Ana içeriğe atla

Siyasette İzlenecek Yol

Ülkede bir sorun mu vardır, orada siyaseti görmek mümkündür. Siyasetin görevidir ülke sorunlarına çözüm bulmak. Zaten siyaset de bunun içindir.

Siyaset olaylara ve sorunlara geniş açıdan bakar. Bundan dolayı her kesim ve her meslek insandan faydalanma yoluna gider. Bir olayı çözmek isterken sonu ne olur? Kim, ne kadar etkilenir hesabı yapar. Yapacağı icraatta radikal karar alacaksa tarafları ikna etme yoluna gider. Fazla konuşmaz, icraat yapar. İş bölümü ve görev taksimi yapılır. İstişareye önem verilir. Çok özel bir durum olmadığı müddetçe birbirlerinin çalışma alanlarına müdahale etmez. Paylaşımcı ve şeffaf olur. Kendisine şüpheyle yaklaşan kesimi kazanmaya çalışır. Toplumun hemen hemen her kesimine güven vermeyi benimser. Şaibeli insanları yanından uzaklaştırır, gerekirse cezasını kendisi verir. Kurum ve kuruluşlar arasında bir eş güdüm ve uyum olur. Farklı kesimleri ürkütmemeye çalışır. Kimseyi kırmadan, dökmeden, ötekileştirmeden ülkede barış ve huzur ortamı için çabalar. Konuşmayı değil, hizmeti ön planda tutar. Çatışmayı ve kavgayı değil; uzlaşmayı, asgari müştereklerde buluşmayı dener. Vizyon ve misyona dikkat eder. Eleştirisini ortamında yapar.

Ülkenin genel siyaseti dışında meydanlarda kurum ve kişilere ayar verilmez. Verilecekse de hakimi, savcısı harekete geçirilir. Bazı kişi ve kurumlara cevap verilecekse görevlendirdiği ilgili kişinin yapması beklenir. Bir kişi her işe karışmaz. Sabır ve saygıyı elden bırakmaz. Ekibini emir eri gibi görmez, onlara fazlasıyla değer verir.

Ülke kaynaklarını yerinde ve zamanında kullanır, tasarrufu ön planda tutar, ekonomiyi canlandırmak için çaba sarf eder.

Halkın sevgisini, oy verenlerin sempatisini kötüye kullanmaz. Az konuşur, çok icraat yapar. Zamanı geldiği zaman çoluğu ve çocuğuyla kaçamak yapar, yorgunluğunu atar. Yapacak çok iş var diyerek dinlenmeyi, soluklanmayı bırakmaz. Zira dinlenmek kişinin kendisini dinlemesi, vicdanıyla baş başa kalması demektir. Sürekli çalışan vücut yorgun düşer, vücut kaldıramayınca kişi hırçınlaşır. Sonra gelene ayar vermeye çalışır, gidene ayar vermeye çalışır.

Ülkeyi uluslar arası arenada güzel bir şekilde temsil etmeye çabalarlar. İlişkilerde diplomatik dil gözetilir. Kazan kazan politikası izlenir. Devletler ne dost kabul edilir, ne de düşman. Devletler meydanlarda eleştirilmez, krizler masalarda çözülür. Ser verilir, sır verilmez. Aklına estiği gibi davranılmaz. Benimsenmeyen ilişkilerde öncelik endişeler dile getirilir. Güzel görülen tavırların üzerine hemen atlanılmaz. Sevgi ve yergi tepkisi aynı anda verilmez. Dünya nereye gidiyor nabzı ölçülür. Atacağı taşın kimleri ürküteceği, nelere mal olacağı hesaba katılır. Düşmanın silahıyla silahlanılır. Ayaklar yere basılarak hareket edilir, duygusallığa yer verilmez. Devletlerin iç politikasına karışılmaz. Köre kör denmez. Kılı kırk yararcasına, tere yağdan kıl çekercesine bir siyaset izler. Devletler arasındaki güç dengesini izler, yoğurdu üfleyerek yer. Her şeye karışmaz. Zamanlamaya dikkat eder. Uzlaşma imkanı olan konuları ön planda tutar, çatışma konularını daha sonraya bırakır. 21/09/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde