Ana içeriğe atla

Alametifarikam: Saçlarım

1994 
Yandaki gördüğünüz fotom 1994 yılına ait. Yani 30'lu yıllarım. Saçların biraz daha seyrelmeye başladığı, yanlardaki saçların döküldüğü yıllar... Bu fotoğraftan, sanal alemdeki kapalı grupta eski öğrencilerimin:  "Bu hocayı tanıyan var mı" diye paylaştıkları zaman  bir vesileyle haberdar oldum.


Nereden nereye? İlkokula gitmemle beraber başkasının "Çilli" demesiyle yüzümü; boyalı, kınalı  denmesiyle saçımı tanıdım. Zaman zaman "Boyalı", "Kırmızı", "Sarı", "Turuncu", "Havuç kafa" dendi. Ben kendimi renk özürlü biliyordum. Farklı farklı tanımlamalardan bu özrün başkalarında da olduğunu gördüm. İsmimle değil de Allah Teala'nın "Sıbğatullah" boyasıyla boyadığı saçımın rengi ile zikredilmem özellikle küçüklüğümde zoruma giderdi. Çoğu zaman içime atar, üzülürdüm. Bazen de gözyaşı dökerdim ıssız, bucaksız köşelerde.
Tarak geçmez, sıkı, sert saçlarımdan berberler de nasibini aldı. Benim saçları keserken zorlanırlar, elleri yorulurdu. Her fanide olduğu gibi bendeki saçların dökülmeye ve seyrelmeye başlaması öyle zannediyorum, en fazla berberleri sevindirmiştir. Şimdilerde keserlerken fazla zorlanmıyorlar artık.
2016
Sağ yandaki 2016 model fotoma baktığınız zaman saçlardan eser kalmamış. Beni tanıyanlar, benden bir parça olan saçlarımla tanırdı. Askerde bile içtima yerini karıştıranlar benim sayemde yerlerinin tespitini yaparlardı.

Görüldüğü gibi ne turunculuk, ne havuçluk, ne  de kırmızılık kalmış. Alametifarikam olan saçlardan pek eser kalmamışa benziyor.

Ne gelirse O'ndan'dır. Dünkü boyamdan da razıyım. Bugünkü boyamdan da. Mühim olan huy güzelliği.

Bu arada 1994 yılında öğrencilerimin çektiği fotoğrafımda görünen kravat halen duruyor. Zaman zaman takarım. Olur ya belki merak edersiniz. 22/02/2016

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Ne güzel söylemişsiniz, dünkü boyadan da bugünkü boyadan da razısınız. İşte diğer çocukların insanı üzen takılmaları yok mu adamı o kahrediyor.

    Size bir şey söyleyim, her iki alametifarikayı da incelediğim de bugünkü haliniz, eski halinizden çok daha güzel görünüyor. Her ne kadar yaşlanmış olsak da bu halimizi ben beğeniyorum. Sayın hocam ben de 8.4.1955 doğumluyum ve 27 Şubat günü prostat biyopsi incelemesinde kötü huylu tümör çıktı, yani sizin anlayacağınız prostat kanseriyim.

    Şu anda tetkikler devam ediyor, doktorum bana şimdilik ameliyat öneriyor. Önümüzdeki günlerde tedavi şekli kesinlik kazanacak. Bu hastalığımdan sizi üzmek için değil de prostatınızı 6 aya bir kontrol ettirin diye salık vermek için bahsettim. Çünkü, tümörler daha çoğalmadan ve agresifleşmeden yakalanırsa, tedavisi daha kolay ve risksiz oluyor. Şu anda benim ameliyatım biraz riskli olacağa benziyor.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As, merhabalar. Her yaşın yeri ayrı. Doğduğumuz andan itibaren ahirete yolculuğumuz devam ediyor. Geldiğimiz yaş itibariyle zirveden aşağıya doğru inişe geçtik. Allah hepimize sağlık, afiyet, huzur ve sağlık versin. Dünya imtihanını geçmeyi nasip etsin. Geldiğim yaş itibariyle daha sağlıklı düşündüğümü, kendimi sorguladığımı, geçmiş düşüncelerimle yüzleştiğimi, sırtımda yumurta küfesi taşımadığımı düşünüyorum. Bu düşüncemle çıktığım camiaya yabancılaştım ama olsun. Kendimi daha özgür görüyorum. Rahatsızlığınıza gelince üzüldüm. Öncelikle geçmiş olsun. Ameliyatı ihmal etmeyip gerekli tedaviyi olmanızı isterim. İnşallah sağlığınıza kavuşursunuz. Sizin gibi düşünen beyinlere bu ülkenin ihtiyacı var. Allah şifa versin. Dualarımız sizinle.

      Sil
    2. Merhabalar Sayın Hocam.
      Çok teşekkür ederim. Cenab-ı Hakk Şafi ismi ve sıfatıyla şifa bekleyen tüm hastalarımza şifalar versin. Her şey biz insanlar için, bunu kabullendiğimiz sürece üstesinden gelemeyeceğimiz bir sorun olmayacağınıı düşünüyorum.
      Selam ve saygılarımla en Güzel'e emanet olun.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde