Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Siyaseti Nasıl Yapmalı? *

Her biri bize yol gösteren ayetlerin yeri ve önemi ayrı. Toplumsal yasalara değinen ayetlerin yeri daha bir ayrı. Benim için Maide 105. ayet de bunlardan birisidir: "Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir" . (Maide 105) Bu ayeti kerimeyi bağlamında değerlendirildiği takdirde itikadi ve ahlaki konularla da ilişkilendirebiliriz. Ben biraz bağımsız düşüneceğim. İzninizle bu ayetten anladıklarımı ifade etmeye çalışayım: Kişi ilk önce kendini düzeltmekle işe başlamalıdır. İnancında,  ibadetinde, yaşantısında,  ticaretinde,  ahlakında,  iş ahlakında,  insani ilişkilerde vs. örnek olmalıdır. Hem inandığı Allah'a hem de insanlara karşı dürüst olmalıdır. Yaptıklarıyla güven vermelidir. Çünkü insan ilk önce kendisinden sorumludur. Kişinin sadece kendisinin düzgün olması yeterli midir? Yeterli değildir. Elindeki imkanlar ve gücü

Gülşen Vakası *

Sosyal medyaya " İmam Hatipli olmaktan gurur duyuyorum " paylaşımlarını görünce var bir şeyler, birileri yine İHL'lere saldırdı dedim. Çünkü ne zaman bu okullara bir saldırı olsa bu okullarda okuyanların gururu kalkar. Bu arada gurur, gururlanma, gurur duymak ne anlama gelirmiş, TDK'den bir hatırlayalım. Gurur: Kendini beğenme, büyüklenme, kibir; övünme, kurum, çalım; onur, şeref. Gururlanmak: Övünmek, büyüklenmek, kurumlanmak. Gördüğünüz gibi anlamı itibariyle gurur pek olumlu anlamda değil. Zannedersem, mağrur da bu kökten geliyor. Bereket üçüncü anlamında onur ve şeref gibi olumlu anlama da geliyormuş. Değilse okudukları okul itibariyle İHL'lilere kibir ve büyüklenme anlamına gelen gurur yakışmazdı. Yine de çoğu anlamı kibir içeren bu kelime yerine başka kelime bulmak lazım. Çünkü burası Türkiye olduğuna göre dün başkaları, şimdilerde Gülşen, yarın diğer birileri bu camiayı tan eden etmeye devam edecektir.  Gelelim Gülşen'e. Gülşen benim cehaletimi ortaya

Küçüklükle Büyüklük Arasındaki Fark *

—Üstadım, bazıları ben küçüklüğümde ne isem, büyüdüğümde de oyum. Dün neyi savunuyorsam, bugün de aynı görüşteyim. Bu yaşıma geldim. Geçmişe dair hiç pişmanlığım yok. Bugün geriye dönsem, aynı şeyleri yaparım. Aynı okullarda okurum vs. der. Böyle mi gerçekten? —Böyle diyenler çıkıyor ara sıra. Bunlara boyundan büyük laf eden tipler diyebiliriz. Bu tipler ne kendilerini tanır ne olup biteni ne insanın biyolojik yapısını ne de zihinsel gelişmesini bilir. Kendisini gizleyerek hayatından memnun tablosu çizmeye çalışan bu tipler, değiştim demeyi kendilerine yediremezler. Aklı sıra kendilerini çizgisi sağlam biri göstermeye çalışırlar. Halbuki bu yaptıkları insan doğasına aykırıdır. —Ne demek istiyorsun? —Böyle diyenler halt etmişler diyorum. Çünkü hayat dediğin beklenti ve pişmanlıktan ibarettir. Neyse bunları boş vereyim de ben kendimden anlatayım. Zira ben hiç yerimde saymadığım gibi hayatım pişmanlıkla dolu desem, abartmış olmam. —Lütfen! —Küçüklüğümde hep büyümek istedim. Çünk

Arı Kovanına Çomak Sokmak (2) *

Konunun bağlamından daha fazla kopmadan kutuplaşmamızı güncel bir olayla açıklamak isterim. Prof. Dr. Üstün Dökmen’in “Başörtülüden psikolog olmaz” sözüne gelmek istiyorum.  Güya başörtülüden her şey olur ama psikolog, PDR’ci olmazmış. Olur mu olmaz mı bilmiyorum. Bilsem de içeriğine girmeyeceğim. Aslında Dökmen’in bu görüşü ilk değil, kamuoyu bunu ilk defa 2019 yılında Sakarya’daki bir seminerinde Dökmen'in ağzından duydu. O zaman bu kadar tepki çekmeyen bu sözler 2022 yılında tekrar ifade edilince kamuoyu özellikle dindar kamuoyu bu sefer daha yüksekten tepki gösterdi. Dökmen'in niyetini bilemem ama başörtüsü bu ülkede hep kutuplaştırma aparatı olmuştur. Bu olayda da görüldüğü üzere hala olmaya devam edecektir. Dökmen'in yaptığı arı kovanına çomak sokmaktır. Tarafları germektir. Bu da siyasetin işine yarar. Bir kesim modernlik değil, çağdaş Türkiye'ye yakışmıyor diyerek seçmeninin saflarını sıklaştırırken diğer taraf da bak, bunların başörtüsü düşmanlığı yeniden dep

Arı Kovanına Çomak Sokmak (1) *

"Arı kovanına çomak sokmak", “Bam teline basmak”, ve “Yangına körükle gitmek” deyimlerini kullanmayanımız ve anlamını bilmeyenimiz yoktur. “Arı kovanına çomak sokmak” deyimi, 1. "Birini ya da birilerini kışkırtacak şekilde davranmak",  2. "Birinin üstüne gitmek, onun kızacağı şekilde konuşmak ya da hareket etmek",  3. "Sonuçlarının ne olacağını düşünmeden riskli işlere girmek" anlamlarına gelirken, “Yangına körükle gitmek” ise,      1. Bir anlaşmazlıkta her iki yanı da kışkırtıcı bir yol izlemek, gerginliği, uzlaşmazlığı artıracak biçimde davranmak”,      2.“Birini kötü davranışında güçlendirici işler yapmak, onu yüreklendirmek” anlamlarına gelir. “Bam teline basmak” ise, “ Birinin kızdığı bir şeyi yapmak veya sözü söylemek” demektir. Bu üç deyim farklı sözcüklerle ifade edilse de gördüğünüz gibi aynı anlamı içermekte ve olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Bu üç deyimi farklı şekillerde ifade eden başka deyimlerimizin de olabilece

Acınası Çocuklar *

Üniversite sonuçları açıklanır açıklanmaz, bazı anne ve babaların sosyal medya aracılığıyla bu mutluluklarını takipçileriyle paylaştıklarını, şayet sosyal medya kullanıyorsanız, görmüş olmalısınız. Hangi bölüm olursa olsun, üniversiteyi kazanan tüm çocuklarımızı tebrik ediyor ve hayırlı olsun diyorum. İnşallah bin bir emekle kazanıp okudukları bölümlerinden dolayı pişmanlık duymazlar. Ki kahir ekseriyetinin pişmanlık duyacağına adım gibi eminim. Belki de keşke bir yer kazanıp okumasaydım, okuduğuma eşekler gibi pişmanım diyecek. Neden böyle diyecek? Çünkü bitirdiği bölümle ilgili bir iş bulamayacak. Malumunuz bu ülkede en mağdurlar ve iş bulamayanlar genç nüfus diyeceğimiz okumuş ordusudur. Biz ülke olarak hangi alanda ne kadar okumuş işgücüne ihtiyacımız var planlaması yapıp bu planlamaya göre öğrenci almadıkça, olur olmaz her yere üniversite ve tercih edilmeyen bölümler açtıkça, ben sadece okuma imkanı sağlarım, iş bulmak ve iş vermek zorunda değilim mantalitesini terk etmedikçe, s

Kurak ve Bitek Tarla *

— Babacığım, gidişatımı nasıl görüyorsun? — Her fani gibi ölüme yaklaştığını görüyorum. — Ne alaka? — Bugüne kadar hep başkasının yaptığını eleştirerek, onları ayıplayarak ekmek yedin. — Eee, ne var bunda? Öyle değil mi? — Öyle de kaç yıllardır ne kadar ayıpladığın varsa, bugün aynısını sen yapıyorsun. Yani neyi eleştirdi isen, aynısını hatta daha fazlasını yapıyorsun. — Nereye varmak istiyorsun? Ölümümle alakası ne? — Alakası şu: Ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş insan. Sen de hiç olmadığı kadar ayıplanır olduğuna göre artık bir ayağın çukurda. Hepsi başına gelecek. Zira Allah’ın adaleti bu. — Ama ayıpladıklarımda haklı değil miydim? — Haklı olabilirsin ama dozajı çok artırdın. Çok abarttın. Ayrıca ayıpladığın dönemi yaşamadın. Üstelik o dönemleri yaşatanlardan hiçbiri yaşamıyor bugün. Yine eleştirdiğin kısaca ekmek yediğin dönemi bugün savunan yok. Seninki babanın suçunu oğlundan çıkarmaya benzer. Halbuki herkes yaptığından sorumlu. Baba, suçlu diye oğul da suçlu

Oğlum Bana İsyan Bayrağını Çekti *

—Babacığım, falana niye çok kızıyorsun? Üstelik kızmakla da kalmayıp ihanet içerisinde olduğunu söylüyorsun. —Hain de ondan. —Nereden hain oluyor? Senin ardından gizli-kapaklı iş mi çevirdi? —Evet. —Ne yaptı? —Birlikte çalışıyorduk. Ayrıldı gitti. Gittiği yerde de benimle birlikte yaptığı işi yapmaya kalktı. —Anlaşamadı iseniz, ayrılması ve daha önceki yaptığı işi yapması doğal değil mi? Ne yapacaktı başka? Karalar bağlayıp eve çekilip oturacak mıydı? Bu evlilik değil ki. Ki evliliklerde bile baktın geçim olmuyor. Kimsenin hoşuna gitmese de ayrılık olabiliyor. Nasıl ki evliliği bitirenler bir başkası ile yeniden yuva kurabilme hakkı elde edebiliyorsa bu da varsın, seninle birlikte iken öğrenip tecrübe kazandığı işi yapsın. —Bilmediğin bir şey var. Olur olmaz konuşma. —Neymiş o? —Senin o tecrübe dediğin şeyi bana borçlu. Bugün meşhur biri ise sayemdedir. Zira onu o makamlara ben getirdim. —Getirdiysen, ehil biri olmalı. Ya değilse getirmezsin. —Doğrusunu söylemek g

Tanıdık Bir Alışveriş *

İş çıkışı eve geçmeden çarşı içine girdim. Kadınlar Pazarının önünden geçerken iri iri şeftaliler gördüm. 10 lira yazıyordu fiyatına. Evde de dünden marketten aldığım şeftali vardı ama gözüm kaldı şeftalide. Albeni diyordu kırmızı iriliği ve fiyatı. Büyüklüğüne aldırma kardeşim, tadı yoktur hem eziktir dedim, yürüdüm gittim. Geçip gitsem de olmayan aklımın bir köşesinde kaldı şeftali. Almalıydın, nereden bulacaksın böylesini, bir daha bu fiyata dedim. Bir pişmanlıktır yürüyorum ama ayaklarım geri geri gidiyor. Kuzey girişine gelince kalabalığın içinde yine iri iri şeftaliler gözüme ilişti. Oradan almadın, gel buradan al. Bak son pişmanlık fayda vermez dercesine.   Yavaştan yaklaştım. Fiyat yazmıyordu. O değilden kaça dedim. 12’ye verdik ama 10’a düşürdük dedi. Hem de yarma imiş. Fiyatının yanında yarma olması da benim için bir artı idi. Dün daha küçüğüne ve yarma olmayanına 13 vermiştim. İki kilo ver dedim. Bir taraftan da cebimden 20 lira bulmaya çalışıyorum. Para çıkarıncaya ka

2008 ve 2022 Brent Petrol Fiyatları *

Görülmemiş bir hayat pahalılığı ile karşı karşıya olduğumuz ve bir hiperenflasyon yaşadığımız aklıselim sahibi herkesin malumu. Bakmayın futbol takımı tutar gibi parti tutan bazı trollerin bu durumu görmezden gelip "Dünyada da böyle. Biz yine iyiyiz. Avrupa gıda sıkıntısı çekiyor, bizden pahalıya alıyor" dediklerine. Bu işin hiç lamı cimi yok. Hayat pahalılığında ve enflasyonda başı çekiyoruz. Enflasyonu en yüksek ülkeler yüzde 10 civarında bir enflasyona maruz kalıyorlar. Yüzde 10 nere, yüzde 80 enflasyon nere. Savunmacı reflekslerini bir tarafa bırakıp biraz makul düşünseler, hayat pahalılığında açık ara önde olduğumuzu kabullenirler. Hele bir de yok öyle değil diyenleri nankörlükle suçlamaları yok mu? Akılları sıra güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyorlar.  Hayat pahalılığını kabul edip biraz makul gibi görünenler de yönetilemez mevcut durumu, bazı gerekçelerin arkasına sığınarak bu durum normal demeye getiriyor. Kah bizdeki ürünü dolar veya EURO ile kıyaslıyorlar. Bak bizd

Gözlük Maceram

Gözümle derdim ilkokul 4 ya da 5.sınıfta iken başladı. Gözümün ağrısından iki gün boyunca okula gidemedim.  İlkokuldan sonra verdiğim üç yıl aranın ardından 17'den gün almış biri olarak orta 1'e başladım.  İlk sınıfım, bir ara 69 mevcuda çıksa da 66 kişilik ince uzun bir sınıftı. Her sırada üçer kişi otururduk. Akranlarıma göre büyük olduğumdan en arka sıraya otururdum.  Oturunca anladım ki tahtadaki yazıları okuyamıyorum. Bir süre yanımdaki arkadaşın yazdıklarından tahtayı defterime geçirdim.  Bir akrabamın aracılığıyla özel bir göz doktoruna gittim. Yine onun sayesinde eskiden yaşlı insanların yakın gözlüğü olarak kullandığı siyah bir gözlüğüm oldu. Bu gözlük seçiminde bir tercihim olmadı. 0,75 idi ilk göz numaram.  Gözüme takıp dışarı çıktığımda az önce geldiğim yollara hendek açılmış zannına kapıldım. Ne ara açtılar bu çukuru deyip gözlüğü çıkarınca kaldırımlarda herhangi bir değişikliğin olmadığını gördüm. Ayrıca doktor nasıl muayene etti ise takındığım bu gözlükle de çok

Siyasetimizin Senaristleri Kimlerdir? *

Aramızda Türk filmi izlemeyenimiz yoktur. Filmi izlemeden başrol oyuncularına bakarız. Beğendiğimiz aktörler ise daha bir dikkatli izleriz filmi. Kendimiz iyi veya kötü olsak da filmin diğer aktör ve figüranlarından ziyade başrol oyuncusunun rolüne kaptırırız kendimizi. Zira gönlümüz ondadır. Çünkü toplumsal olaylar işlenir filmde. Başrol oyuncumuz da problemi çözmek için film boyunca koşuşturur. Bizi kah korkutur kah heyecanlandır kah duygulandırır. Başta ne kadar sıkıntı çekerse çeksin, filmin sonunda kötülere karşı galip gelen başrol oyuncusudur ve ne güzel film çevirmiş diyerek bizden alkışı alır. Tüm iltifat ve takdirler başrol oyuncusuna olsa da aslında takdiri hak eden filmde görünmeyen oyunun senaristidir. Çünkü filmde işlenen konunun yazarı odur. Bizim film boyunca alkışladığımız başrol oyuncusunun rolü, rolünü içten oynaması, rolünü iyi becermesidir. Üstlendiği bu rolden dolayı parasını alır, geçimini bu şekilde karşılar. Anlatmak istediğim, başrol oyuncusu filmde her ne ka

Bidon Kafalı, Hain ve Nankör Seçmen *

Bidon kafalı” ya da “cahil” hakaretini, CHP’ye oy vermeyen ve CHP’yi iktidara getirmeyen seçmenler için geçmişte bazı CHP’li kalemşörler yapardı. Bu ithamlar işe yaradı mı? Yaramadığı gibi bir bidon kafalı olarak bidon kafalıları ardı arkasına iktidara taşıyarak bu partiye iktidar yüzü nasip etmedi. Öyle ya kendisine hakaret edilen bir seçmen gidip bunlara niye oy versin, değil mi? Üstelik oy vermediği gibi bugün kendisine bu şekil hakaret edilmemesine ve aradan yıllar geçmesine rağmen seçmen kendisine yapılan bu hakaretleri unutmadı.  Nicedir iktidarda açık farkla dünkü dışlanan ve horlanan bu bidon kafalılar var. Bir zaman iyi de çalışıp hizmet ettiler.  2023 seçimlerine hazırlanan Türkiye'de durum nasıl, bu seçimleri kim alır derseniz, kim alır bilemem. Bu, ancak sandıkta ortaya çıkar. Burada seçim sonucundan ziyade bir başka hususa yani seçim sonuçlarını etkileyebilecek bir faktöre değineceğim.  Bugün kimseye bidon kafalı denmiyor idiyse de hakaretler hız kesmedi. Seçme

İptal Edilen KPSS Üzerine (2) *

İptal edilen 2022 KPSS ile ilgili kopya çekmeyi önlemek amacıyla ÖSYM tarafından alınan tedbirlere dünkü yazımızda değinmiş, bu yazımda da ihtimaller üzerine beyin jimnastiği yapacağımı yazmıştım. İhtimaller: *ÖSYM’nin içinden birilerinin para karşılığı yayınevlerine soru vermiş olması ya da soruların basılması aşamasında matbaadan birilerinin soruları alması söz konusu olabilir. *Soru hazırlama komisyonunda olan akademisyen, zihninde ürettiği soruları yayınevine vermiş olabilir ya da yayınevinin daha önce hazırladığı soruyu aklında tutarak orijinal soru gibi yazdırmış olabilir. Yayınevi sahibinin açıkladığına göre KPSS’nin bazı sorularıyla birebir aynı ve benzerlik gösteren soruları 2021 Eylül ayından itibaren MEB’in soru bankasından esinlenerek hazırlayıp denemelerde sorduğu doğru ise yayınevinin bu soruları alması muhaldir. Ancak öğretim üyesi almış olabilir. Bir akademisyen de başka yayınevinin sorduğu bir soruyu motamot sormaz. Bunu değil akademisyen, akıl seviyesi düşük biri