iman edenler! Size bir fâsık haber getirirse onun doğruluğunu araştırın…” emridir. Ayet-i kerime, bizleri; yalan haber ve yanıltıcı bilgilere karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır. Zira ister gerçek hayatta isterse dijital mecralarda yalan haberleri yaymak, doğruluğu teyit edilmeyen bilgileri paylaşmak; insanlar arasında fitne ve fesadın ortaya çıkmasına, toplumda huzur ve güven ortamının zedelenmesine sebep olmaktadır. Nice insanların hayattan kopmasına, nice yuvaların dağılmasına, nice dostlukların bozulmasına yol açmaktadır. Asla unutmayalım ki, doğruluğundan emin olunmayan bir bilgiyi ve haberi paylaşmak, büyük bir günah, ağır bir vebaldir." kısmıyla adeta adına hutbe okundu. Yaptığın fasıklık dendi. Bize de bir fâsık bir haber getirirse doğruluğunu araştırın mesajı verildi.

Hasılı bu haftanın hutbesine Rasim hutbesi dense yeridir. 

Bu durumda Rasim Ozan Kütahyalı'yı kıskanmaktan başka bir yol kalmadı bana. Öyle ya adıma bugüne kadar bir hutbe irat edilmedi. Kimsenin ekmeği ile oynayamadım. O kadar yıldır yazıp paylaşım yaparım. Rasim Ozan Kütahyalı kadar yazı ve paylaşımlarım ses getirmedi. Savcılık harekete geçmedi ve hiç gündeme oturmadım.

Not:Dikkatimi çeken hatibin hutbeyi bağıra bağıra okumasıydı. Hep mi böyle okur yoksa Rasim'e kızgınlığından mıydı bilemedim. 

Neden?

18 Nisan 2011 tarihli sosyal medya profilimde, birbiri ile alakalı olmayan paylaşımlar yapmışım. Sözlerin sahibi vardır belki. Ama nedense kimden alıntı yaptığıma yer vermemişim. Sözlerin sahipleri haklarını helal etsinler.

Aşağıda bu alıntılara yer veriyorum.

“Neden ilanlarda "doktordan temiz araba" diye yazılır? Hipokrat yemininde, ‘arabamı temiz kullanacağım’ şeklinde bir madde mi vardır?”

“Neden futbol takımı olan Ajax, Ayaks diye okunur da temizlik ürünü Ajax, Ajaks diye okunur?”

“İpana 7 reklamındaki kıza, "Ne zamandan beri İpana 7 kullanıyorsun?" diye soran doktor, İpana 7'nin yeni bir ürün olduğunu ve reklamdan sadece birkaç gün önce piyasaya çıktığını bilmemekte midir?”

“Bulmacalarda, boru sesinin karşılığı neden hep "ti"dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar, hiç "ti" diye ses çıkaran boru görmüşler midir?”

“Bir programı kurarken neden "kabul ediyorum" ya da "kabul etmiyorum" seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp bir bilgisayar programı satın aldıktan sonra “kabul etmiyorum" seçeneğini işaretleyen bir takım saf kişiler mevcut mudur?”

“Dolmuşlardaki fiyat arifesinde, "en kısa mesafe", neden "indi-bindi" olarak tabir edilir? Önce inilip sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?”

“Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur?”

“Düğünlerde, neden "Dom Dom Kurşunu" ile göbek atılmaktadır? "Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi" gibi sözler eşliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?”

“Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün insanların izlediğini sanırlar? Örnek: Şu anda 70 milyon kişi bizi izliyor.”

“Neden dükkanını kapatıp giden esnaf, kapıya "10 dakika sonra döneceğim" yazar? Ne zaman gittiğini nasıl anlarız?”

“Neden sınavlarda "4 yanlış bir doğruyu götürür" şeklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılırlar da "4 doğru bil, bir doğru da bizden" şeklinde bir uygulama başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?”

“Neden öğrenciler, ilköğretimin besinci sınıfına kadar öğretmene, ‘öğretmenim’ diye seslenirken altıncı sınıfta bir anda "hocam" diye seslenmeye başlarlar?”

Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanırlar?

“Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?”

5 Mart 2025 Çarşamba

Azrail Buralarda Dolaşıyor

İlçemde dün bir, bugün üç kişi vefat etti.

Arka arkaya bu vefat haberlerini alınca amcaoğlum Tevfik Abi aklıma geldi.

Benden iki yaş büyük Tevfik Abi, hatır bilir, hatır almayı da.

Bir cenaze olduğunda ekmek teknesini kapatır, uzak yakın demez, o cenazeye mutlaka katılır.

Vefalı biri. Mübarek günlerde ve haftada bir büyüklerini arar, hal ve hatırlarını sorar. Onların hayır dualarını alır.

Hayatın tüm sıkıntılarına rağmen espri yapmayı da ihmal etmez. Espriden de anlar.

Ortamını bulduğunda konuşmayı da sever, dinlemeyi de.

Biraz hızlı konuşur ama ne dediğini anlarız.

İbadetlerini elinden geldiği kadar yapar.

Tek korkusu ramazan orucu. Günler gelmeden ramazanın korkusunu içinde hisseder. Bu oruçtan kurtulmanın yolu yok mu diye her ramazan öncesi arar. Hafızım, tutmasak olmaz mı der gülerek. Ağa! Tek çaresi var. Bir doktor bulacaksın. O doktor sana oruç tutma diyecek. Sen de tutmayacaksın diyecek. Sen de tutmayacaksın. Başka da yolu yok derim. Birlikte güleriz.

Bu ramazan aramadı. Sanırım unuttu ya da nasılsa bundan kurtuluş yok. Sağa sola telefon açmama gerek yok. Naçar tutacağım demiş olmalı. Hoş, esprisine söyler. Her türlü zorluğuna rağmen orucunu da geçirmez.

Yalnız oruç oruç markete gittiğinde ihtiyaç veya değil, şunu da ver, bunu da ver diyerek ellerinde poşet evin yolunu tuttuğu söylenir. Bunu kendisine sorduğumda, doğru, öyle yaparım der. 

Karşılaştığım zaman benim bir zamanlar anlattığım şu oruç fıkrasını anlatır:

Yaşlı biri uzun günlerde oruç tutuyormuş. Evde otura otura bir türlü vakit geçirememiş. Gözü hep güneşte imiş ama görünen o ki güneş kendini tepeye sabitlemiş. Batma gibi bir düşüncesi yok.

Biraz vakit geçsin diye evden çıkıp baraja doğru giderken yol kenarında bir ağacın altında nevalesini çıkarmış, yemek yiyen birini görür.

Elinde baston adamın yanına varır. "Utanmıyor musun oruç tutmamaya" demiş tanımadığı adama. Adam da "Ben Hristiyan’ım" demiş. Yaşlı amca, "O zaman dininin kıymetini bil" demiş. Yoluna revan olmuş.

Beni gördüğünde bu fıkrayı anlatır. Anlatırken de fıkrayı ilk defa duymuş gibi katıla katıla güler.

Amcaoğlum, çocukluk, gençlik ve yaşlılık halinin çoğunu ilçede geçirdikten sonra Konya merkeze taşındı. Selçuklu, Yazır'da oturur. Ben de Meram Yaka'da oturuyordum bir zamanlar. Birkaç defa “hafızım, gelip gitmiyoruz, görüşemiyoruz. Niye gelmiyorsun” dedi. Haklıydı. Mahcup da oldum ama hiç bozuntuya vermeden, ağa! Sen ta Yazır'dasın, ben de Yaka'dayım. Oturduğumuz yerin mesafesi bir şehir mesafesi gibi. Gidip gelmek zor. En iyisi sen ölürsen seni Yazır’a, ben ölürsem beni de bu tarafta bir mezara defnetsinler dedim. Birlikte gülüştük.

Onu hatırlamamın sebebi, bugün ilçemizde üç kişinin aynı gün ölmesi. Böyle peşi sıra ölen olduğunda, beni görür görmez "Hafızım, ortalıkta pek dolaşma. Bugünlerde Azrail bizim buralarda dolaşıyor. Bak, şu gitti, bu gitti, bir haftada kaç kişi birden öldü, haberin olsun derdi.

Kulakları çınlasın.

3 Mart 2025 Pazartesi

Orucun, Kitaplarda Yazmayan Faydası *

Bir ramazan iklimini yaşıyoruz.

Ramazan kışa doğru geldikçe 17 saatlik uzun günlerin orucu şimdilik geride kaldı.

Haliyle kış mevsiminde 13 saat oruçlu kalmak uzun günlere göre daha kolay.

Her ne kadar kışın oruç tutmak daha kolay olsa da bazıları, ben oruç ibadetini seviyorum dese de oruç zor bir ibadettir.

Gözü korkutan bir ibadettir.

Psikolojik yönden insan nefsini rahatsız eden bir ibadettir.

Çünkü nefsin istediği yeme ve içmeyi, sınırları belli bir süre ötelemektedir. Bu da nefse zor gelen bir ibadet olduğunu gösterir.

Sahur dolayısıyla uykuyu da bölmekte. Güne uykuyu alamadan başlamak demektir.

O yüzden diğer ibadetlerin aksine oruç, yüzü soğuk bir ibadettir.

Oruç ve çalışmak insanı korkutsa da orucun esas zorluğu hiçbir iş yapmayanlar içindir. Çünkü çalışırken oruç tutmak, vaktin ne zaman geçtiğini bilememek anlamına gelir.

Önemli olan orucu çalışarak geçirmektir. Orucu bahane edip işten geri kalmamaktır. Bir şeyi yaparken diğerini ihmal etmemektir. İkisini birlikte götürmektir. Bu dediğim, bedenini terleyerek çalışanlar için değil. Çünkü onlar için oruçta çalışmak güçten ve takatten kesilmek demektir.

Yüzü soğuk, zor bir ibadet olsa da orucun faydası da yok değil. Faydası derken sevabından bahsetmeyeceğim. Acın halinden anlama, iradeye hakim olma, nefsi terbiye etme ve sabrı öğretme gibi faydalarını saymayacağım. Sağlık yönünden de faydalı demeyeceğim.

Orucun en büyük faydası, tuvalete gitmeye ihtiyaç hissetmemektir.

Sair günlerde yiyip içtikten sonra tuvalete duyulan ihtiyacın oluşmamasıdır.

Sık sık wc'ye gitmeye ihtiyaç hissetmemektir.

Sabahtan akşama hiç tuvalete gitmeden her namaz vakti için abdest almaya gerek görmemektir.

Sabah abdestiyle akşamı yapmaktır. Bu da sudan ve zamandan tasarruf demektir.

Sair günlerde çay vs.nin ardından soluğu wc'de aldıkça bende prostat var endişesinin, oruçta gitmesidir. Motor sağlam sevincini iftar sonrasına kadar yaşamaktır.

Uzatmayayım, orucun bu faydası da yabana atılmamalı. Orucun bireysel ve toplumsal faydalarını yazan ilmihallerde, bu faydaya da bireysel kısmında mutlaka yer verilmeli.

*24.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

26 Şubat 2025 Çarşamba

Bu Hünerimden Haberdar mıydınız?

Pek yetenekli biri olmasam da bu demek değildir ki her alanda beceriksizim.

Övünmek gibi olmasın ama çoğu kişide olmayan ne cevherler var bende. Say say bitmez anlayacağınız. Yeter ki bu cevherleri yumurtlamam için bana imkan ve görev verilsin.

Hünerlerimin hepsini saymasam da bir tanesini belirtmeden geçemeyeceğim. Mesela yön özürlü olsam da iyi iz sürerim. Kişilerin geçmiş kirli çamaşırlarını yani cemaziyülevvelini ortaya dökmede üstüme yoktur. Bu konuda kedi, köpeğin bir şey bulmak için çöp sepetini karıştırdığı gibi kişilerin geçmişini didik didik eder, ipliklerini pazara çıkarırım.

Bendeki bu cevheri çevremin görmesini istedim bugüne kadar. Ama gören olmadı.

Mesela bana dense ki falan kimsenin geçmişini bir araştır, bakalım ne bulacaksın? Bul ki o kişi hakkında yeri geldiği zaman kullanabileceğimiz elimizde bir malzeme olsun. Üstelik bu hizmet için makam, mevki, para ve pul da istemiyorum. Bilinsin ki bu işi meccanen ve gönüllü olarak seve seve yaparım. Çünkü bazı şeyler özellikle memleketi ilgilendiren hususlarda para benim için teferruattır. Çünkü önceliğim hizmettir. Öyle ya mesele vatansa gerisi teferruattır.

Ama görüyorum ki bu işi kendi başlarına veya ehil olmayan kişiler eliyle yürütmeye çalışıyorlar. Haliyle başarılı da olamıyorlar. Bu da beni ister istemez üzüyor.

Halbuki bu tür işleri bana havale etseler, ilgili kişilerin sadece diplomalarına bakmam. Yedi ceddini araştırırım. Çünkü benim, sadece A planım yoktur.

Biraz reklam olacak ama bilinsin diye birkaç örnek vermek istiyorum.

Bana havale edilen kişinin;

Diploması sahte mi, değil mi diye ilkokuldan, üniversiteye tüm diplomalarının izini sürerdim.

Yatay geçiş yapmışsa usulüne uygun bir geçiş olmuş mu incelemesini yapardım.

Oturduğu evin ruhsatı var mı, yok mu yoksa kaçak mı oturuyor? Buna da bakardım.

Anne, babasına bakmış mı, onlara hizmette kusur işlemiş mi, annesine küçükken eziyet etmiş mi diye çocukluğuna da inerdim.

Sosyal medya mecrasında geçmişten bugüne ne paylaşmış, hepsini irdelerdim. Suç unsuru olacak ve aleyhine kullanılacak her şeyi not ederdim.

Kısaca araştırılsın diye uhdeme verilen kişinin ipliğini pazara çıkarmak için o kişiyi didik didik ederdim. Neler elde ederdim neler... O kişi de insan içine çıkamayacak duruma düşerdi.

Heyhat ki heyhat! Koca ülke benim gibi cevheri göz ardı ediyor. Vah ki vah!

Bana bugüne kadar bu görev verilmedi diye gönül koymam. Çünkü bilmiyor olabilirsiniz. Olabilir, insanlık hali. Yalnız bu yazımdan sonra bana böyle bir görev verilmezse, işte o zaman gönül koyarım. Bunun da kamuoyu tarafından bilinmesini isterim.

Unutmayın, bir telefon kadar yakınım size bu konuda.

24 Şubat 2025 Pazartesi

Mütemadiyen Reisim

1988 yılında evlendim. Evde iki kişi olduk. Haliyle iki kişi olunca karı koca olsak da içimizden biri reis olmalıydı. Başkan gibi bir şey.

Seçimle reis seçilmedim. Teamül gereği aile reisi oldum. Çünkü erkek egemen bir toplumda yaşadığım için hep hanımın dediği olsa da doğal olarak reis kabul edildim.

İki kişiyken 89'da üç, 91'de beş, 2002'de 6 kişi olduk. Çekirdek aile olsak da büyük aile sayılırız.

Hanede sayı arttıkça yine benim aile reisliğim değişmedi. Eşim ve çocuklarımdan bir tanesi çıkıp da yapamıyorsun. Aile reisliğine talibim demedi. Sağ olsunlar. Zaten görevimi yapınca niye rakip çıksın karşına değil mi?

Normalde hakları var ama sayarlar ve severler. Özellikle sevince bu sevginin karşısında kim durabilir. Çiğ tavuk bile yerler benim için.

Bir hakkı teslim edeyim. Çoğu zaman kırıp döksem de umulmaz yaralar açsam da telafisi mümkün olmayan zararlar versem de yine karşıma hiçbiri dikilmedi. Evimizin direği reisimizin bir bildiği var dendi. Bu anlayış içerisindeki hane halkımı, ekmeğini kısıp aç bıraksam, yine de şükrü eksik etmediler. Hep iyi ki varsın. Sen olmasan biz ne yapardık bir başına düşüncesindeler. Hoşuma gidiyor elbette bu anlayış.

Böyle giderse, benim aile reisliği mezara kadar gideceğe benziyor. Çünkü yerimde kimsenin gözü yok. Kazara biri karşıma çıkıp ben reis olacağım dese, ailemin diğer fertleri nankör deyip çiğ çiğ yer onu.

Reisliğim, bir makam bir mevki bir koltuk değilse de bana sonsuz imkanlar sunmasa da aile reisliği hoşuma gidiyor. 88'den bu yana bir istikrar abidesi olarak aile reisliğim devam ediyor.

Benim için bir getirisi olmasa da mezara kadar her daim baş olmam hoşuma gitse de zaman zaman patladığım, aslan gibi kükrediğim, ardından zikzak çizdiğim, U dönüşü yaptığım, yediğim büyük lokmayı yuttuğum oluyor. Şöyle ki; hanımın bazı isteklerine aniden parlıyorum. Olmaz. Bu can bu tende olduğu müddetçe o istediğin bu eve girmeyecek diyorum. Ciddiyet ve kararlılığımı gören hanım, suspus oluyor. Yuttu galiba diyorum. Öyle ya bu haykırış karşısında kim ne diyebilir? İyi, hep böyle davranayım diyorum. Ertesi gün sofraya pırasa, ıspanak türünden yemek konunca, esas hapı yutanın ben olduğumu anlıyorum. Zaman geçmeden tamam sensin deyip istediğini yerine getiriyorum. Bana biraz pahalıya patlıyor ama olsun. Zaten giden para onların parası. Bu da uyum sahibi olduğuma bir örnek. Yok efendim, ben prensip sahibiyim. Sözümden dönmem demek siyaset bilmemek demektir. Geçim ehli olmanın, reisliğimde tutunmamın yolu budur. Değilse hayatım zindan olur, aile reisliğim de tartışmaya açılır. Neme lazım.

Aile reisliğimin 37.yılında düşünmeye başladım. Kendi kendime dedim ki Ramazan! İyi, hoş, güzel de seçimsiz, sandıksız olmaz bu işler. Bundan sonra her dört yılda bir, aile efradının oy vereceği, reisliğimin resmen tescil edileceği seçimli olağan kongre yapayım diyorum. Aile bireyleri de ecellerine susamadıysa demokrasinin gereği olarak elbette karşıma aday olarak çıkabilirler. Gerçi her ne yaparsam yapayım, sağ olsunlar, saygıda kusur etmediler ve karşıma aday olarak çıkmadılar.

Hiç aday çıkmasa da tüm aile fertlerinin oyları çantada keklik olsa da bundan sonra her dört yılda bir, seçimi sevdim. Böylece genç demokrasimizin yerleşmesine de katkı sunmuş oluruz. Seçimle aile reisi seçilince, sandığın evet dediğine kim ne diyebilir? Sandığın karşısına çıkabilir? Çünkü aile reisliğim için sandık her şeydir. Eğer aile reisi iseniz, sizler de seçimli kurultay yapabilirsiniz. Unutmayın ki demokrasi, evde ve ailede başlar.

Bu arada zaten aile reisisin. Karşında zaten aday yok. Boşu boşuna niye sandık koyacaksın. Ölünceye kadar reisisin desinler bitsin diyebilirsiniz. Buna cevabım, evet ölünceye kadar reis olsam da tek aday olarak sandıktan çıkmanın zevki bir başka. Ancak yaşayan bilir bunu.

23 Şubat 2025 Pazar

Oğlum Büyük Düşünmeye Başladı

Piyasanın durumu malum baba. Harçlığıma zam istiyorum.

Zam yaparım yapmaya evlat. Ama bu, memleketin hayrına olmaz.

Baba yapacağın zammın memleketin hayrı ile ne alakası var?

Öyle deme evlat. Sana yapacağım her zam memleketin geleceğini ilgilendirir.

Vazgeçtim zamdan. Boş ver şimdi zammı. Bana vereceğin zamla memleketin geleceği ne alaka? Bunu bana bir açıklar mısın?

Açıklarım açıklamaya ama bana kızmayacaksın. Çünkü bunun mimarı ben değilim. Akıl hocam bir başkası.

Söyle haydi kızmayacağım.

Şimdi sana ne kadar zam yaparsam yapayım. Sen gidip bir ay içinde onun hepsini harcayacaksın değil mi?

Evet. Adı üzerinde harçlık.

İşte bu olmadı.

Niye?

Sana ne kadar harçlık verirsem vereyim. Mesela normal harçlığına bin lira zam yaptım diyelim.

Evet.

Şimdi sen bu zammın hepsini harcarsan, birikmiş ihtiyaçlarını giderirsen, bir anlık mutluluk yaşarsın ama enflasyonu azdırmış olursun.

Ya ne yapmam lazım baba?

Bu zammın 3 yüz lirasını harcayıp 7 yüz lirasını tasarruf edeceksin. Böylece enflasyonu azdırmayacaksın ve memleketin hayrına bir şey yapmış olacaksın.

Baba, sabah sabah dalga geçmenin hiç zamanı değil. Şaka ise hiç kaldıramam.

Ama kızmayacağım demiştin.

Mantıklı bir şey söyle de kızmayayım.

Bende mantık ne gezer. Bu mantığı da akıl hocamdan aldım. Kızacaksan ona kız. Bana niye kızıyorsun?

Yahu baba, verdiğin harçlığı o kadar kısmama rağmen zaten yetmiyor. Buna bin lira zam ilave etsen ne işimi görecek? Vereceğin bin lira zam zaten dişimin kovuğunu doldurmaz.

Sen yine de tasarruf etmeye, her ihtiyacını gidermemeye bak. Çünkü piyasayı azdırırsan enflasyonla mücadele akim kalır. Bu da memleketin hayrına olmaz işte. Ben bu yüzden sana fazla zam vermek istemiyorum.

Tamam baba. Zam istemiyorum. Zam vermediğin için sana kızmayacağım. Zaten yetmiyordu. Vereceğin zam da işimi görmeyecekti. Daha önce nasıl parasız pulsuz, yarı aç çarşı pazar dolaşmışsam yine dolaşırım. Senden istediğim, bu akıl hocan kim? Bunu söyle.

İsim önemli değil evlat. Ben seni bu düşünceyle ileride iyi yerlerde görmek isterim.

Mesela?

Bu şekil harcamayarak memlekete yapacağın katkı ve ürettiğin katma değer sonucunda baş tacı edilirsin.

Yani?

Beş dönem milletvekili seçilebilirsin. Seçildiğin partinin kaç dönem grup başkan vekili olabilirsin. Meclis komisyonlarında başkan olabilirsin. Ekonomi yönetiminden dolayı ekonomi bakanı olursun. Partinin merkez karar yönetim kurulunda zaten banko olursun. Bu da bir sonraki dönemde de vekilliği garantilemen demektir.

Tüm bu makamlar bana, harcamayı kısıp tasarruf ettiğim zaman mı verilecek?

Ne sandın ya. Orta düzeyde İngilizce bilirsen, evlenip dört çocuk sahibi olursan daha iyi olur.

Yalnız ben iyi derecede İngilizce biliyorum. Zararı olur mu?

Bunu orta seviyeye indir. Fazlası zarar, ortası karar olur.

Evlilik?

Evlen. Dört çocuğun olsun. Beklemeye koyul. Arkası gelir. Bu arada üçüncü çocuk için beş yıl boyunca aylık beş bin alırsın. Bir de dördüncü geldi mi yaşadın demek. Çünkü daha fazla çocuk parası alırsın.

Beş yıldan sonra?

Beş yıldan sonra çocuğun masrafı olmaz. O yüzden beş bine de gerek yok. Çocuğun da tıpkı senin gibi tasarruf sahibi biri olur. O da sonunda senin gibi muradına erer.

Ben gidiyorum.

Nereye? Daha harçlığına zammı netleştirmedik.

Zam da istemiyorum. Daha önce verdiğin harçlığı da.

Ne yapmayı düşünüyorsun parasız pulsuz, aç ve susuz?

Oruca niyetlenmeye.

Oruç ne alaka evlat?

Beni bu ahvalden ancak yemezsem, içmezsem, hep oruç tutarsam, oruç adam olursam kurtarır.

Bak kafan çalışmaya başladı. Haydi göreyim seni. Yolun açık olsun evlat. Ölmez, sağ kalırsan bil ki yaşadın. Bu arada beni de çok rahatlattın. Bu arada gideceğin yere de yürüyerek gidersin.

İyi olur baba.

Böylece masrafsız biri olursun. Bu da memleketin hayrı demektir.

21 Şubat 2025 Cuma

Kar Sevincimiz Nasıl Olmalı?

Memleketine kar yağan, ardından kar tatili yapan, kayan, kartopu oynayan, şu kadar santim kar yağdı diyen, bunu sosyal medya ve televizyon aracılığıyla yayan, sevinç gösterisi yapan, ardı arkasına eğitime kar engeli duyurusu yapan etkili-etkisiz, yetkili-yetkisiz ve de sorumlu-sorumsuz kardeşlerim,

Memleketinize yağan kara sevinin.

Bir güzel tatil yapın.

Kayın.

Birbirinize kartopu atın.

Elinize küreği alın, evinizin önünde biriken karı temizleyin.

Bu anı ölümsüzleştirmek için her bir karesinde poz verin.

Eski kışlar gibi kış yaşadık deyin.

Cümbür cemaat bir yerde toplanın.

Kar bayramı yapın.

Biz Allah'ın sevgili kuluyuz.

Bereket ocağımıza geldi deyin.

Tüm bunları ve daha fazlasını yapın. Ama kendi aranızda yapın.

Neden derseniz?

Çünkü sizin gibi kar gören var ama görmeyen var.

Kara hasret olanlar var.

Kar tatili yapamayanlar var.

Kar yağmadığı için eğitime kar engeli haberini alamayanlar var.

Size yağan karın kuru ayaz ve soğuğunu çeken var.

Haliyle kara kara düşünenler var.

Bu durumda siz ne yapıyorsunuz? Gerçekten ne yaptığınızın farkında mısınız?

Yapmayın, etmeyin, bırakın bu tür havadisleri artık.

Yağan karı cümle aleme göstererek kara hasret olanların ağzının suyunu akıtmaya ne hakkınız var?

Unutmayın ki bu toplumun yarısı kadın ise yarısı da erkek çocuğu.

Göz hakkı denen bir şey var değil mi?

Sizden ne istiyorum biliyor musunuz? Eskinin biraz duyarlılığını.

Siz bilmezsiniz. Çünkü sizler şeffaf poşet neslisiniz. Bu poşetler çıktı. Eski duyarlılık kalmadı.

Babalarımız ne yapardı derseniz. Eskiden babalarınız, bakkal ve marketten bir şey aldı mı, aldığını kese kağıdına koydururdu. Alan var, alamayan var. Alamayanlar ummasın, göz hakkı olur derdi.

Sizden, yağan karı kese kağıdına koyun demiyorum. Zaten bu mümkün değil. Şeffaf poşete koyup cümle aleme gösterir gibi yapmayın. Babalarınızın kese kağıdı duyarlılığını emaneten alın vesselam.

20 Şubat 2025 Perşembe

Yokluktan Varlığa

Bir zamanlar bu ülkenin;

Çoğu şehrinde üniversite yoktu.

Çoğu yerinde havalimanı yoktu.

Hastanelerine MR yoktu.

Paletli ambulans da yoktu düz ambulans da.

Buzdolabı yoktu.

Traktörü yoktu.

Elektriği bile yoktu.

İnsanımız muma mahkumdu.

Emekliye bayram ikramiyesi yoktu.

İşçi, memur ve emekliye promosyon yoktu.

Doğal gaz çıkmazdı. Çıkarılsa da belli bir süre bedava yapılmazdı.

Yüksek hızlı tren yoktu. Olmayınca, tren biletleri bir süre bedava olmazdı.

65'lilere toplu taşıma ücretsiz değildi.

WC ücretleri bedava değildi.

Üniversiteye girişte baraj puanı getirilmişti. Her sınava giren üniversiteye giremezdi. Giremediği için üniversite özlemi çekerdi.

Şehir hastaneleri yoktu.

Müteşebbislere iş garantisi yoktu.

Kur garantili mevduat yoktu.

Yaşlılık ve dul maaşı yoktu.

Emekli sayımız azdı. Her birinin maaşı farklı farklıydı.

Muayene ücretini ve hastane masrafını karşılayamadığı için insanımız hastanede rehin alınırdı.

Muayene olamadığını, olduysa da ilaç bulamadığını hiç söylememe gerek yok.

Ameliyatlarda bıçak parası dışında hiçbir şey yoktu.

Taziyelerde belediyeler taziye yerine otobüs vermezdi. Etli ekmek yaptırmazdı.

Enkaz devralındı diyeceğim ama bu söz çok hafif kalır. Kısaca yoktu yok.

Öyle bir zaman geldi ki bu ülkeye sihirli bir el dokundu:

Her şehre üniversite açıldı. Hatta bazı şehirlere fazlası açıldı.

İlçelere iki yıllık bölümler açıldı.

Hemen hemen her şehre hava alanı yapıldı.

Hastanelerde MR geldi.

Ambulans zibil gibi oldu. Üzerine paletlisi geldi. Yurtdışından hasta getirilir oldu.

Buzdolabı geldiği gibi çift kapılısı var şimdi evlerde. Hem de No frost. İlaveten her evde derin dondurucu var.

Traktör arttı.

Elektriksiz ev yok. Sarı lambalardan kurtuldu. LED ampuller yaygın. Elektrik kesintisi zaten yok. Mumlar artık doğum günlerinin vazgeçilmezi oldu.

Emekliye ilaveten iki bayram ikramiyesi geldi. Promosyon verilir oldu.

Doğal gaz çıkarıldı. Bir yıl boyunca sıcak su ve mutfak bedava oldu.

Yüksek hızlı tren geldi. Hangi şehre gelmişse bir süre bedava binildi.

65'lilere toplu taşıma ücretsiz oldu. Dün otobüse binmeye 65'liler otobüsten inmez oldu.

Pırıl pırıl WC'ler herkese ücretsiz oldu. Eskiden küçüğe ayrı, büyüğe ayrı tarife uygulanırdı.

Çocuklarımız yeterli puanı alamasa bile üniversite tercihi yapabiliyor ve okuyabiliyor. Dün okur yazar oranımız çok idi. Bugün üniversiteli mezunumuz daha çok.

Çoğu şehrimize şehir hastanesi açıldı. İnsanımız rahatça muayene olur oldu.

İş garantisi gelince, müteşebbisler kesenin ağzını açtı. Ülkeyi bir baştan öbür başa imar etti. Yol, otoban, köprü, havalimanı, şehir hastanesi yaptı. Haliyle ülke gelişti. Tüm bu hizmetler için devletin kesesinden bir kuruş çıkmadı.

Kur garantili mevduat verilince insanımız yastık altını üstüne çıkardı. Haliyle dövizin beli kırıldı.
Yaşlılık ve dul maaşı, hastaya bakım ücreti verildi. Yaşlı, dul olanlar başkasına muhtaçlıktan kurtuldu.

Emekli sayımız çoğaldı. Asgari emekli ücreti belirlenerek emekliler arasındaki ayrım kaldırıldı.

Hastanelerde muayene ücreti ödemeden rahat muayene olunur oldu. Bıçak parası tarih oldu. İlacı istediğin yerden alabiliyorsun.

Belediyeler taziyelere otobüs verdi. Etli ekmek götürdü.

Hasılı say say bitmez. İnsanın nereden nereye diyesi geliyor.

Tüm bunları yeni nesil bilmez. Yeni olmayan neslin bir kısmı da unuttu. Ama yine de hatırı sayılır unutmayan insanımız var. Öyle ya yapılan iyilik unutulur mu?

Bu arada bu yapılanların ve olanların bir kısmı öncesinde varmış. Sahipleniliyormuş. Elbette sahiplenilecek. Çünkü devlette devamlılık ve sahiplenme esastır.