Ana içeriğe atla

Kıvrak Eğitim

-Oğlum, niye erken geldin okuldan?

Bugün kıvrak eğitim yaptık.

-Öğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler?

Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir.

Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var?

Öğretmenler toplantısı varmış.

Niye şimdi toplanıyorlar ki?

Çalışma  programında bugünmüş.

Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün?

Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi.

-Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı?

Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı?

İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ederken onlar gelip toplantılarını, zümrelerini yapsalar ne olur? Kıyamet mi kopar. Plansızlığımız buradan belli. Daha eğitim ve öğretime yeni bismillah dedik. Ardından hemen toplantı geldi. Tatil; öğretmen, öğrenci herkesin işine gelir. Ama bu yapılan doğru değil. Her tatil sizi ve öğretmeni okuldan biraz daha soğutur, uzaklaştırır. Eğitim ve öğretimin yeri başka, toplantının yeri başka. Birini yaparken diğerini yıkmamak gerekir. Her şeyden önce eğitim ve öğretim bir plan işidir. İyi planlamak lazım. Sonra bu devirde ikili öğretim mi olurmuş.

Baba, imkan meselesi bu işler. Bina eksikliğinden yapılıyor bunlar.

İyi de evlat! Benim bildiğim devlet hiçbir imkanı esirgemiyor okullardan. Bakan sürekli açıklıyor. Bütçeden en fazla pay eğitim ve öğretime ayrılıyor diyor. Hala ikili öğretim de neyin nesi? Eğer imkanlar el vermiyorsa o zaman devlet farz olan bu mesele varken niye müstehap ile uğraşıyor?

Hemen meseleyi dini konuya getirdin yine. İkili öğretimden bahsediyordum. Sen işi farz-müstehaba getirdin.

Konuyu değiştirmedim. Mademki para yok. Devlet yeterince bina yapamıyor, tekli öğretime geçemiyor. O zaman ne diye okulları etkileşimli tahta ile donatıyor?

Ama akıllı tahta ile ders işlemek iyi oluyor. O da ihtiyaç.

Ben ihtiyaç değil demedim ki. Oturacak yerimiz yok. Bunun için öncelikli olarak oturacak yerler yapmak gerekirken biz, sığamadığımız binanın aksesuar işleriyle uğraşıyoruz. Burada farz dediğim mesele, önceliğimiz bina yapmak ise onu yapalım. Binayı yaptıktan sonra o dediğin akıllı tahtalara sıra gelsin. Yazık değil mi size! Sabahın erken saatinde, karanlıkta yola çıkıyorsun, diğeri öğle okula gidiyor. Akşam hava karardıktan sonra dersten çıkmak zorunda kalıyor. Önceliğimiz bu arızi durumun giderilmesiydi.

Tamam baba, Tartışmaya girmeyelim. Kıvrak mıvrak. Doğru ya da yanlış. Halihazırda bahtıma okuldan erken çıkma fırsatı çıktı. Ben onu bilirim. Bu fırsatı biraz daha İnternetten oyun oynayarak değerlendirmem lazım. Sen devlet meselelerini git yetkililere anlat. Tabi, seni dinlerlerse… 08/02/2017

 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Ben bugün burada kıvrak eğitimden ziyade blog sayfanızda kullandığınız tema ile ilgili sohbet etmek istiyorum. Blog sayfanızın en üst ve sağ tarafında bulunan yatay üç çizgi sağ sidebar (bölüm) dediğimiz menü simgesidir. Bu üç çizgiye tıkladığım da gizlenmiş menü ya da sidebarda yer alan eklentiler açılır. Açılan eklentidelerin arasında "İzleyiciler" eklentisini ve daha başka eğer kullandıysanız bu kullandığınız eklentileri göremiyorum. Yoksa siz bilerek mi kaldırdınız bu eklentileri? Yahut sizin bu eklentilerinizden, izleyiciler, arşiv, etiketler, popüler yayınlar, vs. aktif durumda da bu temamı görünmesini engelliyor bu temanın çalışma şeklini anlayamadım. Gerçi benim yirmiye yakın blog sayfam var, bunlardan birine bu temayı uygulayarak işi çözerim de, size bir sormak istedim.

    Kıvrak eğitim çocuğunuza yaramış. Bu fırsatı biraz daha internet üzerinden oyun oynayarak değerlendirmesi lazımmış! Size de eğitim ve öğretimle ilgili sorunları ileteceğin adresi vermiş. Akıllı çocuk! MaşAllah, tebrik ederim.
    Selam ve muhabbetle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Recep Bey, 10 kadar izleyicim vardı. Benim e posta adresime de yayımladığım yazım mail yoluyla otomatik gelirdi. Blogun görünümünü değiştirdikten sonra ne izleyiciler görünüyor ne de mailime otomatik yazı gelir oldu. Nasıl oldu, inan ben de bilmiyorum. daha önce dediğim gibi bu blogu bir öğretmenim alıvermişti. Sadece yazıp paylaşmayı biliyorum. Dediğin üç noktaya girdim. Orada da bulamadım. Bu arada üç noktadaki fonksiyonları da ilk gördüm. Siz bu işin üstadısınız. Yüz yüze gelebilsek bana bunun yollarını gösterirsiniz. İnşallah bir gün nasip olur. Çevremde blog işiyle uğraşan ve anlayan kimse de yok. Benim çocuğa gelince evelallah boşlukları hemen oyunla değerlendirir. 10.sınıfta iken oyun bilgisayarı aldırttı bana. Alttan girdi, üstten çıktı. Aldım nihayet. Bu iyiliğini unutmayacağım dedi. İyilik değil, ben sana kötülük yaptım dedim. Halihazırda bilgisayar mühendisliğinde okuyor. Gel gör ki o da benim blogtan anlamaz. varsa yoksa oyun. Oyun çocukların baharı derler tıpkı toprak gibi. Varsın çocukluğunu doya doya yaşasın. Allah acılarını göstermesin.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde