Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2025 Perşembe

Aile Birliği Adına

Dört çocuğum var. Üçü evlenip evden uçtu. Bir tanesi kaldı şimdilik evde. O da giderse koca evde Edi ile Büdü kalacağız.

Halbuki bir zamanlar evde bir ve beraberdik.

Bir düşüncedir aldı beni. Çünkü aile toplumun en temel taşı.

Son sözü söylemeyen ben olmasam da kağıt üzerinde aile reisi benim. Bu durumda evlenip gitseler de aile birliğini sağlamak benim görevim. Şayet ailem parçalanırsa, “aile reisi olarak bir aileni koruyamadın, ne biçim babasın” diye beni suçlayacaklar.

Bu durumda ne yapmalıyım diye kendimi zorladım.

Sonunda çocukları bir gün evde toplamaya karar verdim.

Bir baba olarak onlara sorumluluk vereceğim.

Diyeceğim ki onlara;

Babam! Ben bu ailenin reisiyim. Ailenin birliğinden ben sorumluyum. Sorumluluk varsa yetkim de var.

Şimdi size bir sorumluluk veriyorum. Bu bir emirdir.

Hepiniz bir posterimi bastıracak. Yalnız bu posterler aynı ebat olacak. Posterin altına da “Birliğimizin teminatı ailemizin direği babamız” yazdıracak.

Bastırdığınız bu posterleri evinizin camından sarkıtacaksınız. Bu posterler 7/24-365 gün asılı duracak.

Biriniz bir tane fazla bastırsın. Onu da bizim evin camından sarkıtalım.

Posterim; güneşten, yağmurdan, soğuk ve sıcaktan etkilenebilir. Yıprandıkça posterimi yenileyeceksiniz.

Doğum günüm geldiği zaman sadece bir pencereden değil, evlerinizin tüm pencerelerinden posterimi sarkıtın. Doğum günüme özel olarak “İyi ki doğdun babam” yazdırın.

Akşam karanlığında gelip geçen belki posterimi göremeyebilir. Bunun için posterlerime otomatik ışıklandırma yaptırın.

Gelip geçen benim posterimi gördükçe, “Helal olsun adamın evlatlarına. Ne hayırlı evlatlarmış. Babalarının posterlerini yaptırmışlar. Bunun için hiç masraftan kaçınmamışlar. Ne de çok seviyorlar babalarını. Babalarının posterini baktıkça aile birliğine katkıda bulunuyorlar” desin.

Aile birliği adına astığımız bu posterden alt ve üst komşular rahatsız olabilir. Asla tabi vermeyin. Hemen savcılığa giderek, “Komşumuz aile birliğimizi bozmaya yelteniyor. Çünkü bizi kıskanıyor” diye suç duyurusunda bulunsunlar.

Düşündüğüm bu konuyu hayata geçirmede kararlıyım. İnadım inat. Kim ne derse desin, bu inadımdan beni kimse vazgeçiremez. Belki de çocuklarım, baba, ele güne karşı bizi gülünç duruma düşürme diyecekler. Ama ne derlerse desinler. Zira bana vız gelir. Çünkü aile birliği Anayasal bir hak. Anayasanın bana verdiği bu yetkimi tepe tepe kullanırım. Kime ne?

Bakalım, bu düşünceme çocuklarım ne diyecek? Sizin gibi ben de merak içinde sonucu bekliyorum.

İyi de hangi fotoğrafımı bastırsınlar? Öyle ya bu da bir sorun. En iyisi birlik adına şu fotoğrafımı bastırın diyeyim. 

27 Ekim 2025 Pazartesi

Nikahta Emeklilik Muhabbeti

Bugün bir nikah merasimine gittim. Salonun en arka tarafında bir kişilik yer buldum. Uzun süredir görüşmediğim birkaç ahbapla da hal hatır sorduk bu vesileyle.

Kucağında çocuğuna bakmakla görevli biri, "Emekli oldun mu" dedi. Çalışıyorum dedim. Ardından yaşımı sordu. "Yaşı bekleyecek misin?" dedi. Evet dedim.

Çocuğuna bakmaktan yorulmuş. Aynı zaman da dili şişmiş gayri. Bırakıvermedi emekli işini. Millet ön tarafta nikahını kıydı. Biz emeklilik muhabbetine devam ettik. Daha doğrusu dili şişenin dilini indirme işine yardımcı oldum.

"O zaman daha üç senen var" dedi. Öyle dedim. Bu arada matematik hesabı da kuvvetli.

"Ne zaman başlamıştın bu göreve" dedi. Şu tarih dedim.

"Aslında sizin emekli olmanız lazım. Şundan ki gençlere yol açılsın" diye. Maşallah, hem çocuğuna bakıyor hem nikah merasimini icra ediyor hem beni emekli etmeye çalışıyor hem de işsiz gençleri düşünüyor. Herkes bu kişi gibi olsa memleketin çözülmedik sorunu kalmaz. Görün de halinizden utanın, sizi kendine Müslüman tipler. 

Şu şartla emekli olurum. Yerime gelecekler ve siz, emekli olunca düşecek maaşımı, çalışırken aldığım maaşa denkleyecekseniz, hemen emekli olayım dedim. Olur, niye olmasın bile diyemedi.

Oldu olacak kabak tadı veren bu muhabbete bir nokta koyayım dedim. Aldım elime sazı: 

Bir taraftan emekli olanlar, aman emekli olma diye pişmanlığını ifade ediyor. 

SGK Genel Müdürü erken emeklilikten ve emeklilerin çokluğundan dert yanıyor, bir de emeklilerin uzun yaşadığına vurgu yapıyor. 

Diğer taraftan Çalışma Bakanı, 9 bin olan Bağkur’luların prim iş gününü 7200 güne indirme çalışması yapıyor. 

Siz de gençlere yol açsanız iyi olur diyorsunuz da sadece yaşadığımız şu şehirde değişik branşlarda 3 bin norm fazlası öğretmen var. Ben emekli oluversem, mevcut norm fazlası olanlardan biri yerime gelecek. Yani yeni gençler yine görev alamayacak. Ayrıca benim branşım bugünden itibaren mezun vermese, mevcut mezunları eritmek için 90 yıl gerekiyor. Kısaca mevcut çalışanlar tümden emekli edilse, atanma bekleyen gençler yine eritilemez. O yüzden gözüme bakıp emekli olmamı beklemeyin. Benden size ekmek yok dedim. Gülüştük. Mevzu bu şekilde kapanmış oldu.

65'i bekler miyim bilmem. Bildiğim, işime hakim olduğum müddetçe işime devam etmek. Gençler ve gençleri düşündüğünü ifade edenler hiç kusura bakmasın. Kanunen tamam, sen bundan sonra bize yaramazsın deyinceye kadar çalışma niyetim var. Elbette sağlığım elverirse.

İşin garibi gözü emekliliğimizde olanlar, hatta bunu diliyle ifade edenler, 65'ini doldurduktan sonra siyasete devam edip ülke yöneten veya ülke yönetmeye talip olanlara, yürümekte ve konuşmakta zorlananlara, yeter artık, emekli olun, gençlere ya da yeni yüzlere yer açın diyorlar mı? Dediklerini sanmıyorum. Çünkü onların gücü ancak bize yeter. 

65'i doldurduktan sonra ne yapar ne ederim bilmem. Bakarsınız, 65'i doldurduktan sonra belki siyasete atılırım. Öyle ya yapanlar benden iyi mi yapıyorlar. Üstelik siyasette yaşını başını almışsın, torun torba sahibi olmuşsun, çekil köşene denmediğine göre ben de rahat rahat siyasetimi yaparım. Bana sınıfı esirgeyenlere siyaset nasıl yapılırmış gösteririm. Görenler de biz bundan sınıfı esirgemiş, sınıfın sorumluluğunu almıştık. Eyvah, tüm ülkeyi yönetip tasarruf ve icraatlarıyla ülkenin tüm sorumluluğunu verdik.  O da kırıyor, döküyor desin. 

Sanırım ciddiyetimi anladınız. Zira şakam yok. Sınıfın sorumluluğu mu, ülkenin sorumluluğu mu? Seçin beğenin. Sonra biz ne yaptık demeyin. Çünkü son pişmanlık fayda vermez. 

26 Ekim 2025 Pazar

Dost Bildiklerim

Altının para etmediği, para ediyorsa da pek cep yakmadığı dönemlerde, üç tane düğün yaptım. Düğün yapılır da düğüne; eş, dost, tanıdık ve ahbap davet edilmez mi? Çünkü sevinç ve üzüntülü anlar diyebileceğimiz düğün ve cenaze işleri bunlarla olur. Sevinç ve üzüntü birlikte paylaşılır.

Düğüne gelinir de düğün hediyesiz olur mu? Sağ olsun, eş, dost ve tanıdıklar hediyelerle beraber geldiler. Hediye getiren de sağ olsun getirmeyen de. Çam sakızı çoban armağanı deyip gönül alan da sağ olsun, değerli hediye getiren de. 

Niyetim, kimin ne getirdiğini saymak değilse de kabataslak şöyle söyleyeyim. Kimi borcam kimi çanak çömlek getirdi. Kimi cebime para sıkıştırdı kimi zarf içerisinde para verdi kimi zarflarda isim yazılmış kimisinde yazılmamış. Kimi de çeyrek, gram getirdi.

Gelen kap kacakları izbeye koyduk. 

Bir zaman geldi. Hepsini arabanın arkasına koyarak bir tanıdığıma götürdüm. Kullanacağını kullan. İhtiyaç fazlasını muhtaç birilerine ver dedim. 

Para verenlerin kimi dolgun kimi de alt limit rayiç neyse o kadar para vermiş. Gelen paraları cebime koyup ihtiyacıma harcadım.

Çeyrek ve gram getirenlere sağ olsunlar, sevip sayıp getirmişler. Demek ki yanlarında bir değerim varmış. Dostmuş bunlar dost dedim.

Bir taraftan ve düğünleri yaparken bir taraftan da eş dost düğününe davet etti. Özel durum hariç, davet edildiğim tüm düğünlere hemen hemen icabet ettim. 

Düğüne giderken her ne kadar düğüne götürüp getirilen hediyeler için bir karşılık beklenmese de yine de adı konmamış bir şekilde karşılık ilkesinin şu ya da bu şekil gözetildiğini söylemeliyim. Zamanında hediye olarak kap kacak ve para getirenlere zamanın ruhuna uygun güncelleme yaparak zarf içerisinde para, çeyrek ve gram getirenlere de altın götürdüm. 

Düğün, dernek ve hediye işleri bu şekil devam ederken karşılık ilkesi gereği götürdüğüm hediyeler cebimi yakmadı, canımı da acıtmadı. 

Para, pul, kap kacak getirenler neyse de altın getirenler bir türlü düğünlerini zamanında yapıvermediler. Neymiş de çocukları küçükmüş. 

Gel zaman git zaman öyle bir zaman geldi ki altın getirenlerin aklına çocuklarını evermek geldi. Hele ki şükür. Yalnız şu var ki altın uçtu da uçtu. Yakalayabilene aşk olsun. Cesaretin ve gücün varsa al da göreyim. 

Ne vakit altın getiren biri düğün yapmaya kalksa içim cız eder. Beni bir üzüntü kaplar. Moralim bozulur. Yemeden, içmeden kesilirim. 

Şimdi düşünüyorum da zamanında ben bu altın getirenleri, bana değer verdiler, bunlar benim dostummuş dediğime hayıflanıyorum. Bunları dost bilmişim. Alacakları olsun diyeceğim ama alacakları var. Şu var ki benim gerçek dostlarım, başta borcam olmak üzere kap kacak ve para getirenlermiş. 

Altın getirenler ise al altını. Sevin sevineceğin kadar. Bil ki bu sevincin uzun sürmeyecek. Zira göreceksin gününü. İşte o zaman biz sevineceğiz diye altın getirmişler. 

Sorarım size. Ne kötülüğümü gördünüz de bana bu kötülüğü yaptınız?

Hasılı, her konuda olduğu gibi dost konusunda da yine yanıldım yine yanıldım. Yanarım yanarım da zamanında borcam getirenlere dudak büktüğüme yanarım. Allah beni affetsin. 

28 Eylül 2025 Pazar

Tasarruf Tasarruftur

10.444 liraya uçak, 1.240 liraya Konya-Ankara YHT bileti aldım. Ceplerine de harçlıklarını koyarak hanımla oğlanı bir haftalığına gurbetteki oğlanın yanına gönderdim. Çam sakızı çoban armağanı hediyeyi de ihmal etmedim.

O ikisi bir haftalığına sılayırahimi yapadursun. Ev bir haftalığına benimdi. Girdim, çıktım. Oturup kalktım. Kimse bana otur, kalk demedi. Acıktım yedim. Susadım içtim. Uzanıp yattım. Bir sessizlik bir sessizlik. Ne de olsa koca evde bir başınayım.

Sılayırahim için cepten para çıktı ama değdi buna.

En azından kafayı dinlendirdim. Bekarlık sultanlıktır sözünü iliklerime kadar yaşadım. Adeta hür general oldum.

Yaptığım tasarruflara gelince say say bitmez.

Bir hafta boyunca market, pazar alışverişi nedir bilmedim. Hiç alışverişe gitmediğim için cebimden para çıkmadı. Eve şu lazım, gelirken şunu, bunu al diye olmadı. Gerçi geri dönecekleri gün pazarda soluğu alıp pazar arabasını doldurdum ama olsun. Bu arada bir haftanın ardından cepten para çıkması çok zormuş zor. Siz nereden bileceksiniz bunu? Ancak yaşayan bilir.

Neyse tasarruf devam edelim.

Evdeki yemek, sebze, meyve vs. nevale bitmek bilmedi. Evime bereket geldi adeta. Haliyle param cebimde kaldı. Kredi kartlarına yüklenilmedi.

Evde çamaşır ve bulaşık makinesi çalışmadı.

Bir hafta sonra bizim gezginler geldi. Üç dört gün boyunca çamaşır makinesi bana mısın demedi. Çalıştı. Ama olsun. Bir hafta boyunca bu iki makine de kafa dinlendirdi.

Sonrasında elektrik, su ve doğal gaz faturaları ardı arkasına mesaj olarak geldi.

Daha önce 605,50 TL şeklinde sabit otomatiğe bağlanan aylık su faturam, 484,50 TL geldi. Bu demektir ki hane halkının bir haftalık evde olmamasından 121 lira tasarruf etmişim. Bir sevinç bir sevinç tabi.

Ardından elektrik faturası geldi. Bir önceki ay 422 lira gelen faturam, 319 lira geldi. Bundan da 103 lira tasarruf etmişim. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin.

Elektrik ve suda böyle tasarruf etmişsem, doğal gazda da olur dedim. Ona da baktım. Bir önceki ay 230 iken, bu ay gelen 240 idi. Şaşırdım haliyle. Çünkü bir haftalık yokluklarında 10 lira fazla kullanmışım. Hayret ki hayret. Devlet katkısı da düşülmese, inanın yanmıştım. Halbuki bir hafta boyunca ne yemek pişirdim ne de her gün çay demledim. Sadece yemek ısıttım. Hanım evde iken günlük yemek pişer, çay içilirdi. Demek ki pişmiş yemeği ısıtmak, yemeği yeni yapmaktan daha masraflı imiş bu hesaba göre.

Neyse, doğal gazda müsrif olsam da sudan ve elektrikten tasarruf etmişim. Şu durumda tasarrufta 2-1 öndeyim. Az veya çok tasarruf tasarruftur.

Bu tasarrufumu görünce, keşke oğlanla hanımı, bir haftalığına değil de bir aylığına oğlanın yanına göndersem daha iyi olacakmış dedim. Bu durumda suda ayda 484 lira, elektrikte ise 412 lira tasarruf sağlayacakmışım. Sadece doğal gaza ayda 40 lira fazla verirdim. Hepsi bu. Neyse geçti artık. Bir daha aklımda bulunsun. Oğlanın yanına en az bir aylığına göndereyim. Gerisini gurbetteki oğlan düşünsün.

Küçük tasarrufta sevinme! Uçak, tren, harçlık seni açmış da açmış demeyin. No problem benim için. Çünkü benim büyük tasarruflarda gözüm yok. Az tasarrufa da sevinirim ben böyle.

Siz de benim gibi tasarruf etmek isterseniz, ne yapacağınızı öğrendiniz. Hatta benim yapmadığımı yaparak yani siz de sılayırahime giderseniz, daha fazla tasarruf etmiş olursunuz. Tüm faturalarınızı sıfırlamış olursunuz.

Tercihim ABD Gazı Olacak

2005 yılından beri doğal gaz ile ısınırım. Sıcak su ve mutfak işlerinde de mutfak tüpüne veda edeli çok oldu.

Evime gaz geliyor. Bu hizmetten yararlanıyorum ama kullandığım gazın hangi ülkeden geldiğini sormadım. Tıpkı üzümünü yiyip bağını sormadığım gibi. Doğal gaz firması nerenin gazını verdiyse onu kullandım. Kullandığım gaz Rusya'nın mı, İran'ın mı, Azerbaycan’ın mı bilmiyorum.

Şu var ki büyük kolaylık. Soba kurma meşakkati yok, kova doldurma derdi yok, kova eskidi, yenisini alalım masrafı yok, odun-kömür parası cebimden çıkmıyor, kova doldurma, külünü boşaltma, baca tüttü, evin perdeleri simsiyah oldu sızlanması yok.

Kombiyi açıyorum ve ısınıyorum. Kullandığım kadar ödüyorum. Devlet payını da hiç mi hiç unutmuyorum.

Yalnız ne kadar kolaylık olsa da doğal gaz ile ısınma bir sobanın verdiği sıcaklığı vermiyor. Daha doğrusu cebime dokunduğu için kombinin derecesini pek yükseltemedim. Haliyle şöyle içime işleyecek kadar ısınamadım. Belki de benim cimriliğimin yanında kullandığım ülkenin doğal gazının ısı kalorisi de yüksek değildir.

Ama gözümü açtım. Bundan sonra üzümünü yediğim bağı da soracağım. Hatta tercih hakkım olursa, şu ülkenin gazını istiyorum diyeceğim. Nasılsa ülkemiz tek ülkeye mahkum değil. Yetkili doğal gaz firması bana İran, Rusya, Katar, Azerbaycan... Seç beğen. Hangi ülkenin gazını istiyorsun derse, ABD gazı diyeceğim. Ne alaka demeyin. Son zirvede yapılan anlaşmaya göre 20 yıl boyunca ABD'den 75 milyar dolarlık gaz alacağız. Hele ABD seçeneği tercih sayısını daha da çeşitlendirdi.

Niye ABD gazı derseniz? Ben de niye ABD gazı olmasın derim. Çünkü bugüne kadar diğer ülkelerin gazı ile adam akıllı ısınamadım. Belki bir umut daha iyi ısınacağım. Çünkü ısı değeri daha yüksek olabilir. Belki daha da ucuza gelecek bana. Aynı gaz demeyin. Katılmıyorum buna. Çünkü ta ABD'den yani okyanus ötesinden gelinceye kadar gaz zaten ısınacak. Ben kombiyi açar açmaz belki de fazla elektrik yakmayacak, evim fırın gibi olacak, belki de yemekleri ABD gazı kendi pişirecek. Böylece bu kışı daha ucuza atlatacağım.

Ha ne belli ABD gazının daha iyi olacağı diyebilirsiniz. Haklısınız. Denemeden bilinmez. Yalnız daha iyi olacağını düşünüyorum. Çünkü davulun sesi uzaktan daima gür gelir.

Siz buna züğürt tesellisi de diyebilirsiniz. Hiç problem değil. Sizin dudak bükmenize hiç aldırmam. Ben ısındığıma bakacağım. Ayrıca siz benim darı ambarındaki hayallerime yaklaşamazsınız bile. Lütfen kıskanmayın ve gölge etmeyin.

Yakınımızda ve ülkemizde bulduğumuz gaz varken ta ABD ne alaka demeyin. Vardır bir hikmeti. Sizin ve benim aklımız ermez buna. Devlet yönetimi dediğimiz sizin, benim aklım gibi yönetilmez. Yalnız bizim bu durumumuz kapı komşusu gelin adayı varken daha iyi diye uzak mahalleden gelin almaya benzer.

Ha bir de şunu söyleyeyim. Ne belli bize gazın okyanus ötesinden geleceği? Belki ABD; Irak'ta, Suriye'de, Libya'da vb. ülkelerde şu kadar gaz alacağım var. Oradan alın diyecek. Çünkü her ülkeden alacağı vardır. Belki de bu ülkelere sizin gazın pazarlamasını komisyon karşılığında ben satacağım diyecek.

Sözümü Demirel'e atfedilen bir sözle bitireyim: "Yazın biz Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın da Bulgaristan bize elektrik veriyor". O hesap, yakın-uzak biz 20 yıl boyunca ABD'den hem yaz hem kış doğal gaz alacağız. Yazın biz onlardan alacağız, kışın da onlar bize doğal gaz verecek.

24 Eylül 2025 Çarşamba

Amma Yoğun İmajı Vermek

Gelen her telefonu ilk çalışta açma. En azından birkaç defa çalmasını bekle. Çünkü telefon elinde miydi? Birden açtın derler.

Mümkünse ilk arayışta cevap verme, sonradan dönüş yap. “Üstadım, aramışsın ama haberim olmadı. İnan çok yoğunum. Telefonu elime aldığım mı var” diyeceksin ki arayan bundan sonra ararken bir kez daha düşünecek.

Gelen mesajı da hemen açmayacaksın. Açacaksan da telefonunun ayarından “okunmadı” seçeneğini işaretle. Cevabı da hemen verme. Karşındaki ne zaman okuyacak, okumuş mu diye beklesin dursun. Nice sonra “Yeni dönüş yapabildim. Biliyorsun malum işler” de, cevap verdikten sonra.

WhatsApp ayarlarından “Hakkımda” kısmına girerek “meşgul”, “sadece acil aramalar”, “konuşamam. Sadece WhatsApp” gibi seçeneklerden birini işaretle. Öyle “müsait”, “7/24 hep müsait” gibi şeyler yazma. Çünkü “işi gücü yok. Boş ve avare” derler.

“Azizim, telefon açıyorum. Dönmüyorsun. Mesaj yazıyorum. Cevap vermiyorsun” diye serzenişte bulunanlara, ah, üstadım. Haklısın ama öyle yoğunum ki inan başımı kaşıyacak zaman bulamıyorum. Keşke ben de senin gibi müsait olabilsem. İnan çok özledim biraz boşluğum olmasını” de.

Bu durumu ortak gruplarda da devam ettir. Orada yazılıp çizilenlere hemen atlama. Her konuda söz söyleme. Okuyacaksan oku ama her birine cevap yazarak dolu imajını berhava etme. Geyik muhabbetlerine girme. Bir baktın, sende yazılıp çizilenlere dalmışsın. Ayak altına düşmemek için “Yazmak isterim ama durumum malumunuz. Size kolay gelsin, bol muhabbetler” deyip kenara çekilmeyi bil.

Ara ara grupta adın geçer, sizi mindere çekmeye çalışan gafiller olabilir. Sakın bu dolduruşa gelme. Seni aşağıya çekmeye çalışanların ekmeğine yağ sürme. Lütfen seviyeni koru.

Bazen gruba bakmak ya da bir şeyler yazmak istedin. “Üstadım, o kadar bildirim gelmiş ki inan hepsi birikmiş. Hepsini okumam, takip etmem ve cevap yazmam mümkün değil” de ki kiminle aşık attıklarını bilsinler.

Kısaca,

Ağır azam ol.

Seviyeni düşürme.

Statünü koru.

Olur olmaz telefon ve mesaja atlama.

Ayağa düşme.

Bu platformda uzun süre durma.

Sosyal medyayı ise hiç kullanma. Kullanıyorsan da gir, dolaş ama iz bırakma ve renk verme. Yazılıp çizilenlerden haberin yokmuş gibi davran.

Bu konuda da toptancı değilim. İstisnalar vardır elbet. Onlara sözüm yoktur.

22 Eylül 2025 Pazartesi

NÖHÜ

Sayfaları karıştırırken NÖHÜ şeklinde bir haber başlığı karşıma çıktı.

Kısaltma çok garip geldi. Ülkede böyle kısaltma da var mıymış dedim. 

Haberin içeriğini açmadan bir zihin jimnastiği yaptım. 

Zihnimi zorladım da zorladım. 

Bir kısaltma olmalı ama neyin kısaltması? Başı "N", sonu da "Ü" ile bittiğine göre "N", Niğde, "Ü" de üniversite olmalı dedim. 

İkinci ve üçüncü kısaltmayı düşündüm durdum. Olmayan tüm müktesebatımı kullandım. Nafile.

Kendi kendime ömrünü boşa harcamışsın. Boş yaşamışsın. Bir de üniversite okumuşsun. Bir NÖHÜ'nün ne olduğunu bilemedin. Bir de ben her şeyi bilirim diye kendi kendine havalara giriyorsun dedim.

Böyle dedim ama bu kısaltmayı bulanlara kızmadım da değil. Tüm harfler bitmiş de çok mu uğraştılar bu harflerden ibaret kısaltmayı dedim. 

Ben böyleyim de siz ne durumdasınız? Biliyor musunuz NÖHÜ'nün ne olduğunu? Karşılaşmadıysanız nereden bileceksiniz? Benim merak ettiğim gibi siz de biraz merak edin.

Neyse merakınızı gidereyim. Çünkü fazlası bezdirir. NÖHÜ, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesinin kısaltması imiş. Söylemesi zor, karşı tarafın anlaması da zor. Ama kısaltma kısaltmadır.

Üniversitenin resmi sayfasına girdim. Adresi de "www.ohu.edu.tr" imiş. 

NÖHÜ kısaltmasını ilk etapta bilmek zor olduğu gibi üniversitenin resmi sayfasındaki "ohu" ile hangi üniversite kastedildiğini birden çıkarmak da mümkün değil. İnternette Türkçe karakterler kullanılmayınca ortaya bu şekil garip kısaltmalar çıkabiliyor. 

Biri sorsa bir gence, nerede okuyorsun diye. NÖHÜ'de dese muhatap anlamak için birkaç defa sorar. Kısaltma yerine üniversitenin tüm ismini söyleyeyim dese, isim uzun mu uzun. Üniversitenin web adresini not edeyim dese "ohu" desen, karşındaki yüzüne bön bön bakacak.

Hasılı Niğde üniversitesinde öğrenci, öğretim üyesi ve çalışanı olmak sırf bu kısaltmadan dolayı zor olsa gerek. 

11 Eylül 2025 Perşembe

Tek Tek Tek

Bir zamanlar, 
Tek devlet, 
Tek vatan, 
Tek bayrak, 
Tek millet
Pek revaçta idi. Her miting bu şekilde eller havaya kaldırılır. Baş parmak bükülür. Diğer dört parmak birbirine paralel ve açık şekilde söylenir. Mitinge katılanlar da söylenenleri tekrar ederdi. Buna bizim Rabiamız adı verilmişti. 

Bu işaret de Mısır Cumhurbaşkanı Mursi'ye yapılan darbeyi protesto etmek için Rabia Meydanında toplanan kalabalığın yaptığı el işaretini sembolize ediyordu. Dört anlamına geliyor. Bu isim aynı zamanda kız çocuklarına verilen bir isimdir. 

Zamanın ruhuna uygun olmasa gerek ki şimdilerde ne Rabia işareti yapıyoruz ne de "Tek devlet tek vatan tek bayrak tek millet" diyoruz. Adeta unutuldu gitti. Belki bir gün yine ihtiyaç olursa kullanırız diye rafa kaldırıldı. 

Neyse bunu geçelim. Kulağa hoş gelen bu sloganlar illa dörtle sınırlı olacak değil. İleride belki birileri kullanır diye buraya tek ile başlayan ve slogan olarak kullanılabilecek başka ifadelere yer verelim. Önce ezberlediğimiz dörtlüye ilk başta yer verelim:
Tek devlet, 
Tek vatan, 
Tek bayrak, 
Tek millet, 
Tek önder, 
Tek parti, 
Tek iktidar, 
Tek muhalefet, 
Tek avrat (eş), 
Tek tip elbise, 
Tek renk, 
Tek evlat, 
Tek adam, 
Tek el, 
Tek ülke, 
Tek ulus, 
Tek yumruk, 
Tek öğün, 
Tek Allah, 
Tek din, 
Tek başkan, 
Tek reis, 
Tek takım, 
Tek kulüp, 
Tek ev, 
Tek araba, 
Tek seçenek, 
Tek fikir, 
Tek düşünce, 
Tek komutan, 
Tek satıcı, 
Tek çarşı, 
Tek dünya, 
Tek düzen, 
Tek alternatif, 
Tek bulunmaz Hint kumaşı, 
Tek anne, 
Tek baba, 
Tek dede, 
Tek ben,
Tek ego,
Tek yol,
Tek para... 

Gördüğünüz gibi tek olan şeyler böyle uzar gider. Bunun için tek yapacağınız, tek olmasını istediğiniz bir şeyin başına tek getirmek. Eğer o şeyden birden fazla varsa, onu teke indirmek için her yolu denemek. 

Ne fark eder, ha birden fazla olsun derseniz, bilin ki tekin faydaları saymakla bitmez. Bana saydurmatın bunları. Hepsini biliyorsunuz aslında. Yine de birkaç tanesine değineyim: 

Tek olan şey hep kıymetli olur. 
Alternatifi olmaz. İnsanlar bir şeyin veya kimsenin alternatifi olmayınca maceraya girmez. Boşu boşuna ümitlenmez. 
Kişi veya o şey her yerde aranan olur. 
Tek olunca arada niza çıkmaz. Niza olmayınca
huzur olur, barış ortamı doğar. 
İnsanlar farklı arayışa girmez. Eldeki olanla yetinir. Daha neler neler... 

31 Ağustos 2025 Pazar

Eyvah, Okullar Açılıyor!

Şimdi öğrenci de şaşkın, öğretmen de.

Çünkü okullar açılıyor.

Ne çabuk geçti o upuzun tatil öyle diyor.

Şaşkınlıkları geçti. Kara kara düşünmeye başladılar.

Çekilir mi bu uzun maraton diyorlar daha okul başlamadan. Üstelik bu sıcakta olacak şey mi okula gidip gelmek. Sabah erken kalkmak. Okul yoluna düşmek.

Halbuki öğrenci, öğretmen ne çabuk alışmıştı uzun tatile. Bitmez. Bu tatil biter mi demişlerdi.

Sayılı günler çabuk geçer dedikleri bu olsa gerek.
Ne yapsın ne etsin öğrenci ve öğretmen şimdi.

Öğrencilerin daha bir haftası var. Öğretmenlere göre şanslılar. Ama öğretmenlerin ağzını bıçak açmıyor. Çünkü bir hafta öncesinden okullu olacaklar.

Hayat ne güzel gidiyordu halbuki. Genç yaşta emekli olup bir çay ocağından diğerine akşamı yapan, günlerini gün eden emekliler gibiydi öğretmenler. Şimdi o emekliler çay ocağında çaylarını yudumlarken öğretmenler; seminer, toplantı, zümre diye koşturacak.

Bununla kalsa yine iyi. Bir dizi değişiklikle okula merhaba diyecek öğrenci ve öğretmen.

Bu öğretim yılından itibaren öğrenciler için serbest kıyafet uygulamasına son verildi. Gerçi serbest kıyafet uygulaması uygulayan okul pek yoktu.

Kıyafet uygulamasından öğretmenler de nasibini aldı. Hoş, Kılık Kıyafet Yönetmeliğine rağmen öğretmen ve devlet memurları da Yönetmeliğe uymuyordu. Bakan, yayımladığı 2025/63 sayılı genelge ile "Eğitimciye yakışır" şekilde giyinilmesi talimatını verdi.

Eğitimciye yakışır şekilde giyim kuşama ve kılık kıyafete eyvallah. Ama bunun ölçüsü ne? Bunu kim belirleyecek? Bunu da zaman gösterecek.

Nicedir pasif direniş yapan devlet memurları, bakalım buna uyum sağlayabilecek mi? Bir ölçü olmalı elbet. Eğitimciye yakışan bir kılık kıyafet ve giyim kuşam olmalı. Yalnız herkesin yakıştırdığın giyim kuşam farklı olabilir. Bana yakışan bu diyebilir. Temenni ederim ki kılık kıyafet yönünden bir gerilim yaşanmaz.

Değişiklik bununla da sınırlı değil. Okullar iletişim adresi olarak WhatsApp yerine yerli ve milli olanına geçecek.

Eğer bu yerli ve milli mesaj uygulaması kendisini yenilemediyse yandık demektir. Yazışmak mesele idi gerçekten. 

Mesaj sesi de bir garip.

Nicedir bana mesaj gelip durur. Yakında tekrar iletişimi benimle sağlayacaksın diyormuş belli ki.

Hasılı, daha sıcaklar bende bu kadar deyip gitmeden okulların açılması, eğitimciye yakışır kıyafet uygulaması, yerli ve milli olan uygulama ile mesajlaşılacak olunması çekilecek gibi değil.

Ne edelim. Başa gelen çekilir. 

Allah başka dert vermesin.

26 Ağustos 2025 Salı

Zam Sebep, Enflasyon Sonuç

2026-2027 yıllarını kapsayan zam görüşmesi anlaşmazlıkla sonuçlanmış. İş her defasında olduğu gibi Hakem Heyetine kalmış.

Hakem Heyeti de 2026 için önerilen 11+7 zam oranını aynen onamış. Ama 2027 için teklif edilen 4+4'lük zammı yetersiz bularak 5+4'e çıkarmış. Böylece 2026-2027 zam pazarlığında nihai karar verilmiş oldu.

Öncelikle 2027 yılının ilk altı ayına Hakem Heyetinin inisiyatif kullanarak 1 puan eklemesi, Heyetin memurları düşündüğünün bir göstergesi. Sağ olsunlar, var olsunlar.

Bu zammın memurlara hayırlı olmasını ve gelecek zamlarla birlikte maaşlarını güle güle harcamasını dilerim.

Sözlerimi nihayete erdirmeden bazılarına bir çift laf etmek isterim.

Gazeteden okuduğuma göre yetkili konfederasyonlar zammı beğenmeyerek toplantı masasını terk etmişler. Ayıp etmişler. Ayıp ayıp. Bu memurlar, size masayı terk edin diye mi yetki verdi. Yetmez ama evet, Allah bereket versin, hiç yoktan iyidir deyip imzalayamaz mı idiniz? 2-3 puan daha artış olsa göğe mi erecektiniz? Hep istiyorsunuz. Hiç vermiyorsunuz. İstediğinizi de alamıyorsunuz. Ama ne edersiniz ki yetki sizde. Ama devlet terbiyesi, imzalamanız yönündeydi. . Hatta hiç vermeseniz de olurdu demekti. Heyhat ki göremedim bunu. Unutmayın ki devlet yönetmek ve bütçe hazırlamak ve hesap kitap yapmak bekarların işi değil. Belli ki bekarsınız.

Ya Hakem Heyetine ne demeli? Görüşme anlaşmazlıkla sonuçlanmış. Hakem Heyetine düşen de kabul görmeyen öneriyi onaylamaktan ibaretti. Ne hakla ikinci yılın 4+4 zam oranını 5+4'e revize ederler. Verirken sanki ceplerinden veriyorlar. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Ayıp ayıp. Sizin yaptığınız bu değişiklik memur sendikalarının yaptığı ayıptan da ayıp. Belli ki Hakem Heyeti de bekar. Bekar olunca bütçe nedir, nereden bilecekler.

Verdikleri bu bir puanlık artış aşağı doğru hızla giden enflasyonu azdırırsa bunun vebalini nasıl verecekler? Bunu düşündüklerini sanmıyorum. Halbuki memura bir puan artış bütçeye artı yük getirecek. Bu da enflasyonun azması demek. Unutmasınlar ki memura zam sebep ise enflasyon ise sonuçtur. Durum bu iken gel de Hakem Heyetine bunu anlat.

Memur olup da bu zammı beğenmeyen varsa ve enflasyonun altında yine ezileceğiz denirse, derim ki felaket tellallığı yapmayın. Ne demek beğenmemek. Nankörlüğün gereği yok. Beğenmiyorsan istifa edeceksin. Senin yerine zamsız çalışacak milyonlar var. Kimse seni orada zorla tutmuyor.

Sonra ne demek yine enflasyona ezileceğiz. Ne zaman ezildiniz ki yine ezileceğiz diyorsunuz. Unutmayın ki bugüne kadar memur enflasyona ezdirilmedi. Yine ezdirilmeyecek.

Diyelim ki zam oranı enflasyonun altında kaldı. Altı ay sonra enflasyon farkını bugüne kadar almadınız mı? Sizin bir kuruşunuz devlette kaldı mı bugüne kadar da böyle dersiniz. Dişini sıkıp altı ay sonra al. Var mı alacak, verecek. Yok. O zaman bu isyan niye? Unutmayın ki azı beğenmeyen çoğu bulamaz.

Görünen o ki bu memur sendikaları da Hakem Heyeti de zammı az gören memurlar da enflasyondan beslenmek isteyenler. Yok öyle yağma. Eski Türkiye'de kaldı sizin bu istekleriniz. 

Haydi gidin işinize.

Bir söz de insaflı esnaf kardeşlerime gelsin. Biliyorum kâr marjında hep insaflı davrandınız. İşte size bir imkan daha. 2026'da ürünlere 11+7, 2027'de de 5+4 zam yansıtın. Biliyorum bunu size hatırlatmak çok abestir. Zaten yaptığınız bir şey. 

Son olarak bir söz de devlete gelsin. Bazı ülkeler ocak ve temmuzda vergi oranlarını artırırken yaşanan enflasyona göre zam yapıyor, memura zammı ise hedeflediği üzerinden zam veriyor. Biliyorum sen böyle yapmazsın. Haydi sen de 2026 ve 2027 yıllarında hedeflediğin enflasyon oranında vergilere zam yap. Sakın o ülkeleri örnek alma. 

Not: Tam içimden gelerek yazdığım bir yazı. Böyle bir yazı için samimiyet ve içtenlik gerek. Sizde bu içtenlik yoksa beni anlamazsınız. 

24 Temmuz 2025 Perşembe

Parkur Kültürümüz

Pandemide başladığım hızlı, tempolu ve uzun mesafeli yürüyüşlerim sayesinde fazla kilo ve göbekten kurtulmuştum. Bu şekil tempolu yürüyüşlerim için tercihim genelde şehir dışı ve rampa yerler olmuştu.

Günlük yine yürüyorum ama bu sefer şehir içinde ve tempo düşürerek yürüyorum. Terlemeden yürüyüşlerimi de 8-12 bin adımla sınırlandırdım. İki yıldır böyleyim.

Gel gör ki dört günlük yarım pansiyon kaplıca seyahatim hem kilomu artırdı hem de göbeğimi çıkardı.

Göbekteki anormalliği gördüm. Tartıya bir çıkayım dedim. Ne zamandır 74-75 bandında olan ben terazide kendimi 78,80 gördüm. Yanlışlık olmalı deyip inip inip çıktım. Yanlışlık yoktu. Basbayağı kilo almıştım.

Ne yapayım ne edeyim, bu kilo ve göbekten nasıl kurtulayım demedim. Çünkü ne yapacağımı biliyordum.

Hemen o günün akşamında eşofmanımı giyip çıktım evden. En yakın Evliya Çelebi Parkı parkuruna yöneldim. Yürümüyorum. Adeta koşuyorum. Tıpkı eski günlerdeki gibi.

2000 adımlık mesafeyi kısa zamanda aldım. Park, akşamın serinliğinde kalabalıktı. Hiç oyalanmadan parkura attım kendimi. Hem öyle böyle yürümüyorum. Tempo namına Allah ne verdiyse tepiyorum. 800 metrelik parkuru bir turladıktan sonra ikinci tura başlarken turu kaç dakikada tamamlayacağımı öğrenmek için kronometreyi çalıştırdım. 6 dakika 50 saniye sürdü. 2,5 yıldır hamlığa rağmen iyi sayılırdı bu tempo. Gördüm ki eski tempodan bir şey kaybetmemişim. Bu da benim adıma sevindiriciydi. Az daha gayret edersem ayaklar açıldıkça eski tempomu yakalamam an meselesiydi.

Üçüncü turu yürürken ikinci süremi egale etmek gerekir deyip iştaha geldim. Ama bir önceki altı dakika elli saniyeyi yakalamak ve bu süreyi egale etmek ne mümkündü. Çünkü genişliği dar parkurda yok yoktu. Yürüyüşünü ters yapanı mı ararsın, köpeğini gezdireni mi, ağır ağır yürüyeni mi, mesire yeri gibi volta atanı mı, yolun ortasında dikilip sohbet yapanı mı, senin hızlı hızlı geçtiğini gördüğü halde önünden yavaş yavaş dikey geçeni mi, bisiklet ve BinBin süreni mi, çocuğunu o kadar boşlukta çocuk arabasına yerleştirmeyip yürüyüş yolunun ortasında bindireni mi, dört kişinin yürüyebileceği yolu iki kişinin, yanından ve arasından kimseyi geçirmeyecek şekilde parkura yayıldığını mı ararsın. İnan yok yoktu. Tam önünde yürüyenleri sollayıp gitmek istiyorsun. Karşıdan ters gelenler ve anlattığım örnekler ister istemez tempomu düşürdüğü için 3.4. ve 5. turlarımda ilk süreyi yakalayamadım. Ya bekledim ya parkurda çıkıp çimlerin üzerine basarak kah solladım kah sağladım. Şu var ki eski zamanlardaki gibi bir iyi terledim. Yalnız gördüm ki bizim insanımızda parkur kültürü yok. Her yürüyüş yapan kendi kural, kuralsızlık, kültür ve kültürsüzlüğünü parkurda sergiliyor. Hoş, hangi alanda oturmuş kültürümüz var ki parkur kültürümüz olsun. Benimki de laf yani. Hakkını yemeyeyim. Bir hızla geldiğini gören ve hisseden yürüyüş severler de vardı. Hemen çekidüzen verip ya da yanındakini kendine doğru çekerek yol açanlar vardı. Ama sayıları azdı.

Güzel ve yürümeye elverişli parkurdaki onca olumsuzluğa rağmen parkurun bir iyi yönü vardı. Hızlı ve tempolu yürümeye trafik cezası yoktu. Çünkü hız limiti konmamış. Araç trafiğinde ben böyle araç sürseydim, azami hızdan dünyanın cezasını öderdim. Çünkü her yerde radar, her yerde TEDES ölçümü var.

Beş turun ardından sırılsıklam olup aynı tempo eve gelirken tempomdan hiçbir kaybetmediğimi hissedince kendime öz güvenim geldi. Benim Hakan Çalhanoğlu ve İlkay Gündoğdu'dan nerem eksik dedim. Onların jübile öncesi çocukluk aşkı olan Galatasaray'da top koşturma özlemi depreşti ise ben ne güne duruyorum. Bende de var GS aşkı. Üstelik ben Hakan ve İlkay gibi transfer ücreti falan istemem. Fahri olarak GS'de top koşturmak isterim. Her ne kadar yaşım onlardan biraz fazla olsa da gençlere taş çıkartacak şekilde tempoma güveniyorum. Yeter ki sarı kırmızı formayı giyeyim. Yeter ki bana top şu desinler. Top nere, ben ora koşar dururum. Barış Alper bile hızıma yetişemez. Bakmayın yaşımın 62 olduğuna dedim durdum kendi kendime yol boyunca. Bu arada formayı İlkay'dan da Hakan'dan da kapacağıma inancım tam. Bildiğim kadarıyla yaş sınırı da yok. Bu durumda çocukluk aşkım GS'de oynamamam için hiçbir sebep yok. Belki futbolcu lisansım eksik olabilir. Onu da köklü kulübüm halleder diye düşünüyorum.

Gülmeyin bana. Bu kadar da değil demeyin. Yarın yaşını, başını almış kişileri ilk on birde gördüğünüz zaman bizim Ramazan bunlardan iyiydi dersiniz de iş işten geçmiş olur. Çünkü alındıktan sonra çıkmam sahaya.

Derdim parkur kültürüne değinmekti. Gördüğünüz gibi nerelere girip çıktım. Kimlere göz kırptım. Ne diyeyim, huyum kurusun. Bir de parkurlara parkur kültürü gelsin. Hele herkes bir yöne yürürken o tersinden gelenleri ve bunda inat edenleri Allah bildiği gibi yapsın.

Bu arada parkurlarda parkur kültürü yok diye köşeme çekilmeyeceğim. Göbekteki bu arızi durumu gidermek için ben yine yürümeye devam edeceğim. Ama parkurlarda ama başka sokak ve caddelerde.

22 Temmuz 2025 Salı

Nasıl Poz Vereceğinizi Görün!

Kaplıcasıyla ünlü bir belde belediye başkanı hiç otobüsün geçtiğini görmediğim yol kenarına bir otobüs durağı yaptırmış. Durağın iki tarafına da bu şekil poz vererek "Termal bölgemize hoşgeldiniz" yazısı yazdırmış. En alt tarafa da ismini, altına da ... Belediye Başkanı yazdırmış.

Eller cepte verdiği bu poz dikkatimi çekti.

Bu görüntüsüyle başkan daha dün ben de sizin gibiydim. Başkan olun siz de böyle yapın, böyle poz verin der gibi. 

Bir poz nasıl verilir, görmedi iseniz görün diye sizler için bu fotoğrafı seçtim. Olur ya bir gün belediye başkanı olursunuz, nasıl poz vereceğinizi bilemezseniz, acemilik çekmeyesiniz diye sizler için fotoğrafladım. Unutmayın, ellerin cepte olmasına dikkat edin.

Bir de belde belediye başkanı olduğunuz zaman böyle eller cepte poz vereceksiniz. Bir ilçeye, ile veya büyük şehire belediye başkanı seçilirseniz, inan nasıl poz verilir, bunu şimdiden kestiremiyorum. Sadece sizler için yorum yapabilirim. Bir belde başkanı böyle eller cepte poz veriyorsa, diğer başkanlıklarda yine eller cepte bir iyi gamıdır mısınız, ayakkabıların arkasına mı basarsınız, ceketi omzunuza mı atarsınız, onu siz daha iyi bilirsiniz. Ama nasıl poz verileceğini bence en iyi bu başkan bilir. Bunu bilmek için de bu genç başkanı bir büyük şehire başkan yapmak lazım. 

Bu arada pozu veren vermiş, fotoğrafı çeken çekmiş, otobüs durağına yapıştıran yapıştırmış. Bu muhteşem üçlüyü (çekinen, çeken ve yapıştıran) tebrik etmek lazım.

Belediye başkanı olursak böyle poz güzel ama daha farklı poz vermek isterim derseniz, bir zaman Isparta'ya giderken Eğirdir Gölünün önünde küçüklük özlemim bir poza sembolik olarak yer vermiştim. Size böyle bir poz öneririm. Bu iyiliğimi de unutmayın. Hava kapalı, kameram da iyi olmadığı için fotom net çıkmamış ama yine de size fikir verir düşüncesindeyim.

Bir de belediye başkanı olursanız, pozdan sonra fotoğrafınızı yapıştırdıttığınızda "Hoşgeldiniz" derken bunun " Hoş geldiniz" şeklinde ayrı yazılmasına dikkat edin. Lütfen Türkçemizi katletmeyin.

20 Temmuz 2025 Pazar

Termal ve Oruç

Geldim, gezdim, gördüm hem de hakkalyakin.

Konforumdan ödün vermedim buraya gelmek ve burada kalmak için. Siz buna itibardan tasarruf etmemişsin deyin. Öyle ya varsa harcayacaksın.

Yediğin, içtiğin senin olsun, varsın itibar da senin olsun, kaplıca nasıl derseniz, bilin ki anlatmakla olmaz. Ancak yaşanır. Gelip görmelisiniz gününüzü. Yine de anlatayım:

Valizleri hazırlayıp birkaç günlüğüne taşınıyorsunuz kaplıcaya.

Odaya girer girmez 1.5*2 metre ebadındaki havuzu sıcak suyla dolduruyorsunuz. Suya girilebilecek gibi ise hemen girebilirsiniz. Yakıyorsa az soğumasını bekliyorsunuz.

Suyun içinde iken kaç dakika oldu suya gireli diye durmadan kolundaki saate bakıyorsun. Çünkü faydası için bir 20 dakika içinde durman gerekiyormuş.

Bu zaman zarfında telefon yok, İnternet yok. Yeme, içme zaten yok. Havuzun bir kenarında büzüşüp duruyorsun. Çok zaman oldu diye o değilden saate bakıyorsun. Akrebi de yelkovanı da demir atmış limana. Tık yok. Saniye ise bal yapmaz arı misali fırıl fırıl dönüyor.

Anlayamadım, biraz daha açar mısın demeyin, dalga geçmeyin benimle. Bildiğiniz ramazan ayından bir gün. Hem de en uzun günlerinden bir gün. 20 dakika deyip de geçmeyin. Bu kadar süre sıcak suda hareketsiz durmak oruçtan beter. Bilin ki oruç daha masum.

Suda süreyi tamamlamak için hayal kurmaya kalkıyorsun. Hiçbir şey aklına gelmiyor. Yazı yazmaya kalkıyorsun zihnen. Su onu da yazdırmıyor. Ayrıca zihne yazı yazmak suya yazı yazmak gibidir.

Ömründen ömür alan bu yirmi dakika bitince, arkana bakmadan sudan çıkıyorsun. Adeta kaçıyorsun. Ramazanda akşam ezanı okunur gibi seviniyorsun. Günde üç defa giriyorsan bu havuza, tıpkı ramazanın bitmesine şu kadar kaldı dediğin gibi kaldı iki havuz seansı daha diyorsun.

Havuzdan çıkmakla iş bitmiyor. Ardından duş alıyorsun.

Havluya sarıp sarmalanıp evdeki gibi kurulanıyorsun. Ama kurulanmak ne mümkün. Vücudundan ter fışkırıyor. Buram buram terliyorsun.

Güç bela giyiniyorsun. Balkona çıkayım diyorsun. Çıkmak ne mümkün. Rüzgar esiyor. Ne olursa olsun, bunaldım çıkacağım dersen, sen bilirsin. Yalnız bil ki ıslak ıslak esen rüzgar seni yatağa düşürür. Bu da şifa bulacağım derken şifa kapmak gibi bir şey olur.

Faydası ne diyorsanız, say say bitmez. Neyin vardı da gittin, faydasını gördün mü derseniz, bir şeyim yoktu ki göreyim. Dertlenmeye geldim vesselam.

O zaman ne diye gittin derseniz, Dedim ya dert yokken dertlenmek isteyenlerin adresi buralar. Yeter ki sen dert iste, yeter ki paran olsun. O gelir seni bulur.

Havuzu varmış, hamamı varmış, bilmem tuz odası, buhar odası varmış bana ne? Maksat dertlenmek değil mi? Odadaki termal neyime yetmez.

Maksat sıcak suya girmek değil mi? O kadar yolu tepmektense hiç yola çıkmadan evin banyosunda da bunu yapabilirsin diyebilirsiniz. Doğru dersiniz de yağı, tuzu aynı fiyata gelir. Çünkü yakan doğal gaz ve akan su ocağına incir diker. Zira belediye şebeke suyunun ve doğal gazın hiç şakası yok. Hele bir de bu ikisine olan devletin desteği de bir gün kalkarsa yatacak yerimiz olmaz bilesiniz.

Hasılı kaplıca kaplıca dedikleri, termal termal dedikleri, sıcak su, şifalı su, SPA dedikleri, bildiğin geçmek bilmeyen uzun günlerin orucundan başka bir şey değil. Ramazan çıkınca bayram yapıyorsun. Kaplıcaya daha varmadan masrafı bayılıyorsun. Bayram için bayram hazırlığı yapıyorsun. Bu da masraf demek. Kaplıca da masraf demek hem de kaç bayram hazırlığının masrafını kaplıcaya bayılıp gidiyorsun.

Gördüğünüz gibi kaplıcanın benim için ne anlama geldiğini sizi tenzih ederim ama “geri zekalıya anlatır gibi anlattım”. Buna rağmen yine anlamadık yine anlamadık derseniz, bir kaplıcaya gidin, gününüzü görün. Daha ne diyeyim mübarekler. Yok, biz bu trşbiji beğenmedik derseniz, biliniz ki bildiğiniz çilehane. 

Para yok, kaplıcaya nasıl gideriz diyorsanız, oruç tutun oruç. Aynı kapıya çıkar. Üstelik bayramı hariç masrafsız.

6 Temmuz 2025 Pazar

Bu Valinin Rüyasına Girmeyin

—Şunun suyu ısındı. Alın onu. Atın içeri. 
—Ne zaman alalım?
—Laf olsun diye soru sorma. Ne zaman alacağınızı biliyorsun. Sabah erkenden. Teamül böyle. 
—Tamam efendim. 
—Bunu da alın. 
—Emriniz olur. 
—Şunu da alın.
—Aldık efendim. 
—Şunu şunu da alın. 
—Aldık.
—Bunları da alın. 
—Bunları da aldık. 
—Onları aldınız mı?
—Yarın sabah alıyoruz. 
—Başka kim kaldı alacak? 
—Bilmiyorum efendim.
—Ne demek bilmiyorum. Hepsini ben mi söyleyeceğim? 
—Efendim, alınma gerekçelerini bilsek belli aralıklarla alırız. 
—Ha şu mesele. Onların gerekçeleri bende mahfuz. 
—İyi de suçun ne olduğunu bilmeden kimi, ne diye alacağız? 
—Onların suçu bende mahfuz kalsın isterdim. Ama gece gündüz bugün kimi alalım diye sorup duracaksınız. En iyisi söyleyeyim. 
—Memnun olurum efendim. Bu vesileyle bunları niye alıyoruz diye merak edip duruyordum. 
—Sence bunları niye içeriye aldırıyorum? 
—Efendim, ben nasıl bilirim. 
—Tabi ben bileceğim. Ama sen yine de bir tahminde bulun. 
—Aklıma bir şey gelmiyor ana mutlaka suçları vardır. Değilse niye içeri aldıracaksınız?
—Onların suçu benim rüyama girmeleridir. 
—Efendim, çok özür dilerim ama bir insan rüyanıza girdiği için içeri alınır mı? 
—Alınır hem de bal gibi alınır. Girmeyeceklerdi rüyama 
—İlginç. Ama efendim, onların elinde değil ki rüyanıza girmek. Böyle giderse korkarım ki beni de rüyanızda görebilirsiniz. Bu durumda benim halim nice olur. O kadar da hukukumuz var. 
—Hiç kusura bakma. Hiç affım yok. Rüyana girersen, gözünün yaşına bakmam, sen de girersin oraya. 
—Efendim, af talebinde bulunuyorum. Köşeme çekilmek istiyorum. 
—Asla. Af talebin kabul edilmemiştir. 
—Efendim, rüya dışında başka bir kriter belirleseniz. 
—Mümkün değil. Kimse kusura bakmasın. Ben zamanın Bağdat valisini örnek alıyorum. Benim için o rol modeldir. 
—Bağdat valisi nasıl biriymiş ki onu örnek aldınız. 
—Bunu da bir hikayeyle anlatayım:

Alfabetik Sıra Operasyonları

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları önceleri aralardan başlatıldı. Bir o şehir, bir bu şehir yapıldı.

Adana, Adıyaman ve Antalya şehirlerinde de yolsuzluk ve rüşvet operasyonları başlayınca, dedim şimdi yandı tüm belediye başkanları. Çünkü denmiş olmalı ki böyle aradan olmaz. Biz şu işe baştan başlayalım deyip belediyeler alfabetik sıra ile operasyona dahil edildi.

Eğer bu hızla gidilirse öyle görünüyor ki alfabetik sırası gelen belediye başkanı hakkında harekete geçilecek.

Hepsine sıra gelecek olsa da burada en şanslı şehirler alfabenin sonlarında yer alan şehirler. Çünkü operasyona en son dahil olacak şehirler buralar.

Yalova, Yozgat ve Zonguldak belediyeleri sonlarda olmanın avantajını kullanacak. Gel keyfim gel, bize sıra gelinceye kadar diyecekler ve derin bir nefes alacaklar:

Eşleriyle, dostlarıyla ve seçmenleriyle doya doya günler geçirecekler.

Belki de şimdiden ziyaretlere başlayıp veda çayı içecekler.

Helalleşecekler. Doyamadık şu belediye başkanlığına. Varsa hakkınız, helal edin. Bizden yana helal olsun. Belki bugünden sonra görüşemeyebiliriz. Şehrim size emanet diyecekler.

Borçları varsa ödeyecekler.

Her zamankinden daha nazik ve kibar olacaklar.

Vatandaşın işini jet hızıyla yapacaklar.

Şayet yolsuzluk yapıyorlar ve rüşvet alıyorlarsa, almayacağım bundan sonra deyip belediyeler daha operasyon başlamadan temizlenmeye başlayacak. Hepsi daha içeriye girmeden tövbekar olacak.

Böylece tüm şehirlerimiz irinlerinden temizlenecek.

Tüm bu olup bitenleri izleyen İçişleri Bakanlığı da yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yerine "Temiz Eller, Temiz Şehirler Operasyonu adını verecek yaptığı operasyonlara.

Ülkenin yaptığı bu Temiz Şehirler Operasyonu, devletin diğer tüm kurumlarına da yapılacak. Tüm kurumlarımız temize çıkacak.

Tüm belediye ve kurumlar bakacaklar ki bu iş tamamen yasal ve doğal. Her biri hakkında operasyon başladığında hiçbiri cayırtı koparmayacak. Sadece bize değil, herkese yapılan mutat bir operasyon diyecek. Halk da polis nezaretinde götürülen başkanlarını alkışlarla cezaevine gönderecek. Ayrıca miting ve protestoya ihtiyaç kalmayacak. Rutin bir operasyon. Bugün bize, yarın size diyecek.

Ülkenin bu yaptığı Temiz Şehirler ve Temiz Kurumlar operasyonu tüm dünyaya örnek olacak. Türkiye en iyisini yaptı. Bunu niye biz ülkemizde yapmayalım diyecek. Böylece her ülke temizlenecek, dünya temize çıkmış olacak.

Burada beni düşündüren, bu operasyonlar alfabetik sıraya göre mi yapılıyor yoksa trafik plaka koduna göre mi? Öyle zannediyorum beni düşündüren sonradan vilayet olan şehirleri de düşündürüyordur. Şayet alfabetik sıraya göre yapılıyorsa, mesela sonradan il olan Ardahan'a operasyon yakındır. Yok, trafik plaka koduna göre ise Ardahan daha çok bekleyecek. Çünkü kendisine, bir zamanların son şehri Zonguldak'tan sonra sıra gelecek. Yetkililerin bu konuya bir açıklama getirmelerinde fayda var.

Bu önemli mevzuyu işlerken şu ayrıntıya da dikkat çekmezsem olmaz. Bir ara Hakkari'den il hakkı alınıp Yüksekova'ya il statüsü konuşulmuş, sonra rafa kalkmıştı. Şimdi bu konuyu yeniden gündeme getirme zamanı. Bunu da Hakkari düşünecek. Belki de alfabede önlerdeyiz. Bir an evvel bu Temiz Eller Operasyonuna dahil olalım, sonra işimize bakalım diyecek, Yüksekova'ya hakkını devretmeyecek. Belki de biraz zaman kazanalım. Bunun için il olmaktan feragat edip bu hakkı Yüksekova'ya devredelim diyecek. Bekleyip göreceğiz bu samimiyet sınavını Hakkari nasıl verecek?

Pazar pazar sabah kahvaltısını yaparken bu önemli konuya değindim. Sakın olan pazar pazar su koyverdin demeyin. Hele izahı olmayan şeyin mizahı olur hiç demeyin. Yazımı okuma zahmetinde bulunursanız, hiç olmadığı kadar ciddiyetime hayran kalacağınızdan eminim.

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Size Kim Dedi Belediye Başkanı Olun Diye?

Kim dedi size işi gücü bırakın, belediye başkanlığına aday olun, belediye başkanı seçilin ve belediye başkanlığı yapın diye.

İşsiz miydiniz de belediye başkanı oldunuz?

Düşünemediniz mi ağrımaz başınızın ağrıyacağını?

Bir gün kodese girebileceğinizi hiç aklınıza getirmediniz mi?

Ne işe yaradı şimdi?

Sırayla, bazen toplu halde gidiyorsunuz güneş görmez yerlere. Hem de sabahın erken saatinde.
Bir makam uğruna değer miydi bu sıkıntıya girmeye?

Sıra bizden sonra kimse deyip duracaksınız hem de.

Şimdi ne zaman çıkacağız diye bekleyip duracaksınız orada.

Üstelik tam da işe yarayacağınız zaman yoksunuz. Çünkü memleket yangın yeri. Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Böyle bir zor zamanda sizler yoksunuz.

Böyle zamanda şehrinizde olmayacaksınız da ne zaman olacaksınız?

Neyse olan oldu. Bugünkü aklınız olsaydı, kim başkan olursa olsun deyip belediye başkanlığına aday bile olmazdınız. Ama şu var ki son pişmanlık fayda vermez.

Biraz da geride kalan başkanlara değinelim.

Biliyorum bize sıra ne zaman gelecek diye bekleyip durursunuz. Bilirim kolay değil böyle beklemek.

Siz siz olun, bana bir şey olmaz demeyin. Şu anda dışarıda iseniz elbet şükredin. Bugün de dışarıdayım deyin.

Yalnız rehavete kapılmayın. Hiç içeriye girmeyecekmiş gibi çalışmaya devam edin.

Sabahı bırakmadan eşinizle dostunuzla helalleşin.

Borcunuz varsa ödeyin.

Çamaşır, terlik, havlu, diş fırçası vs. ihtiyaçlarınızı bir valize koyun. Kapının yanında hazır dursun.

Erken yatıp uykunuzu tam alın.

Sabah erkenden zilini çalarsa, hayır ola, bu kim ki bu saatte? Sütçü mü, postacı mı demeyin. Lütfen aklımızla dalga geçmeyin. Polistir polis.

Üzülmeyin, hemen birden götürmüyorlar içeriye.

Bildiğim kadarıyla önce genel bir muayene için tam teşekküllü bir hastaneye götürüyorlar. Sıra beklemeden tepeden tırnağa muayene oluyorsunuz. Bunun için bir kuruş para ödemiyorsunuz.

Göz altı ve tutukluluk halinde de yatak ve iaşe bedeli ödemiyorsunuz.

Orada mesai kavramı ve mefhumu yok. Sabah akşam yatacaksınız.

Burada yatarken vaktinizi boşa harcamayın. Kitap yazın orada. Yazar olarak çıkın oradan.

Çıkınca da yazarlığa verin kendinizi. Bir daha belediye başkanlığı mı, tövbe tövbe deyin.

8 Haziran 2025 Pazar

Radara Gel Radara!

Araban varsa şayet
Basacaksın tüm gaza, 
Atacaksın vitesi,
Yolların hakkını vereceksin. 

Allah devlete zeval vermesin. 
Ne güzel yol yapmış de. 
Allah ne verdiyse
Bastıkça basacaksın. 

Araban fazla yakarsa yaksın. 
Yolun hakkı basmaktır. 
Radara yakalanırsan yakalan. 
Çünkü devletin hakkı radardır. 

Bittikçe yakıtın, doldur deponu
Öde devlete ÖTV ve KDV'ni. 
Devlete görevimi yaptım deme, 
Radara da gir ki bütçe düzelsin. 

Radara girip ceza yedim diye üzülme. 
Çünkü yolun zekatı radar cezası,
Arabana basmak da arabanın zekatı. 
Unutma, ceza vatandaşlık görevidir. 

Bu cezalar sana yol, su olarak dönecek. 
Yeter ki sık sık radara gir, ceza ye. 
Çok ceza geldi deyip hayıflanma. 
Erken ödeme indiriminden yararlan. 

Devlet vatandaşına kumpas kurdu deme. 
Çünkü devlet asla ve kat'a kumpas kurmaz. 
Tüm bu cezalar senin güvenliğin içindir. 
Güvenliğini düşünenden de üçü, beşi esirgeme. 

Bu cezalar gelmeye devam ettikçe
Ver kendini şiir yazmaya. 
Varsın olmamış desinler şiirine, 
Çünkü dertler seni şair yapar. 

4 Haziran 2025 Çarşamba

İyi ki Belediye Başkanı Olmamışım

Bir zaman nerede bir koltuk boşalmışsa talip oldum. Daha doğrusu atladım. Zaman zaman belediye başkanı da oldum.

Oldum demiş isem sahiden değil. Kendimi darı ambarında görür, bir adaylık teklifi gelirse, millet başkanlık nasılmış, nasıl hizmet yapılırmış görsün derdim.

Ama hiç adaylık teklifi almadım. Haliyle nasip olmadı. Kendi kendime gelin güvey olmuş oldum.

Şimdi düşünüyorum da iyi ki belediye başkanı olmamışım. Allah beni büyük tehlikeden korumuş diyorum.

Niye derseniz? Anlatayım efendim.

Malumunuz bir kesere sap olma, bir koltuğa oturma arzusu, sevda derecesinde bende. Benden iyisini mi bulacaklar, ben milleti hizmete boğarım. Zira vizyon var, misyon var, dürüstlük zaten istemediğiniz kadar dedim durdum.

Diyelim ki belediye başkanı oldum. Benim dürüstlüğüm bitecekti. Nereden biliyorsun demeyin. Çünkü benim dürüstlüğüm elimde imkan olmadığından yani yokluktan. Elime imkan geçse anasını ağlatırım dürüstlüğün. Dürüstlüğün 'd' si kalmazdı bende. Çünkü makam kadar debdebe ve şatafata, dünya dolusu olsa da mal, mülk ve servet edinmeye karşı aşırı tamahkarlığım var. Bakmayın gözü tok göründüğüme. Bu görüntüm, ciğere ulaşamayan kedinin ete murdar demesinden başka bir şey değil.

Belediye başkanı olduktan sonra daha fazla mal edinmek için kirli işlere girişecektim. Ben böyle yaparken devletin eli armut toplamayacaktı elbet. Bir sıçarken, iki sıçrarken bir sabah bakmışsın, bir kaçıncı dalga operasyonu ile ellerim kelepçeli bir şekilde önce gözaltı, nezarete alınma, ardından tutukluluk halinin devamı... Yani içerideydim.

Böyle derken müneccim olduğumu sanmayın. Zira ben kendimi biliyorum. Dalga dalga gelen operasyonlar beni de bulacaktı. Ondan sonra da iddianame hazırlanıncaya kadar içerideyim. Artık yargılama ne zaman biterse. Güneş yüzü görmeyecektim anlayacağınız.

Bu aşamada basın hakkımda neler yazacaktı neler... Belki de "Bir de ilahiyatçı. Adam malı götürmüş. Boşuna dememiş atalarımız, kıyamet hacı ile hocadan kopacak diye. Adam bize vermiş talkını, kendi yemiş salkımı" yazacaklardı.

Şimdi düşünüyorum da belediye başkanı olmadığım için kendimi şanslı hissediyorum ve verilmiş sadakam varmış diyorum.

Aman belediye başkanlığı sizin ve başkasının olsun. Bu halimden memnunum. Belediye başkanı olanlar düşünsün. Bir de operasyonda sıra bana ne zaman gelecek diyenler düşünsün.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Hep Pişmanlık Niye Olmasın!

Yaşım 60'ı geçmiş. İşimin bitmesi demek olan 70'e doğru gidiyorum. Bir taraftan da zorunlu emekli yaşım gelmediği için çalışmaya devam ediyorum.

Her ne kadar görevime devam etme gibi bir derdim olmasa da kanuni olarak yaş 65 oldu mu adım Abbas olmasa da yolcu olacağım.

Yerim doldurulabilir mi? Kendimi bulunmaz Hint kumaşı olarak gören biri için zor diyorum. Şu var ki bu zorluğu yenmek için kimsenin zorluk ve sıkıntı çekmesine de gönlüm Rıza göstermez.

Fakat bunun için birileri de taşın altına elini koyup bir şeyler yapmalı.

Ne yapmalı? Benim bir ihtiyaç olduğumu, bunun hayatın bir gerçeği olduğunu söylemesi gerekir. Yaşın 65 olsa bile, çalışmanın önünde kanuni engel olsa dahi bu yoldan cayma hakkın yok, ölmem var, dönmek yok demeli. Hatta mevzuat değişikliği yapılması için öncülük yapmalı. Böyle deyip böyle yapmalı ki ben de önümü göreyim. Değilse bu yaştan sonra ne yapar ne ederim.

Gerçi ne yapar ne ederim desem de benlik problem yok. Sadece ağız alışkanlığı bu. Yokluğum ülkeye zarar. İşin içine memleket giriyorsa gerisi zaten teferruat olur benim için.

Söylemeyeyim diyordum ama söyleyeceğim artık. Aslında benim gibi yokluğu sıkıntı olanlar için yaş ve mevzuat engeli olmamalı, süre ya da dönem sınırı olmamalı. İstediğimiz yerde istediğimiz kadar kalmalıyız. Bu konuda ülkenin tek yapacağı, benim gibi bulunmaz Hint kumaşlarının önümdeki engeli kaldırmak için özel mevzuat çıkarılmalı. Bir kez daha şeklinde değil, görevi ölünceye kadar devam eder denmeli. Övünmek gibi olmasın ama benim gibiler her zaman gelmez. O yüzden mevcudun kıymetini bilmeli, nankörlük yapılmamalı.

Ondan sonra görün hizmeti. Çünkü ülke hizmete doyar.Ayrıca yaptıklarım da yapacaklarımın teminatıdır.

Demedi demeyin. İsterseniz deneyin. Denemekle sonra ne kaybedeceksiniz? Belki pişmanlık duyarsınız ama dünyanın sonu değil. Üstelik bu, sizin kaçıncı pişmanlığınız. Ha bir defa daha pişman olsanız siz pişmanlık sıralamasında ben de ömür boyu olmak suretiyle yeni rekorlara imza atmış oluruz. Ayrıca bugüne kadar pişmanlıktan kim ölmüş ki siz öleceksiniz. 

23 Nisan 2025 Çarşamba

Trump Bizim Yolda

Hep ABD ve Batı'yı kıskanır. Ne zaman onları taklit etmekten kurtulup lider ülke olacağız dedim durdum.

ABD başkanının FED başkanına faizi indir sözünü görünce keyfim yerine geldi. Hah şöyle dedim. Arkaya yaslandım.

Hayıflanmadım da değil. Nasıl hayıflanmam. Boşuna hep Batı'yı taklit ediyor bu ülke diye suçlamışım.

Geldiğimiz nokta itibariyle bırakın Batı'yı taklit etmeyi, dünyaya meydan okuyan koskoca Trump faizi indir. Ekonomi kötüye gider bak diye talimatla faizi indirmeye çalışıyor. Hem de bunu kaç defa tekrarladı.

Görüyorum ki Trump bizi taklit ediyor.

Böyle derken de hiç olmadığı kadar ciddi. İnadım inat diyor. Çünkü inandırmış kendisini buna. Faiz inerse ekonomisi düze çıkacak. Bir bildiği var belli ki. Belki de ekonominin kitabını yazdı Bay Trump. Değilse durduk yere niye faizleri indir desin. Öyle ya kendisi gayrimenkul zengini. Yıllar yılı emlakçılık yapmış. Piyasanın içinden geliyor. Bu konuda kendisine özgüveni tam.

Yalnız dünyayı titreten Trump'ın talimatını FED başkanı dinlemiyor. Sanırım Trump inat. FED başkanı ondan inat. İndirmedi hala faizi.

FED başkanı söz dinlemediği gibi istifa etmeyi de düşünmüyor.

Bu durumda söz dinlemeyen bu asiyi görevden almaktan başka yol kalmıyor. Fakat Trump görevden alamıyor. Çünkü ABD Merkez Bankası bağımsızmış. Bakalım bu iki inadın inatlaşmasından nasıl bir sonuç çıkacak?

Trump'ın emri altındaki bir memuruna söz geçirememesine hayret ettim. Düştüğü duruma üzüldüm. Koskoca Trump dünyaya ayar versin. Bir sözüyle borsa çöksün, diğer bir sözüyle borsa uçsun. Çin ile girdiği ekonomi savaşı dolayısıyla altın tarihi rekor kırsın. Rusya ve Ukrayna'yı barış masasına oturtmasına ramak kalsın. Akşam sabah şu ülkeye bu kadar vergi koydum desin. Dünya bu işin sonu nereye varacak diye endişeli bir bekleyiş içerisine girsin. Böyle bir figür ülkesindeki merkez bankası başkanına sözünü geçiremesin.

Diyeceğim şu ki Trump dünyaya hükmediyorum. Bir FED başkanına sözüm geçmiyor diye üzülmesin ve pes etmesin. Yapacağı tek şey bizi izlemeye ve bizi taklit etmeye devam etsin. Çünkü biz o yollardan geçtik.

Ne yapabilir Trump? Başkanlık sistemine geçsin diyemiyorum. Zaten başkanlık sistemi var ABD'de. Pekala bir anayasa değişikliği ile FED başkanını görevden alma yetkisini elde edebilir. Şayet bunu yaparsa, FED başkanı sözünü dinlemesin de göreyim. Baktı söz dinlemedi mi? Alır görevden sözünü dinleyecek bir merkez başkanı atar. O da dinlemezse onu alır, bir başkasını getirir. Herhalde Trump için bu zor olmasa gerektir.

Aman neyse ne. Ne halleri varsa görsün. Sadece kayda geçsin diye söylüyorum. Görüyorum ki Trump bu konularda acemi. Böyle böyle pişecek. Çünkü o gelirken biz gidiyorduk.

Ha talimatla faiz indirmenin sonu faiz yükseltmek olurmuş. Olsun. Faiz değil mi? İner de çıkar da. Dünyanın sonu değil ya. Baksın bize. Çünkü biz faizler indiğinde de ayaktaydık. Çıktığında da ayaktayız.