Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cami İnşaatları Üzerine *

Salgın dolayısıyla camilerin kapanması, camilerde cemaatle namaz kılınamaması, 2,5 ayın ardından bahçesi müsait olan az sayıdaki yerlerde sosyal mesafeye riayet ederek cuma kılınması, cami müştemilatının dışında geniş mahallerde namaz kılınması bize gösterdi ki mevcut camiler ve yeni yapılacak camiler üzerine kafa yormamız gerekecek.  Daha önce cuma kılınan irili-ufaklı mevcut camilerimize bir göz atarsak camilerin çoğu, ileriden görünmeyecek şekilde -sanki ülkenin yer sorunu varmış gibi- yüksek binaların arasına sıkışmış/sıkıştırılmış ya da dört bir köşesinden yol geçirmek suretiyle kuşa döndürülmüş durumda. En iyi caminin müştemilatı, namaz kılınan yer yani cami; minare, görevli lojmanı, tuvalet, gasil hane ve şadırvandan ibaret. Maalesef çoğu camimizin doğru dürüst geniş bir bahçesi yok. Halbuki cami dediğimiz yer mesire yeri, çarşı merkezi, insanların buluşma ve minare ve ağaçlarının gölgesinde oturduğu yer  ve aracıyla gelen insanların aracını rahat bir şekilde park edip ibad

Bayram Yasağının Faydaları

Bu bayram garip bir bayram oldu. Zira bugüne kadar kutlamadığımız bir bayramdı. Daha doğrusu yapmadığınız bir bayram oldu. O yüzden bu bayram tatsız ve tuzsuz bir bayram olarak hafızamızda hep yer alacak. Tüm olumsuzluklarının yanında bayramın iyi yönleri yok muydu? Bence istemediğimiz kadar bu bayramın iyi ve hayırlı yönleri de vardı. Zira bir ilk olan bu bayram ilklere imza atmasıyla da hatırlanacak. Bu yazımda bunlara yer vermeye çalışacağım: 1.Şehirlerarası yolculuklar ve tatil beldesine gitme olmadığı için her bayram olan can pazarı bu bayram yaşanmadı. Bu bayram, bayram tatili boyunca trafik kazalarının olmadığı bir tatil olarak istatistiklerdeki yerini aldı.  2.Bu bayram masrafsız bir bayram olarak hatırlanacak. Çünkü bayram hazırlığı çerçevesinde ne bayramlık aldık ne lokum, şeker aldık ne de baklava. Almışsak da eve yetecek kadar aldık. Sılayı rahme veya tatil beldesine gidilmediği için yakıt, yol veya otel masrafı olmadı.  3.Yorgunluk ve koşuşturma olmadı. Çünkü ziyare

Küçük Hesaplar ***

Bir GSM operatörüne girmek veya eve İnternet bağlatmaya kalktığın zaman firmalar, karşına bir yıllık veya iki yıllık bir taahhütname çıkarıyorlar. İhtiyaca binaen bu sözleşmeyi ya bizzat imzalıyorsun ya telefonla onay veriyorsun ya da mesajla taahhüdü kabul ettiğini bildiriyorsun. Taahhütten amaç süresi içinde çıkmamanı sağlamaktır. Taahhüt olsun. Zira firmalar düzenledikleri kampanyalarla müşteri çekip müşteriyi 1/2 yıl kendilerinde tutmak istiyorlar. Buna bir sözüm yok. Ya aldığın hizmetten memnun değilsen? Hattın her yerde özellikle ihtiyacın olduğu yerde çekmiyorsa veya aldığın hizmet sık sık kesintiye uğruyorsa ya da firma, 16 Mb hizmet vereceğim diye söz verdiği halde hızın 4 ila 8 Mb kadar bir hıza sahipse, bu durumda "Verdiğiniz hizmet ile taahhüt ettiğiniz arasında uçurum var. Ben verdiğiniz bu hizmet-sizliğ-inizden memnun değilim, çıkmak istiyorum" dediğin zaman karşına yüklü bir fatura çıkarılıyor. Çıkardığınız bu fatura yüksek değil mi dediğinde "Efendim

Gördüklerimden Utandım *

Malum süreç dolayısıyla eve kapanalı, bir taraftan hayatı eve sığdırmaya çalışırken diğer taraftan da yemeye kendimi vermiş olmalıyım ki hareket de olmayınca göbek çıktı. Sanırım sığdırmaya çalıştığım hayatın bir kısmı göbeğime yerleşti. İş başa düştü, göbeği eritmek için mahallemdeki sokakları arşınlamaya başladım bugünlerde. Günlük bir saat kadar yürüyorum. Benimle beraber göbeğim de yürüyor. Ara ara göbeğimde erime var mı diye bakıyorum. Benden önde yürüdüğüne göre aynı duruyor. Göbeğin bu halinden rahatsız olsam da bana göre tek iyi yanı, gelip geçerken görenler ayakkabıma değil, göbeğime bakıyorlar: Yürü! Anca gidersin, daha çok yürürsün ve bu göbeği zor eritirsin der gibi. 30 Mayıs günü hem ekmek alayım hem de rutin yürümemi yerine getireyim, sokağa çıkma yasağını bir çiğneyen de ben olayım diye mahallemin sokaklarında elimde ekmek yürümeye koyuldum. Her yer ıpıssız ve tenha. Herkes evine kapanmış durumda. Nadir de olsa tek tük araç geçiyor, birkaç çocuk bir araya gelmiş, bi

Anlamsız Yasaklar

1 Hazirandan itibaren normalleşme adımları çerçevesinde hemen hemen tüm kısıtlılıklar kaldırılacak. Bize bu durumda hayırlı olsun, inşallah adımla kalmayıp eski normal günlerimize döneriz. Bu yazımda, normalleşme adımlarından amacını anlayamadığım bazı hususlara işaret etmek istiyorum. 1.Dört günlük bayram kısıtlamasının ardından, üç gün dışarı çıktıktan sonra özgürlüğe 2 kala, 30/31 Mayıs günlerinde hafta sonu sokağa çıkma yasağı uygulamanın makul izahı ne olabilir? Bilen varsa izah ederse sevinirim. (Vekil olsaydım, İçişleri veya Sağlık Bakanlarının açıklaması için Mecliste yazılı soru önergesi verirdim.) 2. 1 Hazirandan itibaren aşağı yukarı herkese ve her şeye bir serbestlik gelirken 0-18 yaş arasına uygulanan sokağa çıkma yasağının 2 gün dışında devam edecek olmasının, ne izahı olabilir? Bildiğim kadarıyla işi-gücü olan 65 yaş üzerindekiler işlerinin başına dönebilecek. Durum bu iken çocuklara yasağın devamını nasıl açıklarız? Bu yasağın amacı, çocukları virüsten kor

Cuma İzlenimlerim *

*Cuma namazı kılmak için belirlenen yerlerden bir tanesi de Aşkan Mahallesindeki İlahiyat Camii bahçesi idi. *Girişte görevliler karşıladı gelenleri. Maskesi olmayana maske, seccadesi olmayana seccade verdiler. Malzemesi olanları da kontrol ettiler. Çoğunluk hazırlıklı gelmişti. Maskesini takmayanlara uyarılarını yaptılar. Kapı girişine konan dezenfektandan ellerini dezenfekte etmeleri için herkesi uyardılar. *Namaz kılmak için belirlenen bahçe, her şerit arasına bir kişi oturacak şekilde önceden şeritle çevrilmiş. Ön tarafa imamın hutbe okuyacağı seyyar bir minber konmuş. Minber olduğuna göre seyyar bir mihrap da konmuştur. Konmuşsa da ağaçlardan göremedim.  *Cuma için gelenler, kontrolden geçtikten sonra boş bulduğu iki şerit arasına seccadesini serdi. Kimi güneşli yeri kimi de gölge yeri tercih etti. Ayakkabısını çıkaran seccadesine oturdu. Ayakkabıların sair zamanlarda olduğu gibi çalınma riski yoktu. Çünkü ayakkabıları da herkesin yanındaydı.  *Herkes ezanın okunmasını be

Cumamız Mübarek Olsun! *

Bir gün cuma mesajı yazar gibi “Cumanız Mübarek Olsun” başlıklı bir yazı kaleme alacağımı hiç düşünmemiştim. Bir şeyin kıymetini yokluğunda öğrenmiş olduk. Zira 20 Marttan beri bu ülkede salgın riski nedeniyle cumaya gidemedik. Cuma bize, biz cumaya hasret kaldık. Tamı tamına 10 hafta boyunca cuma kılamadık ve cumasız olduk. Ezanlar okundu, müezzinin ”haydin namaza”, haydin kurtuluşa” çağrısı evlerimizde çınladı. Evet, kurtuluş orada dedik ama gidemedik. Nihayet birçok alanda atılan normalleşme adımlarından camilerimiz ve cumalarımız da nasibini aldı. Uzun bir aradan sonra, sanki bayram namazına gider gibi bir heyecan duyarak gideceğiz bugün camilere. Allah bu sevinci, cumadan ve ortamdan duyacağımız hazzı hiç eksik etmesin. Tüm camilerde olmasa da bazı camilerimizde sosyal mesafeye riayet etmek ve maske takmak suretiyle bugün(29 Mayıs), camilerin bahçelerinde buluşuyor ve 2,5 ayın ardından ilk cuma namazımızı eda ediyoruz. Camiye, cemaate ve cumaya kavuşmamız nedeniyle bugün

Kara Gün Dostu Meslek Liseleri ***

28 Şubat sürecinin en büyük zararı, şimdilerde mesleki ve teknik lisesi adı verilen meslek liselerine olmuştur. Zamanın aktörlerinin, İHL’lere öğrenci teveccühünün önünü kesmek amacıyla getirdikleri katsayı ucubesi, tüm meslek liselerine öğrenci akınını durdurduğu gibi bu okulların da işlevlerini yitirmesine sebep oldu. 1998 yılından itibaren uygulamaya konan katsayı adaletsizliği, 2012 yılında kaldırılmış olmasına ve MEB’in onca teşvikine rağmen bu okullar hala eski öğrenci sayısına ve eski görkemli günlerine ulaşabilmiş değil. Bu okullar belli sayıda sınavla öğrenci almaya başlamış olsa da tercih eden öğrencilerin çoğunluğunun, katsayı öncesindeki başarılı ve yetenekli öğrencileri tam çekebildiği söylenemez. Meslek liselerinin dününü ve bugününü bilenlerin ilk akıllarına gelen; yıkmak kolay, yapmak zor sözüdür. Çünkü adamlar budamamış, yıkmışlar. Post modern darbenin üzerinden 23, okullar arasındaki katsayı farkının kaldırılmasının üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen bu okull

Sürümleri Batsın! *

5-6 sene oldu, bir cep telefonu aldım. Adına cep telefonu diyorsak da aslında bir el telefonu. Cebe girmiyor. Girse de zaten cepte durdurmuyoruz. Zira elimiz ve ayağımız bu telefonlar şimdi. Oturduğumuz yerde her işimizi bu aletle yapıyoruz. Öyle bir alet ki sesli ve görüntülü görüşüyor, uzakları yakın ediyoruz, mesajlaşıyoruz, fotoğraf ve video çekimi yaparak ânı ölümsüzleştiriyoruz, adres buluyoruz, konum paylaşıyoruz, ödeme yapıyor, sanal âleme giriyor; Türkiye’de ve dünyada neler olmuş, onları öğreniyoruz. Kimimiz bununla oyun oynuyor. Ben de ortamını buldukça ilave olarak yazı yazarım. Aldığım bu telefonda saydığım bu özelliklerin tümü var. Alıp alacağım en son telefon bu olsun. Ötesini istemem. Zira bana yeter de artardı bile. Hatta beni öbür dünyaya bile götürür. Bu yüzden gözüm gibi baktım bu telefona. Bunca yıl geçmesine rağmen kırığı yok, çıkığı yok. Sapasağlam duruyor. Üstelik her bir özelliği işlevini görüyor hala.     Benim üzerime başkası kaç defa telefon eskitti. Es

O Ramazan, Ben Ramazan Değildir!

Sosyal medya, birkaç gündür Diyarbakırlı Ramazan Hoca ile gündemde. Bazıları bu konuyu paylaşırken Diyarbakır'ı es geçerek sadece "Ramazan Hoca" diye paylaşım yapıyor. Bu tür paylaşımları görünce ben bile bazen acaba benden mi bahsediyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Başkası da aynı düşüncelere sahip olabilir, ben Ramazan ile o Ramazan'ı karıştırabilir ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için aşağıdaki açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur. Benzerliklerimiz: 1.İkimizin de adının Ramazan olması benim o Ramazan olduğum anlamına gelmez. Nasıl ki her sakallıya amca demiyorsanız adı Ramazan olan herkes de O Ramazan değildir. Adaşız sadece. Ramazanda doğduğum için başka isim aranmadan bana bu ismi vermişler. O Ramazan'ın dedesinin adı Ramazan değilse kuvvetle muhtemel o da ramazanda doğmuştur. 2.İkimize de Ramazan Hoca diyorlar. Videolarına bakınca O, derin ve meşhur bir hocaya benziyor. Benimki yüzeysel hocalık.  Zira o derinlik bende yok. Öğretmencilik oy

Üzerine Bir de Sarılmışlar! *

Bayram bitti. Uygulanan sokağa çıkma yasağı ile birlikte çoğunluk evlerinde bayram(!) yaparken özellikle kırsal kesimdeki bazı insanlarımız, konan yasağı hiçe sayarak eski günlerdeki gibi bir bayram kutladılar. Daha doğrusu kutladıklarını telefonla ifade ettiler. Ben bana anlatılanların yalancısıyım. Anlatılanlara göre birçok kırsal kesimde, var olan yasak uygulanmadığı gibi ziyaretlerde sosyal mesafeye de riayet edilmemiş. Hatta üstüne üstlük üzerine bir güzel de sarılmışlar. Belki de dönüp dönüp sarıldılar. Sarılma olduğuna göre el öpmenin de alasının yapıldığını söylemek mümkün. Bu anlayışa cahil cesareti mi, aymazlık mı, bir geleneği ödün vermeden yerine getirme coşkusu mu, bir samimiyet göstergesi mi yoksa bize bir şey olmaz mı, bayram yapamayıp evine kapananları çatlatmak arzusu mu dersiniz, bilmiyorum. Adını siz koyun. Devletin -Zonguldak dahil- tüm illerde uygulanmak üzere koyduğu sokağa çıkma yasağı, şehir merkezlerinde gizli-kaçak yollarla kısmen, kırsalda ise hepten

Fiili Dua mı yoksa Minare Duası mı? ***

Bu yıl din alanında ihtisas yapmış ve bir ağırlığı olan bazı din bilginleri, zaman zaman yaptıkları konuşmalarında fiili duaya dikkat çektiler. Son yıllarda din alanında duyduğum en güzel sözlerden biridir bu fiili dua sözü. Koronavirüs sürecinde işini kaybedenler için yardım kampanyalarının düzenlenmesi, ihtiyaç sahiplerine yardımların yapılması, oluşturulan Vefa Grubu (Diyanet ve MEB personeli, muhtarlar, askerler ve polis vb) vasıtasıyla, yaşı ve risk durumu nedeniyle evinden çıkamayanların ihtiyaçlarının evlerine kadar götürülmesi, maske dağıtılması gibi karşılıksız yapılan nice eylemler fili duaya örnek olarak verilebilir. Dua, kulun darda kaldığı zaman değil, aynı zamanda şükreden bir kul olmasının bir gereği olarak yapılan, dinde önemli bir yere sahip olan bir ibadet şeklidir. Aynı zamanda dua, kulun acizliğini itiraf etmesidir. Tabir yerinde ise bir -dilekçe ile ellerini açarak- Yaradan’a müracaatıdır. Duanın kabul şartları, yeri ve zamanı önemli olmakla birlikte bir konud

Ramazanın Bitmesine Sevinilmez mi?

Üniversiteyi Kayseri’de okuduğum yıllarda bir dersin -Tefsir Usulü- vizesinden öğrencilerin büyük bir çoğunluğu düşük puan almıştı. Puanı düşük gelen o öğrencilerden biri de ben idim. Çalışmamış mı idim? Ne münasebet! İsmail Cerrahoğlu’nun Tefsir Usulü isimli kitabını o kadar okumuştum ki neredeyse sular seller gibi ezberlemiştim. Kitapta bakmadığım yani es geçtiğim tek yer, eser isimleri ve eserlerin müelliflerinin kim olduğu idi. Bir de kitabın dipnotlarına bakmadım. Ders Hocamız Celal Kırca, haftada iki saat olan bu dersin vizesinde bize 60 puanlık eser ve eser müelliflerinin isimlerini sormuştu. Haliyle öğrenciler dökülmüştü. Benim puanım da 14 ya da 16 idi. İkinci vize sonucu da bu şekil geldiği takdirde finale girememe durumu söz konusuydu. Bundandır ki notu düşük olanları bir düşüncedir almıştı. Sınav sonuçlarının okul panosunda açıklanmasının ardından Hocamız derse geldiği zaman parmak kaldırıp söz aldım: Hocam, vize sınavında sorduğunuz sorular üzerine bir değerlendirmed

Şimdi “Nerede O Eski Bayramlar” Demenin Tam Zamanı! **

Önceki ramazanlar gibi bir ramazan iklimini yaşayamasak da, cemaatle namazı camilerde eda edemesek de, teravihe gidemesek de, cumaları kılamasak da, camilerde mukabele okuyup dinleyemesek de, her bölgede az sayıda insanımız, ramazanın son on gününü camide geçirip itikafa giremese de, iftar daveti veremeyip iftara gidemesek de çoğunluk evinde, bir kısmımız ise işinde iken üzerimize farz olan ramazan orucumuzu tuttuk, aynı zamanda anlamak ve hayatımıza tatbik etmek için Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’imizi okuduk ve ödül olarak bir bayramı hak ettik. Hak ettiğimiz bu bayram maalesef önceki bayramlar gibi olmayacak. Çünkü eski bayramlarda olduğu gibi birbirimize ziyaretleşme yapamayacağız, büyüklerin ellerini öpüp gönüllerini alamayacağız. Evlerimiz şenlenmeyecek, başkasının evlerini de şenlendiremeyeceğiz. El yapımı ikramlarımızı eşimize, dostumuza ikram edemeyeceğiz. Tıpkı oruç gibi bayramımız da sessiz, sedasız ve buruk geçecek eğer buna bayram denirse. Çünkü salgın riskini en aza

Tatsız Tuzsuz Bir Bayram ***

Arife gün ile birlikte bayramı da kapsayacak şekilde bayramda dört gün sokağa çıkma yasağı uygulanacağı için bu bayramı evde kendi kendimize geçirmeye başladık. Birlikte yaşamadığımız eş-dostun, hısım-akrabanın, konu-komşunun ve diğer tanıdıkların bayramını gerek görüntülü görüşerek gerek telefonla arayarak gerek kısa mesaj veya whatsapptan yazarak ya da sosyal medya aracılığı ile sanal olarak kutlamış olacağız. Yani sanal bayram yapacağız. Her şeyin bir ilki olduğu gibi kutlayacağımız/kutladığımız bu sanal bayram, bugüne kadar kutlaya geldiğimiz bayramların ilki olacak. Belki de ilk defa “her günün bayram tadında geçsin” diye temennide bulunmayacağız. Çünkü tatsız-tuzsuz bir bayram olacak bu bayram. Maalesef elimiz mahkum böyle bir bayrama. Ne diyelim, Allah’tan hayırlısı. Bunda da vardır bir hayır deyip yolumuza devam edeceğiz. Allah beterinden saklasın. Tatsız tuzsuz bayram dedim. Çünkü bizde bayram demek şeker, lokum gibi tatlıları ikram etmek ve tatmak demektir, sılayı

Sanal Bayram *

Salgın dolayısıyla gündelik yaşantımızdan ödünler vererek B planlarımızı uygulamaya koyduk. İleriye dönük ne kadar planımız varsa öteledik. Çoğumuz işine gidemedi veya işini yapamadı. Normalleşme adımlarına rağmen hala aynı durum devam ediyor. Camiyi, cemaati ve cumayı unuttuk. Ramazan orucuna buruk bir şekilde girdik ve nihayet bugün yine buruk bir şekilde uğurluyoruz. Virüsün etkisini kırmak amacıyla sokağa çıkma yasaklarıyla tanıştık. Bayramda uygulanacak olan sokağa çıkma yasağı ile birlikte evlerimizde geçireceğimiz yasak toplamı 21 gün olmuş olacak. Bu demektir ki virüs dolayısıyla birçok alanda nice ilkleri gerçekleştirdiğimiz gibi bu bayramda da bir ilki gerçekleştireceğiz ve bayramı da sanal kutlayacağız. Eşimizi-dostumuzu, hısım-akrabamızı ve tanıdıklarımızı telefonla arayarak veya mesaj göndererek bayramlaşacağız. Sanal bayrama yabancı değiliz aslında. Kaç bayramdır sosyal medya, whatsapp, kısa mesaj yoluyla gidilebilecek mesafede olanlara bile bayram tebrikl

Çeşitli Ayet Meallerinden Bir Kesit *

Sayfam elverdiği kadar bugün size, Kur’an’ı Kerim’in 28.cüzünde geçen bazı ayet meallerine yer vermeye çalışacağım: “ Allah, ( eşi, kendisini boşadığı için ) kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir .” (Mücadele, 1) Zıhar (eşini annesinin sırtına benzetme) ayetleri diye bilinen bu boşama şekli, bizim örfümüzde “Anam avradım olsun” şeklinde ifade edilir. Hanımını boşayan kocayı Allah 2.ayette eleştirirken kadını haklı bulur, 3. ve 4.ayetlerde de erkeğe verdiği cezayı açıklamaktadır. Peygamberle tartıştığı için hakkında ayet inen özgüven sahibi bu kadına (Havle) ancak şapka çıkartılır.   Bu arada hiçbir caydırıcılığı ve yaptırımı olmayan dini nikah ve erkeğin iki dudağına emanet dini boşanma, dini otoriteler tarafından tartışılıp bir karara bağlanmalıdır. “ Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?