Ana içeriğe atla

"Bobal Boynuna"

Hiç duydunuz mu bu deyimi?  Biliyor musunuz anlamını? Yeni neslin bileceğini pek sanmıyorum.  Bilse bilse eskiler bilir. Çünkü eskiler bunu çok kullanır.
Bobal boynuna, bobalı boynuna, babal boynuna, babalı boynuna... gibi kullanışları vardır. Konya ve Karaman yöresine ait olduğunu sanıyorum. Kelimenin aslı vebali boynuna olsa gerek. Bir nevi yemin gibidir. Günahı senin üstüne demektir. “Akşam bana gelmezsen babalı boynuna, borcumu gününde vermezsen bobal boynuna...” şeklinde kullanılır. Vebal verdirme, sorumluluk yükleme gibi anlamak lazım.
Küçüklüğümde büyükler çok kullanırdı bunu. Genelde tartışma esnasında çıkardı bu söz ağızlarından. “ Bobal verdirdim” derlerdi. Kelimenin anlamını bilmesem de hararetli tartışmaların ardından söylenen bu deyimin anlamının büyük ve derin olduğunu düşünürdüm. Gördünüz mü kelimeyi ne hale getirdiğimizi? Bu yörede  bir de “Saatler olsun, sa'tlar olsun” kullanılır. Bu nedir, ne anlama gelir diye düşünürken olayın geçtiği yer genelde berber ve kuaför salonlarında tıraş olanlara söylenir. Sonunda kelimenin kökünün “Sıhhatler olsun” olduğunu anladım geç de olsa.
Konumuz vebal verdirme idi. Biz yeniden konumuza dönelim: 87-88 yıllarında Kayseri'de öğrenci iken  babamın bir akrabası ile Alaaddin civarında karşılaşmıştım. Bana bobal (babal, vebal) verdirmişti. Hem de iki kere birden.
Akrabam beni akşam evine çağırdı. “Mutlaka gel, biz akrabayız, gelmezsen bobal boynuna” dedi. İşin ucunda vebal var, gideyim dedim. Akşam evine uğradım. Hal-hatırdan sonra: “Yeğenim biz akrabayız. Paraya falan ihtiyacın olur da istemez isen bobalı boynuna” dedi, vedalaşıp ayrıldım. Hoşuma da gitti bu vebal.
Aradan 5-6 ay geçti. Paraya ihtiyacım oldu. Cebimdeki para ancak beni Kayseri’ye atardı. O zamanlarda öğrenim kredisi alırdım. Üç ayda bir 18.000 lira idi toplam. Bir ay bile gitmezdi. Özal başbakan olduğu zaman kredinin 3 aylığını 60.000 liraya çıkardı. Noterden sözleşme imzalamamız gerekiyor. Noter demek para demek, bir de iki şahit.  Babama da söyleyemedim para lazım diye. İlçemden çıkıp Konya’daki akrabamı buldum, hem ailemin haberi olmasın, hem ondan para isteyeyim, hem de akrabamın verdiği bobal yerine gelsin. Çünkü boynumda taşıyıp duruyorum vebali. İşyerine vardım. Hal-hatırdan sonra geveleyerek ve yutkunarak "Amca bana 30-40 bin lira lazım" dedim. (Bu arada istemek çok zormuş, haberiniz olsun) Şimdinin 30-40 lirası yani. “Öyle mi tamam yeğenim” dedi. O bekledi, ben bekledim. Birkaç defa hatırlattıysam da hep “Tamam” dedi. Nihayet akşama doğru 30.000 lira verdi. Teşekkür edip ayrıldım.
Okullar kapandı, yazın beldeme geldim. Fakülte 2.sınıfa geçtiğim yıl hem yatay geçişe müracaat ettim. Hem de evlilik hazırlıklarına başladık. İlk iş, dedemden düşen bir parseli satılığa çıkardı babam. Bana bobal verdiren akrabam aldı parseli, 1 milyona. Her istemeye gidişimde “Ne kadar lazım yeğenim” dedi. Ne kadar lazımsa o kadar verdi. Zaman zaman yanına gidip parayı istiyorum, amca geri kalanın hepsini ver diye. “Yeğenim ne kadar lazım” dedi yine. Kaçıncı gidişimde nihayet geri kalanı alabildim. Amca, senden 6 ay önce bir 30 bin lira almıştım, onu da kes dedim. “Öyle mi yeğenim, tamam” dedi. Borç olarak aldığım 30 bin lirayı da böylece ödemiş oldum.
Düğün öncesi  parseli sattıktan sonra annem bana: “Oğlum, … akrabamızdan para mı istedin” dedi. Evet istedim, sizin nereden haberiniz oldu dedim. “… akrabamız bir hafta sonu buraya geldi: "Oğlunuza para verdim, benim bağın otunu alın" dedi. Babanla beraber gidip onun bağının otunu aldık, oradan haberimiz oldu” deyince  çok içerledim, üzüldüm, çok zoruma gitti gerçekten. Halbuki ailemden isteyememiştim, son çare boynuma bobal verdiren akrabamız, ailemin yanında kalmıyor, haberi olmaz, ben sonra öderim ona borcumu diye düşünmüştüm. Bana verdirilen bobal pahalıya gelmişti: Hem borcumuzu verdik, hem paramızı çerez parası yaptı, hem de üstüne üstlük bağının otunu aldık. Ailemin bağı çapalaması da aldığım borcun bonusu oldu anlayacağınız. İşin garibi "Ben o borca karşılık ailene ot yoldurdum, borcun yok" bile demedi.
Unutmaya yüz tutmuş, kullanımı yanlış ifade edilen bir bobalı boynunayı böylece yeniden hatırlamış olduk. Siz siz olun, biri size bobal(babal) verdirmişse çok ciddiye almayın. Yoksa daha pahalıya gelir. Ama bazı insanların samimiyetini öğrenmek istiyorsanız denemenizde fayda vardır.
Sizin de paraya ihtiyacınız olur da gelip istemezseniz bobalı boynunuza, haberiniz olsun… 10/05/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde