Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yunmuş Yıkanmış Bir Fani

Konuştuğu zaman mangalda kül bırakmıyor. Ağzından bal damlıyor mübareğin.  Öyle konuşuyor ki yaptıklarını bilmez isen dürüstlük abidesi der, 100 puanı yapıştırırsın. Dünyalık işi yok, derviş gibi yaşıyor dersin. Çünkü iyilik onda, doğruluk onda, bütün iyi olanları toplamış üstünde. Sanırsın ki dünyada bir iyi o var. Ondan başka iyi yok.  Çalmayan, çırpmayan biri aynı zamanda. Her dalda oynamasına, her naneyi yemesine, her dediği kendisinde olmasına rağmen kendinden olmayıp karşı cephede yer alan rakiplerine öyle şeyler söylüyor ki dinlerken küçük ve büyük dilinizi yutarsınız. Bunları ben mi yapıyorum yoksa sen mi neûzü billah dersin. Kendisi yunmuş yıkanmış olunca haliyle mübarek ağzından başka türlü söz sadır olamaz zaten.  Dil kalbin aynasıdır dedikleri,  Ele verir telkini, kendi yutar salkımı dedikleri,  Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler dedikleri,  Üzümü çifter çifter yerken muhatabına çifter yiyor dedikleri,  Söz ve eylem çelişkisi dedikleri, 

Yeni Bir Yaşa Daha Girmek İstemiyorsanız...

Ortaokulda dersime giren ve bana doğru bilgi öğrettiklerini sandığım sosyal bilgiler öğretmenlerim, beni hayal kırıklığına uğrattılar. Yazık aldıkları maaşlara...  Beynimi zehirlemişler maalesef. O zehirli ve yanlış bilgilerle bu yaşa geldim. Geldiğim yaş itibariyle yeni bir yaşıma daha girdim. Şimdi o zehirli bilgilerini nereye koyayım? Güya Anayasa Mahkemesi; En son mercii, En büyük mahkeme, Verdiği kararlara aykırı hareket edilemez. Karar içimize sinse de sinmese de eleştirilir ama uygulanamamazlık edilemez, Kararı uygulamamak anayasal suç... Türünden, bir alay terane anlatıp durmuşlardı. Koskoca öğretmenler yalan söyleyecek değildi ya. Ben de aval aval dinlemiştim onları ve doğru budur demiştim. İşin garibi, aynı yanlış anlayış sosyal bilgiler ders kitaplarına da girmişti. Yeni yaşım itibariyle tıpkı Berlin'de hakimler olduğu gibi yanı başım Ankara'da da hakimlerin olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Eski yanlış ezberlerimden hemen kurtulmam müm

Tek Seçim Niçin Düşünülmez?

Beş yılda genel seçimler ve mahalli idareler olmak üzere seçmenin önüne iki sandık konurdu.  Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmeye başlanmasıyla birlikte sandık sayısı üçe çıkmıştı. Sistem değişikliğiyle birlikte Cumhurbaşkanı ve TBMM'nin yenilenmesi bir sandıkta yapılmasıyla birlikte üç olan sandık sayısı yeniden ikiye indi. Biri Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi diğeri de mahalli idareler olmak üzere halihazırda beş yılda iki defa sandığa gidiyoruz. Sandığı ikiye indirmiş olsak da bu sistemde Cumhurbaşkanı seçimi için sandıktan yüzde elli artı bir çıkmazsa Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi bir on beş gün sonra yeniden sandık konuyor seçmenin önüne. Böylece sandık sayısı yeniden üçe çıkmış oldu. Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminin ardından 10 ay sonra Mart 2024 mahalli seçim sandığı konacak önümüze. Bir on ay sonrası yeniden seçime gitmek hem siyasiye hem seçmene hem ülkeye yazık. Çünkü seçim demek, hükümet olanın çözüm bekleyen

Çalışma Yaşı

İnsanlar niye emekli olur ki? Bir de çıkarmışlar çalışma yaşı 65 diye. Gerçi 65'i bulmadan emekli olan sayısı çok bu ülkede.  Tabiatta hangi canlı bir yaşa kadar çalışıp ondan sonra benden bu kadar deyip çalışmayı bırakanı var mı? Sadece insan neslinde var emeklilik. Diğerleri ölünceye kadar yaşam mücadelesi veriyor. Yani tabiatın doğasında emeklilik yok.  Sanırım devlette çalışan kamu görevlileri için 65 yaş sınırı var. Devlet bende 65'e kadar çalışabilirsin diyor. Diğer sektörler için böyle bir durum yok. Özel sektör ise patronu ölünceye kadar işin başında iken çalışanını 65 yaşına kadar bekletmiyor. Gerekirse tazminatını vererek işine son veriyor.  Kimlerde yaş sınırı ve şartı yok?  Siyasette böyle bir sınır yok. Mezara kadar siyaset yapıyor siyasetçilerin çoğu. İster başarılı olsun ister ağzına yüzüne bulaştırsın. Başka?  Serbest çalışanlar. (Eczacı, avukat, işyeri sahipleri vs.)  65 yaşından sonra niye çalıştırmıyorlar?  Yaş ilerledikçe efor düşüklüğü o

Can ve Ten

Başarı sermayen nedir? Tek sermayem yoktur. Bende sermaye çoktur.  Mesela? Dindir. Yola çıkarken hiç yanımdan ayırmam. Rakiplerimden kim ona dokunursa yanar. Onlar bu yangınla uğraşırken ben kıs kıs güler. Epey yol alırım. Bitmiyor mu bu sermaye? Din sermayesi biter mi? Doğal zenginliktir bu. Arabistan kuyularındaki petrol gibidir. Yeter ki çıkarıp satmasını bil. Başka? Canım ve tenim.  Anlamadım. Ayrıca herkeste var bu can ve ten.  Herkeste vardır ama kullanmıyorlar o can ve teni. Kullanacaklarsa benim gibi kullanacaklar.  Siz nasıl kullanıyorsunuz?  Herhangi bir konuda bu can bu tende durduğu müddetçe dedim mi bu iş tamam. Yine ben kazandım demektir. Çünkü rakiplerim ondan sonra beni ikna için etrafımda pervane gibi dönüyor.  Ama her defasında da o can o ten durduğu halde siz yapmam, yapmayacağım dediğinizi yapıyorsunuz. Bu ne yaman çelişki ve U dönüşü böyle.  Bakarım burada saklı. O kadar çelişki ve U dönüşüne rağmen kazanıyor muyum. Sen ona bak. Kazan ka

Türkiye'nin Sorunları

Türkiye'nin en büyük sorunu; Etrafında sorunlu ülkelerle komşu olması mı? Yıllardır terörle boğuşması mı?  Göçmen ve sığınmacı meselesi mi?  Enflasyon ve hayat pahalılığı, işsizlik, ithalat ve ihracat dengesini kuramaması, cari açığı mı? Enerjide dışa bağımlı olması mı? Yeraltı ve yerüstü yönünden fakir olması mı? Nüfusunun fazla olması mı?  Kendi kendimize yetmeyişimiz mi?  Nedir sorunumuz?  Bu sorduğum sorular bir sorun olarak görülebilir. Sorunsuz bir dünya olmayacağına göre sorunsuz ülke de olamaz. Sorun olacak, devletler de bu sorunları çözecek.  Belirttiğim sorunlar gözle görülür ve bilinen sorunlardır. Esas sorunlar daha derindir. Maalesef bu sorunlar pek konuşulmuyor. Türkiye'nin;  Yönetim sorunu var.  Alternatif sorunu var.  Planlama ve uzun soluklu düşünememe sorunu var. Her şey seçim ve seçim endekslidir.  Sandığın her şey kabul edildiği sorunu var.  Güçler birliği sorunu var.  Ülkenin geleceği ile şahsi ikballer çatıştığı zaman

Emekliler Ordusu

Onca çözülememiş ve kronikleşmiş sorunları arasında Türkiye'yi bekleyen en büyük tehlike, emeklilerdir.  Bu tehlike şimdiden kendini göstermeye başladı zaten. Birkaç yıla kadar bu sorun iyice su yüzüne çıkacak. Bu sorun da diğer sorunlar gibi çözülemeyecek ve pansuman tedbirlerle hep ötelenecek. Bu da hem devletin hem de emeklinin belini bükecek. Ne demek istediğimi rakamlar üzerinden giderek izah etmeye çalışayım. Halihazırda 16 milyona yakın emeklimiz var. 2024 yıl sonu itibariyle bu emekli sayısına bir 2 milyon emeklinin daha katılması bekleniyor. Böylece 2025 yılına 18 milyon emekliyle gireceğiz. Bu sayı çoğu ülkenin nüfusundan fazla olduğunu gözümüzün önüne getirirsek meselenin çok büyük olduğu anlaşılır.  Şimdiden çözüm bulamayıp enflasyonun altında ezilmeye terk ettiğimiz bu emekli ordusuna yeni katılacaklarla beraber çözüm üretmek mümkün görünmüyor. Buna ne bütçe yeter ne de yeni kaynak bulunabilir. Bugün kucağımızda bulduğumuz bu sorunun oluşmasının müsebbi

Bulaşık Makinesi Kolaylıkmış!

Çok dertliyim çok.  Hayırdır?  Yemek yapmak neyse de ömrüm bulaşık yıkamakla geçti. Yıkarken belim ağrıyor, ayaklarıma kara sular iniyor. Bıkıp usandım. Üstelik yıkarken dünyanın suyu gidiyor. Su da eskisi gibi sudan ucuz değil. Cep yakıyor.  Ne düşünüyorsun?  Herkes bulaşık makinesi aldı. Ben de alayım, teknolojiden yararlanayım. Makine yıkarken ben de başka işle uğraşayım diyorum. Üstelik elde yıkamadan daha az su ile tertemiz yıkıyormuş. Böylece sudan da tasarruf etmeyi düşünüyorum. Ayrıca benim için çok büyük kolaylık olacak. Alanlar öve öve bitiremiyor faydasını. Düğmeye basıp o kendi kendine yıkayacak, ben ise keyif çatacağım.  Alma diyeceğim ama belli ki kafaya koymuşsun.  Niye ki? Az su harcıyormuş, kolaylıkmış, temiz yıkıyormuş dediklerine bakma.  Ya ne?  Makineyi alacaksın. En iyi deterjanı koyacaksın. Bir defa tabaklar makineye kendisi girmiyor. Onları makineye koymadan önce bir güzel kabasını aldıracaksın. Sonra tek tek uğraşıp bir güzel yerleştireceksin

Sandıktan Çıkmak

Efendim, yandık! Nedir yakan?  Enflasyon.  Olacak o kadar.  Ama olur mu?  Ben sandıktan çıktım. Katlanacaksınız.  Ama efendim, hayat pahalılığı belimizi büktü.  Geç onu. Tencere tava sandığa yansımadı. Hayat pahalılığına rağmen seçmen sandıktan beni çıkardı.  Emeklilik maaşı ile geçinemiyorum.  İlaveten yılı sizin yılınız ilan ettim.  Yılın bizim olması karın doyurur mu? Olsa dükkan senin demek bu.  Ama ben sandıktan çıktım.  İyi de sandıktan çıkmak demek enflasyonu yükseltmek, hayat pahalılığını azdırmak, emekliyi açlığa mahkum etmek midir?  Seçtiniz. Katlanacaksınız.  Ama olur mu?  Olur. Çünkü ben sandıktan çıktım.  Sandıktan çıktınız diye biz bu duruma maruz kalmak zorunda mıyız? Sandık budur. Bir beş yıl bu sandığa saygı duyacaksınız. Saygıya eyvallah. Çünkü demokrasinin gereği. Yalnız... Yalnız yalnız. Yeter artık. Beğenmezseniz beş yıl sonra sandıktan bir başkasını çıkarırsınız. Demokrasi dediğin sadece sandık mıdır? Evet, sandıktır. Sa

Paraşüt Adayın Avantaj ve Dezavantajları

Bir metropole, ülke çapında alanında şöhret bulmuş birini, dışarıdan aday olarak göndermek ne demektir? Bu şehre çok büyük önem veriliyor demektir.  Karşısındaki adayı çok güçlü görüyor demektir.  Karşısındaki adaydan çok korkuyor demektir.  O şehirde adaylığa layık kimseyi bulamamak demektir.  O şehri dışarıdan gönderdiğim biriyle yöneteceğim demektir.  O şehri başkasına emanet edemem demektir.  Bir kez daha kaybetmekten çok korkuyorum demektir.  O şehri ikinci defa şansa bırakamam demektir.  Ben sizi paraşütle gönderdiğim adayla yöneteceğim demektir. Bir deliğe ikinci defa girmek demektir.  Bu son dediğini anlayamadım. Daha önce denendi bu yol ve kaybetti. O zaman da şimdikinden daha şöhretli bir ağır topunu göndermişti. Buna rağmen aynı yol yeniden deneniyor. Belki öncekine göre şimdiki aday ve hava daha avantajlı görünüyor. Şehrin bünyesi niye kabul etmedi bunu? Şehrin insanı ister tanısın ister tanımasın ama aday içimizden biri olsun. Sokak ve caddele

Bedelli Askerlik Niçin Teşvik Edilmez?

Bedelli askerlik bir zamanların gündemden düşmeyen konusuydu. Askerlik bedelle yapılır mıydı? Yaşı gelen her Türk mutlaka bedenen askerliğini yapmalıydı.  Ne kadar tartışılsa da olurdu, olmazdı dense de her ekonomik krizde ekonomiyi biraz rahatlatması için bedelli askerliğe yaş sınırı konmak suretiyle zaman zaman geçit verildi.  2019 yılından itibaren yaş şartı aranmaksızın herkese  bedelli askerlik yapma imkanı verildi. Kimse bundan dolayı tepki koymuyor artık.  Geçmişe oranla ne değişti? Ordu profesyonelleşti. Askerlik süresi 6 aya indirildi. Başka da değişen bir şey yok.  Bedelli askerliği, bazı zamanlarda belli yaşı tutan insanlara imkan sunmaktan ziyade bedelli askerlik aslında hep olmalıydı. Parası ve ihtiyaç fazlası olan herkese her daim bedelli askerlik yapma imkanı verilmeliydi. Parası olan bedeliyle, parası olmayan ise bedeniyle askerlik görevini yapmalıydı. Öyle denge kurulmalıydı ki bedelli askerlikten gelen para bedenen askerlik yapanların masrafını ve halen prof

Çalışanın ve Emeklinin Hayali

Bir başına, çırılçıplak geliriz bu dünyaya. Bir başkasına özellikle annemize muhtaç olarak büyürüz. Bu muhtaçlık emme, yeme, yedirme, kucakta taşıma, emekleme, düşe kalka yürüme derken bir 10-15 sene sürüyor. Uzun veya kısa bir okul hayatının ardından ebeveynin ve bizim en büyük hayalimiz bir iş güç sahibi olmak. Kimimizi iş bulur, kimimiz de iş ararız. İş konusunda hepimizin arzusu masa başı iş. Elimiz sıcak sudan soğuk suya değmeyecek. İş garantili işimiz olacak. Maaşımız da iyi olacak. Kimimiz arzusuna göre işini bulur kimimiz istemediği işte çalışmak zorunda kalır kimimiz uzun süre iş arar kimimiz de bir işte tutamaz. Daldan dala atlar. Sonuçta işimiz kolay da olsa zor da olsa sosyal güvencesi olması hasebiyle mevcut durumumuza razı oluruz. İş bulduktan sonra en büyük hayalimiz emekliliği hak etmek. Emeklilik ise uzun bir maraton. Biter mi emekliliği hak etmek için o kadar yıl deriz. Ah bir elde edebilsek... Üstelik mezarda emeklilik çıkardılar bir de.  Sayılı günler ve y

Zekât Kimlere Verilmeli?

Tövbe süresi 60.ayette zekât verilmesi gerekenler 8 sınıf olarak sınıflandırılır. Bunlar: 1.Fakirler: Çalıştığı halde geliri giderini karşılamayan kesim.  2.Miskinler: Çalışacak güç ve takati kalmamış ya da çalışmak istediği halde sağlığı el vermeyen kesim.  3.Zekat toplamakla görevli memurlar: Zekât toplamakla görevlendirilmiş. Tüm zamanını buna harcadığı için çalışmaya fırsatı olmayanlar.  4.Müellefeyi Kulüp: Müslüman olmadığı halde kalbimi İslam'a ısındırmak suretiyle Müslüman olması umulan kesim.  5.Köleler: Özgürlüğünü bir şekilde kaybetmiş olanlar.  6.Borçlular: Borç girdabına girmiş, bir başına bu borcun altından kalkamayacak kişiler.  7.Allah yolunda olanlar: Tebliğ, irşat, savaş vb. alanda görev yaptığı için kendi işine zaman ayıramayanlar ve öğrenci olanlar. 8.Yolda kalmış olanlar: Memleketine gidecek parası olmayanlar, gurbette parasını kaptıran kesim.  Zekât ya da yardımın kimlere yapılması gerektiğini bildiren bu sekiz sınıftan müellefe-i kuluba zek

Yutan Eleman Kök Maaş

Haydi yaşadın. Size ek zamla birlikte  % 42.6 zam yapıldı. Bu demektir ki aldığın 7.500 maaşa 3.195 lira zam gelince maaşın 10.695 lira oldu. Keşke öyle olsa.  Başka nasıl olacak. Hesap ortada. Matematik yalan söylemez. 7.500 üzerinden yaptığın hesap doğru. Fakat hesap öyle yapılmıyor. Ya nasıl yapılıyor? Gelen zam kök zamma geliyor. Gelsin.  Tamam gelsin de kök maaşlarımız o kadar düşük ki yüzde kaç zam gelirse gelsin bizim kök maaş yerinde sayıyor. 2023'de verilen zamlar da kök maaşa geldi. Dip emekli maaşına bile yaklaşamadı. Şimdi de öyle. Gelen 42.6'lık zam yine kök maaşa geldiği için en düşük emekli maaşı alanların çoğu yine 10.000'in gerisinde kalıyor. Sonra 10 bine yükseltiliyor. Kısaca bizim kök maaşlar 2023'de de 7.500 rakamının altında kaldı. Şimdi de 10 binin altında kaldı. Bu nasıl hesap böyle? Durum bu. Nazarımızda kök maaş adeta yutan eleman gibidir. Yüzde kaç oran ile çarparsan çarp her defasında en düşük emekli maaşının altında kalıy

Emekliler Ne Yapmalı?

Aklı selim olan, siyasi fanatik olmayan, birazcık empati yapabilen herkes, en düşük emekli maaşı olan 10 bin liranın emeklilere yetmeyeceğini kabul eder.  Bakmayın bazılarının bu düşük alanlar zaten fazla prim yatırmadılar, çok çalışmadılar, genç yaşta emekli olanlar, çoğunun evi var, çoğu ikinci işte çalışıyor dediğine. En düşük emekli maaşı alan kesim, ister az prim yatırmış ister az çalışmış ister evi barkı olsun ister ikinci işte çalışsın ister bütçeye büyük yük getirsin, bunlara reva görülen bu rakam büyük haksızlık. Emekliyi açlık ve sefalete terk etmek demektir. Sayılarının çokluğundan dolayı kaderine terk edilen emeklilerin çokluğu emeklinin problemi değildir. Bu sorunu emekliler oluşturmamıştır. Bu sorunu üç beş oy uğruna seçim ekonomisi uygulayan gelmiş geçmiş hükümetler oluşturmuştur. Erken emeklilik istediler, ben de verdim deyip işin içinden kimse çıkamaz. Bütçe imkanları buna el veriyor. Yukarısını kaldırmaz demek de çözüm değildir. Bu sorunu oluşturanlar bunun çö

Ne Ayak!

Bazılarını anlayamıyorum. Daha doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Kimden bahsediyorsun? İsmin ne önemi var. Önemli olan eylem değil mi? Ne yapıyor da? Birilerinin icraatını eleştiriyor. Yerden yere vuruyor. Olmaz bu kadar da diyor. Şöyle yapın diyor. Dediklerini video olarak paylaşıyor.  Eee, ne var bunda? İcraatı beğenmiyorsa eleştirecek elbet. Eleştirsin eleştirmeye ama eleştirdiğiyle kalmıyor. Sonra bir bakmışsın, yerden yere vurduğu ile seçimde bir araya geliyor. Seçime birlikte giriyor. Siyaset bu. Girmesinde ne sakınca var?  Sakıncası, beğenmediği icraatı bu birliktelik sayesinde yeniden zirvede. Aynı eleştirdiği icraatlar hız kesmeden devam ediyor. Bugün eleştirdiklerinde payı var. Çünkü destek oldu. Büyük çelişki bu. Söz ve eylem çelişkisi. Kazan kazan politikası güdülmüş olmalı.  Kazan kazan politikasının da bir omurgası olmalı. Siyasi birliktelik asgari müştereklerde bir araya gelme amacıyla yapılır.  Hazar asgari müştereklerde anlaşmışlardır.  Sanm

Kedinin Ciğeri Sevmesi

Falan, bu şehre aşık. Bu aşkını da hep dile getiriyor. Ne dersin? Bu şehri çok sevdiğini mi söylüyorsun? Evet.  Acaba? Nereden biliyorsun?  İki sözünün biri o şehir. O şehirle yatıp o şehirle kalkıyor. O şehir için çalışıyor. Bugün o şehre kırgın olsa da o şehirden hiç kopamadı. O şehir onu bıraktı ama o, o şehri hiç bırakmadı.  Niçin kırgın? İhanete uğradı. O şehir onu yalnız bıraktı. Çünkü sevgisinin ve hizmetinin karşılığını alamadı.  Anladım.  Sadece bu kadar mı? Bir şeyler söyle.  Daha ne söyleyeyim?  Haksız mıyım?  Haklı ya da haksızsın diyemem. Ama boş ver birilerinin şehir sevgisini.  O zaman ne konuşalım? Bilmem ki. İstersen kedi-ciğer ilişkisini konuşabiliriz.  Ne alaka?  Kedi de ciğeri çok severmiş.  Sevsin. Ne zararı var. Hele sevginin.  Hatta o kadar severmiş ki olduğu zaman bıkıp usanmadan yermiş. Olmadığı zaman da ciğer hayali kurarmış durmadan.  İyi de kedi ciğeri seviyormuş. Ne var bunda? Midesi sabah akşam ciğer çekiyorsa varsın y

Çalışmak da Bir İbadettir

Vaaz kürsülerinde ve hutbelerde inanç ve ibadetten dem vuruyoruz. Döner döner anlatırız. Ahlaktan bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz. Ama önceliğimiz iman ve ibadet.  Kur'an ve hadislere bakıyoruz. İman ve ibadet öncelikli. İlmihallere baktığımız zaman öncelik yönünden iman ve ibadet yine baş sırada ve ana konular.  Gündelik hayatta insanları tasnif ederken iman ve ibadet yönünden değerlendiririz. Çocuğumuza eş ararken sorup soruştururuz. Ya namazında, niyazında olup olmadığına bakarız ya da sorduklarımız; namazında, niyazında der. Hoş, bu anlayış şimdilerde biraz geriye itildi. Önceliğimiz kadrolu çalışana yöneldi. Birine kızıp eleştireceğimizde beynamaz deriz. Birini methedeceğimizde hiç namazdan kalmaz deriz.  Kısaca hayatımız iman ve ibadet dense yeridir. Bu kadar üzerinde durulmasına rağmen iman ve ibadetten mesafe aldığımız söylenebilir mi? Haydi diyelim ki imanın bir ölçütü yok. İbadetler ölçülebilir olmasına rağmen ibadetleri yerine getirme konusunda büyük bir za