Ana içeriğe atla

Kim Demiş Bu Araba Muayeneden Geçmez Diye *

İki seferdir ağır kusurlu muameleye maruz kalan aracım, cebimde sıkışan fazlalığı sanayiye bırakmanın ardından muayene tekrarıyla hafif kusurlu olarak trafik vizesi alabilmişti. Eski modeldi ama her seferinde gıcır gıcır yıkamıştım halbuki. Gönlümden, bu model bu arabayı bu yıla ve buraya kadar getirmiş, üstelik bize değer vermiş, ele güne karşı ayıp olur demiş, aracını da bir güzel temizlemiş. Kendisinin ahı gidip vahi kalsa da bu garibi daha fazla üzmeyelim, ahir ömründe biraz sevindirelim, hafif kusurla gönderelim derler mi diye geçmedi değil. Ama acımadılar. Neyse geçen geçti. Şimdi gelelim günümüze.

İki seneyi çok uzun sanırdım. Meğer göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Aracın muayenesi tekrar geliverdi. Bir hafta öncesinden randevumu aldım. Bereket geçen seferlerde olduğu gibi plakamı, adımı, soyadımı çifter çifter yazmadı sistem. Tek seferde randevumu alabildim.

Aracıma hiç bakım yaptırmadan, sol çamurluğa vurup izini kaybettirenin bıraktığı izi kaportacıya götürmeden, arabamın içini ve dışını yıkamadan randevu günü muayene istasyonunda buldum kendimi. Niye yıkayacaktım ki. Hem kadir kıymet bilmiyor TUVTURK hem de aracımın camına "Beni yıka" yazılmamıştı daha. Aracım geçer mi diye bir tereddüt de yaşamadım. Bir güzel muayene edeceklerdi nasılsa. Üstelik ikidir beni tanıyorlardı. Muayene sonrası öğle sonrasını da sanayiye ayırdım. Nasılsa “Amca, şunları şunları yaptır gel” diyeceklerdi. Ben de soluğu sanayide alacak, cebimdeki fazlalığı orada bırakacak, piyasanın hareketliliğine bir katkıda daha bulunacaktım.

Aracımı park ettikten sonra numara-matikten sıramı alacaktım ki baktım, aracım km.ini de istiyor. Geri dönüp aracın km.ini not ettim. Üç beş dakika sonra sıram geldi. Veznedeki görevliye 507 TL 40 kuruş ödemeyi çekmesi için kredi kartını uzattım kendimden emin bir şekilde. Çünkü önceki yıllardaki randevu bilgilerinde, kredi kartı ile ödeme yoktur yazarken bu sefer kredi kartı ile ödeme yapabilirsiniz yazıyordu. Görevlinin pek hoşuna gitmedi bu. Yüz hattı, post cihazı bulundurmayan ya da cihazı havlunun altına saklayan bazı eski esnaf gibiydi. Bu tip küçük esnafa kredi kartını uzatınca o zaman fiyat şu olur derlerdi. Görevli, bu tip eski esnaf misali, "Kredi kartı ile ödeme yaparsanız, 10 lira 20 kuruş fark biniyor. Bu durumda 517,60 kuruş çekmemiz lazım dedi. Fark problem değil ama bunu pekala randevu bilgisinde belirtebilirdiniz dedim. Cevap yok. Aslında tek çekim bir alışverişte veya takside fark uygulanıyorsa peşin ödeme yaparım. Ama bu durumda yapılacak bir şey yok. Zira cebimde nakit getirmemiştim. Gönülsüz olunca ancak iki denemede ödemeyi alabildi. Ben yine şanslı imişim. Zira muayene beklerken biri, "Nakit de getirmemiştim. Sistem çekmiyor dediler. Ta neredeki bankamatikten para çekip geldim" şeklinde dert yandı. TUVTURK önceki yıllara oranla kendini geliştirip post cihazı koymuş derken hem fark alıyor hem de sistem izin vermiyor diyerek vatandaşın iki ayağını pabuca sokuyor. Firma madem bunu yapacak. En azından bahçenin uygun bir yerinde ATM'lere de yer verse iyi olacak. Ayrıca tüm Türkiye’ye hükmeden bu büyük firmanın bu kadar küçük hesap yapmaması lazım. Çünkü büyük olmak ve bu alanda ebedi olmak bu küçük hesabı yapmamasını gerektirir.

İsmimin anons edilmesiyle birlikte gönül rahatlığı içinde kirli aracımı görevliye teslim ettim. Görevli, "Aracımda kıymetli bir şey olup olmadığını" sordu. Bulursan, haberim olsun dedim. Arka tarafa geçerek dört gözle aracımın muayenesinin bitmesini beklemeye koyuldum. Altına üstüne, sağına soluna bir güzel baktı eleman. Bu arada bir iyilik de yaptım. Muayeneden çıkan bir kamyoneti çalıştıramamışlar. Biri şuna bir yüklenelim dedi. İkimiz birden aracı itekleyerek çalışmasına yardımcı oldum. Bunun adı vurdurma imiş bu arada. Kısa günün karı. Sevap sevaptır.

Nice sonra görevli aracımı çıkardı. Sonra içeri geçerek kepengi kapattı. Hacı yolu bekler gibi yeniden beklemeye koyuldum. Dur bakalım, tıraşım şimdi ortaya çıkar derken bir kız çocuğu ismimi okuyarak yanıma geldi. “Aracınız geçti, hayırlı olsun” dedi. Evrakı uzattı. Teşekkür ederek evraka göz gezdirdim. Hafif kusur varmış aracımda. Olsun o kadar. Hem bu kadar kusur kadı kızında bile olur dedim. Sanayiye doğru çevrilmiş aracımı tamircilere yeni bir katkı sunamadan ters istikamete çevirdim. Böylece ihtiyaten boşalttığım öğleden sonram da boşa çıkmış oldu.

Buraya kadar üşenmeyip okuduğunuza göre kadı kızında bile olabilecek hafif kusurlarım nelermiş, bir bakalım:

-Motor NO’su araç üzerinde okunabilir değilmiş. (Keyfim yerinde ya. İçimden sen o gözlerine baktır deyiverdim.)

-Debriyaj pedalının üst lastiği yokmuş. (Ayağımı acemi şoförler gibi sürekli debriyajın üzerinde tutunca lastik nasıl dayansın.)

-Yakıt/gaz deposunun donanım kapakları yok ya da hasarlı imiş. (Ne olduğunu, neyi kastettiğini anlamadım ama neyse.)

-Yakıt/gaz boruları uygun olarak serilmemiş. (Nerem düzgün ki yakıt borusu düzgün serilsin.)

-Sıvı gaz sisteminin camlar üzerinde ikaz etiketi yokmuş. (Bu devirde kim cama bakar ki…)

-Egzoz askı bağlantısı eksik/gevşek/kırık yazılı. (Eksik mi, gevşek mi, kırık mı? Hangisi anlayamadım.)

-Motorda yağ kaçakları varmış. (Bu kusur bende her seferinde banko.)

-Şanzımanda yağ kaçakları varmış. (Sanırım bu yeni kusur.)

-İlk yardım çantası yok. (Diğerleri de ihmale gelmez ama bunu yapmamam lazımdı.)

Gördüğünüz gibi bu kadar kusurla geçtim. Anlayacağınız halihazırda gemisini kurtaran kaptanım. Araç muayenesinde sizlere başarılar dilerim. TUVTURK görevlilerine de nezaketlerinden ve hızlarından dolayı teşekkürler. Benim bu kadar kusuruma, TUVTURK’ün kredi kartı ödemesine 10 lira 20 kuruş eklemesi de onun hafif kusuru olsun.

*29/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde