Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bugün "İlmin başı soğandan acı, sonu ise baldan tatlı" Değil Artık *

Ortaokulda öğrenci iken bir öğretmenimiz derste, "İlmin başı soğandan acı, sonu ise baldan tatlıdır" cümlesini söylemiş, benim de ilk defa dikkatimi çekmişti, ilmin başını ve sonunu beliğ bir şekilde ifade eden bu cümle. Cümleyi aklımın bir köşesine yazdım ta o zaman. Gerçekten de eskiden okuyanları anlatan güzel bir cümle bu. Geçmişte okuyup da sıkıntı çekmeyen kimse yok gibidir. Çoğu, yokluk içerisinde okumuştur. Güç-bela okuduktan sonra semeresini hayatı boyunca  görmüştür. Tıpkı bal misali. Bunu ellerinde imkan varken okumayanlar daha iyi hisseder ve "Okumadığıma eşekler gibi pişmanım" şeklinde ifade eder. Hatta "Oku baban gibi, eşek olma" atasözüyle de okumanın önemine işaret edilir.  Okuyan gecesini gündüzünü dersine vererek uykusuz kalırken okumayan ise bir meslek öğrenmek için sanayinin yolunu tutardı. Okumayı seçen görevine atandıktan sonra elini sıcak sudan soğuk suya dokunmazken okumamak için direnenin ise eli soğuk sudan çıkmazdı. Şimd

Belediyeler, Ocağımıza İncir Dikmesin! *

Dikkatinizi  çekti mi bilmiyorum, son yıllarda evlere gelen su faturaları tuzlu gelmeye başladı. Her yeni ay bir öncekine göre katmerli geliyor. Çok mu su kullanmaya başladık, yoksa suyun metre küpünde her ay yeni bir ayarlama mı yapılıyor? Sanırım ikincisi ile karşı karşıyayız. Zira kullandığımız su üç aşağı, beş yukarı aynı. Zorunlu kullanımlarımızdan olan su fiyatları  böyle giderse dar gelirlinin işi kül. Çünkü ne kadar uğraşırsak uğraşalım sudan tasarruf yapılmaz. Evin temizliği, bulaşığı, mutfağı, banyosu vb hepsi suyla döner. Görünen o ki belediye tek gelir kaynağı olarak suyu görüyor. Hizmet yapacaksa suya yükleniyor, borç ödeyecekse suya yükleniyor. Vatandaşın eli mahkum kullandığı suya karşılık gelen faturayı ödemeye. Belediyeler gelir elde edeceklerse başka yol ve yöntem bulmalı.  Suya zam nasıl yapılır bilmem. Zira belediyelerin işleyişini bilmiyorum. Ama tek adam yönetimi olan belediyelerde öyle zannediyorum; başkan teklif ediyor, üyeler de ellerini kaldırıp onayl

"Kime Ne?" *

Eskiden toplumca ayıp karşılanan bir davranışı yapmaya insanlar çekinirdi. Çünkü 'Millet ne der, konu-komşu ne der, el âlem ne der' endişesi taşınırdı. Yok, ben illaki yapacağım diyen olursa gizli-kapaklı yapardı bu işi. Son yıllarda free takılmak moda oldu. Kazara birisi, 'Bu yaptığınız ayıp' diyecek olsa 'Kime ne?' denerek sözü kişinin ağzına tıkmak bir adet haline gelmeye başladı.‘Sana ne’ sözünün kibarca söyleneni yani. Genelde bu sözü değerlerimizi hiçe sayan, önemsemeyen ve kendi yaptığını doğru kabul eden kimse ve kesimler söyler oldu. “Ben kimseden çekinmem, ki ben ne yaptığımı biliyorum” havası yaygın bu tiplerde. Sık sık duymaya başladığımız bu cümleyi en son tutuklu olan bir gazetecinin tahliye olması sonrasında fazlasıyla duyduk. Malumunuz gazeteci bir yıldır tutuklu idi, serbest kalınca çıkışta eşiyle dudak dudağa olan öpüşme sahnesi gazetelerde yer aldı. Bu görüntüyü eleştirenler olmuş olmalı ki gazete köşelerinde savunma yazılarına rastla

Kuzey Irak Meselesi *

Kuzey Irak Kürdistan Bölgesinde bağımsızlık referandumu olacak mı olmayacak mı derken halk oylamasına gidildi. Devletiyle milletiyle referanduma kilitlendik. Gördüğüm kadarıyla Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavır aldı. Yanı başında  bağımsız bir devlete sıcak bakmadı. Üst seviyede tepki gösterdi bu referanduma. Türkiye’nin dışında İran da bu halk oylamasına karşı çıktı. Yapılan referanduma çoğu ülke karşı çıkarken İsrail’in tek başına destek vermesi manidar olmaya manidar. Çoğu devletin sıcak bakmadığı bu referanduma ABD de yaptığı açıklama ile karşıymış görüntüsü verdi. Oylama biter bitmez ‘İlişkilerimizi etkilemez’ diyerek referandumun arkasında kendisinin olduğunu göstermiş oldu. Zaten Barzani ABD’den destek almasa böyle bir ortamda bağımsızlık adımı atması mümkün değildi. Bağımsızlık oylamasının yapıldığı bölge, Körfez Savaşında ABD’nin Irak devletine yasak alan ilan ettiği 36.paralelin kuzeyi. Bu bölge Irak’ın bir toprak parçası olarak görünse de Irak bu böl

Çöp Sepetiyiz Sanki!

Hepimizin tanıdığı, arkadaşlık yaptığı kişi ve gruplarla ilgili zaman zaman "Ben onu tanıyamamışım, farklı bir yüzü varmış, ben çok safmışım, yıllar yılı beni uyutmuş..." gibi serzenişlerimiz olur. Çünkü insanoğlunun kendini gizleme yönü vardır. İnsanlar bir kişi veya grubu iyi olarak tanıdığı zamanlarda onlar hakkında olumlu kanaatini açıklamış olabilirler. Gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra uzaklaşır, mesafe koyarlar. Gel zaman git zaman bu insan önemli bir makama gelse birileri tarafından eski defterler açılır. Geçmişte ne düşündüğü, ne dediği, ne yazdığı bir bir ortaya dökülür. Sanırsın ki yazıcı meleği. Günümüzde FETÖ hemen hemen bu tiplerin belası durumunda. "Efendim şu makama getirmeyi düşündüğünüz bu kimse geçmişte Gülen hakkında şunu dedi, onu şöyle övdü, Abant Platformuna katıldı, dinler arası diyalog hakkında şunu söyledi..." şeklinde yazılır, çizilir. Bu tipler herkesi kendisi gibi yunmuş yıkanmış sanıyor. Kimse kendisi gibi ileri görüşlü değil k

Minibüste Malum Suriyeli Geyiği

Çarşıya gitmek için minibüsü tercih ettim bugün. En öne oturdum. Adalhan'a yaklaşırken şoför "Alaaddin'e gidecek Suriyeliler vardı. Burada inip yürüsün" dedi. İnen olmadı. "Suriyeliler, burada ineceksiniz...herhalde anlamadılar" dedi. Sonra arka tarafta oturanlardan biri "Alaaddin! İnin, buradan direk...direk" dedi ve eliyle Alaaddin tarafını gösterdi. Nihayet Suriyeliler indi. Suriyeliler inerken yine arka taraftan bir kadın sesi dolmuşun sessizliğini bozdu: "Anlar onlar, anlamazlar mı? İşlerine geleni anlar bunlar. Dertleri, yanlış yerde inip kendilerini Alaaddin'e kadar attıracaklar. Bunların anlamadığı yok. Ganimet gibiler. Bizimkiler Suriye'de savaşsın, bunlar burada keyif çatsın. Bayrama gidip geliyorlar. Durmadan çocuk doğuruyorlar, en ufak bir şeyde tüm Suriyeliler bir araya geliyorlar..." dedi yüksek sesle. Şoför 'anlamadılar' dediyse de kadın "Hı anlamazlar?" diyerek konuşmasına devam etti kızgın b

Bir Gönül Adamıydı Hep

Yazılarında dert sahibi olduğu görülürdü hep. Nerede yazarsa çizgisini hiç değiştirmedi. Kim, ne der demedi. Çok güzel bir üslup kullandı. Kimseyi kırmadı, dökmedi. Zaten istese de beceremezdi. Zira mizacına tersti kırıp dökmek. İstediği bir köşe idi derdini anlatabileceği. Kendisine kucak açılan her yerde yazdı. Siyasi ikbal peşinde koşmadı. Konuşması, yazması ve yaşantısıyla hep örnek bir kişilik sergiledi. İçinde bulunduğu camiasına leke gelmesin diye çabaladı. Yapılan hata ve yanlışlar varsa onları dillendirmekten geri kalmadı. FETÖ ile mücadelede yapılan yanlışlara dikkat çekti. Herkesin kaçınıp sakındığı, destek vermediği  bir ortamda FETÖ mağdurları varsa onları sayfasına taşıdı. Dilinin döndüğü kadar haklının, doğrunun yanında oldu.  Mağduru ele almak, Müslümanca duruş sergilemek öncelikli konusuydu. Konjektör icabı çoğu kimsenin sesini çıkaramadığı bir ortamda Erbakan'ın yanında yer aldığını göstermek için 'Savunan adam' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıs

Siyasette İzlenecek Yol

Ülkede bir sorun mu vardır, orada siyaseti görmek mümkündür. Siyasetin görevidir ülke sorunlarına çözüm bulmak. Zaten siyaset de bunun içindir. Siyaset olaylara ve sorunlara geniş açıdan bakar. Bundan dolayı her kesim ve her meslek insandan faydalanma yoluna gider. Bir olayı çözmek isterken sonu ne olur? Kim, ne kadar etkilenir hesabı yapar. Yapacağı icraatta radikal karar alacaksa tarafları ikna etme yoluna gider. Fazla konuşmaz, icraat yapar. İş bölümü ve görev taksimi yapılır. İstişareye önem verilir. Çok özel bir durum olmadığı müddetçe birbirlerinin çalışma alanlarına müdahale etmez. Paylaşımcı ve şeffaf olur. Kendisine şüpheyle yaklaşan kesimi kazanmaya çalışır. Toplumun hemen hemen her kesimine güven vermeyi benimser. Şaibeli insanları yanından uzaklaştırır, gerekirse cezasını kendisi verir. Kurum ve kuruluşlar arasında bir eş güdüm ve uyum olur. Farklı kesimleri ürkütmemeye çalışır. Kimseyi kırmadan, dökmeden, ötekileştirmeden ülkede barış ve huzur ortamı için çabalar. Kon

Eğitim ve Öğretimdeki Sorunlarla Yüzleşelim

Eğitim ve öğretimde kaliteyi yakalamak istiyorsak önce sorunu teşhis etmemiz lazım. Sorunları tespit etmeden başarıyı yakalayamayız. Sorun çok, hepsini yazma imkanım yok. En azından bir kısmına değinmek istiyorum: 1.       Milli eğitimde öğrenci ve veli; öğretmeni, öğretmen idarecisini, idareci ilçe milli eğitimi, ilçe milli eğitim il milli eğitimi, il milli eğitim Bakanlığı; Bakanlık il milli eğitimleri, il milli eğitimler ilçe milli eğitimleri, ilçe milli eğitimler okul müdürlerini, okul müdürleri, öğretmenleri, öğretmenler öğrenci ve velileri beğenmemektedir, sürekli eleştirmektedir. Bunlar birbiriyle irtibatlı, beraber yaşamak zorunda olan düşman kardeşler gibidir. Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya kimse kimseyi beğenmiyor, kimse de burnundan kıl aldırmıyor. 2.       Devlet sürekli sistemle oynuyor. Bir sistem oturmadan, ürün almadan yeniden sistem değişikliğine gidiyor. Plansız bir görüntü çizmektedir. "Ben beğenmedim, haydi değiştirelim" sil baştan mantığı hakim

Sopa mı, Yoksa Sınav mı? Seç-Beğen!

Kur’an Kursunda okurken hocamızın üzerinde “Beş yaşında, aklı başında” yazılı bir sopası vardı. Dersini vermeyen/veremeyen, yaramazlık yapan, konuşan herkes nasibini alırdı. Esnafın siftahı gibi nasip gelirdi ayağımıza. Amma Ali’ye, amma Veli’ye. Sopanın nereye geleceğini hocamız ayarlardı. Bazen kollara, bazen el avuçlarına, bazen de sırta vururdu. Yeter ki acıyan yeri tespit edebilmiş olsun. Bazen de sırasında konuşana bu sopayı fırlatırdı. Kafaya mı gelir, göze mi gelir, yanlış adama mı isabet eder. Bu, hocamızın o andaki eforuna bağlıydı. Bazen de önünde okuyan kimseleri bu sopayla iteklerdi. Hiç yapamazsa bir eline aldığı sopayı diğer kendi eline vururdu.  Üç öğün yemek gibi güne gün dayan yiyen bir arkadaşımız iyice dayaktan ürkmüştü. Sürekli yerinde oturan hocamız bazen ayak değiştirmek istese arkadaşımız sopa geliyor diye geriye doğru kendini çekerdi. Onun bu halini gören hocamız iyice galeyana gelir, gülmeye başlar. Kendin kaşındın, dayağa hazırsın dercesine elindeki sopa

"Öğretmenler İyi Çalışmıyor"

Toplumun hemen hemen her kesiminin eleştirdiği bir kesim var. Gelen vuruyor onlara, giden vuruyor. Ağzını açan "Bunlar yarım gün çalışıyor, bazı günler dersleri boş, uzun tatil yapıyorlar, çok iyi öğretemiyor, dersi iyi anlatmıyor, ikinci iş yapıyor, canı çektiği zaman rapor, izin alıyor, görevlerini yapmıyor, bir de ek ders alıyorlar, sene başında kırtasiye yardımı alıyorlar, maaşları çok fazla, kendi çocuğu olsa kendisine çocuğunu verir mi? Öğrenciye kar tatili veriliyor, bunlar niçin tatil yapıyor..." diyerek sıralar da sıralar. Sanırım kimler kastedildiği anlaşılmıştır. Konu öğretmenler. Yapılan bu eleştirilerde haklılık payı yok mu? Var, hatta fazlasıyla. Öncelikle şunu söyleyeyim ki bir toplumun bir kurumunda bu şekilde aymazlık varsa diğer kurumlar bundan azade değildir. Kokuşmuşluk her kurumda vardır. Öğretmenler halka dönük, halkın içinde oldukları için camianın içinden belirli bir orandaki kişilerin yaptıkları göze batmakta, hatta tüm camiaya teşmil edilmektedi

Gelin Bu Okul Türüne Kötülük yapmayalım!

Türkiye’de bir okul türü var ki seveni de çok, nefret edeni de. Her iki kesim de aşırı uçlarda geziyor. Nefret edenin niyeti belli. Elinde imkan olsa bu okulları bir kaşık suda boğacak, mezunlarına hayat hakkı tanımayacak. Bir de seven kesim var ki, sevginin de ötesinde aşk derecesinde. Hangisi daha zararlı deseniz aşırı sevenler bu okul türüne daha çok zarar veriyor derim. Çünkü nefret edenin zihniyeti, bakış açısı belli olduğu için onlara karşı tedbirini alırsın. Gözleri kör edercesine sevenlerin bu okul türlerine verdiği zararı hesaba katmak mümkün değil. Çünkü yatıyorlar, kalkıyorlar sadece o okul türünü ön plana çıkarıyorlar. Kazara çocuğunu o okul türüne vermeyenler Müslümanlık adına ağızlarıyla kuş tutsalar zerre kadar değerleri yok onların gözünde. Bir yere atamamı yapılacak bu okul türünden olacak, bir okula müdür ya da yardımcı mı atanacak, bu okul türünden olacak. Vatandaş çocuğunu okutacak mı, mutlaka bu okula verecek. Şayet yazdırmazsa samimiyetini ispatlamamış ol

Çocuklarımızı Hayata Hazırlayacak Masrafsız ve Maliyetsiz Merkezi Sınav Önerim

Mübareğin ağzından çıkmaya görsün. Hemen kaldırıldı TEOG. Şimdi Bakanlık, yerine ne koyacağız diye kara kara düşünüyor. Her ne kadar hükümeti onlar yönetiyor, çözümü de onlar bulacak denirse de bir vatandaş olarak bir çözüm önerisi sunup yardımcı olmak isterim. Bunun için Amerikan kıtasını yeniden keşfe gerek yok. Benim de çözüm önerim çok basit olacak. Aslında bu benim önerimin de ötesinde birkaç yıldır büyüklere uygulanan bir sistem. Sözlü mülakat sisteminden bahsediyorum. Hani öğretmen olmak isteyen gençler önce okulunu bitiriyor, ardından KPSS’ye giriyor, aldığı puana göre üç katı kişi mülakata çağrılıp bir katını aldıktan sonra iki katına “Teşekkür ediyoruz katılımınızdan dolayı, ayrı bir renk ve hava kattınız” deniyordu ya. İşte benim de önerdiğim sistem bu. Sonra bu yöntem ilk önce okul müdür ve yardımcılarına uygulandı. Baktılar ki bu işte ellerinde şaşmaz bir terazi var. Diğer bazı alımlarda da bu yönteme başvurulur oldu. Ayrıca bu sözlü sistemi 2000 öncesi okullarda uygu

Kabe'de Bir Yabancı *

" Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar ,   TRUMP ve Kral Selman’ın insanlık için atacağı adımlarda başarılı olmasını temenni ediyorum .”  demiş. Kim demiş bunu?   Milli gazetenin verdiği habere göre Kâbe imamı, Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi İşleri Genel Başkanı Sudeysi. Kimmiş bu adam diye bir göz attım. 12 yaşında hafız olmuş, 22 yaşında iken Kâbe’ye imam olmuş, ünlü hocalardan ders almış, okullarını takdirle bitirmiş biri. Gelebileceği en iyi yerlere gelmiş. Tipine baktım. Sarığı, cüppesi ve sakalı da var. Uzun yıllar Kâbe’de imamlık yaptığına göre okuduğu Kur’an ile insanları etkileyen biri olmalı. Vücudu Kâbe’de bulunan bu zat beyni, zihni, aklı, fikri ve kalbiyle bir Amerikalı’dan daha Amerikan. Böyle hadsizliği inanın Trump yapmaz. Yenilir, yutulur cinsten bir açıklama değil bu yaptığı. Hezeyan yumurtlamış sadece… Bunun bu yaptığı açıklamayı bir öküze yaptırsan, bir ABD’liye yaptırsan inanın bu kadar

Gözlükler Yeniden Yüzü Kaplar Oldu

Bir zamanlar çerçevesi büyük siyah gözlükler vardı. Sonra  göz bebeğimizi kapatacak şekilde küçüldü küçüldü. Ağırlığı bir o kadar da hafifletildi. Neredeyse sadece cam kalmıştı gözümüzde. Her sektörde olduğu gibi gözlük sektörü de durmadan her yıla uygun yeni modeller sürdü piyasaya. Yeter ki yeni model olsun, piyasa ve pazar sorunu yok firmaların. Bugünlerde yeni sürümler görüyorum gözlerde. Geçen gün otobüse bindim. Gözlüğü yüzünü kaplarcasına bir kız çocuğu bindi otobüse. Geçti arkadaşıyla birlikte karşıma oturdu. Kızın gözlüğü dikkatimi çekti. Her ne kadar gözlerimi indirsem de, sağa-sola baksam da, telefonumdan haberleri okusam da nereye geldim, ineceğim yeri geçip gitmeyeyim diye zaman zaman kafamı kaldırıp ineceğim yeri kontrol ettim. Her defasında kızın gözlüklerine takıldı gözüm. Göz göze gelmemen zaten mümkün değil. Sağ olsun ve eksik olmasınlar, belediyelerimizin yurtdışından alıp da kamu hizmetine sundukları araçlarda ters koltuk, karşılıklı koltuk olmazsa olmaz. Sanki

En iyi

-okul, kazandığın/gittiğin okuldur. -bilgi, öğrenip kullandığın bilgidir. -öğretmen, faydalanacağına inandığın öğretmendir. -öğrenci, faydalı olacağına inandığın öğrencidir. -iş; severek yaptığın, kendini verdiğin iştir. -ev, içinde yaşadığın evdir. -müdür, iletişimi iyi olan ve paylaşan müdürdür. -çalışma, kalp huzuru duyduğun çalışmadır. -evlat, elinden geleni yapan evlattır. -eş, seni anlayan eştir. -okul, evine en yakın okuldur. -personel, elinde mevcut olandır. -ibadet, kendini vererek yaptığındır. -imkan, olanla yetinmektir. -göz, güzel bakan gözdür. -kulak, güzeli işitendir. -ülke, yaşadığın ülkedir. -mutluluk, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermektir. -en iyi dil, kötü söz çıkmayan dildir. -insan, mütevazı insandır. -yorgan, ayağını kapatan yorgandır. -öğrenci; düzenli-tertipli çalışandır. -öğretmen, devamlı olan öğretmendir. -siyasetçi, sorumluluğu paydaşlarına yayandır. -siyasetçi, siyaseti tadında bırakandır. -siyasetçi, istişare