Ana içeriğe atla

"Davetiye 2 Kişiliktir"

Üzerinde "Davetiye 2 kişiliktir" not yazılı bir düğün davetiyesi aldım. Davetiye üzerinde bu şekil not çok yaygın değil. İçinizden rastlayan vardır. Notu görünce garipsemiş olabilirsiniz.

Bana çok garip gelmedi. Belki de olması gereken bu şekil not yazılmasıdır. Hatta "Düğünümüze çiçek gönderilmemesi, kap-kacak getirilmemesi şeklinde ilave notlar eklenmelidir. Çünkü ne gönderilen çiçek, ne de getirilen kap-kacak sadra şifadır. Düğün sahibinin işi yoksa düğün bittikten sonra yorgun-argın bir şekilde iken getirilen eşyayı ve çiçekleri evine taşısın. Çiçek kuruyacak, kullanmayacağı birbirinin aynısı hediyeyi muhafaza için evinde depolayacak. Hediye faslı başlı başına bir sorun. Şimdi gelelim 2 kişilik davetiye notuna.

İçinizde düğünlere iştirak etmeyeniniz yoktur. Düğünde ikram edilen yemeğin yetmediğine de şahit olmuşsunuzdur. Davetli olarak gittiğiniz düğünden karnınızı doğurmadan geri dönünce ne hissettiniz? Ya düğün sahibi yemek yetmeyince kimseye görünmemek için kaybolur, ayakta dursa bile  başından kaynar sular dökülmüş hisseder. Bir de yemeğin yetmediğini görenlerin gittikleri yerde "Falanın yemeği yetmedi, gelen geri döndü, aman senin düğün onunkine benzemesin" dediğini bir düşünün.

Düğünde yemek niçin yetmez? Gelecek sayıdan daha fazla bir davetiye mi bastırmıştır düğün sahibi? Belki şunun da gönlü olsun, bunun da gönlünü yapalım, şunu çağırmazsak olmaz deyip fazla çağıran olmuş olabilir. Ama bunun dışında yemeğin yetmemesinin sebebi bizde davetiyeler dipsiz bir kuyu gibidir. Kimin kaç kişiyle geleceği, gelip gelmeyeceği, kız evinden ne kadar katılım olur belli değil. Şurada düğün yemeği var diye davetsiz katılanlar da var. Yemeğin yetmemesinin bir diğer sebebi de normal yemiyoruz. Sofraya oturan kendini merkeze alıyor; arkada bekleyenler var, diğer davetlilere yetmez diye düşünmüyor. Arka arkaya pilav istenir. Üstelik etli olacak. Birini bitirmeden diğeri istenir. Tıka basa yenir. Mide, "Yeter Allah aşkına" der ama biz ona da aldırmıyoruz. Yemekten sonra bir de "Baya yedik" diyor ve sağa sola bakınıyoruz soda bulmak için. Gerçi içi pirinç ile dolu mideyi maden suyu falan paklemez ya. Ha bir umut bizimkisi. Ardından 

Hasılı "Davetiye 2 kişiliktir" notu bana garip gelmedi. Belki de olması gereken bu. Aslında nota bile gerek yoktu. Ama biz istedik böyle not yazılmasını. Çünkü düğüne katılırken normal katılmadık. Hasılı kaç kişi varsa koştuk. Oturduk mu ölümüne yedik. Düğün sahibinin ucu açık bir şekilde cümle alemi doyurma imkanı olamaz. Düğünlere cümbür cemaat değil, temsilen katılmayı öğrenmemiz ve buna alışmamız gerekiyor.
*
Yemeğe eşimle birlikte katıldım. Boş masalardan birine oturduk. Nikahtan sonra yemek servisi yapıldı. Yemek Konya'nın meşhur düğün yemeği değildi. Alakart usulü. Tek tek herkese servis yapıldı. Ayakta bekleyen, arkamızda bekleşen yoktu. Menüde yoğurt çorbası, ardından börek, sonra ana yemek olarak kavurma/pilav, en son tatlı ikramı yapıldı. Kimse ilave yemek istemedi, ortak kaba kalık sallamadı. Az gibi görünen menü herkesi doyurdu.

Konya düğünlerinde yemek faslının bu şekil alakart usulüne geçmesinde fayda var. Çünkü ne israf oldu, ne fazla yendi, ne kargaşa oldu. 200-250 kadar davetli hem yedi, hem oturdu, düğün sahibi yemeğim yeter/yetmez endişesine kapılmadı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde