Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Oh be! Dünya varmış

Normal şartlarda mağazadan hazır pantolon almam. Çünkü genelde dar kesim oluyor. Giyimi de rahat olmuyor. Benim giyeceğim her şey bol ve uzun olmalı. Bol olmalı ki, rahat hareket edebileyim, ayrıca vücut hatlarımı göstermesin. Uzun olmalı ki, kısalırsa veya yıkandıktan sonra çekerse paçasını açtırır uzattırırım. Öyle gördük büyüklerimizden. Boy alıp da kısalıp boşa gitmesin, kilo alır da daralmasın diye. Eskiler uzun ve bola çözüm olur da kısa ve dara çözüm olmaz derlerdi. Bana da onlardan kalmış. Elbise alacaksam mutlaka genişini alırım. Ocak ayı içerisinde yolum bir mağazaya düştü. Kışlık ceket ve parke aldım. Tam çıkacakken yanımdaki arkadaş kadife pantolonlara baktı. Ben de baktım.  Ağarır mı soruma görevliden ağarmaz cevabı aldıktan sonra bir renk beğenerek kabine girdim. Giydikten sonra oturup kalktım. Çok da dar görünmüyor, sıkmıyor, bundan iyisi can sağlığı dedim aldım.  Paçasının yapılması için ödemeyi yapıp pantolonu mağazada bıraktım. Birkaç gün sonra teslim alıp dolabı

28 Şubat ve FETÖ ***

21 Şubat 2017 günü "Yakın Tarih Okumaları" başlıklı bir konuşmayı dinlemek için Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Erol Güngör Konferans salonundaki yerimi almıştım. Hatiplerden biri de Prof Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL idi. Abdülhamit ve dönemini anlatıp günümüzle bağlantı kuran Şimşirgil: " 15 Temmuz’un başlangıcının 12 Eylül olduğunu, 28 Şubatın ise ülkeyi FETÖ’ye otoban yaptığını" söyledi, sözlerinin arasında. 15 Temmuz’u gördükten sonra ‘Postmodern’ darbenin FETÖ’ye yol açmak için yapıldığını dillendirmeye başlamıştım. Şimşirgil’den de bu cümleyi duyunca düşüncemin yanlış olmadığına kanaat getirdim.   Bu darbe vesilesiyle hukukçu, siyasalcı olmak isteyen dindar ve mütedeyyin insanların önü kesilmek istenmiş, getirilen katsayı ucubesiyle de özelde İHL, genelde tüm meslek liselerine kendi alanlarının dışında herhangi bir bölüme girmesinin önü kapatılmıştı. İHL’lerden hukuk ve siyasala gidecek öğrencilerin önü kesilince gözde okullara

Öğretmenimle 43 yıl sonra

Öğretmenim Mustafa VAREL İnsanın unutamadığı kişiler vardır hayatta. Hiç gönlünden çıkmaz. Hep içinde bir özlem vardır. Ah bir görsem, bir araya gelsem der durur. Her daim hayırla yad eder. Çünkü ilk gözünü onda açmıştır; ilk okumayı, ilk yazmayı ondan öğrenmiştir. Küçük yaşta bir ufuk vermiştir. Her şeyden de öte sevmiş ve sevdirmiştir. İlk göz ağrısı denir ya! İşte öyle bir şey. İlkokul öğretmenimden bahsediyorum. Mustafa Varel. Hem anamızdı, hem de babamız desem yeridir. Dünyamız ondan ibaretti. İlkokul 1-3'ü onda okudum. Okullar açılıp okula geldiğimde bir-iki hafta dersimiz boş geçtikten sonra bir başkası, 5.sınıfta ise bir diğeri geldi. 4 ve 5'te beni okutan öğretmenler bende bir iz bırakmadı. İlk öğretmenim ise bende  olumlu derin izler bıraktı. İlk sazı onda gördüm. Saz eşliğinde bize "Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına.." marşını ilk ondan dinledim. O çalar biz sınıf olarak ona eşlik ederdik. Zaman zaman bize hikaye okurdu bir kitaptan.

'Karargâh rahatsız' *

Anlaşılan huylu huyundan pek vazgeçmiyor. Hani bizde: “Bir insan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur” denir ya. İşte  bu cümleyi şimdi: “Bir zihniyet geçmişte ne ise şimdi de o” şeklinde değiştirmek lazım. Yukarıdaki başlık çağın dışında kalmış, kelaynak kuşları gibi demode olmuş bir zihniyetin bilinçaltını göstermektedir. Anlaşılan zaman zaman kendilerini darı ambarında sanıyorlar, halüsinasyon görüyorlar. Gayzlarından çatlıyorlar. 'Karargâh Rahatsız' başlığının “Genç subaylar rahatsız” manşetlerinden bir farkı yok. Bu sürmanşetlere milletin karnı tok. Bu tür haberlerle neyin amaçlandığını herkes biliyor. Eskiden bu tür haberlerle hükümete ültimatom ve gözdağı verilir, ayağını denk alması amaçlanırdı. 27 Nisan e-muhtırası ile denendi bu. Hükümet yemedi. Ardından içimizden devşirdikleriyle dış destekli olarak 15 Temmuz’da bir kalkışma yaptılar. Beceremediler. Son vuruşlarıydı bu. Tüm dünya gördü bunu canlı yayında. Destek veren Avrupa bir ay boyunca kendisine gelemedi. Ge

Pardona Pardon!

Kelime takıntım yok normalde. Önemli olan meramın anlaşılır şekilde anlatılmasıdır. Kelimenin hangi dilden geçmesi de önemli değil. Yine de kelime seçiminde kendi dil ve kültürümüze uygun kelimeleri seçip konuşmaya çalışırım. Dilimize Fransızcadan geçen ve özür dileme anlamına gelen 'pardon' kelimesi nedense hep kulağımı tırmalar. Bana bu kelime özür dileme gibi gelmiyor. Sanki öylesine söylenmiş, içten olmayan yüzeysel bir kelime gibi gelir bana. Günümüzde büyük-küçük herkesin özellikle gençlerin dilinde çok yaygın olarak kullanılmakta. Bu kelime de -sanırım dilimizi Arapça kelimelerden kurtarmak için- Cumhuriyet'in ilk yıllarında Fransızca'dan dilimize aktarılan sözcüklerden biri olsa gerek. Türkçemiz zengin bir dil olmasına rağmen bizde karşılığı olmayan kelimeleri bulmak için TDK'nın yeni kelime türetmesi, bu mümkün değilse diğer dillerden dilimize yakın olan bir kelimeyi  alternatif olarak önermesini  uygun bulurum. Yüzyıllardır dilimize geçmi

Bir muhatap bulabileceğim artık **

Anayasa referandumunda evet mi çıkar, hayır mı  bilinmez. Çünkü 16 Nisana kadar taraflar her şeyi söyleyip eteklerindeki taşı dökecekler. Sandık günü ise halk onlara notunu verecek. Yani son sözü halk söyleyecek. Fikir, vicdan ve düşünce özgürlüğü gereğince vatandaş özgür iradesiyle oyunu verdikten sonra çıkan sonucu, herkes kabullenip hayırlısı bu imiş diyecek/demelidir. Hayır çıktığı takdirde mevcut sistem devam edecek, evet çıktığı zaman sistemde değişikliğe gidilmiş olacaktır. Geleceği bilme imkanımız yok, hangisi daha iyi olur, bilinmez. Herkes mevcut durumun ağır-aksak devam ettiğini biliyor. İşin garibi kimse bu mevcut durumdan memnun değil, evet çıktığı takdirde iyi olur, kötü olur. Bunu da zaman gösterecek. Görmeden bir şey denemez. Hayat risklerle doludur. Siyaset de bunlardan biridir. Risk almadan olmaz bu işler. Eksi ve artısını bilmek için öncelikle denemek lazım. Evet çıkarsa ülke çift başlılıktan ve koalisyonlu hükümetlerden kurtulacak, devlet daha çabuk ka

Tost

Ne zaman bir tost görsem ya da yesem ortaokul ve lisede iken yediğim tostlar gözümün önüne gelir. Ta uzaktan buram buram kokusu gelirdi. Ben buradayım, gel beni ye der gibiydi. Davet güzeldi, icabet etmezsem olmazdı ama gidemezdim çoğu zaman. Lükstü benim için. Çünkü cebim delikti. Öğrenciydim ne de olsa. Cebimde param olur da kantine yolum düşerse dünya benim olurdu. Aldığım çeyrek tostun bitmesini istemezdim. Ne kadar çabalasam da birden biter ve doyurmazdı. Doyumluk değil, tadımlıktı sanki. Yedikçe yedirir, acıktırırdı. Tok iken de çerez niyetine yerdim, şayet bulabilirsem. Peynirlisi, sucuklusu fark etmezdi. Hangi marka peynir/sucuk kullanılır, birinci sınıf mı, beşinci sınıf mıydı bilmezdim, hangi markanın kullanıldığını merak edip sormazdım. Benim için birinci sınıftı. Üzerine sürülen yağ ise sanırım margarin idi. İlk defa ortaokulda iken yediğim tostu şimdi evlerde tost makinesi marifetiyle yapıyoruz. Yiyoruz yemesine. Her evde eksik değil. İştah da açıyor. Ama öğrencilikte

İlklerin adamıydı *

Ömrünü mücadeleye adamış bir dava adamıydı. Ülkesine ve İslam dünyasına hizmetten geri kalmadı. Bilim adamı ve siyasetçi. Dini, ilahiyatçılardan daha iyi bilen biri idi. Gözlerinin fıldır fıldır etmesi zekasındandı. Bilim adamı ve yüksek mühendis olarak hayatını devam ettirseydi bir eli yağda, diğeri balda olacak; paraya para demeyecek, sıkıntı çekmeyecekti. Leopard tanklarına imzasını attığı gibi yeni icatlara da mührünü basacaktı. Memlekete hizmetten başka bir düşüncesi olmadığından rahatı değil zoru seçti. Memleketin gelişmesi için ağır sanayiye ihtiyacı vardı. Önce Gümüş motoru kurdu ve üretimini gerçekleştirdi. Yeterli desteği görmeyince TOBB genel sekreteri, ardından başkanı oldu. Baktı ki; üretim, sanayi siyasetsiz olmuyor. Bağımsız olarak siyasete adım attı. Tamı tamına 5 parti kurdu. Her kurduğu parti irticanın odağı olarak görüldü. Laikliğe aykırı görülerek kapatıldı. Çoğu zaman siyasi yasaklı hale geldi. Hapiste yattı. Pes etmedi. Yılmadı. Onlar kapattı. Bu yeniden

Hacca bir yol bulmalı...*

2017 yılında hacca gitmek için 335 bin kişi müracaat etmiş, önceki yıllarda başvurduğu halde gitmek için sıra bekleyen 1.700.000 kişi ile birlikte 2 milyondan fazla kişi sıra bekliyor. 24 Şubatta çekilen kura ile birlikte kutsal beldeye gidecek 80 bin kişi belli oldu. 9 yıl önce yazılıp her yıl kayıt yenileme yapmasına rağmen kurada hac farizası çıkmayan aday adaylarının sayısı az değil. Eskiden hacla ilgili: " Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. "  ayetini okurken “güç getirme” ile maddi imkana sahip kişilerin kastedildiğini anlıyordum. Şimdi ise zenginlikle beraber hac kotasına takılmama, kurada çıkma şeklinde de anlamak lazım. Her ne kadar Suudi Hükümeti ülkemize ayırdığı kontenjanı artırsa da hacca gitmek isteyenleri eritmek mümkün gözükmüyor. Kutsal vazifemi bir an evvel yerine getireyim diye müracaat edenlerin her yıl çekilen kurada sevinçleri kursaklarında kalıyor, umutlarını bir başka bahara saklıyorl

İnsanımızı tanıyalım: Bir İnsan Profili

24/02/2015 tarihinde bir toplu ulaşım aracına bindim. Otobüs kalabalık mı kalabalık. Binen yolcular binmenin sevincini yaşarken sıra, aralarda tutunmak için yer bulmada. Kaptansa "Lütfen arka tarafa ilerleyiniz!" diye seslenmeye devam ediyor. Bir kızımız da bindi, bir eliyle tutunurken diğer eliyle de -"Cep telefonu ile konuşmak yasak" uyarısına aldırmadan ve "Konuştuğumu diğer yolcular duyar ve rahatsız olurlar" demeden aradı biri ni, başladı anlatmaya: -Az önce kimi gördüm biliyor musun? Fatmanur'u gördüm yanında biriyle beraber. Başında kabşonu vardı, beni görünce kapşonunu çıkardı, yanındaki sevgilisinin koluna biraz daha yaslandı, ben geçtikten sonra sevgilisi döndü döndü bana baktı, benimle ilgili ona bir şeyler söylüyor belli, ne yapmaya çalışıyor bu ya, sinir oldum, sonra kendisi de döndü bana baktı durdu, ne yapmaya çalışıyor bu ya, sinir oldum... Arkadaşını bilgilendirdikten sonra telefonu kapattı, bir başkasını aradı, aynı görd

Hac ve umre yapmak için mukaddes beldeye gideceklere...

Öncelikle sizlere hayırlı yolculuklar diler, ibadetinizin mebrur olmasını dilerim. Daha gitmeden eşe dosta, akrabaya ne hediye getireyim telaşı içerisine kapıldınız. Hediyeleşmek güzeldir. Kiminiz içten hediye getirme niyetindesiniz, kiminiz hediye getirmek istemese de "Getirmezsek olmaz, almazsak olmaz, başkası ne der" toplumsal baskı ya da ikilemi içerisine girdiniz. En güzel hediye ibadetinizin kabul olması ve geri dönmenizdir. Dönüşte yapacağınız en güzel ikram hurma ve zemzem ikramıdır. Yok ben illa alacağım diyorsanız mağazalara gitmekten önce bir düşünün. Evimde bol miktarda mukaddes beldeden gelenlerden şahsıma verilen hediye mevcuttur. Ne mi var? Takke, tespih(33'lü,99'lı) seccade, kına mevcuttur. Uygun fiyatla evlere teslimat yapılır. Nakliye bedeli şirkettendir. 24/02/2015

"Bugün gönül kırdın mı?" **

Eskiden tekkelerde iki soru sorulurmuş: 1.       Bugün gönül kırdın mı? 2.       Namazını kıldın mı? Birinci soruya evet diyene ikinci soru sorulmaz imiş... Eski ve tekke kelimelerini duyunca içinizden birileri Celaleddin Rumi’nin: “ …cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. ” dizeleriyle cevap vererek yeni şeyler söyle diyebilir. Doğru. Çünkü bu soruyu soracak tekke kalmadı bugün. Ama soru eskimez ve her asırda güncelliğini kaybetmeyecek bir soru. Sahi, kaçımız ikinci soruya geçebiliriz? Günümüzde yapılacak sınavlara birinci soru olarak bu soru sorulsa sanırım çoğumuz ilk soruda kalırız. Hatta bize bir kolaylık sağlansa gönül kırdınsa da kırdığın gönlü yaz, sonra ikinci soruya geç dense…hangi birini anlatayım, hangi birini  yazayım deriz. Çünkü bir gönül kırmakla falan yetinmiyoruz bugün. Kırdığımız yumurta kırkı geçiyor maalesef. Çoğu kırgınlıkların, incinmişliklerin, küskünlüklerin gerisinde hep gönül kırgınlığı yatmaktadı

Vekilimi seçeceğim...Mutluyum mutlu...Neden mi?

1.Kim vekil seçilecek, hangi vekiller gidecek merakımı gidereceğim. 2.Seçim için 4 yıl beklemeyeceğim, ortalama yılda 1 meydanlar hareketlenecek. 3.Şehrin görünür yerleri rengarenk parti bayraklarıyla donatılacak. 4.Miting yapacak partinin yerel otoları cadde cadde anons ederek beni mitinge davet edecek. 5.Meydanlarda mitingler yapılacak, siyasi partiler gövde gösterisi yapacaklar. Ana arterler trafiğe kapanacak, yaya olarak yürüyemediğim yollardan yürüyeceğim, yürümeyen araç trafiği alternatif yollardan akacak. 6.Toplu taşıma aracı, beni bilmediğim yerlerde bırakıp yürüyeceğim, araca binmek için uzunca bir yol yürüyeceğim.Yıllarca veremediğim kilomu böylece vereceğim, yürürken yorulunca kendi kendime "Akılsız başı ayaklar çeker" diye homurdanacağım ama olsun o kadar. 7.Gittiğim her yerde konu zorluğu çekmeyeceğim, hangi parti ne kadar alır konuşması 7'den 70'e herkesin dilinde olacak. Bir taraftan da hangi parti ne kadar oy alacak bahsine gireceğim. 8.Miting

Meraklısı için "Candy crush soda saga" nedir?

Bu yazım sanaldan oyun isteği gönderenlere... Sanal medyayı kullananlar bilir. Diğerleri buna Fransız kalır.  Bu profili  tanıyalım. Oğlum sana söylüyorum, kızım sen dinle! Bir oyundur, nasıl oynanır, kimler oynar, niçin oynanır bilmem, hiç de merakım olmadı. Ama gel gör ki aşağıda kendisini anlatacağım bu kişi bu oyun oynama isteğinden hiç vazgeçmedi, derdi nedir onu da bilmiyorum. Bu oyunu gönderenin; -Lise okul numarası 4111 -Evli ve evlenecek yaşta çocukları var. -Kendisi Diyanetin taşrasında çalışan ve emekliliği gelmiş birisi.   -Oyun oynama konusunda mahirdir.   -Oyun oynama isteği göndermede inatçı mı, inatçı. -6000 küsur ayetin içerisinde kendine " Şüphesiz Dünya hayatı oyun ve eğlencedir " ayetini düstur edinmiştir. -Anlaşılan günlük 2.5-3 saatlik mesainin dışında zamanı boldur. -Ya çok dertlidir, derdini unutmak için oynar ya da çok keyiflidir, zevkten oynar. -Babası, yardım ve iyiliksever olsun diye kendisine Habeş Kralının ismini vermiş, soyadı

Şimdi sınav zamanı!

Öğretmen derse girer, selam verdikten sonra derse başlamadan önce sınıf defterini yazmak ve imzalamak için oturur. Bir öğrenci seslenir: -Hocam! -Söyle kızım! -Hocam, bizim sınıfta iki tane geri zekalı var. -Diğeri kim kızım? *** Peygamberimiz ve hulefâyı râşidîn döneminde devlet başkanı veya o beldenin en büyük mülki amiri cuma hutbesini i'rad eder, hutbede dînî, ekonomik, siyasî, sosyal vb Müslümanları ilgilendiren her türlü konuya değinilirdi. Abbasilerle birlikte hutbeyi irad etme görevi şehrin kadılarına bırakıldı, hutbelerde ise sadece dînî içerik ele alınmaya başlandı. Öğretmen hitabet dersinde bir sınav yapar. Soru 1-Abbasiler döneminde hutbe irad etme görevinin kadılara bırakılmasıyla birlikte hutbelerin içeriğinde hangi tür değişiklik meydana gelmiştir? Cevap 1-Hocam! Kadınlar hutbe okumaz ki, içeriğinde değişiklik olsun... *** Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali bir öğretmene doldursun diye Trafik dersi verilir. Dersin kitabı da

Başörtüsü dün sorundu, bugün de sorun *

Bir zamanlar hükümet kuran ve hükümet yıkan, Türkiye gündemini belirleyen, çoğu zaman tetikçilik yapan, ülkenin değerlerine yabancı baskılarıyla okuyucuların karşısına çıkan ‘Kartel medyası’ diye ün yapmış  ve Türk basınının ‘Amiral gemisi’ olarak  bilinen  gazete, 10/02/2008 tarihli nüshasında “ 411 el kaosa kalktı ” manşetiyle çıkmıştı. Aklı sıra aba altından sopa göstermişti. Kaos olarak gösterilen durum ise kız öğrencilerin üniversitelerde başörtüsü nedeniyle eğitim ve öğretim görememelerini çözmek amacıyla iktidar ve muhalefetin bir araya gelerek anayasanın 42.maddesindeki “ Kimse, eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz . ” Cümlesine  üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir kısmı ilave edilerek yapılan anayasa değişikliğine 550 milletvekilinden 411 kişi el kaldırmıştı. Hatta bu değişiklik nedeniyle iktidar partisine  "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği"  gerekçesiyle 14/04/2008 tarihinde kapatma davası açılmış, parti; 6’ya 5  oy çokluğuyla ka

Kadının çalışma sorunu

Bir toplumun yarısını belki daha fazlasını oluşturan kadınlardan bahsetmek istiyorum bu yazımda. Tarih boyunca kadın için birileri: "Kadınlar okutulmuyor, onlara esir muamelesi yapılıyor, evlere hapsediliyor, hakları verilmiyor, kadına niçin çalışma hakkı verilmiyor, sosyal güvencesi olmayan kadın kocasının elinde eziyet ve işkence görüyor, toplumun yarısını oluşturmasına rağmen kadın yeterince temsil edilmiyor, kadın kendi ayakları üzerinde durabilmelidir..." gibi neden ve bahanelerle kadının dışarı çıkması sağlandı. Kadın her alanda var artık. Eskiden kamuya eleman alımında erkek/kadın olmak gibi şartlar aranırdı. Şimdi artık erkek mesleği denilen yerlerde kadını, kadın mesleği denilen alanlarda da erkeği görmek mümkün. Üstelik birçok alanda kadın lehine pozitif ayrımcılık da yapılıyor. Geçmişten beri kadına yeterince değer verilmediğini, horlandığını biliyorum. Çünkü erkek egemen bir toplumuz. Burada kadının eziyet görmesinin nedeni kadın olmasından değildir. Gücü el

Erkekler konferans salonlarında niçin yoklar?

21.02.2017 günü Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Fakültesi bünyesinde bulunan Erol Güngör Konferans Salonunda "Yakın Tarih Okumaları" adı verilen  2.5 saatlik bir konuşma etkinliğine katıldım. Konuşmacılardan Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil "II. Abdülhamid ve Dönemini," Doç.Dr. Ömer Akdağ "Cumhuriyetin Kuruluşu ve Lozanı," Abdurrahman Dilipak ise, " Adnan Menderes ve Turgut Özal Dönemlerini" konu alan birer sunum yaptılar. "Biz katılamadık, neden bahsetti, biraz bahseder misiniz" derseniz "Tekkeyi bekleyen içer çorbayı" derim. Öğrenciliğimde gittiğim bu salonu çok büyük olarak görmüştüm. Şimdi gittiğimde ise salonun çok da büyük olmadığını anladım. Salon hıncahınç dolu idi. Salon; geçiş basamaklarından, koltukların arka taraflarına varıncaya kadar konuşmacıları ayakta dinleyenlerle doluydu. Ayakta yer bulabilen şanslı kişilerden biri idim. İki saate yakın ayakta dinledikten sonra işi dolayısıyla kalkan az sayıdaki ki