Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kurban Anekdotları

— Her kurban geldiğinde TV'ler bildik görüntüleri haber yaparlar. Senin başından geçen ilginç kurban maceraları oldu mu? — Olmaz mı? İstemediğin kadar. Sen yeter ki iste. — Haydi anlat. — Kahta'da  -98 yılıydı sanırım- 7 acemi kurban ortağı olmuştuk.  — Acemi olduklarını nereden bildin? — Bayrama gider gibi kurban yerine takım elbiselerle gelmelerinden anladım.  İlk başta kurbanlığı kaçırdık, ardından kovaladık da kovaladık. Sonra yakalayıp kasabı beklemek için bir ağaca bağladık. Hayvan ağacı kırdı,  yine kaçtı. Sonunda acemi bir kasap bulduk. Başını kesmeye anlaştık. Ardından 7 acemi yüzüp parçaladık.  — Sonunda halletmişsiniz. — Doğru. Öyle hallettik ki, hızımızı alamayıp hayvanın hayasına varıncaya kadar paylaşmışız. Yarısı bana düşen hayanın yarısının kime düştüğü, faili meçhul kaldı. — Sonra ne oldu? — Sonrası o 7 kişi, bir daha aynı gruba denk gelmeyecek şekilde 7 ayrı gruba dağıldık. *** — 2000 yılıydı. 6 ortağımızı belirledik. Kanmayalım diye ca

Bu borçlu başka bir borçlu: Siliver...

Çarşamba sabah  06.30'da  okula gitmek için Alaaddin durağında otobüs beklerken Milli Eğitim Müdürlüğünden simaen tanıdığım birisi yanıma yaklaştı. -Selamün aleyküm hocam. -Aleyküm selam. -Hocam çamaşır makinesi bozuldu. Acil bir 50.00 TL lazım. Elimi cebime attım. -Sen 70.00-80.00 lira ver. -Bende de fazla yok. Sen şu 70.00 lirayı al. -Allah razı olsun hocam. Cuma günü maaş biliyorsun. Paranı cebinde bil. Ama garanti olsun diye pazartesi diyelim. Vedalaştık. Bir hafta sonra evrak vermek için daireye uğradım. Göz ucuyla beni süzen alacaklım benim de kendisine baktığımı görünce geldi koluma girdi. -Hocam sen o gün benim işimi gördün. Allah razı olsun. Oğlan gelsin senin işini halledeceğim. -Oğlan nerede? -Çin'de -Ne işi var orada? -Hırdavat malzemesi satmaya gitti. -Ne zaman gelecek? -Bir ay sonra. 1.5 ay sonra yine Milli Eğitime uğradım. Bizimki bu sefer beni görmezden geldi. Uzaktan benim kendisine baktığımı görünce sağ olsun yanıma geldi.

Sınav sonuçlarını değerlendirme *

Anadolu’nun bir okulunda sorunlar artmış. Okul çevresi sorunları çözmek için duyuruya çıkar. Kim çözerse ona vermeyi kararlaştırır. Sorunu çözerim diyenlerin sayısı 16 olunca okulun gerçek sahipleri taliplileri sınava tabi tutar. Kuralları belirler. 100 puan üzerinden sınava tabi tutar. Bu sınav okul sınavlarından farklı. Okul sınavlarında tüm soruları yapan öğrenciler sayısı ne olursa olsun 100 tam puan alırlar. Bu sınav toplam 100 puan üzerinden puanlar paylaşılacaktır. Kim ne kadar yüksek alırsa diğer sınava girecekler o derece düşük puan alacak. Oluşturulan 16 ekip sınava tabi tutulur.  08.00- 17.00 arasında olan sınav 9 saat sürmüştür. Akşam 19.00-20.00 gibi sonuçlar açıklanır. Puan durumu şu şekilde: -49.59, 25.30, 11.90, 10.80, 0.70, 0.50 şeklinde sıralanır. Okulun yönetimi 4 yıllığına 49.50 puan alan öğrenciye verilir. Sınavı kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu sınavda niçin başarılı olamadık özeleştirisi yapacağı yerde sınavdan önce olduğu gibi sınavdan sonra da en yüksek

Çağ dışı zihniyet

Bir zamanlar "sıkma baş", "örümcek kafalı", "çağ dışı zihniyet" kabul edilerek hakaret edilirken başörtülü , başörtüsüz ayrımı yapılıyor demeyenler, bugün "Toplumda olumlu bir imaj sahibi olan başörtülü bayanlar" açıklamasına başörtüsüzler olumlu imaja sahip değiller mi deyip ayrım yapılıyor yaftasını başlattılar. Bu nasıl bir psikoloji, bu nasıl bir zihniyet. Amacınız üzüm yemek değil, belli. Bırakın bu iki yüzlülüğü. Her cümlenin mefhumu muhalifi alınmaz. Ellerine kelepçe takılmış kimseleri onere etmekten ibarettir olay. Varın gidin işinize. Dün düpedüz ayrımcılığa sesini çıkarmayalar susun bari...

Yazının cinsi? Ya da cins yazı

-Kardeş, sen ne diye yazıp duruyorsun böyle? -Hiç öylesine. -Ne demek öylesine. -İşin gücün yok mu senin? -İşim var. -O zaman işini aksatıyorsun. -Hayır işimi aksatmıyorum. -Peki ne zaman yazıyorsun bu yazıları? -Genelde şehir içi toplu ulaşım aracım olan otobüslerde yolculuk yaparken yazıyorum. Bazan da akşam evde yazıyorum. -Otobüste ne ile yazıyorsun? Yanında laptop mu taşıyorsun? -Hayır cep telefonumla yazıyorum. -Nasıl yani bu kadar yazıyı otobüste üstelik cep telefonundan mı yazıyorsun? -Maalesef öyle. -Çok hızlı yazıyorsun. Nasıl beceriyorsun bu şekilde? -Tek parmakla yazıyorum. -Pes doğrusu! O zaman evde yazarken kendine ait bir oda ve bilgisayar olmalı. -Hayır kendime ait bir odam, bilgisayarım ve masam yok. Evde de telefondan yazıyorum. -Telefonla yazarken yazının başını sonunu, imla kurallarını nasıl takip ediyorsun? -İşte burası doğru. Yazdığıma geri dönmek mesele. Çoğu zaman dönemiyorum. Zaten yazım yanlışları ve imla eksiklikleri kendisini gösteriyor. Hoş imkan olsa

Bizans oyunu

İslam dünyasını ağlatmak üzere beslenen beslemelerin silahları çıktığı kapıya döndü. Medeniyetlerinin temeli kan ve gözyaşı olan Batı, Bizans oyunlarından vazgeçmelidir. Bu kanı bahane edip yeni işgallere kalkışmamalıdır. Yeniden vaftiz olup tövbe-i istiğfar etmelidir.  Ortadoğu'dan elini çekmelidir. İslam coğrafyasını işgal etmek için İslam Fundamalizmi, İslam Terörü diye diye sonunda beklediğiniz doğum gerçekleşti. Irakta, Afganistan'da, Libya'da, Suriye'de attığınız tohumlar meyvesini verdi. Nur topu gibi olan çocuğunuz hayırlı olsun. Beslediniz kargayı oydu gözünüzü. Maalesef bu sizin eseriniz.Dünyayı kana bulayan, masum insanların canını alan Ortadoğu'nun yaramaz çocuğu sizin öp öz evladınız.  Bizden göründüğüne bakmayın. Bu zihniyet bize yabancı.

Dostları olmalı insanın

Arkadaş ve dost insanoğlunun olmazsa olmaz ihtiyaçlarından biridir. İnsanoğlu hayatın cilvesi olarak zaman zaman bir çok sıkıntıya göğüs gerebilir. Çektiği sıkıntıları çözmek ya da anlatabilmek için çoğu zaman gerçek dostlara ihtiyaç duyar. Derdi ve sıkıntısı olduğu zaman insanoğlu “yapabileceğim bir şey var mı” diyecek dostlarını hep yanında görmek ister. Çoğu zaman başına bir şey geldiği zaman insanın “ demek ki gerçek dostum yokmuş” serzenişinde bulunduğunu işitiriz. Büyüklerimiz 3 çeşit arkadaşlığın unutulmadığını söyler. Bunlar: Okul arkadaşlığı, hapishane arkadaşlığı ve asker arkadaşlığı. Eskilerde bu vefanın hep devam ettiğine şahit olurduk. Baba vefat etse de çocukları baba dostu diye zaman zaman ziyaretlerine giderdi. Şimdilerde bu arkadaşlıkların yerini iş arkadaşlığı, sanal alem arkadaşlığı aldı. Telefonla görüşmemiz, sanal alemde yazışmamız bizi uzun süre oyalamakta ve yeterli görmekteyiz. Sıkıntını paylaştığın zaman bile sanal olarak geçmiş olsunla işler bitiriliyor.

Burnundan Kıl Aldırmayan Tipler

İnsanlar huy, tabiat ve fizik açısından farklı farklıdır. "Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü" sözü gereğince Rabbimizin her yarattığı kabulümüzdür. Bazı insanlar vardır ki çok kibirlidir. Kibir ve gurur yürüyüşlerine bile yansır. Toplum her tip insanı olduğu gibi kabul eder. Fakat kibirli insana asla tahammül etmez. "Burnu havada, gubuz gidi, sanki dünyayı o yaratmış, burnundan kıl aldırmıyor" gibi sözlerle eleştirisini de dile getirir. Kur'an-ı Kerim'de de kibirli insanlarla ilgili Allah Teala; " Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin." (İsra 37) buyurmaktadır. Peygamberimiz bu konuda, "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" buyurmuştur. Bu tür insanlar kolay kolay hatalarını kabul etmezler. Özür de dilemezler. Burnundan kıl aldırmayan bu insan tipiyle ilgili aşağıdaki hikayeyi paylaşmak isterim: "Zengin yaşlı bir adam bir sabah

Cahiliye Dönemi

Hz Ömer, Cahiliye Dönemini " Helvadan putlar yapar; tapardık, acıkınca da yerdik" şeklinde anlatır. Batı da, Orta Doğu ve Türkiye gibi ülkeleri dizayn etmek için önce taşeron terör örgütleri oluşturuyor. Bu kendi elleriyle oluşturdukları örgütlerin silah ve bombaları kendilerine dönünce oluşturdukları putları pardon örgütleri yok etmek için var güçleriyle devlet terörü yapıyorlar. Bu durumdan Ömer'i nasıl hatırlamazsın, Allah ondan razı olsun. 3-5 beyinsizin sergilediği bu kanlı oyunu dünya da seyrediyor. Senaristleri, oyun kurucuları ve beyin takımı; Batılılar iyi rolde. Kötü roldeki oyuncular da bizden maalesef.

Böyle dostlar dostlar başına

-Nerede oturuyorsun? -Yaka'da -Kira mı, kendinin mi? -Kendimin? -Ne zaman aldın? -2005'de -Kaça aldın? -30 bin liraya. -Kredi ile mi aldın? -Hayır. -O zaman birikmiş paran vardı. -Adana'dan ayrılırken aldığım yolluk, bir bilezik, bir de 86 model eski kasa şahin taksim vardı. Sattım. Toplam 7000 lira param oldu. -Gerisini nereden buldun? -Borç aldım. -Borcu nasıl ödedin? Kredi mi çektin? -Dedim ya kredi çekmedim. Krediye pek sıcak bakmıyorum. -Kaç yılda ödedin borcu? -Ortalama 4-5 yılda. -İyi de be adam bu devirde 23 bin lira parayı uzun vadede kim kime borç verir? -12 adet dostum verdi maalesef. -Onlara nasıl ödedin? -Kira öder gibi ödedim. Aylık kendim ne kadar borç için para ayırmışsam bana ev almada öncülük yapan bir dostum da diğer borçları ödemek için o kadar para verdi. Ben bir tarafın borcunu öderken bana ödemede yardımcı olan dostuma 13200 lira borçlandım. -Borçlar süreli mi idi? -Hayır süresizdi. -Ne kadar sürede ödedin? -11 kişinin verd

Bir insan profili

-Sana birini soracağım. Nasıl biri? -Hangi yönden soruyorsun? -Her yönüyle? -Ben o dediğin kimseyi yeterince tanımıyorum. -Ben tanıyorum yetmez mi? -Tanıyorsan bana niye soruyorsun? - Ben çözemedim. Özelliklerini söyleyeyim. Sen bana değerlendir. -Tanırım dediğinle alışveriş yaptın mı? Yolculuk yaptın mı? Komşu oldun mu? -Bir müddet yedim, içtim, birlikte çalıştım. -Söyle şimdi özelliklerini ve yaptıklarını. -Çok nazik ve kibardır. Konuşurken mangalda kül bırakmaz. Arkadaş canlısı bir imaj çizer. Seni her konuda destekler. Bilgi ve donanımı güzel. -İyi bir adama benziyor. -Dinle biraz... Yanında olmayan kişi aleyhinde atar tutar. Kötüler de kötüler. Ardından hasımvari konuşur.  -Gıybet, dedikodu belki de iftira bol anlaşılan. -İşin garibi kötülediği insanla telefonla görüşürken ya da yüzyüze görüştüğü zaman başlıyor o kimseyi övmeye. Hemen nazik, kibar ve iyiliksever profili çizmeye başlıyor. Bir türlü anlayamadım; gıyabında kötülediği adam iyi biri mi, kötü biri mi diye.

İnsanoğlu dışlanmayı görsün

-Efendim! İnsan niçin şiddete, teröre bulaşır? Bunu aklım almıyor. -Her bir şiddetin, terörün değişik çıkış sebepleri vardır. Bunu hazırlayan sebepleri iyi irdelemek lazım. -Var mı bir görüşün? Sence sebepleri nelerdir? -Dışlanma, horlanma, ötekileştirilme, küçümsenme, onuruyla oynanma, hakaret, değer vermeme, kan, gözyaşı ve silahların içerisinde ve gölgesinde yaşama, baskı, şiddet, cebir, alaya alma, değer vermeme, sahipsizlik, dışlanmışlık hissi, kaynaklardan eşit bir şekilde faydalanmama, doğuştan gelen evrensel haklardaki kısıtlamalar, sevdiklerinin gözönünde işkenceyle öldürülmesi. ..vb. insan onurunu zedeleyen, inciten her şey bir sebep olabilir. -Amma da çokmuş sebepler. Terör örgütü sayısından daha fazla sanki. -Maalesef öyle. -Peki terörle nasıl başa çıkılır? -3 "t" ve bir de "s" metoduyla. -Nedir onlar? -Tespit-teşhis-tedavi-samimiyet yöntemleriyle. -Ne demek bunlar? -Önce terörü doğuran nedenler tespit edilmeli. Sonra ne şekilde t

Okul müdürleri ne iş yapar?

-Kardeş, siz okul müdürleri ne iş yaparsınız? Gördüğüm kadarıyla çok az bi derse giriyorsunuz. Oturup oturup geliyorsunuz. -Görev tanımında yazılı olan görevleri ve diğer görevleri de yapmak. -Diğer görevler derken… -Uzun hikaye efendim. -Merak ettim baya. Neymiş o? -Hikaye uzun ama. -Olsun merak ettim gerçekten. -O zaman madem dokundun. Şimdi bin ah işit. *** ★ Diğer görevleri arasında çocuk bakıcısı bulmak vardır. -Hocam, günaydın! -Günaydın hoca hanım. -Hocam rahatsız ediyorum. Bir sıkıntım var. -Hayırdır hoca hanım. -Biliyorsun ben eşimden ayrıldım. 6 aylık çocuğum var. Bakıcım var. Fakat ben okuldayken eski eşim eve gelir çocuğumu kaçırır diye endişe ediyorum. Bu yüzden çocuğu okula getireceğim. Orada bakıcı bulabilir miyiz? -Hocam çocuğu getirin bir bakıcıya bakalım. Bulamazsak gerekirse biz bakarız. İş başa düşünce müdür kolları sıvar. Önce mahalle imamını arar, bir dadı bulsun diye. İmam, "Hocam biz bakarız. Problem değil." Ne kadar istersin? dendiğ

Esas kimden korkacaksın?

-Kardeş toplum içerisine çıkacağım. Kimlere dikkat edeyim? -Okuyup okuyup bir yere gelip bundan sonra okumayı bırakan, kendini geliştirmeyen ve hep yerinde sayan, sürekli yerinde badanaj yapan, 8-10 senede öğrendiğini bir ömür boyu tekrarlayan, eski bilgisinin üzerine  toz dahi kondurmayan, başka ve yeni fikirlere her yönüyle kapalı olan, kendini bir şey sanan, dediğim dedikçilerden. -Çokmuş baya. -Hepsi aynı kişinin özellikleri. -Bunları nasıl tanırım? -Sayısı epey çok. -İnsancıl kişiliği ön plandadır ama kincidir. Aristo'nun basit mantığı tek sermayesidir. Ânı, geçmişle yaşar. Geleceğe dair planı yoktur.  Âdet-töre ve mevcudu korumada aşırıdır. Muhafazakardır. - Ne demek bu? -Değişmeyip kendini geliştirmemeyi marifet sayar. "Ben hâlâ eski yerimdeyim. Değişmedim" diye övünürler. -Böylelerine ne denir? -Ne denir bilmem. Fakat eski bir siyasi vardı bakanlık yapan. Teşbihini  pek şık bulmasam da, Onun bir sözü vardı: "Hâlâ bıraktığım yerde otluyorsunuz"

Neden sorgulayamıyoruz?

Küçükken içimizden geldiği gibi konuşuruz ve davranış sergileriz. Çünkü sırtımızda yumurta küfesi yok. Büyüdükçe içimizden geldiği gibi konuşup davranamıyoruz. Niçin?  İçinde bulunduğumuz muhit, aidiyet duygusuyla bağlandığımız yerler, "başkası ne der", "tepki çeker miyim", "bulunduğum yeri kaybeder miyim" endişesi ya da "ayıplanırım" ve "dışlanırım"  korkusu vb. saikler bizi sınırlamaktadır. İçimizdeki duygu ve düşüncelerin dışında başka düşünceleri savunmak durumunda kalıyoruz hiç içimize sinmese de. Yani büyüyünce kendimiz olamıyoruz. Belki de çoğu zaman iki kalp taşıyoruz. Farklı görünüm kişiliğimizi zedelemektedir.  Küçüklükteki özgüveni büyüyünce kaybediyoruz. Çünkü küçüklükte o masum halimizle hiç hesap  yapmıyorduk. Büyüyünce ilk işimiz hesap kitap yapma olmaktadır. Hasılı özgür birey olamıyoruz. Hep birine, bir yere bağlılık tekdüze insan olmaya zorluyor birey ve topluma yön vermeye çalışan köşe başlarını tutmuş, ölünceye kadar

GSM operatörleri

Çarşıya çıktığınız zaman her köşe başında bir döner dükkanı, bir de GSM operatör bayii ya da servisini görebilirsiniz.   Her iki sektör de müşterilerle dolup taşıyor. Döner dükkanları acıkan insanları doyurma işlevi görüyor. Bunu anladım. Peki GSM operatörleri ne iş yapıyor, nasıl kazanıyorlar? Merak etmemek elde değil. Hadi diyelim bir kısmı yeni telefon satıyor. Genelde bu operatörlere girenler hat değiştirmek için uğruyorlar. Bildiğim kadarıyla hat değiştirmeden dolayı ücret almıyorlar. Bu hatlar niçin bu kadar çok değiştiriliyor? GSM operatörleri yeni müşteri kazanmak ya da diğer operatörlerden müşteri çekmek için cazip tekliflerle kampanya üzerine kampanya düzenliyorlar. Yeni müşteri kazanmayı anladım da sürekli hat değiştiren müşteri üzerine bu kadar niçin oynanıyor? Anladıysam harap olayım. Çünkü operatörler yeni kampanyalarını hep diğer operatörlerden müşteri kapma üzerine yapıyorlar. Kampanyadan eski ve mevcut müşterileri faydalanamıyor. Hat sahipleri operatörüyle taahhü