Ana içeriğe atla

Türkiye'nin Sorunları

Türkiye'nin en büyük sorunu;

Etrafında sorunlu ülkelerle komşu olması mı?

Yıllardır terörle boğuşması mı? 

Göçmen ve sığınmacı meselesi mi? 

Enflasyon ve hayat pahalılığı, işsizlik, ithalat ve ihracat dengesini kuramaması, cari açığı mı?

Enerjide dışa bağımlı olması mı?

Yeraltı ve yerüstü yönünden fakir olması mı?

Nüfusunun fazla olması mı? 

Kendi kendimize yetmeyişimiz mi? 

Nedir sorunumuz? 

Bu sorduğum sorular bir sorun olarak görülebilir. Sorunsuz bir dünya olmayacağına göre sorunsuz ülke de olamaz. Sorun olacak, devletler de bu sorunları çözecek. 

Belirttiğim sorunlar gözle görülür ve bilinen sorunlardır. Esas sorunlar daha derindir. Maalesef bu sorunlar pek konuşulmuyor.

Türkiye'nin;

 Yönetim sorunu var. 

Alternatif sorunu var. 

Planlama ve uzun soluklu düşünememe sorunu var. Her şey seçim ve seçim endekslidir. 

Sandığın her şey kabul edildiği sorunu var. 

Güçler birliği sorunu var. 

Ülkenin geleceği ile şahsi ikballer çatıştığı zaman şahşi ikballerin tercih edilme sorunu var. 

Hesap sorma, hesap verme, şeffaflık sorunu var. Telafisi imkansız zararların bedelini ödememe ve ödetmeme sorunu var. 

Kutuplaşma sorunu var. 

Hiçbir şeyi sağlıklı konuşamama ve tartışamama sorunu var. 

Olgularla ziyade algılar üzerine siyaset yapma sorunu var. 

Seçim ekonomisi uygulanma sorunu var. 

Takım tutar gibi siyaset tutma ve yapma sorunu var.

Lider sultası sorunu var.

Liderlerin mezara kadar siyasete devam sorunu var.

Her şeyin pansuman tedbirlerle çözüm sorunu var.

Sorunların ve problemlerin halı altına süpürülmesi sorunu var.

Çözüm bekleyen sorunun çözümüne yaklaşımda siyasilerin fayda ve zarar hesabı yapma sorunu var.

Siyasilere çelişki ve U dönüşü sorunu var. Bu sorun da meslek haline gelmiştir.

Ekonomik sorunlara dahil en iyi çözümümüz yalancı bahardan ibarettir. Sonrası enflasyon, hayat pahalılığı ve fakirliktir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde