Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eyvah, Vali Geliyor! *

Hayatınızda hiç vali karşıladınız mı? Cevabınız evet ise o zaman valinin nasıl karşılandığını bilirsiniz. Eğer bugüne kadar bir vali karşılamadı iseniz, bundan sonra karşılamayacağınız anlamına gelmiyor. Zira her an başınıza gelebilir. Burada ben daire amiri değilim. Onu daire amirleri düşünsün. Çünkü vali karşılama onların görevi diyebilirsiniz. Bence büyük konuşmayın. Ya amiriniz bir günlüğüne izin alır, şaşar-döner; yerine sizi vekil tayin eder, o gün de valinin ilçenize geleceği tutar. Bu durumda ne yapacaksınız? Vekil asıl gibi olduğuna göre eliniz mahkum, valiyi karşılayacaksınız. Ölme eşeğim ölme diyerek bence işi yokuşa sürmeyin, olmaz olmaz hiç demeyin ve valinin nasıl karşılandığını eşekten düşenden bir dinleyin: Her şey esnek mesai gereği esnekçe çalışırken mesainin bitmesine beş kala, bir kaymakamlık personelinin dairenize gelip "Vali ilçemize geliyor, karşılanacak, takım elbise ve kravat takılacak" haberini getirmesiyle başlıyor. Bu bir emirdir, emir de demiri

Piknik Keyfimiz *

Piknik yapmak, pikniğe gitmek, buralara gidince mangal yakmak milletimizin vazgeçilmezlerindendir. Bunun için hafta içi, hafta sonu, tatil veya mesai sonrası fark etmiyor. Yeter ki hava piknik yapmaya müsait olsun. Konya için söylüyorum. Eskiden şehir içinde ve şehre yakın piknik yerleri pek yoktu. Arabasına atlayan şehrin havasından ve gürültüsünden uzak yerlere giderek kafa dinlendirmeye çalışır, felekten bir gün çalardı. Gölge yapacak bir ağaç ve bir çeşme varsa, işte orası piknik yeriydi. Arabası olanlar bu şekil uzak yerlere giderlerken arabası olmayanlar ise otobüs ve dolmuşa binerek  Meram Bağlarına çıkarak orada piknik yaparlardı. Toplumun bu piknik yeri ihtiyacını gidermek için belediyeler, son yıllarda şehir içinde park ve bahçe adı altında birçok piknik yerleri üretti: Hadimi, Olimpiyat, Adalet, Birlik, Dutlukırı, Kozağaç, Akyokuş, Meram Bağları, Rahmet Ormanları şehrin içinde yer alan belli başlı piknik yerlerinden bazılarıdır. Buralar tuvaletinden mescidine, kamelyasın

Boşanan Boşanana *

2012’den beri görüşmediğim eski bir tanıdığımla karşılaştım. Ayaküstü bir on dakika lafladık. Hal hatırdan sonra buralar senin mıntıkan değil, ne hayır dedim. “Buradan ev tuttum. Eşimden boşanıyorum. Aslında bugün boşanacaktık. Hakimin bir cenazesi varmış, ertelendi” dedi. Acele etmeseydin, sözüme “acelesi kalmadı. Nicedir uzatmalara oynuyorduk zaten” dedi.  Tanıdığım beni şaşırttı. Çünkü konuşmak nedir bilmezdi. Ağzından laf alamazdım. Hep sessiz ve sakin olarak tanımıştım kendisini. 3,5 yılda toplam konuşmadığından daha fazlasını bir on dakikada konuştu. Hep içine atmış demek ki. Dert ve sıkıntılar çoğaldıkça sessizliğini bozmuş ve konuşmaya başlamış. Susturabilene aşk olsun.  İki yıldır hastalıkla boğuştuğunu, gitmedik doktor bırakmadığını, iki yıldır işe nasıl gittiğini bilmediğini, hacı-hoca kimi duyduysa gittiğini söyledi. Doktoru anladım da hacı-hoca da ne işin var dedim. "İstanbul'daki iyi hoca. Bana büyüyü kimlerin yaptığını bildi. Biri falan bey, diğeri de falan hanı

Savulun, Ben Geliyorum!

Bugün beni çarşıda ve yollarda adımlarken görürseniz mesaiden kaytarmış, esnek çalışma işte bu falan demeyin. Bilin ki ne kaytardım ne uzaktan çalışıyorum ne de dönüşümlü. İzinliyim o kadar. Yarın işimin başındayım tekrar. Esnek çalışmaya esnek çalışıyorum. Sizin ya da eskilerin tabiriyle öğleye kadar yatıyorum. Saat 10’da iş başı. Daha esnemem geçmeden ve işe giderken sarf ettiğim efor dolayısıyla sırtımda oluşan terim kurumadan saat 4 dedi mi haydi eyvallah deyip çekip geliyorum. Bu tür çalışmanın da sonlarını yaşıyorum. Zira 1 Temmuz itibariyle -a-normal mesaiye geçecekmişim. Maalesef çok gördüler bana bu esnek çalışmayı. Halbuki esnek çalışma benim vücut/biyolojik yapıma ve nefsime hoş gelen -normal- bir çalışma şekliydi. Esas anormal olan normal mesai idi. Buna rağmen niye kaldırıyorlar, anlamış değilim. Keratayı özleyeceğim o kadar. Aslında bu iznimi normal mesaiye geçildiği zaman kullansam daha iyi olurdu ama neyse. Tüm hesaplarım gibi bu hesabım da yanlış oldu. Neyse, ne yapaca

Bir İlksan Seçiminin Düşündürdükleri *

19.06.2021 Cumartesi günü yapılan İlksan ilçe seçimlerinde sandık başkanı olarak görev yapacak olması, garibimi sevindirir. Çünkü İlksan mevzuatına göre bu görev, ilçe milli eğitim müdürünün görevi iken müdürü bu görevden içtinap edinince, bu görev şube müdürü olarak mecburen kendisine kalır. Bir sevinmiş bir sevinmiş. Çünkü seçim demek para demekti. 2019 seçimlerindeki sandık başkanlığı görevini geri iade ettiğinden dolayı mahrum kaldığı seçim parasını da bu vesileyle çıkarmış olacaktı. Cumartesi günü sabah saat 8 olmadan atlar arabasına. 80 km yol giderek 9 olmadan görev yerinde olur. Saat 17’ye kadar başkanı olduğu seçimi diğer üç üyeyle birlikte yürütür. Saat beşten sonra sayım ve döküm işlerini yapar, ilgili tutanakları doldurur. Ardından seçimde alacağı seçim parasının mutemet dilekçesi önüne konur. Şimdi gelsin paralar. Öyle ya hak etti zira. Çünkü sabah sekizden beri ayakta. Sırtında taş taşımasa da balta-kürek sallamasa da çalıştı. Karşılığını da almalıydı.  Peki, bu adam tüm

Bir Babalar Gününde Oğlumla Ben

Oğlan geldi eve bugün. Bir sevindim bir sevindim. Pazar yasağını delerek babalar günümü kutlamaya gelmiş, evlat dediğin böyle olmalı, helal olsun dedim.  Bekledim günümü kutlasın diye. Ben ona baktım, o bana baktı. Bu bakış ara ara devam etti. Bir bakıştır gitti. Bekledim ki bankaların erkenden kutladığı günümü oğlan dilden de olsa kutlasın. İşkillenmeye başladım bu bakıştan. Neyin nesi bu bakış dedim. Haliyle bir anlam veremedim bu bakışa. Madem kutlamayacak da bu oğlan niye geldi pazar pazar demeye başladım. Baktım gün falan gündeminde yok. Sanırım öldükten sonra "Unutamıyorum babacığım. Günün kutlu olsun." şeklinde sosyal medya aracılığıyla kutlayacak günümü. Derken efendim, az sonra önümüze zeytin, peynir, kızartma, domates ve salatalıktan ibaret mükellef bir kahvaltı sofrası geldi. Dedim oğlanın niye geldiği şimdi belli oldu.  Sonra abandık hep beraber sofraya. Bir yedik bir yedik. Karnı biraz doymaya başlayınca "Senin de babalar günün kutlu olsun" dedi oğlan.

Siyasetimize Dair *

Siyasetin içerisinde olmasam da ülke siyasetini, ülkede olup bitenleri izler, ortamını bulduğum platformlarda da bu konuları mevzubahis ederim.  Sizi bilmem ama bu konuda iyi bir izleyici olduğumu söyleyebilirim. Ülke siyasetini takip ediyorum. Çünkü siyaset hem ülke hem yerele yön verme gücüne sahip. Belki de bundandır, ister siyasetin içinde olalım ister dışında kalalım toplumun kahir ekseriyeti siyasetle yatar, siyasetle kalkar. 90’lı yılların siyaseten bölünmüşlüğü, bizde pek iyi bir iz bırakmasa da ülke konularının gündeme geldiği ve adayların yapacaklarını anlattığı, hakkındaki iddialara cevap verdiği çok sesli televizyon programlarını özlediğimi söylemek isterim. Hangi kanalı açarsak açalım farklı adayların, farklı gazetecilerin ve siyasi parti temsilcilerinin olduğu programlar çok renkli geçerdi. 94 mahalli seçimlere giderken aşağı yukarı her kanalda İstanbul ve Ankara’nın adayları ekranlarda görünür, ne yapacaklarını anlatırlardı. İstanbul ve Ankara gibi şehirler CHP’nin kales

Beşik Ulemalığı *

Baba rektör. Bir kızı, üniversitesinde öğretim görevlisi. Damadı ise aynı üniversitede daire başkanlığında çalışıyor. Diğer bir kızı daha var ki bu da babasının üniversitesinde -kendisi için- açılan doktora sınavına giriyor. Sınavda başarılı olduktan sonra babasının üniversitesinde diğer aile bireyleriyle birlikte öğretim görevlisi olarak görev yapmak istiyor. Buraya kadar her şey normal. Baba için de normal. Çünkü Anayasamızda yeri olan aile birliği önemli. Aynı zamanda tüm aile fertlerinin huzur ve mutluluğu da bir baba için önemli. Zira baba, ailenin direğidir. Sonra kendisi gibi ailenin tüm fertleri de başarılı ise bu başarıya ancak şapka çıkarılır. Allah yürüyün kullarım, sizi kim tutar demiş. Bu aile de gereğini yapacak. Öyle ya, kim tutar onları. Zira imkan, yetki ve tüm şerait ailenin yanında. Rektör baba için de biricik kızının yanında çalışması kadar doğal bir şey olamaz. Ayrıca sadece kendi kızları ve damadı mı üniversitesinde çalışıyor olacak? Nice rektörün damadı, kızı,

Ne Ummuştum Ne Buldum

Altı yıldır koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali, amatör köşe yazarlığı yapıyorum. Bu işe başlarken neyi dert edinirsem onu yazacağım demiştim. Hala aynı yerdeyim. Siyasi, ekonomi, sosyal, kültürel, güncel, ahlaki, dini vs hemen hemen her konuda yüzlerce yazı yazdım. Bazı zamanlarda iki, üç, dört gazetede birden, haftanın yedi günü yazılarım yayımlandı. Nicedir teke indirdim. Şimdi haftada dört gün yazıyorum. Bugüne kadar bugün de yazmayayım demedim. Profesyonel bir yazar gibi yazılarımı, gününde göndererek sayfamı boş bırakmadım. İlk yazmaya nazla şifayla başladımsa da zaman zaman keyifle yazdım zaman zaman da zoraki. Yazmaya devam ediyorum ama niye yazdığımı da sorgulamıyor değilim. Çünkü neler ummuştum neler buldum. Bilinçaltımda, yazmaya bir başlarsam kör talihim döner, birçok yazar, çizer gibi bahtım açılır diyordum. Maalesef başladığım yerdeyim. Ne mi bekliyordum? Bir yazarsam; Gündem olurum; televizyonlara konuşmacı olarak çağırılırım. Her gün bir kanald

Koruyup Kollama *

Organlarımız tam görevlerini yaptığı müddetçe vücudumuz bir saat gibi işler. Bir tanesi aksadı mı sıkıntıyı sadece o organ değil, tüm vücut çeker. Ne yediğimizden zevk alırız ne de içtiğimizden. Hayatımız zindan olur. Hastalandığımız zaman da durum aynıdır. Allah kimseye dermansız dert vermesin. Mevsimsel rahatsızlıkların dışında vücudumuzda herhangi bir sıkıntı olduğu zaman vakit kaybetmeden hastaneye gidip muayene olmak erken teşhis için önemlidir. Geçer gider deyip muayeneyi geciktirmek ve önemsememek, vücutta onulmaz yaraların açılmasına sebebiyet verebilir. Bu yüzden vücutta virüs ve mikroplar oluştuğunda, vücudun sağlıklı olması ve teklemeden hayatına devam edebilmesi için bizi hastalıklara karşı koruma görevini üstlenen bağışıklık sistemini güçlü tutmak aynı zamanda vücuda giren irinleri temizlemek gerekir. Organlardan biri veya birkaçı tedaviye cevap vermez, bu organlar diğer organların işleyişine engel oluyor veya hastalığı diğer organlara yayıyor ve bulaştırıyorsa, vücudu kur

Peker ve Ben *

Bana dönüp dönüp "Her konuda yazdın, Peker hakkında niye yazmıyorsun?" diyorlar. Tamam, yazayım da ne yazayım? Çünkü tanımıyorum kendisini. Haydi yazdım diyelim. Nasıl yazarım? Çünkü hakkında yazmak büyük cesaret ister. Tanımıyorum. Çünkü bugüne kadar kendisiyle hiç teşriki mesaim olmadı. Ben yerin üstünde yaşıyorum, o ise -denildiğine göre- yeraltı dünyasının insanıymış. Hoş, yeraltı dünyasının insanı deseler de böyleleri yeraltında değil, yer üstünde yaşıyormuş ama olsun. Yer üstündekileri daha doğru dürüst tanıyamadım ki yeraltındakileri tanıyayım. Yeraltı ile ilgili bildiğim tek şey, “Bu dünyanın üstü varsa bir de altı var” sözüdür. Bu da öbür dünya için söylenir. Kendisiyle ortak bir yemek yemişliğimiz yok. O kadar kahve dağıtmış. Hiç kahvesi nasip olmadı ki kırk yıl hatırını güdeyim.  Düğün yapmış, davetliler arasında yoktum. Zira çağrılmadım. Bir fotoğraf karemiz bile yok. Ne yolculuk yaptım ne komşuluk ne de alışveriş. Ne iş yapar bilmem ama anlattıklarından anlad

Sen misin İşkembe Alan!

Her çarşıya çıkışımda, aklımın bir köşesinde işkembeciye uğramak geçer. İşkembe-i kübradan atmayı sevdiğimden midir, işkembe yemeyi de çok severim. Her gün önüme konsa yaz-kış demeden bıkıp usanmadan yerim. Salgın nedeniyle uzun süredir çarşıya çıkamayınca işkembeye özlemim her geçen gün arttı. Mayıs ayının son günü Karatay Terminalinden Alaeddin’e doğru yürürken ne alayım derken kendimi çok zorlamadım. Ayağım sakatat satıcısına doğru götürdü beni. Dükkana girmeden evi bir arayayım dedim. Çünkü ne de olsa havalar ısındı. İşin ucunda bir de aile saadetinin bozulması var. Telefonuma cevap veren olmadı. Esnaf dükkanının önünde bekleyemezdim. Ne olacaksa olsun dedim. Tüm cesaretimi toplayarak bir kilo işkembe aldım ve çıktım. Alaeddin’e doğru yürürken telefonuma dönüş yapıldı. İşkembe alayım mı diyecektim. Geçti artık. Aldım geliyorum, dedim. Sen misin alan. Bundan sonrasını söylememe gerek var mı? Zira aile sırrıdır. Ama ısrarınıza dayanamam. “Efendim, yaz günü işkembe gider miymiş? K