Rab Teala, en
iyisini bilir ama dilde kemiğe yer vermemiş. İyi ki de vermemiş.
Dile kemik koyduğunu düşünün. Söylediğimiz sözden nasıl geri
dönerdik? Tükürdüğümüzü hiçbir şey olmamış gibi yalamayı nasıl yapardık? U
dönüşünün nasıl bir şey olduğunu nereden bilebilirdik? Büyük konuşanlara, büyük
lokma ye. Fakat büyük konuşma diyebilir miydik?
Normali yaratmış aynı zamanda anormali de. Her şeyi zıddıyla
yaratmış.
Akı yaratmış, karayı da.
Bilimi yaratmış, bilime aykırılığı da.
Makulü yaratmış, makul olmayanı da.
Modeli yaratmış, modelsizliği de.
Rasyoneli
yaratmış, irrasyoneli de.
Ortodoksu ve heterodoksu da.
Çin modelini ve Türk modelini de.
Seçin, beğenin. Seçerken kalitenizi de konuşturun demiş.
Birini uygula. Olmadı mı?
Sonra vazgeç
diğerine/öncekine geç...
Düşünün ki hayat hep normal olsa, çekilir miydi bu hayat?
Bıkkınlık verir, illallah dedirtirdi bize.
İyi ki her şeyi zıddıyla yaratmış. Değilse, neyin ne olduğunu,
maceranın ne olduğunu, maceranın sonunun nelere mal olacağını, ceremesini
kimlerin çekeceğini nereden bilebilirdik?
Kulları tekdüze yaratsaydı, hep aynı şey diye sıkıntıdan patlardık.
Bu kulları birbirinden farklı alternatifler bulmasaydı,
alternatifsizlikten çatlar ölürdük.
Kullarına, sonucuna katlanmak şartıyla her yolu deneme özgürlüğü
vermiş. Böyle olmasaydı, deneme tahtası diye bir şey olur muydu?
Kediyi yaratmış aynı zamanda fareyi de. Bundan insanoğlu ibret
almalı ki birileri kedinin fareyle oynadığı gibi oynasın.
Kullarının bulduğu her şeye eyvallah ama maceranın yeri bir başka. Bu macera sayesinde kulları neleri gördü neler görüyor neler görecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder