Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Milli Piyango Bana Çıksaydı... ***

—Üstat! Milli Piyango bileti sana çıkarsa ne yapardın? —Neler yapmam ki! —Mesela? —Atımı-avradımı, evimi-barkımı, eşimi-dostumu, yöremi değiştirirdim hemen. —Haydi diğerlerini anladım. Avradı da mı değiştireceksin? —Lafın gelişi söyledim. Yine de hanım duymasın. Bir aile faciası yaşamayayım. Evlilik bu, şakaya gelmez. —Ama değiştirenler var. —Değiştiren değiştirir. Ne oldum delisi olsalar gerek. —Başka ne yaparsın? Çünkü çıkacak para bitecek gibi değil. —Hepsini aynı anda harcayacak değilim ya. Ama yediğim önümde, yemediğim arkamda olur. Nerede akşam; orada sabahlarım. Durmadan gezer, tozar, turlara çıkarım. Birinci sınıf lokantalarda yer, beş yıldızlı otellerin kral dairesinde kalırım. Tüm bunları yaparken önümde en büyük engelim resmi görevim olacaktır. Bunu da çözerim. —Nasıl çözeceksin? —İstifa ederim, hatta gitmem, müstafi durumuna düşerim. Ne işim var artık benim memurlukta? Zaten ihtiyacım da kalmayacak. Çünkü para çok nasılsa. Beni bir ömür yaşatır. Har

Yeni Yılda ***

*Ülkedeki kamplaşma sona ersin. *Aramızdaki sorunları diyalogla çözelim. *Taraflar ortamı fanatiklerine ihale etmesin. *Her türlü seçim beş yılda bir olsun. *Tartışmalı dini konular işin uzmanlarınca kendi aralarında analiz edilmeden ekranlara düşmesin. *Kadın başta olmak üzere şiddet sona ersin. *Başta kadın, erkek veya kız olmak üzere istismar, taciz ve tecavüz olayları olmasın. *Oturmuş merkezi sınavlarımız olsun. *Devlete her türlü alımlarda yazılı ve güvenlik soruşturması dışında mülakatlar olmasın. Alımlar liyakat ve ehliyete göre olsun. Torpil asla olmasın. *Kamuda çalışan herkes yaptıklarından dolayı objektif ve rutin denetimlere tabi olsun. *Ülkemizde, sınırımızda barış ve huzur hakim olsun. *Asla haksızlık yapılmasın. Bir haksızlık olursa hep beraber mağdurun yanında yer alalım. *İşsizler iş bulsun. Kimse işsiz kalmasın. Kimse kimseye muhtaç olmasın. *Suçluyla mücadele ederken suçsuz ve masum olanları ayırt edelim. Beraatı zimmet asıl olsun. *Ai

Haccın Bu Sene de Çıkmamasına Hiç Bu Kadar Sevinmemiştim *

Malumunuz cuma günü 2019 hac kuraları çekildi. Ne mi oldu? Yedi yıldır olan oldu. Yani çıkmadı. 6 yıl boyunca hac kotasına takıldım, hepsine de üzüldüm. Ama bu sene haccın çıkmaması bende buruk bir sevinç meydana getirdi. Diyebilirsiniz ki hac çıkmayınca insan sevinir mi? Ben sevindim işte. Verilmiş sadakam varmış diyorum. Niçin mi? Farz edelim ki bu sene bana kurada hac çıksaydı ve bana deselerdi ki "Sana hac çıktı. Fakat bu sene kurallar değişti. Hacca gitmek için pasaport, vize vb. işlemlerini yaptırmak için malum konsolosluğa gitmeniz gerekiyor. Başka türlü gidemezsiniz." Bu durumda ben ne yapacaktım? 6 yıl beklemiş, 7.yıl hac çıkmış, koşa koşa konsolosluğa gidecektim. Sonra? Sonra demeyin artık! Merhum Gazetecinin başına gelenin benim başıma gelmeyeceğini kim garanti edebilirdi? Haydi, başta adı geçen ülke ve tüm dünya "Kılına dokunulmayacak" şeklinde garanti verdi, pasaport ve vize işlemi için nasıl gidebilirdim? Hiçbir şey olmasa bile konsolosluğun kap

Dinin Ulema ile İmtihanı *

Yaşantımıza geçiremediğimiz, iliklerimize kadar yaşayamadığımız Yüce İslam'ın edebiyatını yapıyoruz. Edebiyat dedim ama  keşke edebiyatını bari yapabilseydik. Edepten yoksun bir edebiyat bizim yaptığımız. Daha doğrusu konuşmuyoruz. Boğuyoruz birbirimizi. Ötekileştiriyor; vurdukça vuruyoruz birbirimize. Ölümüne savaşıyoruz.  Allah'ın rızası yok mücadelemizde, samimiyet yok. Birbirimizi dinleme yok, anlamaya çalışma yok. Niyet okuyuculuğu yapıyoruz durmadan. Dedin demedin/dedim demedim diyoruz. Niyet okuyuculuğundan sonra hüküm veriyor; birbirimizi küfürle, sapıklıkla itham ediyoruz. İşin garibi kıyasıya yaptığımız mücadelede dinin emri olan tatlı dil, yumuşak üslup yok. İlahlık iddiasında bulunan firavuna Allah, Musa ve Harun'u gönderirken "Ona kavli leyyin ile konuşun" ilahı fermanını hep göz ardı ediyoruz. Allah'ın firavundan esirgemediği tatlı dil ve yumuşak üslubu aynı kıbleye baş koymuş bizler birbirimizden esirgiyoruz.  Merak ediyorum, nebevi t

Kavga ve Atışmalarda Suç Kimin Olur?

Lisede çalışırken 10.sınıflardan bir grup öğrenci ile 12.sınıflardan bir grup öğrenci arasında bir sürtüşme çıktı. Kavga etti, edecekler. Tarafları odama çağırıp önce nasihat ettim. Aralarındaki sorunu konuşarak çözmeleri gerektiğini söyledim. Ardından akıllarını başlarına almaları gerektiğini, en ufak bir şiddette kendileri ile ilgili disiplin işlemi başlatacağımı, haklı bile olsalar kavgada ilk yumruk sallayanı cezalandıracağımı sözlerime ekledim. Sonra 10.sınıfları odamdan çıkararak 12.sınıf öğrencilere, bu sene üniversite sınavına gireceksiniz, sizi iyi yerleri kazanmış olarak görmek istiyoruz. Kavga etme gibi bir lüksünüz yok dedim.  Ardından her birine hedeflerini sordum. Söylediler. İnşallah hedefinize ulaşırsınız" dedikten sonra küçük kardeşiniz var mı dedim. Hepsi var dedi.  Evde bu kardeşinizle kavga etseniz, bu kavgada siz haklı bile olsanız anne-babanız  önce kime kızar dedim. Yine hep bir ağızdan "Kime olacak? Bize" dediler. Niçin dedim. "Onlar küç

Bir Garibanın Cenazesi *

Cebime "İkindi namazı sonrası defnedilecek" diye bir cenaze mesajı geldi. Memleketlimmiş ama tanımıyorum. Çünkü bildiğim öyle bir soyadı yoktu. Kimse kim? Hazır kar tatili verilmişken bu cenazeye katılayım istedim. Mezarlığın dibinde olan, öğle ve ikindi vakti birçok cenazenin kalktığı camiye gittim. Her gittiğimde tıklım tıklım olan cami tenha idi. Herhalde havanın soğuk ve hafta içi olması katılımı engelledi diye düşündüm. Namazdan sonra cenaze namazını kılmak için musallaya doğru yöneldim. Ama katılacağımız cenaze yoktu ortada. Gelmişken orada hazır bekleyen cenazenin cenaze namazına iştirak ettik. Cenaze sahipleri ve yakınları sala omuz vererek kabristana götürdüler. Musallanın önünde kala kala bir 15 kişi kaldık. Baktım bir soyadı baskın. Herkes onlara taziye diliyor. Ben de diledim.  Beklerken cenaze kim, Biz de böyle soyadı var mı diye sordum. Sonradan soyadını değiştirmiş mevta cevabını aldım. Cenaze nerede dedim. Her kafadan bir ses çıktı. Geldi, geliyo

Allah Kimseyi İşsiz Bırakmasın

Sabah 08.30 sularında iki yolcuyu havalimanına bıraktıktan sonra dönüşte -5 derecede durakta otobüs bekleyen birini arabama aldım.  Etrafta ev de yok, buradan işe mi gidiyorsun dedim. "Hayır abi, bir iş görüşmesi için gelmiştim olmadı. İhtiyaç kalmamış, geri dönüyorum" dedi. İş başvurusuna ne zaman başvurmuştun soruma "Dün aramıştım. Gel görüşelim demişlerdi. Şimdi de ihtiyacımız yok" dediler. Hayırlısı inşallah kendine uygun bir iş bulursun dedim. Ne iş yapıyorsun dedim. "Muhasebecilik yapıyorum." dedi. Ardından "Lisede meslek lisesi elektrik ve elektronik okuduktan sonra üniversiteyi Sakarya'da bitirdim. Üzerine Konya'da yüksek lisans yaptım. Hem endüstri hem bilişim üzerine okudum. Çoğu yerlere CV'mi bıraktım. Bir yerde iş bulmuştum ki orası da kaç aydır işçilerine maaş veremiyormuş, vazgeçtim. Bu ülkede okumak işe yaramıyor. Okuyacaksan birkaç bölüm okuyacaksın sadece" dedi. Bugüne kadar değişik fabrikalarda muhasebecilik

Cemaate Bir Dokundum, Bin Ah İşittim*

Namaza giderken mahallemden cemaatten biriyle birlikte yürüdüm camiye. Bir taraftan ezan okunuyor, biz ise hal-hatırdan sonra laflamaya başladık. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim adımlarken.  Emekli komşum imam ve müezzinden dertliydi. Müezzinin engelli olması dolayısıyla namazın rükünlerini yapmakta geciktiğini, cemaatin kendisinden önce secdeye vardığını söyledi. Müezzin engelli gerçekten. Allah kimseye vermesin! Sol el ile sol ayağı işlev görmüyor. Müftülüğe söyleyin bu durumu, müftülük bünyesinde masa başı bir iş ayarlayabilirler dedim. Gidemiyoruz ki dedi. Nedenini sorduğumda imamdan çekindiklerini ve korktuklarını söyledi. Korkacak ne var dediğimde “İmamın müftülükte kardeşi mi, yoksa bir yakını varmış, arkası güçlüymüş” dedi, ardından en ufak bir şeyde aşırı tepki gösteriyor, herkesi paralıyor. Bu yüzden kimse bir şey söyleyemiyor. Bir ara biri kalktı müezzinlik yaptı. Adamın da ne güzel sesi vardı hem de. Arkasından bir de Kur'an okudu. Namaz çıkışı bizim hoc

"Hak Yol İslam Yazacağız" ***

Kör dünyanın göbeğine Hak yol İslâm yazacağız. Kuşların göz bebeğine Hak yol İslâm yazacağız. Yola, ağaca, pınara Esen yele, yağan kara Yağmur yüklü bulutlara Hak yol İslâm yazacağız. Koç burcuna, yay burcuna Bebeklerin avucuna Minarelerin ucuna Hak yol İslâm yazacağız. Bucak bucak, köşe köşe Kara taşa, kor-ateşe Yıldıza, aya, güneşe Hak yol İslâm yazacağız. Askerlerin miğferine Kağnıların tekerine Buda´nın tunç heykeline Hak yol İslâm yazacağız. Her kapının eşiğine Her sofranın kaşığına Balaların beşiğine Hak yol İslâm yazacağız. Herkes duyacak, bilecek Saklanmaz gayrı bu gerçek Yaprak yaprak, çiçek çiçek Hak yol İslâm yazacağız. Yukarıdaki şiir Rahmetli Abdurrahim Karakoç tarafından 1960 ihtilalinden hemen sonra yazılmış, sonraları marş şeklinde söylenmeye başlanmış ve halktan özellikle mütedeyyin insanlardan büyük beğeni almış bir eserdir. Çocukluktan çıkıp gençliğe doğru adım attığımda bu marş, katıldığım yürüyüş ve mitingl

Kur'an Ayetlerini Nasıl Değerlendiriyorum?

Tefsirci değilim, Kur'an-ı Kerim'in geneline hâkim değilim. İHL ve İlahiyat okuyarak -tabir yerindeyse- biraz mürekkep yalamış birisiyim. Tefsir başta olmak üzere dini ilimlerin herhangi birinde ihtisas yapmışlığım yoktur. Teşbihte hata olmasın, benim durumum tıbbın herhangi bir bölümünde uzmanlaşmamış pratisyen hekime benzer. Yani ben de tıpkı pratisyen doktor gibi dini ilimlerin her birinden tatmış ve aklımda kalan bilgi kırıntılarıyla düşünmeye çalışan ve konuşan birisiyim. Kendim hakkında bu kadar bahsetmem yeter. Sadede gelelim. Bugün yeterli donanıma sahip olsun veya olmasın herkesin din alanında konuştuğu bir ortamda haddim olmayarak kendimi kamberin yerine koyuyor ve bensiz olmaz diyorum. Cahil cesareti ne edeceksiniz? Yazdıklarım içerisinde yanlış görüşlerimden dolayı Allah beni şimdiden affetsin! Malum bugünlerde "Kur'an’ın bazı ayetleri tarihselcidir veya tarih üstüdür" tartışması -pardon kavgası- var. Belden aşağı vurularak yapılan bu tartışmanı

İçimizden İkinci Bir Öztürk Daha Çıkartabilir miyiz? Ha Gayret! ***

Kur'an'ın bazı ayetlerinin indiği dönemi kapsadığı, bu ayetlerin bu şekilde anlaşılması gerektiği, günümüzde uygulama imkânı olmadığı şeklinde özetleyebileceğimiz tarihselciliği, savunduğundan dolayı Mustafa Öztürk bugünlerde kendi camiası tarafından tu kaka yapılıyor. Sosyal medyada Öztürk hakkında itham ve hakaretler gırla gidiyor. Vuran vurana! Gelen tepkiler üzerine Sayın Öztürk "Ülkede çalışma imkânım kalmadığından en iyisi yurt dışında bir yerde görev yapmam gözüküyor" şeklinde bir açıklama yapması üzerine, üzerinde yoğunlaşan tepkiler dinmediği gibi atışlar tüm hızıyla devam ediyor. Adamın ne dini kaldı ne de Müslümanlığı. "Durduğun hata... geç bile kaldın... daha önce gideceği yeri zaten ayarlamış...Selman Rüşdi olma yolunda ilerliyor..." gibi belden aşağı saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Sayın Öztürk'ün "Kur'anın bazı ayetleri tarihselci" şeklinde özetleyebileceğimiz görüşüne katılır veya katılmazsınız -ki ben bu gör

Biri Bana Kızmış... Çok da Tın!

Nasrettin Hoca bir gün elektrik direğinin şavkında sağına-soluna bakınarak bir şey arıyormuş. Görenler ne aradığını sormuş. Cevabı alanlar da hoca ile birlikte aramaya koyulmuşlar. Kimse bir şey bulamayınca "Hocam! Emin misin? Burada mı düşürdün" diye sorarlar. Hoca, bir başka yerde düşürdüğünü söyleyince "Be hocam! Başka yerde düşürdüğün burada aranır mı" derler. Hocanın cevabı, düşürdüğüm yer karanlık" olur. Bu fıkrayı duyunca her birimiz gülümseriz. Öyle ya, gülünmeyecek gibi değil. Hoca kaybettiği eşyasını aydınlık yerde arıyor. İyi de fıkra yerinde ve zamanında anlatılır. Seninki de neyin nesi diyebilirsiniz. Bugün başıma gelen bir olay nedense bu fıkrayı aklıma getirdi. Ben bağlantı kurdum. Umarım siz de bu bağlantımı garipsemezsiniz. Kendi zümre arkadaşlarımın olduğu bir Whatsapp grubumuz var. Toplam 10 kişiyiz. Burada bizden istenen bir talebin altına bir cevap yazdım. Al sen bu cevaba okulun 99 kişiden oluşan whatsapp grubundan vebali boynuna diyerek

Çirikçi Ali Ağabey

Sanırım ilkokul dört, beş veya Kur'an Kursunda öğrenciyim. Haftalık pazar ihtiyacını gidermek için rahmetli babam pazara gitti. Giderken de aldıklarını taşımama yardımcı olmam için yanında beni de götürdü. Babam gide gide yaşım ve boyuma göre upuzun birisinin yanına vardı. Sarışın, sakallı, başında hacı takkesi olan; çok ciddi görünümlü birinin yanına. Pazarcıydı ama bir pazarcı için bu ciddiyet fazlaydı. Pazarcı dediğin malını satmak için bağırır, çağırır, tekerleme yapar: "Malın iyisi burada, gel abla" falan der. Selam-sabah, hal-hatır, hoşbeşten sonra babam ve satıcı sadede geldi. Şundan şu kadar, bundan bu kadar faslından sonra hesapla bizim oğlan dedi babam. Pazarcı kafasından kısa bir hesapla 40 lira çıkardı hesabı. Babam bana dönerek bir de sen hesapla bakayım dedi. Hayatım boyunca Matematiği iyi olmayan ben, parmaklarım marifetiyle hesabı 39 lira buldum. 39 olacak deyince görüntüsüyle hiddetli bir görüntü veren ciddiyet timsali pazarcı; şu, şu kadar; bu, bu

Ölmüş Gitmişlerden Ne İsteriz? *

Ölmüş gitmişlerimizi ya göklere çıkarır ya da yerin dibine batırırız. Seviyorsak öve öve bitiremeyiz, andıkça anarız. Bir hayat felsefesi haline getiririz bu sevgiyi. Bu kadarla da kalmayız. Bizim sevdiğimiz gibi sevmeyenleri de bizim gibi sevmelerini isteriz. Şayet bizim sevdiğimiz gibi sevgi gösteren olmazsa bunları nankörlükle suçlarız. Gücümüz yeterse zorla sevdirir ya da baskı uygular, hayatı zindan eder, anasından doğduğuna pişman ederiz. İşi varsa işinden bile ederiz. Ben ve herkes benim sevdiğimi sevecek. Durum bu. Ölüp giden sevmediğimiz biri ise nefretin sınırı yok artık. Hakaret, küfür ne varsa savururuz. Her kötülüğün müsebbibi olarak onu görürüz. Hakaret etmeyi de bir marifet sayarız. Kendimiz sevmediği gibi sevenlerine de kin besleriz. Elimize fırsat geçse ülkeye bir daha giremeyecek şekilde hepsini yurt dışına süreriz. Bu kadar hazımsızız anlayacağınız. Merak ediyorum ölüp giden sevdiğimizin lehinde konuşmanın veya nefret ettiğimizin aleyhinde ileri geri konuş

Bürokrat ve Siyasetçi

Bu ülkede bürokrasi ve siyaset hale-yola konması gereken iki hizmet sektörüdür. Varlık sebepleri ülkeye hizmet olan bu iki sektör, ülkeye hizmetten ziyade ülke bunlara hizmet ediyor. Ülkenin tüm imkânları bunların ayakları altına seriliyor. Hemen hemen her yerde el üstünde tutuluyorlar. Deruhte ettikleri görevleri sayesinde hem bulundukları yer hem de buranın dışında her yerde birinci derece temsil ve karşılama tertip edilir bunlar için. Vali, kaymakam, belediye başta olmak üzere o ilin tüm erkânı bürokrat ya da siyasiyi karşılamak, onları gezdirip dolaştırmak, yedirip içirmek için seferber olur. Emirleri altında ne kadar araba, ne kadar koruma, ne kadar şoför varsa şehre gelen siyasi veya bürokratın ayakları altına serilir. Bunları memnun etmek için -tasarruf tedbirleri falan düşünülmez- para muslukları açılır. Nereye ne kadar para harcanacak hesabı yapılmaz. Tüm plan şehrimize gelen misafiri memnun etmek üzerine kuruludur. Bu işler parayla değil, sırayladır çünkü. Bugün ona, y

Ömer Kuşcu *

Her ziyaret ettiğimde " Doğduğumuz andan itibaren ahirete doğru yürüyüşümüzü devam ettiriyoruz ", "Cennet vatanımızda cennet hayatı yaşıyoruz" derdi sözlerinin arasında. Kredi kartı kullanmaya sıcak bakmaz, kullananları eleştirirdi. Allah'ın verdiği sonsuz nimetlere şükretmemiz gerektiğini söyler, akraba ziyaretlerine önem verir, küçüklerin büyükleri arayıp sormasını isterdi hep. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Saygı gösterene, hal-hatır sorana sevgisini eksik etmezdi. Çok zengin biri olmamasına rağmen evi-barkı olmayanın, paraya-pula ihtiyacı olanın, düğününü yapamayanın hamisi idi sürekli. Yeter ki haberi olsun. Kendinde varsa cebinden yoksa eşini-dostunu devreye koyarak gerekli yardımını yapar ya da destek olunmasına aracılık ederdi. İyilik yapmaya dinin bir emri olarak önce yakın akrabadan başlar, onları gözetirdi. Yaptığı iyiliği asla başa kakmazdı. Sılayı rahme önem verirdi. Kendini ziyaret etmek için yanına kim uğrasa aileden herkesi tek tek sorar

Sorumluluk Sahibi Olanlar Soğukkanlılığı Elden Bırakmamalı!

Toplum, yerinde ve zamanında inisiyatif alan, taşı gediğine koyan, sözünü budaktan esirgemeyen korkusuz, laf ile beraber iş yapan, hizmet ehli kişileri sever ve sayar. Sevip saydı mı sırtında taşır, el üstünde tutar, bazı hatalarını görmezden gelir, içine sinmese de anlamaya çalışır. Toplumun bu değer verdiği kişi, bir zaman gelir; ulu orta, olur olmaz her şeye karışmaya başlar, dengi bile olmayan kişilere cevap vermeye başlar, önüne gelene kızmaya ve had bildirmeye başlarsa toplum, sevmeye devam etmekle beraber bir rezerv koymaya başlar. Bunu yapmamalı der. Çünkü tepki çekmeye başlar sözleri. Bu, soğuma işaretidir. Şayet bu kimse kendisine çeki düzen vermezse bu sevgi her geçen gün azalmaya yüz tutar. Birike birike kartopu haline gelir.  Diplomaside bir devletin yaptığına cevap verilecek ve tepki gösterilecekse aynıyla cevap verilir, açıklamayı kimin yapacağı bilinçli olarak seçilir. Ülke içinde bir il başkanına cevap verilecekse il başkanı düzeyinde tepki verilir. Bir gene