Ana içeriğe atla

Kilo ya da Göbek Sorunumuz***

Birkaç gündür akşam altı sularında bir başıma Evliya Çelebi Parkına gelir, iftara kadar oyalanırım burada. Kameriyelerde az sayıda oturup iftarı bekleyenler var. Bir kısmının da oruç diye bir derdi yok. Koymuşlar masalarının üzerine nevalelerini. Atıştırıyorlar habire. Kimi de sigarasını tüttürüyor. Belli ki efkarlılar.  Çoğunluk ise  parkın etrafındaki yürüyüş parkurunda yürüyüş yapıyor. Ben de oturup etrafı seyredenlerdenim. 

Kimler yürüyor diye yürüyüş yapanlara bakıyorum. İçlerinde az sayıda kilo ve göbek sorunu olmamasına rağmen yürüyenler var. Bunlar mevcut vücut yapısını korumayı hedefleyenler ve sağlık yönünden yürümenin faydasına inananlar olmalı. Çoğunluk ise kilo sorunu ve göbekli olan kişiler. Hepsinin yürüyüşü de farklı. Kimi koşar adım yürüyor, kimi gerçekten koşuyor, kimi normal adım yürüyor, kimi yanındakiyle birlikte yürürken sohbet ediyor: Memleketi kurtaranı var, cehenneme girip biraz yandıktan sonra cennete gidip gitmeyeceğini tartışanı var. Kimi de cep telefonuyla konuşmasını yapıyor. Karşı tarafa “Kapatma telefonu, beni sonuna kadar dinleyeceksin” diyor kızarak…

Dönen bir daha dönüyor. Sayamadım kaç defa tur attıklarını. Hele bir kadın o kadar yürüdü ki neredeyse düştü düşecek sandım. Ne koşuyor ne de yürüyor: Koşar adım. Onun ve diğer yürüyenlerin tek derdi var: Müzmin göbekten kurtulmak. Göbekli sayımız sadece bu yürüyenlerden ibaret değil elbet. Bu milletin çoğunun, özellikle erkeklerin göbek ve kilo sorunu var zaten. Eve kapandığımız bugünlerde göbek sorunu biraz daha arttı, o kadar. Bazılarının yediği, içtiği tüm vücuduna eşit bir şekilde yayıldığı için anormal bir göbek ortaya çıkmıyor. Ama kilo sorunları var, belli. Bazılarınınki ise şeffaf bir şekilde tamamen göbekte toplanıyor. Yediği, içtiği göbekte toplananlara göbekleri “Arkadaş, ne yersen ne içersen benden tüm vücuda eşit bir şekilde yaymamı ve gizlememi bekleme. Seni cümle aleme gösteririm” diyor. Tüm vücuduna eşit bir şekilde yayılanlar ise gizli şeker taşıyıcıları gibi.

Göbeği indirmek için tek başına yürüyüş yeterli mi? Faydası olsa da tam yeterli olacağını sanmıyorum. Bununla beraber yemeye ve içmeye de dikkat etmemiz lazım. Bu, kolay mı? Değil elbet. Çünkü az ye, demesi kolay da az yemek kolay değil. Bulduk mu, Allah ne verdiyse tıka basa yeme alışkanlığımız var.  Ne bulduysak sünnetleriz evelalah. Yeter ki sevdiğimiz bir yemek olsun. En iyi uyguladığımız sünnet de bu zaten.

Gelip geçenleri ben böyle seyrediyor ve size gördüklerimi anlatıyorum. Ama ben de gördüklerimden farklı değilim. Benimki tamamen göbeğe verenlerden üstelik. Birileri göbeği eritmek için cansiperane mücadele ederken ben de oturup onları seyrediyorum. Sanki birileri gelip bu göbeği indirecek veya bu göbek insafa gelip kendiliğinden inecek. Daha çok beklerim.

Göbekten başkası rahatsız olduğu gibi ben de rahatsızım. Ama göbeğin çıkmasının bir iyi yönü var. Göbek ortaya çıktı çıkalı “Dost başa, düşman ayağa bakar” misali, kimse ne başıma bakıyor ne de ayağıma. Vücudumu direk ortalıyor. Karşılaştığım kişilerle konu sıkıntısı da çekmiyoruz. Konu, göbek. Dönüp dönüp bu göbeği nasıl eriteceğimi anlatıp duruyor bana. Ben de çaresiz bir şekilde yutkunarak dinliyorum. Bu arada beni bu kadar düşündüklerini sanmıyordum.  Sağ olsunlar…

***21/05/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde