Ana içeriğe atla

YHT Kazası *


Perşembe sabahı Ankara-Konya arası ilk seferine çıkan tren kazasıyla gözlerimizi açtık. YHT ile aynı rayda olmaması gereken kılavuz lokomotifin çarpışması sonucu 3'ü makinist olmak üzere toplam 9 kişi vefat ederken 86 kişi de yaralanmış durumda. 

Kazayla ilgili yetkililerin yaptığı ilk açıklamaya göre tren teşkil memuru ve tren hareket memuru olmak üzere toplam üç TCDD çalışanı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alındı.  Gözaltına alınanların kazada bir ihmal veya kastının olup olmadığı Başsavcının gerekli soruşturmayı yapmasının ardından ortaya çıkacak ve hazırlanan iddianameye göre mahkeme kararını verecek. Ama görünen, bu kazada bir ihmalin olduğu su götürmez bir gerçektir.

Soruşturma ve kovuşturma sonucu kazaya sebebiyet olanlara gerekli cezalar verilir verilmeye. Ama ölen dokuz kişi geri gelecek mi? Maalesef gelmeyecek. 

Hepimiz öleceğiz elbet. Sırası gelen ölüyor. Bundan kaçış yok. Her birimizin ölümü de farklı farklı. Buna hepimiz hazırlıklıyız. Ama burada olduğu gibi bazı ölümler vardır ki birden kabullenmemiz zor. Bize, beklenmeyen bir ölüm gibi gelir bu tür ölümler. Hele bir de başkasının kasıt veya ihmaliyle ölüme gitmek nasıl olur, olur mu böyle şey, dedirtiyor insana. 

Ölen dokuz değerli insanımız geri gelmeyecek. Yaralılardan durumu ağır olanlardan belki hayatını kaybedenler olacak. Diğer yaralılardan bir kısmı da geri kalan ömrünü engelli geçirecek. Bir kısmı da kazanın psikolojisini yıllar yılı taşıyacak. Kazada ihmal ve kastı olanlar ise idari ve adli cezalara çarptırılacaklar. Bunun sonucunda belki hapis yatacaklar. Sonra? Cezamızı çektik diye ellerini kollarını sallayarak çıkıp hayatlarına devam edecekler. Yani nefes almaya devam edecekler. Maalesef dünyanın adaleti bu! Merak ediyorum bu kazada ihmali bulunanlar geri kalan ömürlerini nasıl geçirecekler, vicdanları sızlamayacak mı, rahat uyuyabilecekler mi? Yüzlerce insanın, canlarını emanet ettiği bu kişiler aramızda rahat bir şekilde gezip dolaşacaklar mı? 

Anladığım kadarıyla yaptıkları işin önemini kavrayamamış bu kişiler. İhmal gibi bir lüksleri var mıydı? Saniyelerin bile önemli olduğu görevlerini savsaklamaları taammüden adam öldürmeye girer. Bunun başka lamı-cimi yok.

Kazada ölenlere Allah’tan rahmet, arkalarında kalan ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerken -ölenleri geri getirmese de- kazada ihmal ve kastı olanlara en ağır cezaların verilmesi en büyük temennimizdir. Öyle cezalara çaptırılmamalılar ki bundan sonra bu tür yerlerde görev yapacaklara ibret olmalı ve gözlerini dört açmalılar. Allah bir daha böyle kazaları göstermesin bize.

* 15/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde