Davulun sesi uzaktan gür gelir denir. Belediyeler de bana
uzak kurumlardır. Çünkü içinde değilim. Onlar hakkında sadece gözlemlerime
dayanarak fikir yürütebilirim.
Gördüğüm kadarıyla Türkiye'deki en rahat kurumlardır
belediyeler. Hem çalışan hem de başkanlar açısından. Belediyelerin
çalışmalarını, yaptıklarını, ürettiklerini, tasarruflarını, alım ve
satışlarını, imza attıkları projeleri ciddi bir şekilde inceleyen, irdeleyen iç
ve dış denetim var mıdır? Nice zamandır kafamı kurcalar. Belediyelerin hizmet
alanı nereye kadardır? Bilen var mı? Çünkü gördüğüm kadarıyla belediyelerin
girmediği yer, burnunu sokmadığı bir alan yoktur. Öyle zannediyorum kraldan
daha kral, ülkeyi yöneten hükümetten daha hükümet. Hükümet yapacağı bir şey
için Meclis'ten kanun, anayasa çıkarılmasını bekler. Tüzük, yönetmelik, genelge
çıkarır. Kendisini sınırladığı alan dahilinde hareket eder. Herkesin de haberi
olur. Belediyeler ise sanırım encümen kararıyla her şeyi yapabiliyor.
Kararlardan da kimsenin haberi olmaz. Yapılan icraatlarıyla haberdar
olabiliyorsun ancak.
Alan geniş, yetki sınırsız -gibi- olunca belediyelerimiz
yerinde ve ihtiyaç olan kararlara imza atabildiği gibi uçuk-kaçık icraatlarda
da boy gösterebiliyor. Ya da önceliklerimiz arasında olmayan projelerle
karşımıza çıkabiliyor. Bir belediye ölmez eserleriyle anılması gerekiyor, günü
kurtaran faaliyetlerle değil. Şehrimizi yöneten başkanları yıllar sonra hangi
icraatlarıyla anacağız? İşte şu gördüğün ölmez eser falan başkana ait
denebilecek kaç eser sayılabilir? Evladiyelik eserden ziyade günü kurtarır,
vaziyeti idare eder icraatlarla kamu malı yersiz kullanılıyor diye düşünüyorum.
İmkanları iyi olan büyük belediyeler nereye para
harcayacağını bilemiyor. Eskiden çocukları toplu sünnet ettirirdi yılda bir.
Şimdi ise tüm dernek, vakıf ve STK'lara sponsor oluyor. Bunların yaptığı
organizasyonlara destek oluyor, yapılan yarışmaların hediyelerini alıyor. Okul
yöneticilerini beş yıldızlı otellerde ağırlıyor, çalıştaylar düzenliyor.
Park-bahçeyi saymaya bile gerek yok. Yeter ki başkanın aklına yatsın. Mesela at
mı gördü? Bizim belediyemizde niye olmasın. Hemen zabıta daire başkanlığı için
şehir içinde kullanılacak at alır. Amaç nostalji değil mi? Alt yapının yanında
biraz da seyir zevki gerekiyor. Diğer rutin işleri yapsa ülke çapında pek haber
değeri taşımaz. Ama ata yapılan yatırım Türkiye’de ilk olunca basında geniş bir
şekilde yer alırsın. Günlerce gündemde kalırsın. Reklam reklamdır. Kötüsü
olmaz. Bunu garip bulan birkaç cins çıkar ama olsun. Bunları da idare etmek
lazım. Maalesef yaptığın hizmeti takdir etmeyecek böyle birkaç densiz çıkar her
yerde. Halbuki şehir içinde atları piyasaya hizmet amacıyla sürmek nice insanlara yeni istihdam kapısı açacaktır. Bu atlara kalacak yer, saman, yem, seyis, nalbant, sürücü...vs lazım olacak. Atlar caddeyi pislediği zaman pisliğini temizleyecek elemana ihtiyaç olacak. Bak göreceksin, kaç kişi ekmek yiyecek bu atlardan. İşin kaymağını da atları satan zaten yedi işin başında.
Büyükşehir Belediye Yasası ile birlikte sembolik
belediyelik olan ilçe belediyelerinin işini de büyükşehir belediyeleri
üstlenince küçük belediyeler ne yapacak? Onlar da birbiri ardına ilginç
projelere imza atmaya başladılar. Mesela bu durumda bir belediye, belediye
sınırları içerisinde yeni doğan bir çocuk için ‘Çocuk dürüsü’ hazırlayabilir. İçerisinde
çamaşırından çantasına, çocuk arabasından bezine, ıslak mendilinden çorabına varıncaya
kadar bir çocuğa lazım olacak malzemeyi bohçanın içerisine koyarak yeni doğan
çocuğa hayırlı olsun ziyaretine gidebilir. Güzel fikir değil mi? Yağma Hasan’ın
böreği nasıl olsa. Bundan iyi proje mi olur? Vatandaşın mutlu gününde yanında
olmak gerekiyor. Zaten yapılacak bir hizmette kalmadı. Bundan sonrası
başkanlarımızın maharetine kalmış…
Böyle ilginç ve garip hizmetlerden alan razı, veren razı
ise, herkes memnunsa bize de alkışlamak düşer. Sen yan da böyle projelerin olmadığı zaman da doğduğuna yan... 11/03/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder