Ana içeriğe atla

Boş Sigara Paketleri

Yürüyüş yaparken tertemiz yol ortasına atılmış sigara paketleri görürüm zaman zaman. Hiç dürülüp bükülmemiş. Sanırsın ki biri cebinden sigara paketini düşürmüş. 
Düşüren adına üzülmekle beraber içi dolu paket buldum diye bir seviniyorum bir seviniyorum. Sormayın. Yazık olmasın, yağmur yağar; ıslanır, bir çocuğun eline geçer; içmeye kalkar, bir araba çiğner, şunu şuradan kaldırayım diyorum. Hemen, ya içi boşsa, diye aklıma geliyor.
Aklıma gelen başıma geliyor. Elimi kirletmeden ayağımla pakete bir vuruyorum. Paket önümden uçarcasına yuvarlanıp gidiyor. Giderken de ses çıkarıyor. Biliriz ki içi boş olan fazla ses çıkarır. Belli ki paketin içi boş ve atan da düşürmemiş, bile bile atmış. Atarken de az sonra bizim sazan gelir, paket buldum diye sevinir. Sevinci de kursağında kalır. Bu kadar sevinç ve ardından gelecek üzüntü, ona da bana da yeter diye düşünüyor olmalı.
Şimdi siz yollara, parklara, bahçelere ve caddelere izmaritler niçin atılıyor, hatta arabanın küllüğü yolun ortasına boşaltılıyor, bir de kocaman paketi güpegündüz insanların gelip geçtiği yerlere atarak çevre kirletiliyor. Biten paketler niçin çöpe atılmaz diyeceksiniz. Bu serzenişinize ve isyanınıza saygı duyarım. Çünkü siz, işe temizlik yönünden bakıyorsunuz ve haklısınız. Dervişin fikri ne ise zikri de o olur.
Siz derviş böyle düşünürken ben derviş böyle düşünmüyorum. Bugüne kadar attığım her tekme, karavana yani boşa kürek çekmek olsa da gördüğüm bükülmemiş paketler, benim için bir umut kaynağı.
Bulduğum paketlere yine tekme atmaya devam edeceğim. Zira pes etmedim. Bir gün biri, düşüp şaşacak ve dolu paketini düşürecek. Böylece bahtım açılacak ve yüzüm gülecek. Ben gülerken o üzülecek.
Doluymuş gibi görünen paketleri yere atanlara bir de şu yönden bakalım. Adam efkârlı. Hem dertten hem de zevkten içiyor. Ne yaptığını kendi biliyor mu sanki. Dertli ve zevkli iken bir de biten paketi mi çöpe atsın. Daha neler... Var mı başka emriniz. Adamın kahyası mısınız yoksa… Çöpe kadar nasıl gitsin sonra. Belediye çöp kutularını belli mesafelere koyuyor. Her yere çöp kutusu koymuyor ki...
Benim boş paketi atanlara kırgınlığım ve kızgınlığım, görüntü kirliliğine değil. Çevreyi şu ya da bu şekilde zaten kirletiyoruz. Beni boşu boşuna heveslendirmeleri ve paketlerine bel bağlamamdır beni kızdıran. Tamam, zamanları yok, yola atacaklar. Bari paketi bükerek atsalar da beni yorup heveslendirmeseler. Bunu yapmaları herhalde pek zor olmasa gerek.
Haydi göreyim sizi tiryakiler! Bu isteğimi herhalde yerine getirirsiniz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde