Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gurur Tabloları *

ÖSYM tarafından 26 Ağustosta üniversite yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından okullar ve kurs merkezleri, öğrencilerinin isim ve kazandığı bölümleri gurur tablosu adı altında sanal alemde paylaştılar.  Kimi, kazanılan gözde bölümleri ön plana çıkarırken kimi de yerleşen öğrenci sayısını vermektedir. Bazı bölümlere isim ve sayı bakımından yer verilirken bazıları da "diğer" olarak yer bulabilmektedir. Tablonun en başında da genellikle tıp fakültesini veya gözde bir üniversitenin bölümünü burslu kazanan öğrencilere yer verilmektedir. Türkiye derecesi yapmış öğrencileri varsa haliyle bu öğrencilerin tercih ettiği bölümler listenin en üstünde kendine yer bulduğu görülmektedir. Bana gurur tablolarını tek tek saydırmayın. Zira hepimiz görüyoruz bu paylaşımları.  Bu adam lafı bir yere getirecek ama lafı ağzında eveleyip geveliyor. Bir türlü sadede gelmiyor dediğinizi duyar gibiyim. Hakkınız var. Ağzımdaki baklayı çıkarayım artık. Sosyal medyada paylaşılan gurur tablol

Kapalı Camiler ve Seccade Meselesi *

Bazı zamanlar namaz vakti dışında vakit namazımı kılmak için gördüğüm bir camiye yönelirim. Ya geldiğim gibi geri dönerim ya da cami girişinde ayakkabıların konduğu, gelip geçenin ayağını bastığı yerde namazımı kılar, çıkar giderim. Çarşı merkezindeki tarihi camiler ne durumda bilmiyorum ama kenar-köşe ve mahalle aralarında bulunan camiler, görevli imam nezaretinde cemaatle kılınan namazdan sonra kapatılıyor. Yani camilerimiz kilitli. Bu fiili durum nice zamandır böyleydi. Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde de aynı tasarruf devam ediyor. Merak ettiğim, camilerimiz vakit namazları dışında niçin kapalı? Bu kadar caminin tüm mesaisi ve tüm işlevi namaz vakitlerinden  mi ibarettir? Görevli eşliğinde kıldırılan vakit namazı dışında camilerde namaz kılmaz caiz değil mi? Namaz kılanların çoğu, okunan ezanla birlikte cemaate katılamadığına göre bu kimseler ev ve işyerlerinde de değiller ise namazlarını nerede kılacaklar? Namaz kılacak açık cami bulamadığı için namazını geciktirenin ya da k

Sıradaki Görev Gelsin! *

—Efendim! Bu süreçte Sağlık Bakanı olmak ister miydiniz? —İsterdim elbet! —Ama efendim, bu süreci yönetmek zor değil mi? —Zorluk derken —Mesela her akşam covit 19 sonuçlarını açıklamak bile başlı başına zor bir iş. —Neresi zor bunun? —81 ilde yapılan test sayısını, testi pozitif çıkan hasta sayısını, yoğun bakım ve entübe hasta sayısını, iyileşen hasta sayısını ve ölen sayısını kastediyorum. —Ne var bunda? —Ne demek ne var bunda? Kolay mı bu istatistikleri toplamak ve açıklamak? —Tutturduğun rakamlar üzerinde her gün biraz değişiklik yapacaksın. —Neye göre değişiklik yapacaksın? —Belli bir yüzdeyi geçmeyecek şekilde rakamlarda bir ileri iki geri ya da iki ileri bir geri yapacaksın. —Yani? —Verdiğin bilgileri izleyenler hayretinden şaşırıp kalacak. —Ama efendim olur mu? —Niye olmasın? Bal gibi olur hem de... *** —Diyanet İşleri Başkanlığına ne dersin? Buna da kolay demezsin herhalde? —DİB başkanlığı en kolayı. Kebap kebap! —Sana göre de her şey ko

“Allah taksiratını affetsin!” *

Bir sala duyduğumuzda cenazeyi tanımasak bile “Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz” anlamına gelen “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” ayetini dilimizden düşürmeyiz. Bir yakın ve tanıdığımızın cenazesine katıldığımızda veya bir taziyeye gittiğimizde “Allah rahmet eylesin”, “Mekanını cennet eylesin”, “Allah sabırlar versin”, “Başınız sağ olsun” şeklinde taziyelerimizi bildiririz. Bugünlerde bu duaları daha çok yapıyoruz. Çünkü salgın nedeniyle bugünlerde ebedi aleme daha fazla kişi gönderiyoruz. Cenaze ve taziyelerde yaptığımız bu dualara ilaveten dilimizden düşürmediğimiz bir dua daha var: “Allah taksiratını affetsin!” Kusurlar, suçlar anlamına gelen; taksir kelimesinin çoğulu olan taksirat, vefat edenin ardından halkımız tarafından dua niyetine sıkça söylenir. “Allah kusurlarını/hatalarını/günahlarını affetsin” anlamına gelir. Vefat edenin ardından yapılan ve yazılan duaların en güzeli belki de. Çünkü duada kullanılan taksirat kelimesinde aynı zamanda bir incelik var. Taksi

Kabak Tadı Veren Söz ve Eylemler *

Bir şey yerinde, zamanında ve kıvamında söylendiği takdirde faydalıdır. Bu faydalı olan şeyi olur olmaz tekrarlamak, rutine bindirmek o şeyin değerini düşürür. Bir müddet sonra insanlar tınlamamaya ve önem vermemeye başlarlar. Bir şeyi olduğundan fazla tekrar, aynı zamanda kişiyi bezdirir. Hatta "Tamam, anladık. Geri zekalı değiliz. Yetti artık! Papağan gibi tekrarlayıp durma. Biraz da farklı bir şeyler söyle" dedirtir. Ne demek istediğimi vereceğim örneklerle izah etmek isterim: √ Bir anne veya babanın çocuğuna "Ödevin var mı? Ödevlerini yaptın mı? Derslerine çok çalış" sözlerini sıkça tekrarlaması. √ Salgın dolayısıyla; Hemen hemen her yerde "Maske takalım, sosyal mesafeye riayet edelim, el temizliğine özen gösterelim" sözlerinin sıkça tekrarlanması. Her perşembe yatsı namazı vaktinde minarelerden dua okunması ve salavat yapılması, (Marttan beri devam eden bu uygulamaya ben, minare duası diyorum.) Her gün öğle ve ikindi namazı öncesi minarel

Olmaz Olmaz Demeyin!*

—Alo, müdür bey! —Buyrun Hocam! —Basından okuduğuma göre yarın okulda olacakmışız, doğru mu? —Doğru okumuşsun. Yarın okuldasınız. —Anladım. —Sizden bir şey istesem olur mu? —Hayırdır hocam! —Size zahmet okulun bir konumunu gönderebilir misiniz? —Yarın zaten okuldasınız. Konumu ne yapacaksınız? —Okula konumla geleceğim. —Bir şey anlayamadım. —Okula konumla geleceğim dedim ya... —İyi de okulun yeni öğretmeni değilsin ki... Kaç yıldır bu okuldasın. —Haklısın. Okulun gediklilerinden biriyim. Ama marttan beri okula uğramayınca insanlık hali unuttum. Unutamaz mıyım? —Hakkın var. Gönderiyorum hemen. Ayrıca okulun whatsapp grubuna da bir konum göndereyim. İyi ki hatırlattın. İnsanlık hali belki başka unutanlar da çıkabilir. —Teşekkür ederim müdür bey. Sizden bir şey daha isteyebilir miyim? —Buyrun hocam. —Okulumuzun adı neydi? —Hocam, dalga mı geçiyorsun? Ne yapacaksın okulun adını? —Aksine, hiç olmadığı kadar ciddiyim. Zira okulumun adını da unuttum. Olur ya konumdan okulu

Mânâsız Mahlaslı Şair Mustafa Varel *

İnsanın unutamadığı kişiler vardır hayatta. Hiç içinden çıkmaz. Hep içinde bir özlem duyar: Ah bir görsem, bir araya gelsem, der durur. Her daim onu hayırla yâd eder. Çünkü gözünü ilk onda açmıştır; ilk okumayı, ilk yazmayı ondan öğrenmiştir. Küçük yaşta kendisine bir ufuk çizmiştir. Her şeyden öte sevmiş ve sevdirmiştir. Kendisini ilk defa 1970-1971 öğretim yılında öğretmenim olarak tanımıştım. Dünyamız ondan ibaretti. Hem anamızdı, hem de babamız. İlkokul 1-3'ü onda, 4.ve 5.sınıfları ise başka öğretmenlerde okumuştum.   4 ve 5'te beni okutan öğretmenler bende bir iz bırakmadı. İlk öğretmenim ise bende  olumlu ve derin izler bıraktı. İlk sazı onda gördüm. Saz eşliğinde bize "Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına…" marşını ilk ondan dinledim. O çalar biz sınıf olarak ona eşlik ederdik. Adını unuttuğum bir hikaye kitabından zaman zaman bize bölümler okurdu. Kitaptan tek aklımda kalan hikayenin kahramanı Hayri Dede idi. O, koşa koşa cuma namazına gider

Siz Olsaydınız Bu İhaleyi Kime Verirdiniz?

Bir tanıdığım, fi tarihinde resmi bir kurumda satın alma işlerinden sorumlu iken kurumuna yüklü miktarda araç lastiği alınması gerekir.  Tanıdığım, ihale için gerekli evrak ve şartnameyi hazırladıktan sonra hazırladığı teklif mektuplarını, teklif vermeleri için firmalara verir.  Verdiği teklif mektuplarını geri alırken daha önceki lastik ihaleleri hep kendisinde kalan bir firma sahibi tanıdığıma "Sen ne dolaşıp duruyorsun, başkasından teklifler alıyorsun? Nasılsa ihtiyacınız olan lastikleri benden alacaksınız" diyor. Tanıdığım, "Olur mu öyle şey? En uygun teklifi kim verirse ihale onda kalır” der. Firma sahibi "Sen görürsün" cevabını verir. Gelen teklif mektupları açıldığı zaman görülür ki en uygun teklifi bir başkası vermiştir. Lastikler ihalenin kaldığı kimseden alınacağı zaman kurumun amiri, satın alma işlerini tevdi ettiği tanıdığımı çağırır: "Lastikleri daha önceki aldığımız falan firmadan niçin almıyoruz" sorusunu sorar. T

Soyadı Gibi Adildi! *

Gazeteye göndereceğim yazıyı yazıp tam gönder tuşuna basmaya hazırlanırken sevip saydığım bir büyüğümün vefatını öğrenince göndereceğim yazıyı rafa kaldırdım. Büyüğüm hakkında yazmak istedim. Nedense elim klavyeye gitmedi. Yazdım yazdım, ardından sildim. Zira nereden başlayacağımı, ne yazacağımı bilemedim. Ölümün hak olduğuna ve sıra takip etmeden bir gün kapımızı çalacağına inanmış olsam da değer verdiğim biri hakkında kalem oynatmak zormuş meğer. Hüseyin Adil Abiden bahsedeceğim bugün size. Kendisini ilk defa 1981 veya 1982 yılında Konya İHL’nin karşısına yeni açılmış küçük bir lokantada tanımıştım. Halen Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Esnaf Odası Başkanı olan oğlu Mehmet Adil’e “Arkadaşlarını okulun yakınındaki şu lokantaya getir, onlara bir yemek ikram edeyim, hem onları tanımış olurum” demiş. Bir öğle arası birkaç arkadaşla beraber lokantada bizi bekler bulduk. Kısa bir tanışma faslından sonra önümüze önce bir çorba, ardından halen adını bilmediğim üzeri yoğurtlu,

Hamaset Nereye Kadar Olmalı? *

Yiğitlik, kahramanlık ve cesaret  takdir edilen güzel değerlerimizdendir. Bu değerlere hamaset diyoruz. Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır dense de korkaklık, toplumda yerilirken yiğitlik ve kahramanlık övülür. Yine toplum, hamasetin kendisi olan cesurluğu ve gözü pekliği takdir ederken hamaset yapmayı veya hamaset edebiyatı yapmayı “hamaset yapma” veya hamaset yapıyorsun” diyerek eleştirir. Çünkü hamasetin bu yüzü, bol keseden atmaktan, yıkama-yağlamaktan, gaz vermekten, sevenlerin ayaklarını yerden kesmekten ibarettir. İş başa düşünce bu tiplerin kahramanlığı karton kahramanlığı olduğu ortaya çıkar. Hamaseti, kitleleri arkasında sürüklemek isteyen kişiler özellikle siyasi liderler çok kullanır. Amaç, miting alanlarını doldurmak, seçmenini arkasında kenetlenmiş görmek ve yaptığı bu gövde gösterisiyle rakiplerine “gücümü gör”, “benden kork” derken henüz kararını vermemiş aradaki seçmenlere de göz kırpar. Bu durum sadece siyasette değil, tarihimizde de böyle. Bundandır ki ne siyasetimi

"...Namaz Olmaz" *

"Gömleğin kolunu katlarsan namaz olmaz." "Kısa kollu kılarsan namaz olmaz." "Başın açık olursa namaz mekruh olur." "Çıplak ayakla namaz kılınmaz." "Eşofman ve pijama ile kılarsan namaz olmaz." "Ön safta boşluk varken arkada kılarsan namazın olmaz". "Caminin içi boşken dışarıda kılarsan namazın olmaz." "Caminin dışında namaz kılarken aradan yol geçiyorsa namaz olmaz." "İçinden okurken okuduğunu kulağın duymaz ise namaz olmaz." "Hutbe okunurken konuşursan namazın olmaz". Yukarıda verdiğim daha da verebileceğim örnekleri; camiye gider, cemaate karışırsanız; imamdan, müezzinden, cemaatin ileri gelenlerinden zaman zaman duymanız mümkün. Bu konuda alnı secdeye değen çoğu kimse, bilir bilmez sana bu şekilde fetvalar verir. Camiye gitmekle sadece namaz kılmış olmaz aynı zamanda istemeden bu şekil fetvalar almış olursun. Kısa günün karı. Bilir bilmez bu kişilerin verdiği

Benim de Bir Baskülüm Oldu Artık

Hemen hemen herkesin evinde olan bir baskülüm yoktu. Olması için de pek dert edinmedim. Kilomu da dert edinmedim. Ne zamanki yürüyüşe başladım. Göbeğin biraz eridiğini görünce önceleri meraktan tartılan ben, tartılmak için terazi arar oldum. Kimin evine gitmişsem teraziniz var mı, bir tartılabilir miyim dedim. Kimseye gitmemişsen zaman zaman ilaç aldığım eczaneye uğradım. Bir tartıldım. İki, üç, beş derken eczacıya "Ya hep gelip böyle tartılacağım ya da bu baskülü bana vererek kurtulacaksınız" dedim. Sadece gülümsediler. Yani baskülü vermediler. Bir, iki haftada her tartıldıkça kilomun düşmesi beni memnun etmeye başladı. Bu beni daha da kamçıladı. Yürüyüşümü artırdım. Dere, tepe, düz, yokuş, iniş, cadde, sokak demedim, yürüdüm. "Senin göbek gitmiş" diyenleri duydukça yürüyüş süresini ve tempoyu daha da artırdım. Ama tartılmam lazım. Neredeyim? Zira önümü görmeliydim. Her zaman eczaneye uğramak da olmazdı. Bir baskülüm olmalıydı. Hangi marka baskül almalıydım, ha

Türk Telekom Ses Verdi *

Cumartesi günü gazetemizde yayımlanan "Türk Telekom'a Açık Mektup" başlıklı yazım üzerine, Türk Telekom aynı gün aradı. D... isimli müşteri yetkilisi "Bize yazdığınız açık mektup üzerine aradığını, yardımcı olmak istediğini söyledi. Kendisiyle yaklaşık 26 dakikalık bir görüşme yaptım. Görevliye, yazımda dile getirdiğim hususları kısaca izah ettim.  Bu kısa girizgâhtan sonra temsilcinin verdiği cevaplara geçmeden önce bir hususu belirtmek isterim. Hem cumartesi ve bugün yayımlanan yazım, her ne kadar benim şahsi meselem olsa da cumartesi günkü yazımı sosyal medyada paylaşınca sorunun, sadece benim sorunum olmadığını, bu vb. konularda GSM operatörü müşterilerinin sorunlarının da ortak olduğunu yazdıkları yorumlarından anladım. Yazmış olduğum açık mektupla mağdurlara tercüman olmuş oldum. Bu açıklamadan sonra müşteri temsilcisinin yazıma ve söylediklerime binaen verdiği cevaplara kısaca yer vermek istiyorum: Herhangi bir taahhüdüm bulunmamasına rağmen tahakku

Kadının Fendi Erkeği Yener *

İstanbul Sözleşmesi üzerine Dilipak'ın yazdığı yazı, gündem olmaya devam ediyor. Yazdığı yazıdan dolayı Dilipak hakkında 81 ilde suç duyurusunda bulunuldu. Sayın Cumhurbaşkanı da yaptığı açıklamayla Dilipak'ı kınayarak tarafını seçmiş oldu. Gördüğünüz gibi kılıçlar çekildi. Kılıcını geri kim çeker, bunu zaman gösterecek. Bana göre İstanbul Sözleşmesi eksisi ve artısıyla masaya yatırılıp bir güzel tartışılmalıydı. Görüyorum ki Sözleşme üzerinden başlayan tartışma, başka alanda devam edecek. Kimi Dilipak'ın yanında yer alarak karşı tarafı eleştiriyor, kimi söylediğinden dolayı Dilipak'ı eleştiri bombardımanına tutuyor, kimi zamanı mı aranızda sulh yapın diye üzülüyor, kimi de ne haliniz varsa kendi aranızda halledin, hatta birbirinizi kırın diye bıyık altından gülüyor. Kendi adıma burada şunu söylemek isterim. Bu savaşta bir sulh olmazsa bu kavganın bir galibi olur ama sonuçları itibariyle bu savaşın bir kazananı olmaz. Galip taraf güçlü taraf olur. Halihazırda

Okullar Açılmalı *

Bilim Kurulunun tavsiyesi üzerine okullar 31 Ağustos'ta uzaktan, 21 Eylülde de aşamalı ve seyreltilmiş eğitime geçecek. Uzaktan eğitimi mart ayından itibaren gördük. Aşamalı ve seyreltilmiş ile ne kastedildiğini uygulama aşamasında öğrenmiş olacağız.  İlerleyen zaman diliminde salgının artma ve azalma seyrine göre Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde MEB epey bir değişikliğe gideceğe benziyor. Öncelikle alınan karar ve takvimin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Bilim Kurulunun aldığı bu tavsiye kararında, salgının daha da yayılmasını önlemeyi ve çocukların sağlığını korumayı önemsediği anlaşılmaktadır. Sağlık önemli elbette. Hele bu, çocuklarımızı ilgilendiriyorsa akan sular durur ve durması lazım. MEB, Bilim Kurulunun tavsiyesine uyarak yüz yüze eğitimi 21 Eylüle aldı. Ümit ediyorum ki sonbahara doğru artacağı öngörülen salgın gerekçe gösterilerek yüz yüze eğitimde tekrar bir erteleme yapılmaz. Tamam, çocuklarımızın sağlığı önemli ve onları korumalıyız. Am

Akyokuş Seyir Tepesi *

Günübirlik yürüyüşlerimde biraz yokuş tırmanayım, tırmanırken ter atayım diye rotamı zaman zaman Akyokuş Seyir Tepesine çeviririm. Buraya tırmanmanın, 24 saat dalgalanan ay yıldızlı bayrağa ulaşmanın, sonrasında inişe geçmenin ve püfür püfür esen bir havada yürümenin, yürürken ayağının altındaki Konya'yı temaşa etmenin zevki bir başka. Ayaklarıma kara sular inse de yürürken hış-mış bıraksa da macera arayan yürüyüş severlere tavsiye ederim. Bu kısa girizgâhtan sonra Seyir Tepesinde birbirinin tekrarı olarak gördüğüm bir hususa değinmek istiyorum. Büyükşehir Belediyesine ait en az iki zabıta aracını görürüm bu tepeye çıktığım her akşam. Bazen bunlara takviye olarak gelen trafik polis aracını da görürüm. Polis ve zabıta görevlilerinin görevi, aşağıdan yukarıya uzanan seyir tepesinin sağına, bisiklet yoluna park edilmiş araçları yerinden kaldırmak. Durmak ve park etmek yasak levhalarına rağmen soluklanmak, fotoğraf çekmek/çekinmek ve şehri temaşa etmek için duran araçları kaldırma

Görün Maharetimi ve Yazın Bir Kenara!

Bugün kendimle gurur duydum. İşte kabiliyet, işte yetenek dedim kendi kendime. Tamam, pek göstermiyorsun ama sende müthiş yetenek var. Tek eksiğin keşfedilmeyi beklemek dedim. İstedim ki bu gurur kendimde kalmasın, siz de haberdar olun ki kiminle sosyal medyada aşık attığınızı bilin. Alışverişten çıkıp aldığım eşyaları bagaja koydum. Bagajı kapattıktan sonra aldığım yetmezmiş gibi bir başka markete uğramak için arabama bindim. Yola çıktım. Sağ, sol, geri geri derken ışıkta durdum. Belediyemizin hizmetlerinden kasislere çıkıp indim.  Dakikalar sonrasında yeni marketin parkına aracımı park ettim. Araçtan inip markete yönelirken bagajın üzerinde simsiyah bir şey dikkatimi çekti. Bir telefondu. Bir an için biri aracımın üstüne bir telefon koymuş. Sanırım bana hediye etmiş olmalı dedim. Bir sevindim bir sevindim. Sonra cebime davrandım. Cebimde telefonum yoktu. Bagajın üstünde gördüğüm benim emektar telefondan başkası değildi. Market çıkışı tuzlu ödemem aklımı başımdan almış olmalı

Rektöre Altın Öğütler

Bir rektörümüz daha sistem kurbanı oldu diyeceğim ama sistem işliyor. Sayın rektör, sistemden ziyade acemiliğinin kurbanı oldu. Gördüğüm kadarıyla rektör, eşini işe yerleştirmede acemilik yaptı. Benim rektörlük tecrübem yok ama hayat tecrübem var. Eş ve akraba yahut bir tanıdığını bir yere atamanın kurallarını çok iyi bilirim. Arasaydı "Abi, şu bizimkine bir iş ayarlayacağım, bu işler nasıl oluyor" deseydi yaşça bir büyüğü olarak kendisine yardımcı olmak isterdim.  Eşekten düştükten sonra akıl veren çok olur ama atama kıstaslarını buraya yazacağım. Her ne kadar iş işten geçmiş olsa da rektörün önü açık. Bugün düştü, yarın tekrar ayağa kalkabilir. Önerilerim işte o zaman işe yarar. Yaptığım sadece rektöre yardımcı olmak değil, diğer üst görevde bulunan insanımıza da bir yol gösterici niteliğindedir. Zira böyle basit şeyler için yetişmiş değerlerimizin düşmesine gönlüm razı olmaz. Çünkü kolay yetişmiyor böyleleri.  Şimdi rektör oğlumuz nezdinde oğlumuza, kızımıza, eşimize,

Gençler Yol Ayrımında *

Gençlerin okul öncesi, ilk, orta ve lise okuma serüveninden bahsetmeyeceğim. Bunlar her çocuğumuzun okumakla yükümlü olduğu öğretim kademeleridir ve zorunludur. Bu, ayrı bir yazı konusudur. Burada liseyi bitirmiş üniversite tercihinde bulunacak çocuklarımız üzerine birkaç kelam etmek isterim. Üniversite tercihlerine gelmeden önce bazı bilgilere yer vereceğim: *2020 yılı itibariyle 129’u devlet, 77’si vakıf olmak üzere 206 üniversitemiz var. *Üniversitelerde okumakta olan öğrenci sayısı, (2019 Mayıs itibariyle) 1 milyon 492 bin 277’dir. *Çoğu bölümler tercih edilmediği için kontenjanını dolduramamıştır. *2020 YKS’ye 2,5 milyona yakın öğrenci müracaat etmiş; TYT’ye 2.296.138, AYT’ye 1.672.376, YDT’ye 105.579 aday katılmış, sonuçlar 28 Temmuzda açıklandı. *Üniversiteli olmak isteyen adaylar 6-14 Ağustos tarihleri arasında tercih yapmak zorundalar. Bilgilerden anlaşılacağına göre üniversite sınavına giren öğrenci sayımız çok, aynı zamanda her öğrencinin okuyabileceği üniversit