Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hangi birimiz yaşıtı bir ağacı olsun istemez! *

Mart ayı baharın başlangıcı. Aynı zamanda ağaç dikme mevsimi. Bu zamanda kamu kurum ve kuruluşları ağaç dikme seferberliğine katılır. Özellikle belediyeler öncülük yapar bu konuda. Genelde ağaç dikmeye  lise öğrencileri götürülür. Karasal iklimin hakim olduğu İç Anadolu'da kuraklığımız eksik olmaz. Hem yağmuru çekecek, hem heyelan ve toprak kaymasını önleyecek tedbirler almamız gerekir. Bunun yolu da ağaç dikip onu yetiştirmekten geçer. Yetkililer de bunun farkında olmalı ki her yıl ağaç dikmede yarışır. Hatta bilmem kim hatıra ormanı diye de bir tabela çakılır. Hayırlı bir iştir. Yarış olmalıdır. Nedense yılda o kadar ağaç dikilmesine rağmen gözle görülür ne ormanımız var, ne de ağacımız. Çünkü diktiğimiz fidanların yanına bir daha uğramayız da ondan. Küresel ısınmanın kendini iyice hissettirmeye başladığı günümüzde çoğu yıllarda hep kuraklık sıkıntısı yaşamaktayız. Bunun için hangi bölgeye, hangi toprağa hangi ağaç gider etüdü yapılmalı önce. Ardından ağaç dikmeden ön

İte mi taş atalım yoksa sahibine mi? *

Ülkemiz terör ülkesi malumunuz. Özellikle son yıllarda epey canımız yandı. Her kanlı olayla birlikte toplum olarak topluca katliamı gerçekleştiren PKK'ya, DAİŞ'e, FETÖ'ye, DHKP-C'ye lanet okuduk. Zaman zaman yine lanetlemeye devam ederiz. Çünkü olayı ya üstlenmiştir, ya da suç mahallinde bırakılan iz bizi bu örgütlerden birine götürmüştür. Nedense terör örgütünü telin ederken esas geri planda onları üzerimize salanları es geçiyoruz çoğu zaman. Bilmemiz gereken hiçbir terör örgütü arkasını bir güce dayamadan eylem yapmaz. Bugünün sömürgeci devletlerinin kiralık piyonları var. Bir ülkeye had bildirecekse maşa varken elini kora sokmaz. Hemen devreye her dediklerini yaptırdıkları ayak takımları girer. Ülkede bir olay olmuşsa ilk kınayan da itini üzerimize salan olur. “Türkiye’nin acısını paylaşıyoruz. Terörle mücadelesini destekliyoruz. Faillerin en kısa zamanda yakalanması için işbirliğine hazırız” mesajı verirler. Hatta bu terörist devletler birkaç gün öncesinden vat

Şivlilik günü okul

Bugün 08.10'da dersim başlıyor. Okula gelirken ellerinde poşetleri olan çocukları bir evin ziline basarken gördüm. Saat tam 08.00 idi. Anlaşılan öğrencilerin koşuşturması mesai ile birlikte başlamıştı. Kapının açılmasını beklerken çocuklar kendi aralarında tartışıyorlar: "Gidelim, kapıyı açan yok. Baksana kapının önünde zaten ayakkabı yok" şeklinde. Bir tanesi: "Oğlum kapının önünde ayakkabının ne işi var" diye itiraz ediyor. Kapının açılması gecikince bir kısmı 'Vakit kaybetmeyelim, gidelim' diyerek kapının önünden uzaklaşmaya başladı. Bir tanesi ise kapının deliğinden binanın evin bahçesini gözetliyor. Kapının açıldığını görür görmez, "Gelin, kapı açılıyor" diye seslendi arkadaşlarına. Uzaklaşanların hepsi koşarak geri geldi. Ev sahibinin uzattığı şivlilikten aldılar. Bugün şivlilik günü idi. Regaip Kandilinin ilk günü yani. Akşamından başlayan ateş yakıp üzerinden atlamalar günün ilk ışıklarıyla beraber yerini ev ev gezerek şivlilik adı

Eskiye dönüş

Eskiden alışverişe giderken elimizde pazar çantası, file vb. kap kacak götürürdük. Market alışverişlerinde ise aldıklarımız kese kağıdına konurdu. Bazıları da  gazete kağıtlarına sarar verirdi. Nice zamandır alışverişlerimize önce siyah, sonra değişik renklerde naylon poşetler girdi. Hatta birçok firma poşetin üzerine firmasının adını yazdı. Hasılı hayatın vazgeçilmezi oldu. Bakanlık 2018 yılından itibaren naylon poşeti kaldırmayı düşünüyor. Yerini de doğada  kendiliğinden yok olan biyobozunur poşetler alacak. Geçiş süresinde karton veya bez torba hediye edilecekmiş. Naylon poşetlerin yasaklanma gerekçesi de doğada çözülmesi yüzyılları almakta, hem de insan sağlığını tehdit etmesi olarak ifade edilmektedir. Vatandaşı naylon poşet kullanımından vazgeçirmek için de market ve mağazalarda poşetlerin ücretli olacağı belirtilmektedir. Yanlışın neresinden dönülürse kardır. Yerinde bir karar. Fakat bu derece doğaya ve insan sağlığına zararlı olduğu ayan beyan bilinen bu poşetlerin

Kantin kültürü/sorunu

Okullarda öğrenci yoğunluğunun çok olduğu yerlerden birisidir kantinler. Teneffüsü dört gözle bekleyen öğrenci çıkış ziliyle birlikte soluğu buralarda alır. Okulun yüzde doksanı buraya akın eder. Çalışanlar öğrenciye satış yapmaktan başını kaşıyacak zaman bulamaz. Koşarak gelip alışverişini yapan öğrencinin mutluluğuna diyecek yoktur. Hele bir de sıraya girip alma alışkanlığı yoksa itiş kakışla birlikte istediğini alan öğrenci gemisini kurtaran kaptan gibidir. Yiyecek ve içeceğini alan öğrenci hem yürür hem de yemeye başlar. On dakikalık teneffüsün kalan kısmında  yediğini yer, yiyemediğini sınıf ortamına getirir. Nedense alınan hiçbir şey teneffüste bitmez. Ders öğretmeni izin verirse sınıf ortamında aleni, izin vermezse ya gizli gizli yer, ya da diğer teneffüste yemek için sırasının altına koyar. Sıranın altında yarım bırakılmış yiyecek dururken derse kendini verebilirse verecek. Öğretmen de derse başlayabilirse başlayacak. Zaman zaman da elinde nevalesiyle sınıfın kapısında öğ

İleri saatin azizliği

İleri saat uygulamasının ilk mesai günü derse geç kaldım diye hızlı bir şekilde okula gelen öğretmene, okulu yeni açan hizmetlinin "Hocam hayırdır" sorusuna, " Derse geç kaldım, derse geçeceğim" cevabı verir. "Hocam derse girmeye bir saat var" deyince "Nasıl olur, saat 08.50 değil mi" der.  "Hocam  daha saat 07.50 yeni oldu" cevabı verir. Hocanın derse girmesine daha bir saat olduğu için artık düşünmeye de fırsatı var. Bu iş nasıl oldu diye düşünürken sonunda bulur: Kendisi sabah kalkınca bir saat ileri alır. Bir de akıllı saati gece ileri alır. Sonunda ileri saatin ilerisi bir saati olur böylece. Böylesi öğretmen okul yönetiminin sevdiği en iyi öğretmendir. Darısı diğerlerinin başına... 29/03/2016

Geçmiş ve günümüz yurt ortamları

1979-1986 yılları arasında özel bir ortaöğretim öğrenci yurdunda kalmıştım. Yemeğinden yatmasına varıncaya kadar yurtta hayat zordu. Yurdun girişi belli, çıkışı belliydi. Her şey askeriye mantığında dizayn edilmişti. Herkes zamanla yarışır, oyalanma gibi bir lüksü olmazdı. Eşyalarımızı koyduğumuz dolaphane adı verilen yer binanın bodrum, yatakhaneler ise binanın üst katlarında idi. Bir odada bulunan  14 çift ranzada toplam 28 öğrenci kalırdı. Dolaphane ve yatakhane belirli saatlerde, süreli açılır kapanırdı. Süresi içerisinde ihtiyacımızı gidermek zorunda idik. Yoksa dolaphane veya yatakhanede kilitli kalma durumu söz konusuydu. Sabah namazından önce veya sonra bir, akşam da iki olmak üzere toplam üç etüt yapardık. Banyo yapmak için kalk saatinden önce kalkıp ihtiyacımızı gidermemiz gerekiyordu. Sabah erken kalkıp ilk banyo yapan öğrenci şanslı idi. Çünkü sıcak su bulabilirdi. Ardından sıra bekleyenin nasibi soğuk suyla banyo yapmaktı. Banyo kilitlenmeden yarı sulu-sabunlu banyo

Kulüpleri silkelemeli *

Üç büyüklerden  bir kulübümüz terör örgütü üyesi olmaları dolayısıyla 2 kişinin kulüp üyeliğinin düşürülmesini oy çokluğuyla reddederek üyeliklerinin devamına karar verdi. Yakın tarihin acımasız terör örgütü üyelerini ihraç etmeyerek bir garabete imza attı. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine bir gün sonrası acil kod adıyla yaptığı toplantıda ise sekiz yıldır üyelik aidatını ödemediklerini gerekçe göstererek adı geçen iki üye dahil toplam 2700 kişiyi üyelikten çıkardı. Bu ihraç kararı da en az birinci kadar garip ve komedi idi. Bildiğim kadarıyla kulüpler 'Dernekler Kanununa' tabi. Kanunun içeriğini bilmiyorum ama herhalde kanunda 'Dernekler suçluları barındırır' diye bir madde yoktur. O zaman bu dernekler nasıl yönetiliyor? Bir gün öncesi suçluyu koruma oylaması yapılıyor, ikinci gün bir başka gerekçe ile üyelikten çıkarılıyor. Aidat vermeyen üyeleri ihraç için en az 8 yıl mı beklenmelidir? Geçmişi başarılarla dolu, asırlık bir kulüp  bu şekilde yönetiliyorsa yazık

Ekmeğe saygı lütfen!

Yan tarafta gördüğünüz fotoğrafı dolmuşta giderken İstanbul Caddesinde kırmızı ışıkta durduğumuz esnada çektim. Arabanın içi şoför mahalli dışında tamamen tandır ekmeği dolu. Ekmek selelerinin içine konmuş. Bagajında da ekmek var gördüğünüz gibi. Bagaja da o kadar doldurmuş olmalı ki bagaj açık kalmış. Aracın plakası okunmasın diye resmi kırptım. Bagajı tam seçebiliyor musunuz bilmiyorum. Bagajın içinde de ekmek selesi var. İçine ekmek konmuş. Ya sele yoktu, ya da sepeti sığdıramamış olmalı ki, altına hiçbir şey sermeden tandır ekmeklerini kaportanın üzerine istiflenmiş. Üst tarafı da tam kapanmadığına göre kapağın altı da ekmeklere sürtüyor olmalı. Zaman zaman kaldırımlarda, cami önlerinde yandır ekmeğinin poşetin içerisine dörder tane konarak satıldığını görürüm. Bu tür ekmeğin özel müşterileri var. Satışı da iyi gördüğüm kadarıyla. Öyle zannediyorum bu arkadaş da satmaya götürüyor. Ekmeğini taştan çıkartan, elinin emeğini yiyen, rızkının peşinde koşan insanlara saygım büyükt

Güya dershaneleri kapatmıştık biz

Güya dershaneleri kapatmıştık biz Çin hükümeti, vatandaşın yaya veya binitli olarak 40 günde gidip geldiği iki şehrin arasına  tren yolu döşemeye karar verir. Çalışmaları görev vatandaşlar mühendislere, ne yaptıklarını sorar. 40 günde gidip geldiğiniz yeri bundan sonra 4 günde gidip geleceksiniz. Çünkü tren yolu döşeyeceğiz der mühendisler.  Vatandaş sevineceği yerde kara kara düşünmeye başlar ve mühendislere tekrar sorar: Pekiyi biz, geriye kalan 36 günde ne iş yapacağız diye. Çinlilere benzer miyiz, benzemez miyiz bilmem. Renk, boy-pos olarak uymadığımız belli. Ama Çinlilerle ortak bir yönümüzü tespit ettim. Ne alaka diyebilirsiniz? Tıpatıp benziyoruz. Çin hükümeti karda-kışta uzak mesafeyi yürüyerek gidip gelen vatandaşlarını bu sıkıntıdan kurtarmak için 40 günlük mesafeyi 4 güne indiren bir projeye imza atarken vatandaş ise geriye kalan 36 günde ne iş yapacağının hesabını yapıyor. Malumunuz bizde bir ticarethane haline gelen ve her köşede mantar gibi biten dershaneleri kaldı

Biz bu saatlerden daha çok çekeceğiz anlaşılan

2016 ekiminden itibaren  saatlerimizi ileri saate göre sabitledik. Artık bundan sonra saatleri ileri ve geri alma, saatle oynama  derdimiz olmayacak demiştim. Saatin sabitlenmesini de olumlu görmüştüm. Sabahın erken saatlerinde işe koyulsak da erken kalkan erken yol alır diyerek kendimi ikna ettim. Üstelik sabah namazını kılmak isteyenler için uyanamıyorum, bu yüzden kalkamadım mazereti de olmayacak demiştim. Çünkü saatle oynamada mutlaka bir kaç gün uyum süreci yaşanır, aksaklıklara meydan veriyordu. İş hesap ettiğim gibi olmadı. Çünkü 26 Mart 2017 günü sabah saatle beraber kalktığımızda bir anormallik göze çarptı. Çünkü bizim ileri saat hızını alamayıp bir ileri daha gitmişti. İlerinin ilerisi olmuştuk. İleri almadığımız saatimiz otomatik güncelleme yaparak çoğu kimseyi yanlışa düşürdü. Okullarda hafta sonu dersi olan öğretmen ve öğrencilerin bir kısmı bir saat öncesinden eğitim ve öğretim için gelmişlerdi. Bir kısmı geri döndü. Birçok yerde sabah ezanı imsaktan yarım saat önce

"Gıyabi tez yazılır"

Gazetemiz 25/03/2017 günkü nüshasında Ufuk KENDİRCİ'nin özel haberi  yer aldı. Muhabir arkadaşımız giderek kronikleşen bir yaraya parmak basmış. Gazete yönetimi de bu dert edinmiş olmalı ki, bu haber manşette kendine yer buldu.  Bu konuya birkaç önce değinmek istiyordum. Araya başka gündemler girince hep öteledim. Bu demektir ki Gazetemiz ve bu haberi yapan kardeşimiz benden çok yaşayacak. Öncelikle bu konuyu dert edinen Anadolu'da Bugün gazetesini tebrik ediyorum. Haber, bütünün bir parçası. Sadece bu haberden hareketle eğitim ve öğretim sahası hakkında bir bilgi sahibi olabiliriz. Yetkililer ve biz biraz kafamızı kumdan çıkarsak eğitim-öğretim, bilim, tez adına ne Çapanoğlu çıkar, kim bilir?  Toplum olarak bilgi, belge bulmada, kitabına uydurmada, formaliteleri yerine getirmede bir numarayız. Zaten kimse bilgine, beynine, kapasitene bakmıyor. İstenen evrakı, hocanın istediği şekilde hazırladın mı gemisini kurtaran kaptansın. Bir konuda ihtiyaç varsa sektörünü d

Bir yiğit insan geldi geçti bu ülkeden *

Türkiye’nin 80 öncesi siyasi kargaşa ve çalkantılarının içinde buldu kendisini. Bir parti ile gönül ve fikir birlikteliği bulunan bir hareketin genel başkanlığını yaptı. Bahçelievler ve Kahramanmaraş katliamlarının sorumlusu suçlamasıyla yargılandı, berat etti. 80 ihtilalinden sonra 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl hapiste kaldı. İçeride görmediği işkence kalmadı. ‘Üşüyorum’ şiirini burada yazdı. Sonunda -geciken- adalet tecelli etti. 7,5 yıl yattıktan sonra suçsuz bulunarak berat etti. Berat ettiği bir davada 7,5 yıl yatmasına, içeride işkencenin her türlüsünü görmesine rağmen birilerinin yaptığı gibi ne dağa çıkıp teröre başvurdu,  ne de isyanlara oynadı. Hapisten çıktıktan sonra yeniden partisinin içerisinde görev aldı. Partisiyle derin fikir ayrılığı baş gösterince az sayıdaki arkadaşıyla birlikte eski dava arkadaşlarıyla yollarını ayırdı. Türkiye’nin büyük -bir- birliğe ihtiyacı var diyerek yeni bir parti kurdu. Partisi her seçime kah kendisi bazen de ittifak yaparak katıld

Siyasi suikastlara dikkat! **

Devlet içte ve dışta terörle mücadele ediyor. Bu mücadelede hiç olmadığı kadar kararlı ve başarılı görünüyor. Bir ara haftada bir eylemle yüz yüze kalmıştı ülke. Gençliğinin baharında nice can ve ciğerlere mezar olmuştu. Son aylarda devlet daha bir teyakkuzda. Özellikle Fırat-Kalkan harekatıyla birlikte Güneydoğu'da meydana gelen münferit olayları saymazsak neredeyse bıçak gibi kesildi. Terörün bu şekilde yok denecek noktaya gelmesinde istihbaratın iyi çalışması, devletin pansuman tedbirlerden ziyade terörün kökünü kurutmak için kalıcı tedbirlere yönelmesi, terörün  destekçisi olan dokunulmaz siyasilere dokunması, teröre maddi ve manevi destek veren mahalli idarelere kayyum atanması, terörle mücadele azim ve gayreti göstermesi vb. nedenlerin katkısı vardır. Dün içimizde var olan hainlerin temizlenmesi ve devletin şefkat elini bırakıp Osmanlı tokadına yönelmesi yine terörü azaltan etkenlerdendir. Terörün ilk gündemden bu şekil  geriye düşmesi hoşuma gidiyor gitmesine. Faka

Bizim leğen bulundu!

Gördüğünüz plastik kap 20 yıl öncesine ait. Kahta'da görev yaparken 6-8 yaşlarında üç çocuğumun anneler günü vesilesiyle -vermediğim- harçlıklarını bir araya getirerek anneleri için aldıkları bir hediye. Yazıma konu olmasının sebebi, bugün mutfakta arandı bulunamadı. Sonunda geçen hafta börek yapılması için bu hediyeyi alan üç çocuğumdan ikisi fırına götürmüşlerdi. Evde olmadığına göre fırında olabilir diyerek yolum üzeri fırına sordum. Bir bakalım, bu şekilde kalan kap-kacağı haftalık çöpe atarız, atılmadı ise verelim dedi fırıncı. Dolabın gözünden bizim leğen çıktı. Eve getirdim. Eşim leğen bizim, fakat kapak bize ait değil dedi. Her insanın olduğu gibi eşyaların da bir sonu vardı. Zamanı geldiğinde ya kırılır, ya eskir, ya da kaybolurdu. Anlaşılan ömrünü tamamladı derken leğen fırında kalmış, yeniden ortaya çıktı. Üstelik üzerine bize ait olmayan bir kapak ilave edilerek fırından çıktı. Bizim leğen Nasrettin Hoca'nın kazanı gibi doğurdu anlaşılan. Leğen kaybol

Bir başka ülkeye sığınan asker müsveddeleri! *

Öncesini bilmem ama 15 Temmuz'dan sonra bir başka ülkeye özellikle AB ülkelerine sığınma talebinde bulunan sözüm ona askerlerimiz var. Sayıları az olsa da bu durum beni üzüyor. Üzülmekle de kalmıyor, anlayamıyorum. Hangimizi üzmez ki… Bir ülke ki bunları binlerce öğrenci adayı içerisinden seçip ücretsiz bir şekilde okutsun; yeme, içme, barınma ve harçlığını karşılasın. Her türlü imkanı ayaklarının altına sersin. Okul bitince de iş bulma kaygısı taşımadan bunlara iş versin. Normal memurun aldığı maaştan daha yüksek bir maaş bağlasın, lojman versin. Milletin evladı yirmi yaşına gelince vatani görev diyerek işini, gücünü bırakıp askere gitsin. 12 ay boyunca evinden, barkından, çoluk ve çocuğundan uzakta kalsın. Askerlik yaptığı müddetçe maaşı çalışmasın. Bunlar ise askeriyenin içerisinde bizim çocuğumuza emir vererek askerliğini maaşlı bir şekilde yapsın. Çoluğu-çocuğu iş ve okuluna giderken sadece asker çocuklarına tahsis edilen okul servisiyle gidip gelsin, kendisine de altında

Bir labirent mi arıyorsun? Meram Tıp Fakültesine git

Hayatımda hiç labirent görmedim, nasıl bir şey acaba diye merak eden olursa ona Meram Tıp Fakültesine gidip görmesini isterim. Labirentin tüm özelliklerini fazlasıyla bünyesinde barındıran bir eğitim ve araştırma hastanesidir. " Çıkış yeri çok zor bulunabilecek biçimde karışık geçenekleri olan yapı...İçinden çıkılması çok güç ya da olanaksız durum, çözümü zor sorun " anlamına geliyormuş labirent. Daha önce bildiğim bu kurumu bir vesileyle geçen gün yeniden görmüş oldum. Normalde isim vermede zorlanırım. Birkaç bloğuna girip çıktım. Ağzımdan gayri ihtiyari olarak hastane değil, bir labirent dedim. Tanımına baktığım labirent kelimesine "Çıkış yeri zor bulunabilecek...yapı" denmektedir. Labirent kelimesi MTF'ni anlatmada kifayetsiz kalır. Çünkü bu hastanenin sadece çıkışı değil, girişi de zor. Önce aradığın bloğu bulacaksın, sonra kapısını. Çünkü bloklara verilen harflerde de bir sıra, düzen ve insicam yok. Zamanında "Göğüs hastanesi” olarak tek bina

Bir İngiliz oyunu -olmasın- *

Çarşamba günü İngiltere’nin başkenti Londra’da parlamento binasının önünde -adına terör saldırısı dedikleri-  bir saldırı oldu. Olayın ilk anında sıcağı sıcağına ölen, yaralanan, saldırgan hakkında net bilgi verilmedi. Sadece yorumları dinledik ajanslardan. “ İngiltere ‘nin başkenti  Londra ‘da bugün bir terör saldırısı gerçekleşti. Bir saldırgan önce  Westminster  Köprüsü’nde insanları aracıyla ezdi.  Parlamento  binası duvarına çarparak duran saldırgan, bir polisi bıçakla yaraladıktan sonra  parlamento  bahçesinde vurularak etkisiz hale getirildi. ” Olayın üzerinden 24 saat geçtikten sonra nihayet saldırganın kimliği, ölü ve yaralı sayısı açıklandı İngiliz  polisi tarafından.   Yaşanan saldırıda saldırganın kendisi dahil toplan 4 kişi hayatını kaybetti. 40 kişi de yaralandı.   Saldırgan 52 yaşında İngiltere doğumlu biri. Saldırıda kullanılan suç aleti ise bir araç ve bir bıçak. Saldırıyı malumunuz günümüzün marka(!) örgütü DAEŞ üstlendi. Ertesi günü Belçika’da yine aracıyl

Pet şişelerin çilesi

Size bir soru sormak istiyorum ama soruyu duyar duymaz aklından zorun mu var be adam! Böyle soru mu olur diyeceksiniz? Olsun! Ne derseniz deyin. Ben yine de soracağım: Günlük hayatımızda kullandığımız yan tarafta görünen 0,5 ml'lik pet şişeler ne işe yarar? Sorum bu. Hemen ne için olacak? Su içmek için kullanılır, bir defa içilir, bitince çöpe atılır diyeceksiniz. Doğrudur. Aklın yolu birdir. Ben de aynı şekilde kullanılır cevabı verirdim. Susadığımız zaman hemen sağımıza solumuza bakarız. Gıda ürünleri satılan herhangi bir yere girer, soğuğundan bir tane alır, ağzını açar, ağzımıza dayarız. Çoğu zaman da bir dikişte bitirir, susuzluğumuzu giderir, sonra çöpe atarız pet şişeyi. Ya da elimizde tutar, herhangi bir yerde çeşme görürsek yeniden doldururuz susadığımız zaman içmek için. Bu şekil su şişesini ÖSYM'nin yaptığı merkezi sınavlarda öğrencilerin elinde, üzerinde firma adı yazılı ambalajı yırtılmış bir şekilde görürüz. Zaten üzerinde başka bir şey ile girmeleri de mü

En güzel planımız plansızlığımızdır

Plansızlık bazı insanların paçasından akar. İşin garibi plansız olduğunun farkında değildir. Bu durumunu söylemeye kalksan -kan akmaz akmaya ama- her an için Filistin-İsrail gibi olmakla karşı karşıya kalabilirsin.  Çünkü yüzünden okunan plansızlığını kabul etmez. Plânsız olanların kendisine bir şey olmaz. Sadece etrafınadır zararları. Onlara saç-baş yoldurur, dişlerini kırdırır, boğazına döktürür. Yutkunur, içine atarsın, kendi kendine buğzedersin. Kendileri ise etrafına gülücükler dağıtarak hiçbir şeye sebep olmamış gibi hayatlarını yaşamaya devam eder. Nice nesilleri gönderirler öbür dünyaya. Çünkü uzun ömürlü olurlar. Çoğu kimsenin salına yapışırlar diyeceğim ama plansız olduklarından zaten cenazene gelemezler. Hasılı işin bunlara kalırsa dona kalırsın. Cenazen de orta yerde kalır. En iyisi yok kabul edip yoluna devam etmek dersin ama ne mümkün. Çünkü hayatın her alanında bunlarla beraber yaşıyorsun. Hele bir de hiçbir şey olmamış gibi dürüstlük abidesi olarak konuşmaları yok mu?

"Cildiniz de pek kötüymüş!.." -II-

21/03/2017 günü "Cildiniz de pek kötüymüş*" başlıklı yazımı kaleme aldıktan sonra hani bizde laf lafı açar denir ya. İşte öyle. Hemen aklıma 2000'li yıllarda başıma gelen yine cildimle ilgili bir anekdot geldi. Oldu olacak onu da kaleme alalım istedim. Hem böylece cildimin ne kadar kötü olduğunu ben hakka'l yakin biliyorum. Siz de ilme'l yakin öğrenmiş olursunuz. Babam rahmetlinin sağ ayağının baldırında egzamaya benzer bir şişlik vardı. Sürekli kaşırdı. Zaman zaman da kanardı. Birkaç defa Meram Tıp Fakültesi Cildiye bölümüne götürdüm. Patolojik inceleme için vücuttan alınan parça Ankara'ya gönderilirdi. Aylarca sonucun gelmesini beklerdik. Sonuç: "Yapılan incelemelerde herhangi bir bulguya rastlanmamıştır" şeklinde gelir, birkaç merhemle bizi gönderirlerdi. Babam durmadan sürerdi merhemi, hiç de faydası olmazdı. Merhemle birlikte yumuşayan cilt daha sonra kabuk bağlar, kaşıntıyla beraber dökülürdü. Her yaz geldiğimde bana ayağını gösterir, beni do

"Cildiniz de pek kötüymüş!.." -I-

Yan tarafta gördüğünüz resim benim işaret parmağım. Parmağımdaki şişlik ise bir yanık sonucu oluştu. Bugün 8.günü yanalı. Biraz inmeye başladı, üstelik yumuşadı.  İkinci derece yanıkmış bendeki bu yara. Evime gelen bir doktora sordum ne yapayım diye. Yıllar öncesinde benim iki elimde de bu şekilde yanmadan dolayı şişlik oluştu. Birini patlattım, diğeri ise aynı şekilde kaldı. Patlattığım yer, sürekli kaşındı durdu. Diğer taraf kendiliğinden iyileşti, bana herhangi bir rahatsızlık da vermedi dedi. Ben de bir şey yapmadım. Bakalım daha ne kadar sürecek? Göreceğiz. Bu küçük kazayı yazı konusu yapmayı düşünmemiştim. Parmağımı gören ne oldu diye sorunca yazmak vacip oldu. Teneffüs esnasında iki bardak çay doldurarak bahçeye çıkmak için harekete geçtim. Öğretmenler odasının kapısından çıkmak bir mesele tabi. Çünkü birkaç nöbetçi, idari bölüme öğrencinin girmemesi için bodyguardlık yapıyor. (Hoş bu kadar nöbetçi öğrenci ne iş yapıyor? Bu da meraklarımın arasında. Gerçi merakımı nis