Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Fıkra etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kiralar Maaşı Geçti De Yeter

Bey amcanın yaramaz mı yaramaz bir oğlu varmış. Hiçbir işte dikiş tutturamamış. Kırdığı önünde, döktüğü arkada imiş. Babası hep arkasını toplamış. Bundan bir şey olmaz, vatan ve millete hayır gelmez demiş durmuş. Ama ne edersiniz ki evlat. Ne alınır ne de satılır. İllallah demiş baba oğlundan. Senden bir cacık olmaz demiş durmuş. Senin gibi evlat evlerden ırak demiş. Ve dişlerini sıka sıka ömrünü tamamlamış. Gel zaman git zaman bey amcanın oğlu köye muhtar olmuş. Oğlanın muhtar seçilmesi babaya göre kıyamet alameti. Ama baba görmemiş bu durumu. Kedi olalı bir fare tutan oğlanın muhtarlığı nasıldır bilinmez ama oğlanın keyfine diyecek yoktur. Hiçbir işe yaramaz ve bir kesere sap olmaz dediği oğlunun muhtarlığını babası görse idi garibim kalpten giderdi mutlaka.  Bir zaman olmuş. Köydeki bir faniye hak vaki olmuş. Cenazeye son görevini yapmak üzere muhtar da merasime katılmış ve salın başına gelmiş. Sala yapışmış ve mevta ile konuşur gibi kendi kendine konuşmuş. "A

Altın Tepside Sunulan Bir Seçim

Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’nin yenilenmesi in ardından şimdi sıra geldi mahalli seçimlere. Bir ittifak dimdik ayakta. Bir ve beraber seçime giderken diğer yamalı bohça ittifaktan eser kalmadı. İttifakın en büyüğü ve her seçimin mağlup lideri partisinin genel başkanlığını kaybetti. İttifak ortakları tuz buz oldu. Hepsi her yerden aday gösterme yarışına girdi. İttifakın gizli ortağı dedikleri parti bile en güçlü figürünü bir metropolden aday göstermeye hazırlanıyor. Sence bu seçimin galibi kim olur? Fıkra sever misin? Kim sevmez ki... O zaman dinle. “Kastamonu’da  bir kişi resmi olarak işe alınacaktır. Sınava çok kişi müracaat eder. Sınava girecek  torpilli kişi önceden belirlenir. Komisyon toplanır. “Kazanacak adayı ilk önce çağıralım, basit bir soru soralım, formalite yerine gelsin” denir. Başına talih kuşu konan aday ilk sırada sözlü mülakata alınır. Kendisine: “Kastamonu ile Abana arası 101 km'dir.  Abana’dan çıkan bir kuş 50 km hızla gelirse Kastamonu’ya  ne kadar sürede

Ali Osman Koçkuzu'nun Ardından

80’li yıllarda bir öğretim görevlisi, mezun olacak son sınıf öğrencilerin hadis dersine girer. Bazı öğrencilerin vize/finali iyi geçmez. Kendileri için hayat-memat meselesidir. Kimi evli kimi evlenecek. Öğretmen olmak için diploma almaları gerekiyor. Ne kadar durumlarını anlattılarsa da geçer not alma konusunda hocalarını ikna edemezler. Kara kara düşünürlerken akıllarına hocanın annesi gelir. Üşenmezler. Hocanın evini öğrenip annesiyle görüşmeye ve durumlarını anlatmaya karar verirler. Hoca evde yokken teyzeye misafir olurlar: “Teyze, biz oğlunun talebeleriyiz. Dersinden kalacağız. Çoğumuz Konya dışından gelen ve kirada oturan, kira parasını kıt-kanaat denkleştiren öğrencileriz. Eğer kalırsak okul uzayacak, diploma alamayacağız“ şeklinde  durumlarını anlatırlar. Teyze, çocukların durumuna üzülür:                         “Siz o işi bana bırakın” diyerek onları uğurlar. Akşam oğlu eve gelir. Anne, “Oğlum! Şu, şu, şu isimli çocukları dersinden geçireceksin. Ben onlara söz ver

Seçme Fıkralar (28)

Ellah Ellah!  Fakir bir Erzurumlu bir ramazan günü öğle namazını kılmak için abdestini alır, caminin yolunu tutar.  Namaza daha vakit var. Caminin önündeki banka oturur. Az sonra yanına biri gelir. Her ikisi de ezanı beklemeye koyulur.  Sonraki gelen elini cebine atar. Cebinden bir deste dolar çıkarır. Tek tek saydıktan sonra çıkardığı cebine dolarları koyar. Sonra elini diğer cebine atar. Oradan da çokça avro çıkarır. Bunları da tek tek sayıp diğer cebine koyar. Sonra elini arka cebine atar. Oradan da Türk lirası çıkartıp saydıkça sayar. Cebindeki envaiçeşit tüm paraları bu şekilde saydıktan sonra arkaya yaslanır. Eline aldığı tespih ile iki defa Ellah Ellah deyince, tüm bu olup bitenleri izleyen fakir Erzurumlu, eliyle yukarıyı işaret ederek "Ver ver. Daha adını söylemeyi bile bilmiyor" der ve okunmaya başlayan ezanla birlikte namaz kılmak için camiye geçer. Ardından da cebi para dolu Erzurumlu girer. Fakir Erzurumlu, camiye gelen herkesle beraber cemaatle n

Ağlama Seçeneği

Efendim, seçimler nasıl sonuçlanır? Seçim akşamı belli olur. Bıçak sırtı gibi. Kazanan kıl payı kazanır, kaybeden de kıl payı. Bir tahminde bulunsan. Seçim ortada görünüyor. İki büyük ittifaktan biri ilk turda ipi göğüsler. Kazanma umudu olmayan aday biraz fazla oy alırsa ikinci tura kalır. İkinci turda büyük ittifaklardan kazanan aradaki farkı açar. Şunlar kazanırsa, ülkeyi felaket bekliyor.  Aynı şekilde bunlar kazanırsa, ülke felaket olur diyen kesim de var. Yani felaket tuttuğun adaya, bulunduğun yere bakış açına göre seçmenden seçmene değişiyor. Sence hangisinin gelmesi felaket olur? Ben böyle düşünmüyorum. Hangisi gelirse gelsin, ceremesini sen, ben, o, biz, siz, onlar çekecek. Yani seçimden sonra vatandaş olarak yükümüz ağırlaşacak. Ev ödevimiz artacak. Sırtımıza ağır yük binecek. Kısaca anamız yani biz ağlayacağız. Ne demek bu? Nasrettin Hocanın gurbete gelin verdiği iki kızı varmış. Hanımı bir gün bey bey, şu kızlar ne yer ne içer, ahvali nedir, git bir bak

Seçme Fıkralar (26)

Seyis “Bir kilisede inananlarına sürekli vaaz veren bir papaz, vaaz için hazırlığını yapmış, kiliseye geçmiş. Bir de ne görsün. Kilisede cemaat olarak sadece bir kişi var. Kısa bir şaşkınlıktan sonra “Arkadaş, vaaza hazırlanmıştım ama kimse yok, ne yapayım? Anlatayım mı? Zira sadece sen gelmişsin” demiş. Kiliseye vaaz dinlemeye gelen kişi, “Efendim, ben seyisim, bu işlerden anlamam, atlardan anlarım. A ma tüm atlar kaçtı, geriye bir at kaldı diye geri kalan bir ata yem vermemezlik yapmazdım” deyince, papaz vaazını vermeye başlamış. Uzatmış da uzatmış. Seyis sıkılmış sıkılmaya. Ama vaazı dinleyen tek kişi olduğu için kiliseden çıkamamış. Nihayet papaz vaazını bitirdikten sonra seyise “Vaazımı nasıl buldun” diye sormuş. Seyis, “Efendim, dedim ya ben seyisim, atlarsan anlarım, vaazdan anlamam. Yalnız tüm atlar kaçtı diye geri kalan tüm yemi bir ata yedirmezdim” demiş. * Çana pisleme Kilisenin çanına her gün bir kuş konarmış. Kuş bu, her gün çanın üzerine pisleyip sonra

Seçme Fıkralar (25)

Sünnet deseymiş Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden oburmuş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırırlarmış. Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş. Mollalar Hoca'yı memnun etmek için: “Aman ne güzel çocuk...Adı ne bunun? diye sormuşlar. Hoca: “Adı Farzdır”, demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar: “Bu ne biçim isim Hoca Efendi?” demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık. Hoca hemen taşı gediğine koymuş: -Yaaa! Sünnet deseydim, onu da yiyecektiniz. Vaaz Papazın biri vaaz verecekmiş ama çok heyecanlanıyormuş. Gitmiş başpapaza, “Papaz efendi, ben vaaz vereceğim ama çok heyecanlanıyorum” demiş. Papaz, “O zaman git, biraz şarap iç heyecanın geçer” demiş. Adam, şarabı içmiş, sonra da vaazı vermiş. Vaazdan sonra gitmiş papaza, demiş nasıldı, papaz efendi, beğendiniz mi? Papaz,   "Güzeldi yavrum ama bazı hatalar

Seçme Fıkralar (24)

Hürriyet ve Zürriyet Osman Yüksel Serdengeçti İsmet İnönü zamanında epey hapis yatarak hürriyetten yoksun kalmış. Hiç çocuğu da olmamış rahmetlinin. Hanımının adı da İsmet’miş. Onca sıkıntı ve derdin arasında nüktedanlığı da terk etmemiş. Bir gün “İki İsmet’ten çok çektim. Biri hürriyetinden, diğeri de zürriyetimden etti” demiş. Öyle zannediyorum, Serdengeçti aynı zamanda çok zeki biri olmalı. Değilse böyle ince espri yapmak her kişinin harcı değil. Çünkü espriyi zeki insan yapar, espriden de zeki insan anlar. Esprinin en güzeli de aslı olan şeyler üzerine yapılanıdır. Ümmü’nün İmamlığı Tansu Çiller başbakan olduğu zaman Türkiye’de bir ilk gerçekleşir. Çünkü ilk Türk başbakanı oldu. Bunun üzerine bir köşe yazarı köşesine şöyle bir fıkra taşıdı: Haccın karayolu ile yapıldığı eski zamanlarda, köyün cami hocası hacca gitmeye karar verir. Muhtarın başkanlığında hoca yolcu edilir. Hocayı uğurladıktan sonra haccın uzun süreceği aklına gelen muhtar adamına, “Koş, hocaya sor. Yer

Seçme Fıkralar (23)

Nasıl Tanıyamazsın?  18 yıl önce lise üçüncü sınıfta bir saatlik ahlak dersine giren Mehmet adında bir öğretmenimiz vardı. Öğretmenevine takılırdı hep. Yaz dönemi ara ara biz de takılırdık. Bir saatlik derste o bizde, biz onda bir iz bırakmasak da hocamızdı. O bizi tanıyamasa da görünce, hocam, lise üçte ahlak dersimize girmiştiniz. Nasılsınız der, halini hatırını sorardık. Yine bir gün birkaç arkadaş öğretmenevine buluştuk. Hocamız bizi görünce yanımıza gelip oturdu. Hoşbeş derken bizi bize bırakmadı. Sigara içeceğiz, öğretmenimiz ne de olsa içemiyoruz. Bu esnada yanımıza bir sınıf arkadaşımız geldi. Öğle aralarında Fuar kapısının arka tarafına gelir, gizliden gizliye sigara tüttürürdü. Yani iyi sigara içerdi. Hatta asansörde bile içmişliği vardır. Bu arkadaş bir gün sigarayı attı. Bir daha da ağzına almadı. İçenlere de ne pis kokuyor diye hep rahatsızlığını söyledi ve herkese Allah kurtarsın dedi. Aramıza katılan bu arkadaşa, sigara içmediğini bildiğim halde ha sigaraya kap

Seçme Fıkralar (22)

Belli oluyor mu abi?   Kürtlerin olduğu bir Güneydoğu ilinde çalışıyorum. Öğretmenlerin hemen hemen hepsi de Kürt. Dersten çıkıp biraz soluklanmak için öğretmenler odasına girdim. Girdim ama herkes televizyonun önünde ve ayakta televizyonda yayımlanan bir görüntüye bakıyordu. Baktım, Apo Türkiye’ye getirilmiş, gözleri bantlı bir şekilde uçaktan indiriliyor. Mesele anlaşılmıştı. Onlar bakadursunlar. Geçip arka koltuğa oturdum. Onların duyacağı şekilde içiniz kan ağlıyor değil mi diye seslendim. Sesimi duyan öbür köşede oturan kendisi de bir Kürt olan öğretmen, yerinden kalkıp yanıma oturdu. Nüktedan biri idi. Taşı gediğine koyardı. Üstat, fıkra sever misin dedi? Kim sevmez dedim. O zaman anlatayım, söyleyeceğimi en son söyleyeyim dedi: Adamın biri basur olmuş. Doktor doktor dolaşmış. Hepsi bu derdin çaresi ameliyat demişler. Ameliyat olmaya olacak ama namus elden gider diye ameliyata pek yanaşmak istemez. Ağrılar iyice artınca sonunda operasyona razı olur. Ameliyat olmuş ve ta

Seçme Fıkralar (21)

Kürtler şeytan soyundan mı? Her seçim olduğu gibi 1995 seçimleri de çok çekişmeli geçer. Akademisyen ve yazar olan biri de milliyetçi bir partiden Gaziantep birinci sıra vekil adayı gösterilir. Bu yazarın yazdığı bir eserinde “Kürtlerin şeytan soyundan olduğuna” dair bir efsaneye yer verir. Kitabı ne zaman yazdı bilmiyorum ama propaganda döneminde tetikçi bir gazete, “Kürtler şeytan soyundan mı” manşetiyle bu kitabı ve yazarını sürmanşetten verdi. Bu seçim zamanında Güneydoğu’da Kürtlerin yaşadığı bir ilçede çalışıyorum. 60 kadar öğretmenin 50-55 kadarı Kürt menşeli. O gazeteye abone olan bir Kürt öğretmen, öğretmenler odasında otururken gazeteyi önüme koydu. “Bundan sonra sizinle kardeş değiliz” dedi. Beklemediğim bu tavra şaşırdım. Ne oldu, ne yaptık dedim. Manşeti oku dedi. Okuyunca meseleyi anlamış oldum. O yıllarda Hac’da şeytan taşlamak isteyenlerin sıkışması sonucunda ezilmeler meydana geliyor, her yıl epey kişi ölüyordu. Öğretmen arkadaşa senin okuduğun gazete böyledi

Seçme Fıkralar (20)

Kadılarda hutbe içeriği   Eskiden hutbeleri devlet başkanları irat edermiş. İçerik olarak dini, siyasi, ekonomik, sosyal vb. her konuda hutbede açıklama yapılırmış. Abbasilerle birlikte hutbe irat etme görevi kadılara tevdi edilmiş. Konu olarak da sadece dini içeriğe yer verilmeye başlanmış. Bu konuyu Adıyaman’da çalışırken Hitabet dersinde vurgulayarak işledim. Bunu sınavda şu şekilde sordum: Daha önce okunan hutbelerde her konu hutbelerde ele alınırken Abbasiler zamanında hutbe okuma görevinin kadılara bırakılmasından sonra hutbelerde içerik yönünden nasıl bir değişiklik olmuştur? Yani hutbeler nasıl bir hüviyet kazandı? Bu konuyu işlerken konuya ve vurguya Fransız kalan bir öğrencim, sorudaki kadıyı da kadın diye okur ve cevap olarak şunu yazar: “Hocam, kadınlar hutbe okumaz ki hutbenin hüviyeti değişsin”. Nasıl faziletli olunur? Adana’da bir lisede görev yaparken 10.sınıflarda     “Nasıl faziletli olunur?” başlıklı bir konu vardı. Faziletin ne demek olduğunu açıklad

Seçme Fıkralar (19)

Yellenmenin Miladı Köyün birinde bir papaz köylüye vaaz verirken sesli bir şekilde yellenir. Papaz bu durumdan çok utanır ve köyü terk eder. 10-15 yıl geçtikten sonra köylü olanı unutmuştur diyerek köye dönmeye karar verir. Köyün girişinde 12 yaşlarında bir çocuğa rastlar. “Çocuğum, adın ne, kimin oğlusun, kaç yaşındasın” gibi sorular sorar. Çocuk: “Adım John. Bakkalın oğluyum. Papazın yellenmesinden 2 yıl sonra doğmuşum.” cevabını verir. Türk polisi Adana’da yaşarken evimin önünde dikdörtgen şeklinde büyükçe bir tarla vardı. Tarla her yıl ekilir, biçerdöver tarlaya girdikten sonra anızı yakılırmış. Eşim duymuş bunu. Bir düşüncedir aldı beni. Çünkü Adana’da yaşayanlar bilir. Kapı, pencere yaz günü hep açık olmalıydı. Burayı bir yakarlarsa, isi, sisi, uçuşan siyahlıklar eve doluşurdu. Kapı ve pencereyi kapatsan, sıcaktan bunalırsın. Bir vatandaşlık görevi olarak bu durumu polise bildirmeliydim. Onlar da tedbir almalıydı. Aradım 155’i. Çıkan görevliye durumu izah ettim.

Seçme Fıkralar (18)

Konya’da kaybolsa Kendimin ve çocuklarımdan iki tanesinin saç rengi havuç rengidir. Emsallerimizden farklı olan bu renk bizim alametifarikamızdır. 2000 öncesi il dışında görev yaparken yaz tatilini geçirmek için memleketim Konya’ya gelmiştim. Dönüş yaklaşırken 8-9 yaşlarındaki çocuğumun gözünde sivilceye benzer bir kızarıklık ve şişlik oluştu. Göz bu. Şakaya gelmez. Bir hastaneye göstereyim istedim. Sevk almam gerekiyor. Çünkü o yıllarda memurun kendisi ve yakını direk hastaneye gidemiyor. İl dışında çalıştığım için de dış kadro sevki il veya ilçe milli eğitimden almam gerekiyor. Yine o yıllarda kırtasiyeciden alıp bilgileri doldurduktan sonra çalıştığımız okulun müdürüne imza ve onay yaptırdığımız defter şeklinde sağlık karneleri vardı. Bu karnelere her yıl, “Falan halen okulumuzda öğretmen olarak görev yapmaktadır” yazıldıktan sonra tekrar onaylanırdı. Büyüklerde fotoğraf yapıştırılır, küçüklerde yapıştırılmazdı. Bildiğim kadarıyla hastanelerde bu karnelerin yüzüne bakan da olmazdı

Seçme Fıkralar (17)

En iyi vali Adamın biri Erzurum'a vali tayin edilmiş. Gitmiş, görevi devralmış. Halkı ve çevreyi tanımak için çıktığı gezilerin birinde köy halkına sormuş: “Şimdiye kadar Erzurum'a tayin edilmiş valiler içinde size en çok hizmet eden hangisiydi?” Köylünün biri cevap vermiş: “Sizden iki önceki vali, Mehmet Paşa’ydı. “Yaaaa, öyle mi, peki size ne gibi hizmetler yaptı?” -Daha Erzurum'a gelirken yolda, Bayburt'ta öldü. Devlet Sırrı İçip kafayı bulan bir sarhoş, sokakta 'öküz başbakan öküz başbakan' diye sayıklıyormuş. İki polis adamı karakola götürmüşler. Sonra adam mahkemeye çıkmış. İdam cezası almış. İdam edilmeden önce cezasının nedenini sormuş: “Bu ülkede demokrasi vardı hani? Herkes istediğini söyler.” “Senin suçun o değil ki... Devlet sırlarını ifşa etmek. Ölü Sayısı İçindeki 4 kişilik mürettebatıyla birlikte bir uçak mezarlığa düşer. Kurtarma ekibinin başına Temel getirilir. Uzun bir aradan sonra Temel, ilk basın toplantısını düzenlemek

Seçme Fıkralar (16)

Akıllı Eşek Milletvekilinin biri bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş. Yanındaki köylüye sormuş: Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor ? Efendim, demiş köylü, o zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale edince tekrar harekete başlıyor. Akıllıca, demiş vekil. Peki, eşek olduğu yerde durup da başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu? Anlayamam ama ne gezer efendim sizin gibi akıllı eşek buralarda. Devlet Sırrı İşsizdi, parasızdı; kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline. Bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı. "Hem bütün hırsımı ondan alırım hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder, meşhur olurum hem de altı ay ekmek elden su gölden; yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi

Seçme Fıkralar (15)

Peşin Namaz Bektaşi ile bir hoca birlikte yola çıkmışlar. Bir süre sonra hoca: “Namaz saati” demiş, başlamış namaz kılmaya. Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam. Bektaşi’nin beklemekten canı sıkılmış. Hoca namazı bitirince sormuş: “Yahu bu ne uzun namaz böyle?” “Kazaya kalmış namazlarım vardı, onları eda eyledim. Bektaşi: “Eh, ben de bir namaz kılayım” demiş ve başlamış namaza. Ama ne namaz... bitmiyor, sonunda hoca dayanamamış: “Erenler, senin namaz da uzun sürdü”. “Önümüzdeki haftanın namazını kıldım”. Hoca şaşırmış: “Yahu olur mu böyle şey?” Bektaşi gülmüş: “Allah senin veresiyeni kabul ediyor da benim peşinimi niye kabul etmesin? ” Trafik Papazın biri bisiklet kullanırken polis bunu durdurmuş. “Ehliyet ve ruhsat lütfen!” demiş. Papaz, “ehliyetim yok ama cebimde incilim, sağ omuzumda İsa, sol omuzumda iyi melek var” demiş. Polis, “Hem ehliyetin yok hem de bisiklete üç kişi biniyorsun” demiş. Papaz ile Zangoç Papaz, iki metre ilerisinde duran Zangoç’