Ana içeriğe atla

Fıtratı tozlanmış insanoğlu


Dünyada kim olduğu, ne olduğu tam anlaşılamamış bir canlı türü var: İnsanoğlu. Tam tanıdım dediğin insanın bir hareketi seni sil baştan, başa döndürür. Bakmayın siz bazı insanların " Ben insan sarrafıyım" dediklerine. Böylelerinin çoğu zaman "Tanıyamamışım, yanılmışım" dediklerini duyarsınız.

İnsanoğlunun karşılaştığı ve çözemediği en büyük problem yine kendisidir. Problemin büyüğü de insanın kendini bilmemesi ve tanımamasıdır. Peygamberimiz, "Kim kendini tanırsa Rabb'ini tanımış olur" buyurmuştur. Bu hadisten de anlaşıldığına göre insan bilinmezler yumağı. Zaten kendisini tanıyamadığı için Rabb'ini tanımada da sorunlar yaşamaktadır. Başkasını tanımlamaktan kendini tanımlamaya fırsat bulamamıştır insanoğlu. Hep kendini olduğundan farklı göstererek gizlemeye çalışmaktadır. İki lafımızın biri de "Ben dobra bir insanım, göründüğüm gibiyim" açıklaması yaparız. 

Hep günü ve vaziyeti idare etmeye çalışıyoruz. Bir insana kendini anlat dediğimiz zaman sanırsın ki bulunmaz Hint kumaşı, dünyanın en mükemmel insanı, barışsever, hayırsever, fedakar...vb. Mübarek sanki iyilik meleği. Bu kadar iyilik meleklerinin yaşadığı dünyada maalesef kan, gözyaşı, açlık, susuzluk, haksızlık, adaletsizlik diz boyu.

Kendimizi olduğundan farklı göstermede, gizlemede, pireyi deve, deveyi pire yapmada üstümüze yoktur.

Gencin biri bir kızı istemek için kızın babasını ziyaret eder. Kız babası," Kızım da seni istiyor. Bana kendini biraz anlat, bakalım" der. Damat adayı, " Şöyle zenginim, böyle mal varlığım var, içkim yok, kumarım yok, şöyle iyiyim, böyle iyiyim" şeklinde kendini anlatır. Baba; " Damat, maşallah her şeyinle mükemmelsin. Senin hiç mi kötü yönün yok" diye sorar. Damat, " Muhterem babacığım! Benim tek bir kötü yönüm var: Yalan söylemek" diye cevap verir. Böylece damadın foyası ortaya çıkmış olur.


Ya ortaya çıkmayanlar. Maalesef bütün sorunumuz net olmamaktır. Çok mu zor şey istiyorum. Haklısınız zor gerçekten. Hangi birimiz netiz ki.


* Başlık Fıtratı Bozulmuş İnsanoğlu olsa daha iyi olurdu. Fakat fıtrat bozulmazmış, insanoğlunun fıtratının üstü örtülürmüş. 16/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde