Ana içeriğe atla

Farkında mıyız? Bazen 180 Derece Dönüş yapıyoruz

Önce bir fıkra ile başlayalım yazımıza:
“İki kadın yolda karşılaşmışlar. Biri sormuş:
--Kızın ne yapıyor?
--İki sene önce evlendirdik, damadımız çok iyi çıktı, bizim kızdan önce kalkar kahvaltıyı hazırlayıp yatağına getirir, işe gider. Bizimki öğlende kalkar, temizlikçi kadın gelir evi toparlar, çayını ayağına getirir. Akşam eve bir buket çiçekle gelir ve beraber yemeğe çıkarlar. Çok mutlu çok!
--Ya oğlun?
--Ah hiç sorma kardeş, öyle çirkef birine denk geldi ki Allah düşmanımın başına vermesin! Bizim oğlan erkenden kalkıyor. Seninki hala yatakta! Zavallıya kahvaltıyı hazırlatıp yatağına kadar getirtiyor. Öğlene kadar yatıyor, uğursuz! Bir de eve temizlikçi tuttular, çayını bile temizlikçi kadın ayağına getiriyor. Akşam gelirken de illa sevdiği çiçeklerden getirecekmiş, yoksa sinir krizleri geçirip apartmanı ayağa kaldırıyor. Zaten yumurta kırmayı bile bilmediği için mecburen dışarıda yemek zorunda kalıyorlar. Hayatı karardı zavallı oğlumun!”

Nasıl buldunuz fıkrayı? Öyle zannediyorum okuyunca gülümsediniz, belki de olur mu bu kadarı da deyip garipsediniz veya katıla katıla güldünüz. Gülsek de kahkaha atsak da garipsesek de gündelik hayatımızda bu şekil birbirine taban tabana zıt duruşlar sergileyebiliyoruz. Olaylara göre pozisyon alabiliyoruz. Çelişkiye düştüğümüzün farkına bile varamıyoruz çoğu zaman. Farkına varsak bile ayıplanacağımızı hesaba katmıyoruz. Çünkü günübirlik yaşıyor ve günü kurtarmaya çalışıyoruz. Bu tür davranışımızda empati yok. Sadece kendimizi düşünüyoruz. Hayata kendi perspektifimizden bakıyoruz. Aslında bu yaptığımız bir "u" dönüşüdür, 180 derece geriye dönüştür, kendi kendimizle çelişkiye düşmedir, omurgasız bir duruştur, bencilliktir.

Anlatmak istediğim prensip sahibi olmamızdır. Bu demek değildir ki bir konuda hep aynı fikirde olup hiç fikir değiştirmeyeceğiz. Elbette dün farklı değerlendirdiğimiz bir duruma bugün farklı bir açıdan bakabiliriz. Hatta taban tabana zıt bir fikri benimseyebiliriz. Ama bu işi yaparken "Ben geçmişte bu konuda şöyle düşünüyordum, bugün bu konuda daha farklı bir bakış açısına sahibim. Dün bu konuda yanlış düşünüyormuşum" erdemliliğini göstermek gerekir. Bu bir özeleştiridir, kişinin kendiyle yüzleşmesidir. Çok da zor olmasa gerektir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde