Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neyin Kafası? *

İlkokul çağındaki çocuğunu okula göndermeyen bir vatandaşla karşılaştım. Niçin göndermediğini sordum. Dini gerekçelerle göndermediğini söyledi. İçimden ben bunu ikna ederim. Benim için çocuk oyuncağı dedim. Şuradan, buradan derken alttan aldım, üstten çıktım, ayet hadis okudum, İslam tarihinden ve peygamberlerin hayatından anekdotlar anlattım. Ama nafile. Bir saatlik zaman diliminde bırakın ikna olmayı. Nuh dedi, peygamber demedi. Benden fazla o konuştu. Bana vaaz verdi anlayacağınız. Ona göre; Devlet küfür devletiydi.  Toplum ise şirk toplumu.  Devlette görev alanların zaten yatacak yeri yoktu.  Camilerde ki imamlar birer belamdı. Beraber olduğumuz zaman ben namaza kalktım. Onlar akşam kılarız dedi.  Arkamdaki fotoğrafı gösterdi durmadan. Yanıma gelme sebebi de bana tebliğ yapmak, bu durumdan beni kurtarmak olduğunu, rızkı verenin Allah olduğunu söyledi.  "Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendisidir" ayetini önce orijinalinden okudu. Ard

Vakfiyeler Hiç mi Değiştirilemez? *

İslam medeniyetinde, kaynağını ayet ve hadisten alan vakıflar var. Şimdilerde azalsa da geçmişte hemen hemen her konuda bir vakıf bulmak mümkün. Her vakfın da amacı doğrultusunda hizmet etmesi için vakfiyeleri vardır. Çünkü ileride birileri bu tür vakıfları eline geçirerek vakfın imkanlarını amacı dışında kullanabilir. Bu yüzden vakfiyeler önemlidir ve değiştirilmemeli. Vakfiyeler hiç değiştirilemez mi? Şartların değişmesine göre vakfiye de değiştirilmeli yani güncellenmeli. Ne demek istediğimi bir örnek vererek açıklamak istiyorum. Konya'nın bir mahallesinde, imamların kadrolu olmadığı, cami cemaatinin parayla imam tuttuğu çok eski yıllarda, cami cemaatinden bir hayırsever, tarlasını camiye vakfeder. Hazırlanan vakfiyeye de "Bu tarlanın gelirinin 3'te 2’si caminin ihtiyaçları için harcanacak. Geriye kalan 3'te 1'i de imama verilecek" yazılır. Gördüğünüz gibi hayırsever iyi düşünmüş. Caminin tamir, ısınma ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesi için camiye s

Akıllı Ol!

—Babacığım, yazar olmak istiyorum.  —Çocuklara yönelik hikaye ve masal yazarlığı mı? İyi para kazanırsın. Okul okul dolaşır, kitaplarını imzalarsın. —Değil.  —Ne yazarlığı o zaman?  —Bir gazetede köşe yazarlığı.  —Ne tür konulara yer vereceksin?  —Gündeme dair her konuda.  —İyi halt edersin.  —Niye ki?  —Gündem dediğine dini, siyasi, ekonomi vb. her konu girer.  —Öyle elbet.  —Hiç tavsiye etmem evlat.  —Neden? Yazmak, bir konuda görüş ortaya koymak iyi değil mi? Okuyucunun buna ihtiyacı var. —Boş ver bu ihtiyacı kim karşılarsa karşılasın. Kendine başka bir meşgale bul. Sonra kimsenin ihtiyacını bu tür yazılarla karşıladığı falan yok. Bu ülkede herkes her konu ve her şeyin alimidir.  —Niye ki?  —Kutuplaşan ve herkesin tarafgir olduğu ülkemizde senin yazı yazmanın bir karşılığı yok. Zira herkesin safı belli.  —Bu kadar olacağını sanmıyorum. Yine de deneyeceğim. Bu konuda önerilerin ne olur?  —Yazılarında nasıl bir yaklaşım izleyeceksin? —Doğruya doğr

Mitinglere Veda Etme Zamanı Gelmedi mi? *

Mitingler özellikle siyasi partilerin vazgeçemediği seçmene ulaşma yollarından biri. Bu vesileyle siyasi partiler seçmenine ulaşır. Yaptıklarını, yapacaklarını, rakiplerine karşı eleştirilerini ve kendilerine karşı yapılan eleştirilere cevap verme imkanına kavuşurlar. Mitingler aynı zamanda siyasi partiler için bir gövde gösterisidir. Vatandaşın mitinge ilgi göstermesine göre rakiplerin gözünün korkutulması amaçlanır. Kalabalığa göre seçimi kimin kazanıp kazanamayacağı üzerine gündem oluşur. Bu yüzden mitingler önemlidir ve gereklidir. Seçmene ulaşmanın başka da yolu yoktur. Çünkü devlet televizyonlarında siyasi parti görüşlerine fazlaca yer verilmez. Partinin iktidar ve muhalefet olmasına göre ana haber bülteninde bir iki dakikalık konuşmasına yer verilir. Hepsi bu kadar. Bir zamanlar çok ihtiyaç duyulan mitinglere şimdi ihtiyaç var mı? Bence ihtiyaç yok hele her ilde hiç ihtiyaç yok. Çünkü geçmişe oranla özel kanallar çıktı. Her partiyi tutan kanallar var. Bir liderin konuşmasını

Osman Utkan *

Bugün size bir profilden bahsedeceğim: Osman Utkan. Nizip İHL'den öğrencim olan Nizip doğumlu Utkan, liseden sonra SÜ. İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünü bitirir. Ardından EÜ. Radyo TV Sinema Anabilim Dalında yüksek lisans ve iletişim bilimlerin de doktorasını yapar. Halen aynı üniversitede öğretim üyesi olarak çalışmakta olan Utkan iyi bir şairdir ve gazetelerde köşe yazarlığı yapmaktadır. Yayımlanmış Yitik Şiirler isimli bir şiir kitabı ve Siyasal Halkla İlişkiler adında bir kitabı vardır.  Bu profili ele almamda, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle Osman'ın gönderdiği kutlama mesajının ardından,  aynı gün Kayseri Anahaber gazetesinde İlkokul Çilesi başlıklı gönderdiği yazıdır. Yazıyı dönüp dönüp okudum. Çok etkilendim. Merak edenler için yazının linki: https://www.kayserianahaber.com/-yeni-ilkokul-cilesi-_m5509.html?yazar=2507 Herkes gibi okul hayatı heyecanla başlamış Osman'ın. Müdürü eli sopalı görmüş. İlk teneffüste müdürün bir çocuğu ik

Temsil Makamı

Devlet memurluğuna atanmada genellikle 18 yaşını doldurma şartı aranır. Yöneticilik gibi daha fazla sorumluluk gerektiren görevlerde ise yaş şartı aranmasa da kıdem aranır. Buna da gereksinim vardır. Çünkü meslekte tecrübe kazanmak önemlidir. Seçme ve seçilme yaşı 18 olmasına rağmen cumhurbaşkanı olmada, üniversite mezunu olma şartının yanında 40 yaşını doldurmak da gerekir. Peygamberler de çoğunlukla bu yaşta peygamber olarak görevlendirilmişlerdir.  İşe girmede erken yaş tercihi, yöneticilikte belli bir kıdem aranırken cumhurbaşkanlığında 40 yaşını doldurma şartı anayasaya konmuş. Akıl yaşta değil başta dense de Cumhurbaşkanı olmada 40 yaş şartının aranması çok isabetlidir. Çünkü 40 yaş olgunluk çağıdır.  Bu çağ hamasetten ve slogandan uzak, ağırbaşlılığın ön planda olduğu, kararların daha soğukkanlı olarak ele alındığı, olaylara çok yönlü bakıldığı ve tecrübenin konuştuğu çağdır. Burada Fatih Sultan Mehmet için bir parantez açmak gerek. Zira bazılarınız bu örneği verebilir. 19

Maceraperest

—Oğlum, arkadaş ve dost isimlerinin yazılı olduğu ajandamı getirir misin?  —Hayırdır baba, ne yapacaksın?  —Lazım getir. Zira ben ne yapacağımı biliyorum.  —Buyur ajandayı.  —Sende dursun. Aç sayfaları. Oradaki isimleri oku. Üzerini çiz dediklerimi çiz. Hatta çarpı at.  —Falan oğlu falan. —Ama bu senin arkadaşlıktan da öte dostum dediğin biri. Bunu nasıl çizersin? Bir yanlışlık olmasın?  —Bir zamanlar öyleydi.  —Şimdi ne oldu böyle?  —Canım öyle istiyor. Keyfimin kahyası mısın? At çarpıyı.  —Niye? —Öyle büyütülecek bir şey yok ama benim bir prensibim ve yol haritam var. Arkadaşlığı ben başlatırım, ben bitiririm. Onunla arkadaşlığı bitirmek istiyorum. —Aklıma yatmadı ama sen bilirsin. Falan var listede. —Ona da çarpı at. —Şu? —Ona da. —Fazla kalmadı. Aşağı yukarı tüm yol arkadaşlarını çizdin. Şimdi ne yapayım?  —Listeye şunları ekle. —Bunlar mı yeni dostun? Eğer böyleyse bunlara ne kadar güvenebilirsin? Sonra bunlar yolda buldukların değil mi? —Karı

Kapalı Zarfın Gizemi

—Baba, bu kapalı zarflarda ne var? Niye tutuyorsun bunları?  —Her bir zarfta edindiğim arkadaş ve dostların isimleri var. —Baya çok arkadaş edinmişsin. Ne yapacaksın bunları? —Günü gelince defterlerini dürüyorum. —Nasıl? —Canım sıkıldığı zaman bu karışık zarflardan bir tane seçiyorum. Zarftan kim çıkarsa, onunla arayı bozuyorum. Bozmakla da kalmıyorum, o dostumu düşman belliyorum. Ona olan düşmanlığımı sürekli gündemde tutuyorum. Başkalarını da üzerlerine salıyorum. Eski dostum ne yapacağını şaşırıyor ve savunmada kalıyor. Onunla epey bir uğraştıktan sonra yeni bir tanesini seçiyorum. Ona da aynısını yapıyorum. Böyle böyle devam ediyorum. —Niye bozuşuyorsun? Sana karşı bir kusur mu işlediler yoksa? —Eh biraz kusurları oluyor. —Birazcık kusurdan arkadaşlık sonlandırılır mı? İletişim kurarak gidermeye çalışsan.  —Ben böyle istiyorum.  —Üzülmüyor musun? —Aksine zevk alıyorum. —Neyin kafasını yaşıyorsun baba? Olur mu böyle şey? Böyle giderse arkadaşsız kalırsın. Zir

İftirasının İçinde Boğulmak

—Tehlikeli sularda yüzüyorsun.  —Yüzme bilmiyorum ki tehlikesi olsun. Yüzmek için suya girmeyince tehlike de olmuyor.  —Sulandırmayalım. Ciddiyim.  —Ben de hiç olmadığı kadar.  —Benden söylemesi. Dikkat et kendine.  —Ne yapıyormuşum ki?  —Yazılarında kişileri hedef gösteriyormuşsun. Kişiler hakkında yazıyormuşsun.  —Zinhar iftiradır. Bir defa kişileri hedef almam. Kişilerle ilgili de yazmam. Zira kişilerle uğraşmak basit insanların işidir ve hiç işim olmaz. Yazılarımda yer ve şahıs olmaz. Kişilerin söylem ve yaptıklarını tenkit etme vardır. Tenkitler de ortaya söylenmiş sözlerdir. Yazılarımı okuyan kendinde bu özellikler yoksa hiç üzerine almayacak. Varsa, gocunacak. Çünkü ancak yarası olan gocunur. Zaten gocunulsun diye yazılıyor. Değilse, sayfa doldurmak ve çeşitlilik olsun diye değil. Bu şekil alınganlık gösterenlere de hayırdır, niye alındın yoksa bunlar sende var mı diye sormak gerekmez mi? Hasılı sözüm ortayadır. Sahibi alacak ve demek ki böyle bir görüntüm var di

Gücünü Makamından Alan Tipler

Hemen hemen her konuyla ilgili birden fazla fıkralarımız mevcuttur. Çünkü fıkra kültürümüzün bir parçasıdır. Fıkralar, anlatılan konuya ayrı bir renk ve hava katar. Yeter ki yerinde, zamanında ve kıvamında anlatılsın. Güldürürken düşündürür. Çünkü her fıkra ve hikayeden alınacak kıssalar vardır. Aynı fıkra bazen farklı farklı konularda da anlatılabiliyor.  Toplumda fıkra sevmeyenimiz yoktur. Yeter ki kişi düz kontak ve anlatılan her fıkrayı üzerine alınacak kadar alıngan biri olmasın. Düz kontak fıkra sevmez. Çünkü anlamaz. Anlamadığını da kabul etmez. Alıngan ise fıkranın mesajına odaklanacağı yerde paratoner gibi üzerine çeker. Gülüp geçeceği ve gülerken hisse alacağı yerde kırılganlaşır.  Bu kısa açıklamanın ardından herhangi bir konudan bahsetmeden bir fıkra paylaşacağım. Fıkrayı, kulakları çınlasın, fakültede Orhan Çeker'den dinlemiştim. Orhan Hoca da derslerde yeri geldiği zaman konuyla ilgili fıkralara yer verirdi.  "Keçinin biri dama çıkmış. Aşağıdan kendi halinde geçi

Kilit Komşu

—Komşu komşu, hu hu hu!  —Hayırdır?  —Ziyaretinize geldik.  —Ne ziyareti? Bugün bayram mı yoksa? Hoş, ne zamandır buradayız. O kadar bayram geçti. Bugüne kadar kapımızı çalmadınız. Sahi, hangi dağda kurt öldü, ne ziyareti bu şimdi? —Efendim komşu komşunun külüne muhtaç.  —Bunu siz mi söylüyorsunuz? Bugüne kadar bize söylemediğinizi bırakmadınız. Kimse bunların evine girmeyecek. Bunlar eşittir eşkiya. Eşkiya eşittir bunlar demediniz mi?  —Efendim, komşular arasında olur böyle şeyler. Dün dündür bugün de bugün. Bugüne dair yeni şeyler söyleyelim.  —Ayağınıza tereyağı sürmek isterdik ama malum, yağların yanına varılmıyor. En iyisi bu anı ölümsüzleştirmek için bir fotoğraf çekelim.  —Çekmesek olmaz mı?  —Niye ki?  —O zaman bu fotoğrafı hatıra olarak saklayalım. Sizden istediğimiz, bizim buraya geldiğimizi kimse bilmesin. Bunu herhangi bir yerde paylaşmayalım.  —Bir sakıncası mı var?  —Bize göre yok da bu fotoğrafı gören düşmanlarımız ileri geri konuşur. Geçmiş kon