80’li yıllarda bir öğretim görevlisi, mezun olacak son sınıf öğrencilerin hadis dersine girer. Bazı öğrencilerin vize/finali iyi geçmez. Kendileri için hayat-memat meselesidir. Kimi evli kimi evlenecek. Öğretmen olmak için diploma almaları gerekiyor.
Ne kadar durumlarını anlattılarsa da geçer not alma
konusunda hocalarını ikna edemezler.
Kara kara düşünürlerken akıllarına
hocanın annesi gelir. Üşenmezler. Hocanın evini öğrenip annesiyle görüşmeye ve
durumlarını anlatmaya karar verirler.
Hoca evde yokken teyzeye misafir
olurlar: “Teyze, biz
oğlunun talebeleriyiz. Dersinden kalacağız. Çoğumuz Konya dışından gelen ve
kirada oturan, kira parasını kıt-kanaat denkleştiren öğrencileriz. Eğer
kalırsak okul uzayacak, diploma alamayacağız“ şeklinde durumlarını
anlatırlar.
Teyze, çocukların durumuna üzülür: “Siz o işi bana
bırakın” diyerek onları uğurlar.
Akşam oğlu eve gelir. Anne, “Oğlum! Şu, şu, şu isimli
çocukları dersinden geçireceksin. Ben onlara söz verdim." der.
Hoca; “Ana durum bildiğin gibi değil, bu dediklerinin
dersleri zayıf. Çalışmadılar. Onları geçiremem.” şeklinde cevap verdiyse
de annesinin, “Eğer geçirmezsen analık hakkımı ve emzirdiğim sütümü helal
etmem bak...” tehdidi karşısında kara kara düşünme sırası hocaya geçer.
Ertesi gün okula gider. Odasına bahsi geçen öğrencileri
çağırır. Onlara: “Oğlum! Anamı bu işe niye karıştırdınız? Bir daha anamı
karıştırmayın.” der.
Olayın sonunda öğrenciler mezun
oldu mu bilmem. Zira duyduğum bu kadar.
Allah rahmet eylesin. 29.11.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder