Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mizah etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Erbaş'ın Arapça Bilgisi

Sanırım bir müftü anlatmıştı. Fransa'ya görevli olarak Türkiye'den bir müftü gider. İlçenin papazı müftü ile görüşmek ister. Haber gönderir, müftünüz Fransızca biliyorsa, papaz ziyarete gelmek ister diye. Müftümüz Fransızca bilmez denerek davet reddedilir. Bir zaman sonra papaz yine haber gönderir. Papaz efendi biraz Arapça bilir. Müftü beyle görüşme talep eder denir. Bu talebe jet hızıyla cevap verilir. Müftümüz Arapça bilmez diye.  Elhasıl kelam, papazın görüşme talebi gerçekleşmez.  Papazın aklına tercüman da gelmemiş olmalı. Belli ki arada kimse olmadan koyu bir sohbete dalacaktı. Bu görüşmenin gerçekleşmemesinde en büyük eksiklik, papazın Türkçe bilmemesi. Bunun sorumlusu da herhalde müftü değil. Papaz görüşmek için belki de Türkçe öğrendi. Üçüncü bir istekte bulundu mu, bulundu ise müftü ne gerekçe öne sürdü. Bu kısmı bilmiyoruz.  Öyle zannediyorum, Fransa'ya görevli giden müftünün hem Türkiye'den hem de Fransa'dan iki maaş birden alması ve yaban

Hayıflanmamak Elde Değil (4)

Neyse hepsini yuttum bunların. Bahtıma yanıp yokluğa terk edilmiş bir halde yoluma devam ederken o ise Başkan olmanın şöhretiyle adından söz ettirmeye devam etti. Şimdi de Audi A8 ile gündemde. Millet topa tutuyor. Vay efendim, sen bu A8’e nasıl binersin? Hiç mi tasarruf derdin olmaz diye. Millet bu eleştirisinde de bir kez daha ters köşeye yattı. Çünkü almamıştı bu A8 Audi’yi. Kiralamıştı. Buna da mecbur kalmıştı. Çünkü 2016 yılında Başbakanlık tarafından kuruma tahsis edilen 2010 model araç sık sık arıza yaptığından, masrafa yol açtığından, işlevini tam yerine getiremediğinden ve de ömrünü tamamladığından dolayı sık il dışı programlarda kullanılmak üzere böyle bir araç kiralanmıştı. 2023 model TOGG’u ise makam hizmetlerinde kullanacaktı. Milletin ağzı yine durmadı. Vay efendim bu Audi A8’i satın alsa daha iyiydi. Kiralığı daha pahalıya geliyor. Bunun neresi tasarruf diyorlar. Şimdi de tutturmuşlar, bu aracı her il dışına gidişte mi kiralıyor yoksa yıllık mı diye. Ona göre mal

Hayıflanmamak Elde Değil (3)

Söyle, şu komutan sandığın ve tüm cumaları kıldıran eratı dediğinizi duyar gibiyim. Ali Erbaş idi efendim Ali Erbaş. Diyanet İşleri Başkanımız yani. Kendisiyle aynı tugayın aynı taburunda 58 gün dirsek çürüttük. Yani asker arkadaşıyız. Ayrılırken de askerin not defterlerine adreslerimizi yazmıştık. İl dışı programlarından vakit bulup Ankara'da bulunduğu zaman makamında kendisini ziyarete gitsem, beni tanır mı ya da sen de kimsin, hatırlamıyorum der mi, bunu bilmiyorum. Belki de ben o tanıdığın Ali Erbaş değilim, görüyorum ki sen hala öğretmensin, o günkü bıraktığım yerdesin de diyebilir. Çünkü makam insanı değiştirir derler. 58 günlük fiili askerliğimiz bitti. Herkes yoluna gitti. Gel zaman git zaman yaptığı Diyanet İşleri Başkanlığı ile adından sıkça söz ettiren Mehmet Görmez, süresi dolmadan Başkanlıktan emekliliğini isteyince, kamuoyunda kim başkan olur beklentisi oluştu. Çok geçmedi. Diyanet İşleri Başkanlığına Ali Erbaş atandı. İsmini duyar duymaz bizim Ali ne ara Prof

Hayıflanmamak Elde Değil (2)

Neyse gelelim son masa erbabına. Ben Arapça yabancı dil olur mu, bunu da biliyorum deyince, olur, niye olmasın. Dur, ben de kendime işaretleyeyim dedi. Meğer o da biliyormuş Arapça. Ona da bu aklı verdiğimden dolayı o an kendimle ne kadar gurur duysam azdır. Bilin ki anlatılmaz yaşanır. Hele ki o günün görkemli ve gücü temsil eden, herkese ayar veren askerine, Arapça dilini bildiğini söylemek de ayrı bir cesaretti. Ayrıca masada oturan bir subay olmalıydı ve subayın Arapça bilmesi de takdirimi celp etmedi değil. Böyle asker de var demek ki. Peygamber ocağı diye boşuna söylememişler dedim. Ki benim bildiğim asker, Arapçaya ihtiyaç duyunca tercüman götürürdü. Nizip'te çalışırken Nizip Müftüsü okulumuzdaki Arapça derslerine girerdi. Hoşsohbet biri idi. Bir gün bir anekdotunu anlatmıştı. Şöyle ki: O bölgede görevli komutanlar bazen Suriyeli komutanlarla görüşmeler yaparlarmış. Her Suriye'ye gittiklerinde veya Suriyeli askerler Türkiye'de geldiklerinde, Ahmet Hocamı da tercü

Hayıflanmamak Elde Değil (1)

İnsanın bahtı yaver gidecek bir defa. Olmayınca olmuyor işte. Haliyle hayıflanmamak da elde değil. Ama neye yarar. Bu vesileyle bir büyüğümü daha hatırladım. Vefat etti Allah rahmet eylesin. Büyüğümün de aynı okulda okuduğu bir arkadaşı imam olmuş. Kendi ise rençper kalmış. Demişti ki bir gün bana. Bu nasıl iş yeğenim? Şu caminin imamı ile aynı okulda okudum. Ses ise benim de sesim güzel. Bilgi ise ondan fazlam var, eksiğim yok     . O nerede, ben neredeyim demişti. O zamanlar çocuktum. Bunu pek anlamamıştım. Hatta niye böyle der diye garipsemiştim.  Gel zaman git zaman başa gelince büyüğüm yerden göğe haklıymış. Ama alacağı yokmuş dedim.  Çaresi yok ama benim hayıflanmamam da bitmiyor.  Senin neyin var derseniz, inan dokunmayın. Çünkü dokunuverseniz ağlayacağım. Ki ağlama gibi bir huyum olmamasına rağmen.  Benim de bir askerlik arkadaşım var. 1993 yılının Kasım ayında şartların zorladığı bir mecburiyetle askerde aynı tabura düştük. Kendisini akşama doğru saat 17.00 olm

Centilmenlik Sırası GS'de

Sporda özellikle futbolda centilmenlik önemli. Bir takımın futbolcusu, bir centilmenlik yaptığında, diğer takımın oyuncusu da bu centilmenliğe hemen cevap verir.  Futbolda zaman zaman bu centilmenliği görürüz. Mesela son centilmenliği ezeli rakibi GS'ye karşı FB yaptı. Bu centilmenlik FB'ye pahalıya patladı. Ama özünde centilmenlik olunca kaybı düşünmek ve zararı hesaba katmak düşünülemez. Çünkü centilmenlikte düğünlere götürülen hediye gibi karşılılık ilkesi geçerlidir. Ne demek istediğimi hatırlamanız için isterseniz konuyu biraz açayım. Hatırlarsanız, 2022-2023 sezonuna ait Süper Kupa finali, takımların ve Federasyonun Suudi Arabistan macerasının ardından şurada mı oynayalım, burada mı oynayalım, hangi tarihte oynayalım, oynansın mı oynanmasın mı derken kulüplerin de görüşü alınarak maçın Şanlıurfa'da oynanmasına karar verilmişti. Maçın günü yaklaştı. Olaylı Trabzonspor-FB maçının ardından başka hesaplar devreye girdi. İş, maçı nasıl oynar, kulübe bir kupa daha

Kızlık Soyadı

Kızların, evlenmeden önceki ailesinin soyadını kullanmaya başlaması son yıllarda iyice yaygınlaştı. Kızlar böylece nikahla birlikte evinden çıkıp yuva kurmak için gittiği eve soyadını da resmen götürür oldu. Aynı zamanda tüm resmi işlerde bekarken kullandığı soyadını, eşinin soyadıyla birlikte kullanmakta. Çünkü soyadı adından bir parça olmuş oldu.  Bazıları da evlendikten sonra aile soyadını bırakarak eşinin soyadını almaya devam ediyor. Bazılarının, ailesinin soyadını kullanma özlemi vardır, kullanabilir. Bunun önünde bir engel yok. Yalnız ailenin soyadını kullanmanın bazı sakınca ve külfetinin olduğunu düşünüyorum. Hem kendi ailesinin hem de eşinin soyadıyla beraber kadının ismi daha da uzun oluyor. Adıyla soyadıyla iki olan ismi eşinin soyadıyla üçe çıkmış oluyor. Çoğu kızlarda olduğu gibi kızın iki ismi varsa iki soyadı ile birlikte dört isme çıkıyor. Bu da ismi uzatıyor. Halbuki isim ve soy ismin kısa olmasında fayda var.  Uzun ve çift isimler her zaman her yerde çoğu z

Türk Futbolunun Gelişmesine Dair Önerilerim

Eskiden her takımda birkaç yabancı olur, geriye kalan futbolcuların çoğu Türk futbolcu olurdu. Son yıllarda takımlarımızdaki Türk futbolcu oranı değişti. Tüm takımlarımızın on birinde çoğunluk artık yabancı futbolcu. Takımlarımızda yabancı futbolcu bolluğu olsa da hakemlerimiz Türk idi. Ali Koç'un haksızlık yapılıyor, VAR hakemleri istiyoruz isteği doğrultusunda kritik maçlarda yabancı VAR hakemine görev verilir oldu. Fenerbahçe'nin Sivasspor ile yaptığı maç gösterdi ki yabancı VAR hakemi de FB'nin kötü gidişine çözüm olmadı. Bizim VAR hakemleri bugüne kadar bu sezon FB lehine 16 penaltı vermiş. Bu penaltıların 12 tanesi FB mağlupken ya da berabere iken gelmişti. Penaltıların zamanlaması da manidardı. Genelde son dakikalarda ve uzatmalarda FB lehine penaltı kararı verildi. Bu sezon kulüpler arasında en fazla penaltı verilen unvanını koruyor FB kulübü. Gel gör ki Ali Koç'un isteği üzerine Sivasspor maçında görev yapan yabancı hakem bir kural hatası yaparak maçın

Sen misin Canı Künefe Çeken? (2)

Zile bastım. Kapı açıldı. Ooo diyecekler sandım. Gördüm ki normal günlerden bir gündü gelişim ev halkı için. Belki de hangi dağda kurt öldü ya da künefesizlikten iflahımız kesildi, nasıl yiyeceğiz diye düşünüldü. Belki de şok geçirdikleri için tepki verilmedi. Künefe künefe diye tutturan oğlan dışarı çıkacakmış. Zamanını buldun der gibiydi.  Neyse oturduk yemek için. Oturunca eşofmanımda damlacıklar gördüm. Tek tük de samana benzer ince ince döküntüler. Damlacıklar yağmur damlaları, döküntüler de rüzgarın yerden savurduğu olmalı dedim ve zekama hayran kaldım. Öyle ya rüzgar eşliğinde yağmur vardı. Başka ne olacaktı. Yine de test için elimi dokundum damlacığa. Dokunduğumun yağmurla alakası yoktu. Elime bulaştı tatlı bulaşığı.  Bir kalkış kalktım oturduğum yerden. Başka yerimde var mı derken gömlekte de vardı bulaşıklar. Adeta parlıyordu gömleğimde oluşan desenler.  Sıcağı sıcağına yiyeceğim künefeyi bırakıp üzerimi değiştim ve ardından künefeyi bir beş dakikada bitirdik. Beş dak

Sen misin Canı Künefe Çeken? (1)

Aile efradım ekonomik kriz dinlemedi. Tutturdular ille de künefe diye. Ne de olsa arkalarında anaları var. Bir böyle... beş böyle. Baktım olmayacak. Künefesiz giderlerse kendimi affedemezdim. Geri kalan ömrümü de vara onlara bir künefe yedirseydim diye nedametle geçiremezdim. O zaman yapacağım tek şey, sonu pişmanlık olacak bir aile faciasına yol açmadan bu künefe meselesini halletmeliydim. Bunun için akrep beni sokmadan elim cebime gidip gelmeliydi. İyi de nasıl ve nerede yiyecektik? O değilden sordum nerede var bu künefeci diye. Neredeyse hep bir ağızdan evimize beş dakika mesafede cadde üzerindeki künefeciyi söylediler. Bilmem ne zade imiş adı da. Meşhurmuş üstelik.  Bir zaman sonra caddeye çıktım. Gör gör, buradayız dercesine künefeci gözümün önünde belirdi. Burnumun ucundaymış meğer.  Künefecinin yerini öğrenmiştim. Geriye gelmek kaldı buraya. Bir de künefe fiyatlarını öğrenmek. Benim için de en önemlisi bu idi. İçeri girip sormak olmazdı. Bunu da öğrenmek zor olmadı. Go

Yandığımın Resmidir

Düğünlerde hediyeleşmek güzeldir. Bu hediyelerin karşılığı olmasa daha güzeldir. Amma ve lakin… Ne diyeceksin, haydi ağzındaki baklayı çıkar dediğinizi duyar gibiyim.  Sormayın dertliyim.  Düğünümde kap kacak getirenlere bu devirde kap kacak demiştim ve Allah bunları bildiği gibi yapsın demiştim.  Para verenlere, bu adamlar en iyisini yapıyor. Çam sakızı çoban armağanı düğünüme katkı yaptılar. Allah hayrını versin dedim. Çeyrek getirenler oldu. Sevip saymış. Yanında bir değerim varmış deyip duygulandım. Hediye dediğin böyle olmalı dedim. Sevincim anlatılmaz. Hiç üzerinde durmayayım. Allah bunların da hayrını versin dedim. Gelmeyene gönül koydum. Allah bunların da hayrını versin dedim. Neyse geleyim sadede. Düğünde gelen para, pulları saydık. Çeyrekleri özene bezene, yüzüne baka baka kimin düğününe gelmişse, al oğlum, hediyelerin deyip verdik. Oğlanın biri, baba çeyrekler sizde kalsın. Yarın siz de bunların düğününe giderken götürürsünüz dedi. Babam, bunlar size geldi, siz

Benim 23 Nisanım

"Sanki her tarafta var bir düğün.  Çünkü en şerefli en mutlu gün.  Bugün yirmi üç Nisan,  Hep neşeyle doluyor insan." 23 Nisan şarkısının bu kıtasını çocuklardan emaneten alıyorum bugün.  İçimdeki sevinç ve mutluluğu bilemezsiniz.  Adeta çocuklar gibi şen ve mutluyum ben de.  Herkes duysun bu mutluluğumu.  Her yıl kutladığımız bayram. Bu kadarı da fazla değil mi bu yaşta demeyin.  Ne derseniz deyin. İsterseniz ayıplayın. Sevineceğim tıpkı çocuklar gibi. Onlar gibi şen olacağım. Ayrıca ne varmış yaşımda? Her birimiz, içinde tarifi mümkün olmayan bir çocukluğu yaşayamaz mı zaman zaman.  Zira hakkım benim. İlk defa başıma talih kuşu kondu dense yeridir.  Neyse geleyim sadede.  Çocuklar kendilerine armağan edilen düğüne sevine dursun. Ben de bu vesileyle tatil yapacağım. Bu tatil bu senenin ilk tatili benim için.  Başkası Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki pazartesi tatil yaptı. Bir pazartesi de mahalli seçimlerinin ardından yaptı. Etti mi üç. Benim ise de

Çocuklarımın Alacağı Olsun!

Üç çocuğum var. Aslında dört de bir tanesi daha işini almadı. Benden yiyor. Hoş, çok alacağa da benzemiyor. Ki almak istese de bu devirde işi kim bulmuş ki benim tekne kazıntısı bulsun. Benim zamanımda iş bulmak için aslanın ağzından almak gerekiyordu. Sonra iş aslanın midesine indi. Şimdi ise aslanın işkembesine geçti. Neyse üç oğlana geleyim ben. Allah hayırlarını versin hepsinin ama kırgınım onlara. Daha doğrusu kızgınım. Alacakları olsun. Çünkü beklentilerime cevap vermediler hala. Bu görünümleriyle beklentime çok cevap verecek de görünmüyorlar. Biri neyse. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyor. Diğer ikisine esas serzenişim. Karı koca çalışıyorlar. Kazançları da iyi. Allah daha çok versin ama ne yapayım bana yar olmayan kazançlarına. Nedir bu derece çocuklarına seni kızdıran derseniz? Sormayın diyeceğim ama madem ki sordunuz. O zaman günah benden gitti. İçimdekini dökeyim size. O kadar imkanın içerisinde, ahir ömründe babamızı Monaco'ya gönderelim. Orada bir ıstakoz y

Tavşanını Kaybeden Yetim

Efendim, bugüne kadar hiç yenilmemiştiniz. İlkini tattınız. Nasıl bir duygu? Zormuş zor. Allah ne dostuma versin ne de düşmanıma. Bu yenilgi nereden çıktı? Neyi eksik yaptınız? Bizim eksikliğimiz yok. Biz her zamanki gibi maçımıza hazırlandık. Onca olumsuzluğa rağmen yine favori idik.  Nasıl oldu bu? Suç rakiplerimizde. Ama efendim, rakipleriniz birlikte hareket etmedi. Onların her biri çil yavrusu gibi dağıldı. Siz ise yine ittifakla girdiniz maça. Bu sefer de zafer banko değil miydi? Bizim zafer karşı ittifakın başını çeken kişiye endeksliydi. Biz onunla defalarca maça çıktık. Her maçı açık ara önde bitirdik. Bu son maçta rakibimiz su koyuverdi. Daha doğrusu çekip gitti. Daha doğrusu gönderildi. O kalaydı, zafer yine bizimdi.  Ama siz o rakibi çok eleştiriyordunuz.  Bakmayın eleştirdiğime. O çok iyiydi. Çünkü tam dişimize göreydi.  İyi de bir önceki son maçta ona güle güle dediniz.  Ne bilirdim gideceğini. Bizi bırakıp gidemez sandım. Yetim kaldık. O gidince n

Orucun Gidişine Sevinenler ve Üzülenler

Bir aylık orucun ardından ramazana elvedaya hazırlanıyoruz. Ramazan bittiği için üzülenler ve sevinenler birlikte yaşayıp gidiyoruz. Sevinenler oh be dünya varmış. İstediğim zaman yiyip içeceğim. Özgürlük gibisi yokmuş der mi der. Demese de içinden geçirir. Çünkü ibadet demek zordur. Oruç ise daha bir zordur.  Üzülenler ise daha dün gibiydi ramazanın geldiği. Hiç de zorlanmadık. Ne de hızlı geçti ramazan. Keşke biraz daha olsaydı da tutsaydık der mi der. Ama içinden ne geçirir bilinmez. Sevinenlere gelelim. Ben de o sevinenlerden biriyim. Bilelim ki bu sevinç fazla uzun sürmeyecek. Nasıl ki bir ay biter mi dediğimiz oruç bitti ise oruç tuttuğumuz her gün önümüzdeki yılın orucuna bir adım daha yaklaştırıyor bizi. Öyle ya sayılı günler çabuk biter. Hele kameri takvime göre orucun 354 gün sonra yani bildiğimiz 365 günden 11 gün erken gelmesi yok mu? Bu hesap, oruç kendisine zor gelenlerin sevincini kursağında bırakır. Üzülenlere gelince, be hey kardeşim. Niye üzülüyorsun ki.

Nice Şekersiz Bayramlara...

Sizi gelecekmiş gibi şeker lokum telaşına kapıldım bugün. Yenilebilecek şeker ortalaması 400 ila 600 arasında değişiyor. 300 lira civarında olanlar da var ama onlar fındıklıymış. Neymiş de şekerimiz Antep fıstıklı olmalıymış. Zira itibardan tasarruf edilmezmiş. Lokum fiyatları ise 250-300 aralığında. Bir ona bir buna baktım. Şunu mu, bunu mu alayım derken hangisinin iyi olup olmadığına karar vermek için tadına bakayım diyemedim. Çünkü bazı marketlerde "Tadına bakmak yasaktır. Anlayışınız için teşekkürler" uyarısını görmüştüm geçen bayram. Bu bayram da bazıları yine yazmış. Geçen bayram bir de şeker reyonunun etrafı müşterinin eli ulaşamayacak şekilde naylon şeritlerle çevrilmişti. Uzaktan bakmakla yetindim. Çünkü ağzımın tadı kaçtı.  Nasıl kaçmasın ki. Geçen bayrama göre şeker fiyatları katlamış. Bu katlamayı da eleştiremiyorum. Sadece kendi kendime buğzediyorum. Çünkü her eleştiri nankörlüktür birilerine göre. Fiyatlardan zaten ağzım kaçmış. Bunu konu edinip de nan

Emeklileri Anlamak Zor

Emekli aylıklarına 2024 yılında üç defa zam yapıldı. Oranları unuttum ama önce % 37 zam yapılarak en düşük emekli maaşı 10 bine tamamlandı. Ardından yüzde beş ilave zam yapıldı.  Yetmedi, zam oranları yüzde elliye çıkarıldı.  Kiminin maaşı yine 10 binde kaldı kimininki de on bini geçti. Bu kadar zam oranına rağmen bazılarının maaşının 10 binde sabit kalması kök maaşından kaynaklanıyor. Emeklinin kök maaşının düşük olmasının müsebbibi her halde devlet değildir. Devlet ne yapsın bu durumda? Öyle değil mi? Sanki kök maaşları yüksekti de devlet düşürdü. Yine de devlet 365 günden ibaret koca bir yılı emekli yılı ilan etti. Emekli yılını da basite almamak lazım. Genellikle bir yılın bir kimseye ait yıl ilan edilmesi ünlü ve önemli kişilere has bir teamüldür. Mesela 2023 yılı Mevlana yılı ilan edilmişti. 2024 yılı da emeklilere bahşedildi. Ha Mevlana ha emekli. Emekliler de oldu bir Mevlana. Devlet bununla da yetinmedi. Emeklilere verdiği bayram ikramiyesini 3000 liraya çıkardı.

Mülkün Emanetçisi Olmak İsterdim

Tecrübeli bir büyüğüm, emeklilik sonrası ne düşünüyorsun dedi. Daha emekliliği düşünmüyorum. Emekli olursam da emeklilik sonrası ne yapacağıma dair bir planım yok dedim. Bu devirde emekli olunca salt emekli maaşı ile geçinemezsin. Kendine ikinci bir iş bulmalısın dedi.  Bilemiyorum. Belki siyaset düşünebilirim dedim. Vara demez olaydım.  Neyin var maddiyat olarak? Menkul, gayrimenkul dedi. Maddiyat ne alaka dedim. Bir partiye girip belediye başkan aday adayı veya vekillik için müracaat yeterli değil mi dedim.  Paran yoksa kısaca zengin değilsen siyaseti aklının ucundan geçirme. Çünkü siyaset zenginin işi dedi. Ardından neyin var dedi. 32 yıllık çalışmama karşılık 30 yıllık bir evim. Bir kooperatifim. Olursam emekli maaşım. Bir de 24 yaşında bir arabam var dedim. Bu kadar variyet seni kıt kanaat geçindirir. Siyaset senin neyine, neyine güveniyorsun da gelin güvey oluyorsun dedi.  Daha neyim olmalı dedim.  Gördüğüm kadarıyla ailenden kalan evler, arsalar, daireler yok

Baz Etkisini Hemen Gösteren Büyüme

Türkiye ekonomisi 2023 yılında % 4,5 büyüyünce bu büyüme piyasaya olumlu yansıdı. Üzerine 2024 Haziranından itibaren enflasyonun düşecek olması her şeyin ateşini söndürmeye yetti: Gri listeden çıkacağız bir defa. Doğal gaz ve elektriğe zam gelmedi. Pompa fiyatlarına sürekli indirim müjdesi geliyor. Büyükşehir-ilçeler arası otobüs fiyatlarına % elli indirimler peşi şıra gelmeye devam ediyor. Şehir içi toplu taşıma ücretleri güncellenmedi. Fiyatlar gıdaya da yansıdı elbette. Bu sene doya doya mandalina ve portakal yendi. Limon ise üreticinin belini bükse de enflasyonu tepetaklak indirmeye azmetmiş görünüyor. Her alışverişe gittiğimde fiyatı yukarı doğru değişen, hammaddesi susam olan tahini bu gidişimde aynı fiyattan aldım. Bazı belediyelerin emeklilere 2500 ila 5000 TL verecek olması da büyüyen ekonominin tatlı meyvelerinden. Emekliler yılı denilen böyle bir şey olsa gerek. Gördüğünüz gibi büyüme etkisini hemen göstermeye başladı. Say say bitmeyen bu örnekler,

Boşalan Koltuk Bana Yar Olmadı

Büyük umutlarla Merkez Bankası başkanlığına getirilen Hafize Gaye Erkan'ın başkanlık serüveni 11 ay sürdü.  Türkiye tarihinin ilk kadın merkez bankası başkanı olarak tarihe geçti. Bu zaman zarfında yüzde 8,5 olan politika faizini yüzde 45'e çıkardı. Ömrü uzun olmasa da bu yönüyle de tarihimize geçmiş oldu. Belki de bir daha çıkmaz, hep inecek dedikleri politika faizini yükselten başkan olarak günah keçisi ilan edilecek. Sayın Erkan'ın istifası sürpriz olmadı. Ne zamandır bekleniyordu. Çünkü son aylarda ailesiyle ilgili çıkan haberler basında ayyuka çıkmıştı.  Sayın Erkan istifa mı etti, ettirildi mi, görevden mi alındı? Bunu tam olarak bilemeyeceğiz. Gerçi istifa ettiğine dair sosyal medyada paylaşımı var. Yeni başkanın atanmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre görevden alındı deniyor. Bilinen bir gerçek var. Adı istifa ya da görevden alınma olsa da Hafize Gaye Hanım'ın başkanlıktan ayrılması kimse için sürpriz olmadı.  Neyse geçelim bunları. Zi