Şimdinin çocuklarının ellerindeki oyuncakları ve giydikleri elbiseleri görünce maliyetsiz bir nesilmişim diye aklıma gelir. Bu zamanda çocukların yedikleri önlerinde yemedikleri arkasında. Eskimeden elbiseler ve ayakkabılar...hem de çeşit çeşit.
1.Aşşık (aşık) oyunu:
Keçi ve koyunların arka ayaklarından çıkarılan dört yüzlü kemik. Resimde görüldüğü gibi aşığın yönlerine soldan sağa çik, tök, kazak ve dalak adı verilir. Aşık kemikleri iyice temizlendikten sonra bulunan boyalarla boyanır. Bir erkek oyunudur. En az iki kişi ile oynanır, oyuna daha fazla kişi de katılabilir. Çizgili ve canlı şeklinde oynanır. Oynamak için stat vb yerlere gerek yoktur. Yol, sokak ve meydanlarda oynanır. Hatırımda kaldığı kadarıyla Cello lakaplı hemşehrimizin, Deli Nasıf lakaplı Nasıf Ağanın bahçesinde oynanırdı. Kışın soğuk ve çamur durumlarında inşaatı yarım kalmış binaların içinde oynanırdı. Seyircisi de boldur.
Keçi ve koyunların arka ayaklarından çıkarılan dört yüzlü kemik. Resimde görüldüğü gibi aşığın yönlerine soldan sağa çik, tök, kazak ve dalak adı verilir. Aşık kemikleri iyice temizlendikten sonra bulunan boyalarla boyanır. Bir erkek oyunudur. En az iki kişi ile oynanır, oyuna daha fazla kişi de katılabilir. Çizgili ve canlı şeklinde oynanır. Oynamak için stat vb yerlere gerek yoktur. Yol, sokak ve meydanlarda oynanır. Hatırımda kaldığı kadarıyla Cello lakaplı hemşehrimizin, Deli Nasıf lakaplı Nasıf Ağanın bahçesinde oynanırdı. Kışın soğuk ve çamur durumlarında inşaatı yarım kalmış binaların içinde oynanırdı. Seyircisi de boldur.
Çizgili oynamada çizgi dışından atılan enek adı verilen aşığın vurduğu aşıkları
çizgi dışına çıkarmasından ibarettir. Çizgi dışına çıkaran oyuna devam eder.
Çıkarmayınca diğer oyuncuya geçer. Daire içindeki aşıklar bitinceye kadar oyun
devam eder.
Canlı adı verilen aşık oyununda ise enek adı verilen aşığın, vurduğu aşıklarla aynı yönde olanlarını kazanır. Eğer enek, dalak adı verilen yönde durursa tüm aşıklar o kimsenin olur. Sonra oyun yeniden başlar.Genelde düz yerlerin olması tercih edilir.
2.Bilye veya bilya oyunu:
Camdan yapılmış küre biçiminde renkli bir oyun aletidir. Misket adı da
verilir. Genelde bakkallardan satın alınırdı. Baş parmakla işaret
parmağının arasına konur, başparmakla ileriye doğru itilir. Yerden yuvarlatılan
bilyenin çarptığı bilyeyi kazanmasından ibarettir.
3.Çember sürme: Kaynakçıların kullandığı karpit fıçısından çıkan çember ve
kalın telden yapılan direksiyondan ibarettir malzemesi. Çocukların en sevdiği
oyunlardandır. Telden yapılan alet çemberin arkasına konur. Koşarak sürülür.
Elin itme gücüyle sürülen çember ilerledikçe sürücü koşar. Yarış amaçlı olarak
kullanılır.
4.Teker sürme:
Ayçiçeği(günaşık) kafası ve sapından yapılan iki tekerlekli bir araba... Bu
malzemeyi elde etmek için önce hasat zamanı geldiğinde ailecek tarladaki
günaşıkların kafası kesilir, sapı da tarladan sökülür. Müstakil evin bahçesinde
günaşıklar çırpılır. Sapları da sobada ve ekmek yapmada yakıt olarak
kullanılacak şekilde uygun yere istiflenir. Öncelikle günaşık sapının orta ince
seviyesinden 15-20 cm uzunluğunda bir ok kesilir. Okun iki tarafına üç-dört
günaşık kafası bazlama (mayalı ekmek) gibi istiflenir ve ok girecek şekilde
ortasından yuvarlakça açılır. Günaşığın kalın sapından bir tanesinin bir ucu
içine ok girecek şekilde açılır. Direksiyon görevi yapacak sap oka girdirilir.
Günaşık kafalarının düşmemesi için okun dış tarafı tel, çivi, değnek gibi
şeylerle sıkıştırılır. İşte
size el emeği, göz nuru masrafsız bir araba. Çocukların eğlencesi. Arkadan itme
gücüyle genelde yarış amaçlı kullanılır. Oyunda oynayanların kimi yarış
yaparken kimi de istasyon görevlisi olarak görev alır. Benzin alacak olan da
karşılığında kağıttan yapılmış para verir. Araba kırıldığında, eskidiğinde
büyüklerden biri tekrar yapıverir. Yolda teker dağılırsa, ok veya direksiyon
görevi yapan sap kırılırsa diğer oyuncular hemen imdadına yetişir, eve
varıncaya kadar idare etmesi için herkes elinden geleni yapar.
5.Uzun eşek: İki
grup halinde oynanan bir takım oyunudur. Oyunda biri sırtını duvara verir. Uzun
eşek olacak grup tren gibi birbiri ardına ulanır, duvara yaslanan kişiyi yastık
yaparak ona dayanırlar. Diğer grup var gücüyle en önde duranın üzerine doğru
atlar ki ardından atlayacak olanlara da yer açılsın. Atlayanlardan birinin
ayağı yere basarsa veya düşerse uzun eşek olma sırası değişir. Bu durumu
değerlendiren bir de hakem bulunur. Tehlikeli bir oyun sayılır.
6.Kayak (kayık) kayma: Aklınıza hemen Güneysınır'da kayak merkezi mi var diye
gelebilir. Yoktu efendim. Oldu da biz kaymadık mı? Bizim kayak merkezimiz
yamaçlar ve yokuş aşağı olan yerler. Cello lakaplı hemşehrimizin evinin aşağısı
tam bir kayak merkeziydi. Cam gibi buz olurdu orası. Kaymak isteyenlerin arayıp
da bulamadığı bir yerdi. Üstelik bedava idi burada kaymak. Patenlerimiz de
annemizin yazın giydiği patik adı verilen naylon ayakkabılardı. Habersizce
alınırdı, yine habersizce konmak üzere. Ama nafile. Annemizin haberi olurdu.
Eskittin, yırttın diye biraz kızardı ama değerdi ne de olsa.
7.Saklambaç: Biri ebe
olur, yönünü duvara doğru döner, belirlenen sayıya kadar sayar. Diğerleri de bu
arada saklanır. Herkes saklandıktan sonra ebe onları aramaya gider. Ebeye görünen
yanar.
8.Körebe: Adı üzerinde
gözleri kapatılmış kişi ebe olur. O haliyle etrafında dolaşanları yakalamaya
çalışır. Birini yakaladı mı ebelik yakalanan kişiye geçer.
9.Dokuz taş oyunu: İki kişi tarafından tebeşir ile düzgün bir yere, yassı bir
taşa veya varsa uygun bir beton üzerine içiçe geçmiş birbiriyle bağlantılı
çizgiler çizilir. Üzerine 9 taş konur. Taş yeme oyunudur. Taşı ikiye düşen oyunu
kaybeder. Bir zeka oyunudur. Beton bir yer o zamanlarda pek olmazdı. Aşağı
bahçelerin olduğu yerdeki şimdilerde yıkılmış ilkokulun binaların kaldırımları
betondandı. Genelde buralarda oynanırdı.
10.Beş taş oyunu: Beş tane yuvarlak taşla oynanır. İlk oynayacak olan ya bir
tekerleme ile, ya da havaya atılan beş taştan elinin tersiyle en fazla
kapan oyuna başlar. Oyuna başlayan taşları havaya atar. İçinden bir taşı
seçer. O taşı havaya attığında diğer taşları tek tek toplamaya çalışır. Attığı
taşı tutamazsa veya alacağı taştan başka diğerlerine eli değerse oyun diğerine
geçer.. .
11.İsim ve şehir bulmaca: Bu oyun hala bir çok yerde oynanmakta. Okullarda ders boş
ise bir çok öğrencinin oynadığı bir oyundur. Bu oyunu oynayacak olanlar
ellerine müsvedde bir kağıt ve kalem alır. İsim, bitki, hayvan, şehir başlığı
konur. Bir harf seçilir, bazen de alfabenin başından başlanır. Burada
zamanla yarışılır. Yazmak için mutlaka süre belirlenir. Eskiden saat yoktu.
Birçok yerde sayı sayılırdı. Sözgelimi: A ile başlayan isim, şehir, bitki,
hayvan yazılır. Oyunculardan bazıları aynı isim, şehir vb yazarsa beş puan,
farklı yazan ise 10 puan alır. Oyun bitince puanlar hesaplanır. 1.2.3...
belirlenir. genelde kapalı yerlerde, evlerde oynanırdı.
12.Bir eve ara vara vardıydım: Uzun kış gecelerinin misafirlikte oynanan oyunudur.
Yakından uzağa akraba, eş dost, mahalleli, köylü için beyin jimnastiği yapılır.
En zorunu bulmak için oynayanlar epey bir zihin egzersizi yaparlar. "Bir
eve vara vara vardıydım. Evde bir anne, bir baba, iki kız, bir oğlan"
şeklinde biri sorar. Diğerleri de bu haneyi bulmak için düşünmeye dalar. Kim
olduğu bilininceye kadar oyun sürer. Bilindikten sonra diğer bir hane
sorulurdu. Bir nevi zihnen sılayı rahim yapılır bu şekilde. Küçükler bu oyunla
uğraştırılırken büyükler de öbür tarafta koyu bir sohbete dalardı.
13.Çelik çomak oyunu: İki taş arasına veya yere kazılan bir çukura 15-20 cm
uzunluğunda vurulduğu zaman kırılmayacak ince bir değnek konur. Daha kalınıyla
vurularak en uzağa gönderme oyunudur.
14.Taş fırlatma: Taşı en uzağa gönderme şeklinde oynanır. Gülle gibi.
15.Koşu yarışı: Aşağı bahçedeki okuldan çıkan öğrencilerden çoğu Aşağı Çeşme’ye
varıncaya kadar "Kim önce varacak" koşusu yapardı. Kimi de hızını
alamaz, eve kadar koşardı. Sırtında da annelerimizin bezden diktiği içi
kitap-defter dolu okul çantası olduğu halde.
16.Güreş tutma(yıkışma): Büyükler genelde birbirine akran olanları kaldırır, kim
kimi yenecek diye kızıştırır. Dolduruşa gelen çocuklar da sonunda toza
toprağa aldırmadan kıyasıya yenişir. Yer önemli değil. Bazen evde, bazen de
dışarıda tozun toprağın içinde güreş tutulurdu.
17.Seksek: Yere
tebeşirle birbirini izleyen kare veya daire çizilir, numaralandırılır. Yassı
bir taş atılır, taş çizgiye veya kare dışına gelirse oyun diğerine geçer.
Sokakta oynanır. genelde kız çocukları oynardı.
18.Top çevirme: Topu yere düşürmeden ayağıyla kaç defa vurma oyunudur.
Düşüren topu diğerine verir.
Yere düşürmeden en fazla topa vuran birinci seçilir.
19.Top oynama: Şimdiki
plastik toplar yerine naylon toplar olurdu. Oynayacak olanların arasında
ortaklaşa para toplanır, birlikte gidilip bakkaldan satın alınır. Top
patlayıncaya kadar oynanırdı genelde. Tek kale veya çift kale olacak şekilde
oynanır. Çoğu zaman kavgayla sonuçlanan mahalleler arası maçlar yapılırdı.
Lisanslı futbolcu yoktu. Tek şart mahalleden olmaktı. Oyuncular genelde GS, FB
ve BJK takımlarının futbolcularının ismini kullanırdı.
20.Yakan top: Bir takım oyunu, genellikle kız çocukları oynar. Rakibin
attığı top kendisine dokunan kişi oyun dışı kalır.
21.Yalaktan atlama ve yüzme: İlçede
kapalı yüzme havuzu vardı da çocuklar yüzmedi mi. Ne havuz, ne gölet, ne de
ırmak vardı. Ama yüzme heveslerini de bir şekil giderdiler. Aşağı çeşmenin
önüne hayvanlar su içsin, yün yıkayacak kadınlar yün yıkasın diye yapılan
yalaklar, çocuk ve gençlerin akşam olunca elbiselerini çıkararak yalağa
atlaması, yüzmeye çalışmasıdır.
22. Kale yıkmaca: Gurk bülücü veya topal tavuk da denir. Küçük top sığacak şekilde çukurlar kazılır, çukurun etrafına taştan duvar yapılır, en başa da düz bir taş dikilirdi. Oyunculardan her biri kendine bir çukur seçerdi. Oyunu yöneten topu baştaki taşa vurur, top kimin çukuruna gelirse diğer oyunculara vurmaya çalışırdı. Vuramazsa o kişinin vurursa vurduğu kişinin ayakkabısının bir teki saklanır, sekerek ayakkabısını bulması istenirdi.
23.İp atlama: Kız çocuklarının oynadığı geleneksel oyunlardandır. Hala birçok yerde oynanmakta. İki kişi kenardan ipi sallar, diğerleri ipten atlar.
24.Şulluk: Açık alanda bir büyük bir de küçük daire çizilerek oynanan oyun. Küçük dairenin içine yuvarlak silindir şeklinde bir taş konur, az ileriye de baş çizgisi çizilirdi. Oynayanların hepsinin elinde düz yassı saksılı adı verilen bir taş olurdu. Ebe ise şulluk adı verilen taşın başında olurdu. Oyuncular sırasıyla saksılarını şulluğa vururdu, kim şulluğu çizginin dışına çıkarırsa ebe o taşı yerine koyuncaya kadar diğer oyuncular koşar, saksılarının üzerine basardı. Saksısını başa alıp kaçabilen yeniden atma fırsatı yakalardı. Ebe kaçanları baş çizgisine varmadan yakalarsa yakaladığı ebe olurdu. Ya da saksısına ayağını koymadan yakalanan ebe olurdu.
22. Kale yıkmaca: Gurk bülücü veya topal tavuk da denir. Küçük top sığacak şekilde çukurlar kazılır, çukurun etrafına taştan duvar yapılır, en başa da düz bir taş dikilirdi. Oyunculardan her biri kendine bir çukur seçerdi. Oyunu yöneten topu baştaki taşa vurur, top kimin çukuruna gelirse diğer oyunculara vurmaya çalışırdı. Vuramazsa o kişinin vurursa vurduğu kişinin ayakkabısının bir teki saklanır, sekerek ayakkabısını bulması istenirdi.
23.İp atlama: Kız çocuklarının oynadığı geleneksel oyunlardandır. Hala birçok yerde oynanmakta. İki kişi kenardan ipi sallar, diğerleri ipten atlar.
24.Şulluk: Açık alanda bir büyük bir de küçük daire çizilerek oynanan oyun. Küçük dairenin içine yuvarlak silindir şeklinde bir taş konur, az ileriye de baş çizgisi çizilirdi. Oynayanların hepsinin elinde düz yassı saksılı adı verilen bir taş olurdu. Ebe ise şulluk adı verilen taşın başında olurdu. Oyuncular sırasıyla saksılarını şulluğa vururdu, kim şulluğu çizginin dışına çıkarırsa ebe o taşı yerine koyuncaya kadar diğer oyuncular koşar, saksılarının üzerine basardı. Saksısını başa alıp kaçabilen yeniden atma fırsatı yakalardı. Ebe kaçanları baş çizgisine varmadan yakalarsa yakaladığı ebe olurdu. Ya da saksısına ayağını koymadan yakalanan ebe olurdu.
Bir an geçmişe yolculuk yaparak aklıma gelen oyun türleri bunlar. Görüleceği gibi masrafsız, sıfır maliyetli oyunlar. Genelde sokak oyunları. Koşmaya, terlemeye dayalı oyunlar. Küçüklüğümde kilolu arkadaşım var mı diye düşündüm. Sanırım yoktu. Bu kadar koşan çocuklar yediğini eritir. Karnını doyurmak için özel gayret sarf etmez. Ben şunu-bunu yemem demez. Hangi arkadaşlarının evinin önünden geçerken anne benim çocuğum değil demeden tüm çocukların karnını doyururdu. Hiçbir şey yoksa mayalı ekmeğin üzerine yoğurt sürer verirdi. 05/02/2017
Yorumlar
Yorum Gönder