Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayak ve Beyin

Mükemmel bir vücudumuz var. Ne eksiği var ne de fazlası. Bu vücudun her bir parçası ve organı gerekli. Ayaklar sayesinde ayağa kalkar, dikiliriz.  Ayaklar sayesinde emeklemekten kurtuluruz.  Ayak sayesinde yürür koşarız.  Ayaklar sayesinde dengede dururuz.  Ayaklar sayesinde çömelir ve zıplarız da.  Vücudun tüm yükünü ayaklar çeker.  Akılsız başın cezasını yine ayaklar çeker.  Düşmanı ayağımıza bakmasından biliriz.  Bu pahalı hayatta özel oto, toplu taşıma ve tramvay istemez. Gideceğin yere seni masrafsız götürür. Yeter ki yürümeyi gözün kessin.  Sen yürürsün. Yürüdükçe ayaklarına kara sular iner ama olsun.  Kavgayı tavsiye etmem ama mecbur kalırsan, kavgalarda rakibine tekme atmak suretiyle ayaklarını silah olarak kullanabilirsin. Bu arada dikkatli olmazsan tekme de yersin.  Ayakla ayak oyunları da yapabilirsin, ayak oyunlarına da maruz kalabilirsin. Hasılı ayağın işlevi saymakla bitmez. Tüm organlar gibi ayaklar da bir nimettir.  Hatta bu ayakla para bile

Piyasaları Sükunete Davet Etmişliğim Var Geçmişte

" Piyasaları sükunete davet ediyorum: Devlet nasıl ki sahipsiz değilse bakanlıklar da sahipsiz değildir. Biri/leri görevinden el çeker veya çektirilirse, bu görevi yapacak bu ülkede nice isimsiz vatansever kahramanlar bilirim. Yeter ki siyasi irade, iradesini ortaya koysun ve "Bu devletin size ihtiyacı var" desin.  Şayet böyle bir görev tevdi edilirse; 1.TÜFE ve TEFE her ayın üçünde eksi çıkar. En fazla sıfır olur. 2.Her türlü döviz işleri itina ile seyredilir. Seyretmek istemeyenler, TRT1'de biri bitmeden diğeri başlayan reklamsız dizilere yönlendirilir. Burada hem dizi izler hem hoşça vakit geçirir hem de kanalın sağ alt köşesinde döviz bilgisine yer verilmez.  3.Şom ağızlı, felaket tellalı ve de art niyetli birileri, "Döviz yükseliyor" derse, böylelerine her türlü cevap repertuarımızda vardır: "Senin dövizle işin ne? Döviz borcun mu var? Maaşını dövizle mi alıyorsun?" gibi. 4.Anlamayıp, temcit pilavı gibi hala döviz yükseliy

Anladım ki

Anladım ki vatan, millet ve ayağa kalk Sakarya diyenlerin derdi vatan değil; cebellezi, makam, mevki, bitmez tükenmez ego tatmini, kendi itibar ve şöhretleri imiş.  Anladım ki birilerinin sırtına basarak yükselenler, geldikleri ve çıktıkları yeri unutuyormuş. Anladım ki din, iman, dava, ideal diyenlerin derdi, kendilerini merkeze koymak ve zirveye çıkmakmış.  Anladım ki bize korku salanlar, üzümü çifter yiyorlarmış. Ama bu çifter yemeyi gizlemeyi çok iyi beceriyorlarmış. Çünkü bu çifter yiyor deyince, biz parmağını gösterdiği yere baktık. Bu arada kendileri de üzümü çifter götürüyor. Malumunuz kişi, karşıyı ve başkasını işaret ederken işaret parmağıyla gösterir. Baş parmak da aynı hizada karşıyı gösterirken geriye kalan üç parmak kendisini gösterir. Biz karşıya bakarken kendisini gösteren diğer üç parmağı görmüyoruz.  Anladım ki gerçeklik diye konuşulanların her biri birer algıdan ibaretmiş. Olguları yaşıyoruz derken algılar imiş yaşadıklarımız.  Anladım ki tek geçerl

Maceranın Yeri Bir Başka

Rab Teala, en iyisini bilir ama dilde kemiğe yer vermemiş. İyi ki de vermemiş. Dile kemik koyduğunu düşünün. Söylediğimiz sözden nasıl geri dönerdik? Tükürdüğümüzü hiçbir şey olmamış gibi yalamayı nasıl yapardık? U dönüşünün nasıl bir şey olduğunu nereden bilebilirdik? Büyük konuşanlara, büyük lokma ye. Fakat büyük konuşma diyebilir miydik? Normali yaratmış aynı zamanda anormali de. Her şeyi zıddıyla yaratmış. Akı yaratmış, karayı da. Bilimi yaratmış, bilime aykırılığı da. Makulü yaratmış, makul olmayanı da. Modeli yaratmış, modelsizliği de. Rasyoneli yaratmış, irrasyoneli de. Ortodoksu ve heterodoksu da. Çin modelini ve Türk modelini de. Seçin, beğenin. Seçerken kalitenizi de konuşturun demiş. Birini uygula. Olmadı mı? Sonra vazgeç diğerine/öncekine geç... Düşünün ki hayat hep normal olsa, çekilir miydi bu hayat? Bıkkınlık verir, illallah dedirtirdi bize. İyi ki her şeyi zıddıyla yaratmış. Değilse, neyin ne olduğunu, maceranın ne olduğunu, maceranın son

Simide Son, İğdeye Devam!

Kara simide gelen son zamdan sonra bugün simit alır mısın diyen simitçiye, simide yeni zam geldi mi dedim. "Daha gelmedi. Hala 2,5 lira" dedi. Hayret ettim fiyatın değişmemesine. Fırsat bu fırsat dedim. Üstelik fiyatını sordum. Almazlık olmaz deyip bir simit daha aldım. Simidi yedim ama böyle nereye? Mutlaka bir çıkış yolu bulmalıyım. Bu boğaz harbi ile mücadelenin bir çıkışı olmalı dedim. Öğle yürüyüşüne çıkarken yanıma bir poşet aldım. Soluğu üç katlı bir binanın dışında kalmış bir iğde ağacının altında buldum. Sağa sola bakındım. Kimsecikler yoktu. Yol kenarında umumun malı gibi görünse de sahibinden izin almak gerekirdi. Evin de kime ait olduğunu bilmiyorum. En alt zile bastım. Tanımadığım biriydi kapıya çıkan. Kapıya çıkana kendimi tanıttım.  Kapının önündeki iğde sizin mi dedim. Hayır ama toplayabilirsiniz dedi. Bu ev kimin dedim. Sahibi yurtdışında Kamil diye biri dedi. Soyadı Akar mı dedim. Evet dedi. Tanırım Kamil abiyi. Severim kend

Ali Osman Koçkuzu'nun Ardından

80’li yıllarda bir öğretim görevlisi, mezun olacak son sınıf öğrencilerin hadis dersine girer. Bazı öğrencilerin vize/finali iyi geçmez. Kendileri için hayat-memat meselesidir. Kimi evli kimi evlenecek. Öğretmen olmak için diploma almaları gerekiyor. Ne kadar durumlarını anlattılarsa da geçer not alma konusunda hocalarını ikna edemezler. Kara kara düşünürlerken akıllarına hocanın annesi gelir. Üşenmezler. Hocanın evini öğrenip annesiyle görüşmeye ve durumlarını anlatmaya karar verirler. Hoca evde yokken teyzeye misafir olurlar: “Teyze, biz oğlunun talebeleriyiz. Dersinden kalacağız. Çoğumuz Konya dışından gelen ve kirada oturan, kira parasını kıt-kanaat denkleştiren öğrencileriz. Eğer kalırsak okul uzayacak, diploma alamayacağız“ şeklinde  durumlarını anlatırlar. Teyze, çocukların durumuna üzülür:                         “Siz o işi bana bırakın” diyerek onları uğurlar. Akşam oğlu eve gelir. Anne, “Oğlum! Şu, şu, şu isimli çocukları dersinden geçireceksin. Ben onlara söz ver

Kandıran Kandırana

Türkiye halkının kahir ekseriyeti Müslüman. Müslüman kimsenin de "Elinden ve dilinden emin olunan kimse" olması gerekir. Çünkü peygamber Müslüman tanımını böyle yapmıştır. Müslüman, çevresine güven veren biri olması gerekirken ister İslami hassasiyeti olsun ister olmasın, bu ülke her türden insanın dolandırıcılığına şahit oldu ve olmaya da devam ediyor maalesef.  Kandıran varsa haliyle kanan da olacaktır. Her kandırma olayında da ister istemez sayısız mağduriyetler oluşuyor. Bu ülkede kanma potansiyeline sahip bireyler ve toplum olduğu müddetçe maalesef kandıranlar da olmaya devam edecektir. Yeter ki biz kanmaya teşne olalım. Kandırmanın her türlüsü bu toplumda maalesef var. Maddiyat denince de ilk akla gelen paradır. Para bizim yumuşak karnımızdır. Hangi birimiz çok paramız olsun istemez. Biz istedikçe parayla imtihan oluyoruz. Aklımda kaldığı kadarıyla kandırmaya bazı örnekler vereceğim. 80'li yıllarda bankerler revaçta idi. En meşhurları da Banker Kastelli

Dertli ve Tuzu Kuru

Hayat, dertlilerle tuzu kuruların arasında gelip geçiyor. İç içe yaşayıp gidiyorlar. Tuzu kuru olmalarında sorun yok. Varsın böyle yaşasınlar. Dertlilerin derdine tercüman olup en azından dertlerini dinleyip anlayış gösterecekleri yerde aşkın gözü kör ettiği gibi savunmacı anlayış içine girmeleri insanı kahrediyor. Biline ki bu tip tuzu kurularla aynı dil konuşulsa da asgari seviyede bile anlaşmak mümkün değil. Şu tür konuşma eksik olmaz bunlarla. İlki dertli, ikinci ise tuzu kuru: Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Geçmişi unutma. Eski günler daha felaketti.  Geçmişte yaşamıyoruz. Bugün piyasa yangın yeri.  Eskiden yoktu bir şey. Varsa da kuyruk vardı. Ben kuyrukları unutamam. Yaşamayan bilemez.  Emeklinin durumu iyi değil. Aldıklarıyla geçinebilmeleri mümkün değil.  Düşük emekli maaşı alanların çoğu ikinci işte çalışıyor. Hepsinin de evi var. Çoluk çocuk da kalmadığına göre bu maaş onlara yeter. Yetmese de bu emekliler zaten fazla çalışmadan emekli olanlardır.

Belediye Başkanlarına Açık Mektup

Sayın başkanlar! Konya semt pazarları Konyalının haftalık alışverişlerini yaptıkları yerlerdir.  Aşağı yukarı her mahallede vatandaşın bu ihtiyacını gidermek amacıyla belediyelerimiz açık veya kapalı pazar yerleri yapmaktadır.  Belediyelerimizin son yıllarda ağırlık verdiği kapalı semt pazarları takdire şayandır ve birçok ile örnek olmaktadır.  Belediyelerimiz semt pazar yerleri belirleyip yaparak pazarcının ve mahallelinin hizmetine sunuyor.  Bir ihtiyacı gideren semt pazarlarına dair bu tespiti yaptıktan sonra pazar yerlerini doğru ve düzgün kullanmadığımız konusuna gelmek istiyorum.  Belediyesinden vatandaşına ve pazarcısına varıncaya kadar hepimiz biliyoruz ki sabahında düzgün ve temiz bir şekilde teslim edilen pazar yerleri ister açık ister kapalı olsun, pazar dağıldıktan sonra savaş alanına dönüyor. Adeta pazarcı esnafı, satamadığı ne kadar çerçöp varsa, giderken pazar yerine döküp gidiyor. Yani pazar yerlerimiz pazar dağıldıktan sonra yüzüne bakılmayacak şekilde pi

Yahudiler ve Müslümanlar

Şu bir gerçek ki Yahudiler Müslümanlardan, Müslümanlar da Yahudilerden haz almıyor. Bununla kalsa daha iyi. Her iki topluluk da birbirini düşman görüyor. Bu düşmanlığı her iki kesimin kutsal kitapları tetikliyor. Yahudilerin kitaplarında Amalika adı verilen kişiler Filistin ve çevresinde yaşayan kişiler. Bunların kahir ekseriyeti de Müslüman Araplar ya da Araplaşmış kişiler. Birinci ve en büyük düşman olarak Amalikalıları gösterir kutsal kitapları. Kur'an'da da özellikle Bakara süresinin çoğu ayetinde Yahudilerin eleştirildiğini görüyoruz. Hadis rivayetlerinde de " Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)" tü

7.500/5.000 TL Neyin Nesi?

Bordro mahkumu olup bu devirde yaşayanlar içerinde en acınası durumda olanlar, emekli olup 7.500 lira bir maaşa talim eden emeklilerdir. Çünkü kendilerine reva görülen para, adı üzerinde asgari geçinme ücreti diye bildiğimiz asgari ücretten 4 bin lira daha az. Bu şekil maaş alanların sayısı da az buz değil. Epey kişi 7500 alıyor.   Gelen zamlar kök maaşlarına yapıldığı için 7.500 rakamını bir türlü geçemiyorlar. Zammı 7500’den hesaplasalar ölürlerdi sanki. Eğri oturup doğru konuşalım. Kendilerine reva görülen bu maaşla geçinebilmeleri mümkün değil. Kim geçinirler veya geçiniyorum diyorsa, ya birilerini koruma amacıyla savunmacı anlayışla bunu yapar ya da yalan söyler.  Bu maaşla kim geçinebilir? Evi, barkı vardır. Evde bir karı bir koca kalmışlardır. Köyde yaşıyordur. Çarşı, pazar, ulaşım derdi olmayan kişilerdir. Belki bunlar geçinebilir. Buna da geçinme denirse. Gelin bir hesap yapalım. Diyelim ki kira ödemeyen bir karı kocanın başka bir geliri olmasın. Bu aile haftada m

Hasan Peker'in Ardından (3)

Doğru bildiğini yaptı. İnandığı doğruları vardı. Hayatını doğruları ve prensipleri belirledi. İlkelerinden hiç ödün vermedi. Gerekirse bu uğurda tek kaldı. Herkes de bilirdi hassasiyetlerini ve saygı duyardı. Bir kitabı okumaya karar verdiğinde plan yapar. Ne zaman ne kadar okuyacağını, ne kadar sürede bitireceğini belirlerdi. Kitap okumaya kapandığında o süre zarfında inzivaya çekilirdi. Evlilik için evleneceği adayda da aradığı kriterleri vardı. Kültürlü olacak. Okumuş olması şart değil. Çalışan olmayacak. Dersine girdiği öğrencisi olmayacak. Görünce içine sinecek gibi. Kriterlerine tam uyan adayı bulamadığı için hiç evlenmedi. Gördüğünüz gibi öyle büyük şartları da yoktu aslında. Kendisi gidip birine talip olamayacak kadar utangaçtı. Ailesinin önerdiklerine olmaz dedi. Çevresi de bu konuda bildiğim kadarıyla ön ayak olmadı. Kendisine zaman zaman olur mu diye önerdiğim isimleri; öğrencim, olmaz diye reddetti. Okul yönetimine, şu arkadaşa kız sınıflarını vermeyin de uygun

Hasan Peker'in Ardından (2)

Pikniğe davet etmişler rahmetliyi. Kalabalık bir davetli topluluğu var. Yenmiş, içilmiş. Muhabbet yapılmış. Kalkıp dağılacakları zaman, kesenize bereket, ziyade olsun, geçmişlerinizin ruhuna değsin diyecek Hasan Hocam. Sorar bu ikram kimden diye. Ses çıkmaz kimseden.  İkramı yaptığına kanaat getirdiği birine, x hocam, ziyade olsun der. O kimse de ikram sahibi ben değilim deyince, Hasan Hocam işkillenir. Peşine düşer. Kimden o zaman der. Malzemeleri y kişisinin aldığını söylerler. Oklar ikram sahibini gösterince, morali bozulur Hasan Hocanın. Eyvah, ben ne yaptım der ama iş işten geçmiştir. Çünkü o kişinin, kendi cebinden ziyade, çalıştığı kurumun market hesabına yazdırıp yiyip içtiğini bilen birisidir. Geldiğine geleceğine, yiyip içtiğine pişman olur. Bir daha da o kimselerden oluşan piknik ve yemek davetlerine, usulünce reddederek katılmaz.  Bunu bana anlattığında, pişmanlığı her halinden okunurdu. Rahmetliye, geçmiş pişmanlıkları sorulsa, ikram sahibini bilmeden yediği

Hasan Peker'in Ardından (1)

Bildiğim kadarıyla babası küçük yaşında iken vefat etmişti. Annesiyle birlikte kalırdı. Maddi durumları da pek iyi değildi.  İlahiyatı kazanınca, imamlık sınavına girer ve kazanır. Müracaatını yapar. Karapınar'ın bir köyüne imam olarak atanır. Niyeti yaz boyunca imamlık yapacak. Aldığı maaşları biriktirip okul zamanı istifa edecek. Biriktirdiği parayı da okul harçlığında kullanacak. Başlarken istifa edeceğini söyleyemez. Çünkü cemaat nicedir imam bekler. Gelen imamlar da bir süre sonra bir şekilde çekip gidermiş. Cemaatin bu beklentisini gören Hasan Hocam, bu konuyu ilk başlarda açamaz. İçinde bir ukde kalır. Cemaati yarı yolda bırakacağının pişmanlığını hisseder. Bunu cemaate söylemesi sonraki günlere kalır. Cemaat Hasan Hocayı el üstünde tutar. İzzet ve ikramdan mahrum bırakmaz. Cemaatin sürekli müdavimlerinden, aynı zamanda av işiyle de uğraşan bir hacı amca, Hasan Hocayı mükellef bir akşam yemeğine davet eder. Belirtilen akşam Hasan Hoca akşam namazından sonra hac

Fotoğraflarla Hasan Peker

Sosyal medyanın hiçbir türünü kullanmazdı. Çünkü prensipleri arasında sosyal medya kullanma yoktu. Ne hesabı oldu ne de buna yeltendi. Arkadaşlarından biri birlikte çekindikleri fotoğrafı sosyal medyada paylaşsa ya da bu alemde ismine yer verse, paylaşımcıya ulaşır. O resmi de ismini de kaldırtırdı. Ani ve erken vefatının ardından, ölüm haberini duyan sevenleri, buldukları resimleriyle taziye paylaşımı yapınca, Hasan Peker ilk defa sosyal medyada yer almış oldu.  Bulabildiğim kadarıyla farklı zamanlara ait dört resmine ulaşabildim. Ağırlıklı olarak kullanılan bir resmi de öyle zannediyorum, üniversitenin resmi sayfasındaki profiline ait. Seveni ve ardından hayırla yadedeni, ölümüne üzülen sayısı da saymakla bitmez. Paylaşan paylaşana. Amma seveni varmış mübareğin. Allah herkese böyle ardından dostlar bırakmayı nasip etsin. Bugün mezarından kalkıp gelse, başta benim paylaştığım bu resimler olmak üzere sosyal medyada yer alan tüm fotoğraflarını kaldırtırdı. Bu kadar eminim bundan. Çünkü

Arşivler Unutmuyor Maalesef

15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının finansörü kabul ettiğimizden dolayı Birleşik Arap Emirliklerine verip veriştirmiştik. Manşetten ş...siz bile demiştik.  İlişkilerimiz hiç olmadığı kadar gerilmişti. Hatta birkaç ülkede barınamayan Sedat Peker sığınak olarak bu ülkeyi bulmuştu.  Rahatlığından az video yayımlamadı orada. 15 Temmuzda olmadı. Arkandayız. Vur vur demişlerdi belki de.  Seçim öncesi bir ziyaret önce Peker'i susturdu. Ardından ticari anlaşmalar geldi. Biz onlara, onlar bize muhtaçmış meğer. İnce bir ip bile olsa diplomasiyi kesmemek böyle bir şey olsa gerek. Biz darbenin finansörü demeyi bıraktık. Bir de ş...siz demeyi. Onlar da bize yatırım sözü verdi. Ne kadar yatırım geldi bilmiyorum. Bildiğim şu anda bu ülkeyle aramızda su sızmadığı.  Şu anda BAE diye bir gündemimiz ve sorunumuz kalmadı. Kiminle sorunumuz varsa, para ve yatırım karşılığı yuttuk. Aşağıdaki yazıyı da 26.11.2021 tarihinde yazıp paylaşmışım. Ben unutsam da sosyal medya arşivim hatırlattı. Gündemimizde b

Hasan Peker

Kahta'nın ve Kahta insanının nazarımda unutamayacağım ayrı bir yeri oldu. Hem öğrenci hem öğretmen hem de esnafıyla hemhal oldum. Sıcak ve doğal insanlardı vesselam. Memleketim gibi bildim. Geçirdiğim acı ve tatlı yılları unutamam.  Unutamayacağım insanların başında Hasan Peker gelir.  Aynı fakültede üç yıl beraber okumama rağmen kendisini Kahta İmam Hatip Lisesinde tanıdım. Aynı okulda yedi yıl birlikte çalıştım. Ayrıldıktan sonra da irtibatı koparmadık. Hukukumuz devam etti. Farklı bir insandı. Farklı bir kişilikti.  Prensip sahibi idi. Kriterleri vardı. Hiç kriter ve prensiplerinden ödün vermezdi.  Değer veren değer gören idi.  Dinler, söz gelince konuşur, sohbetine doyum olmazdı. Ömrü okumakla geçti. Araştırmacı idi.  Öğretmenken bile ilim derya idi. Öğretmenlik yaparken din felsefesi alanında yüksek lisans ve doktorasını yapmıştı.  Öğretim üyeliğine Kilis üniversitesinde başladı. Halen Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Din Felsefesi ABD’n