Ana içeriğe atla

Kim Dosttur, Kim Değildir?

Aynı arabadasın veya surat yapan bir tanıdığını görüyorsun. Ona, kaza yapacaksın demek düşmanlık değil, dostluktur.

Sevip saydığın ve de desteklediğin kişi iyi yönetemez hale gelmiş ise; ona yanlış yapıyorsun. Gittiğin yol, yol değildir, çıkmaz sokaktır. Böyle gidersen duvara toslayacaksın demek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostun nicedir dün dündür, bugün de bugün söylemini düstur edinmiş, dün savunduğunu bugün nakzeder duruma gelmiş, durmadan U dönüşü yapar hale gelmişse, bunu görmezden gelmek, dostluk değildir. Dosta düşmanlıktır. Bu durumda ona bu gittiğin yol yanlıştır demek dostluktur. Çünkü dost yüze söyler. 

İyi günde dostun yanında yer alıp kötü günde dostunun elini tutmayan dost değildir. Bu kişiden ancak iyi gün dostu olur. 

Dostun sürekli yanlış yaptığı halde ona sesini çıkarmamak, yanlış yapıyorsun diyememek, üstüne üstlük o dostu desteklemeye devam etmek ve alkışlamak dosta yapılan en büyük kötülüktür. Çünkü her halükarda alkışlanan, hata ve yanlışlarını göremez. Gerçek dost, dostunu yanlışlarından vazgeçirmeye çalışandır. 

Dostun kendini, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatacağı yerde devamlı bir başkasını kötülüyor ve ağzını bozuyorsa, o kişiye boş ver başkasını, sen kendini anlat. Zira sen doğru yolda isen bir başkasının kötülüğü sana zarar vermek demek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostunun çelişkisini görmek, bunu ona söylemek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostunun uyarı ve ikazlarına kızıp köpürmek, onu düşman bellemek ham insanların işidir. Aksine, haklısın demek pişmiş insanın hasletidir. 

İnsan sarrafı olan, kendisine güvenen ve gittiği yolun doğru olduğuna inanan, kendisini kayıtsız şartsız destekleyenleri yanından uzaklaştırır. Çünkü onlardan dost olmaz. 

Yanlışlara imza atan, yanlış kişilerle yol yürüyen, beraber çıktıkları yolda yol arkadaşını değiştiren kişilerden dost olmaz. Bu tipler dediğim dedikçidir. İstişareye açık değildirler. Güç zehirlenmesi yaşıyorlar. Kendilerini mükemmel gördükleri için en ufak bir eleştiriye gelmezler. Çareyi seni düşman bellemede ve yanından uzaklaştırmada bulurlar. Etrafındaki kalabalıklardan gerçekleri göremezler. Sahte sevgi ve saygı ile yetinirler. 

Yaptığı iyiliği başa kakmak dostluk değildir.

Geçmişte birlikte çalıştığı insanlar yanından uzaklaştıktan sonra onlar şöyleydi, onlar böyleydi diyerek onların aleyhinde konuşmak dostluk değildir. Gerçek dost öküz öldükten sonra da karşısına rakip çıksa da geçmiş hukuk adına dostluğu halel getirmeyendir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde